Özel Hayatın Gizliliği ve Atamalar
Özel hayat kavramı, kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı, kapalı kapılar ardında, dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret olmadığı, herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, tamamen kişiye özel hayat olayları ve bilgilerin tümünü içermektedir. Özel Hayat kavramının çerçevesi çizilirken, sadece içinde bulunulan fiziki çevrenin özelliklerine bakılmaması, kişinin toplum içindeki konumu, mesleği, görevi, kamuoyu tarafından tanınıp tanınmadığı, dışa yansıyan davranışları, rıza ve öngörüleri, sosyal ilişkileri, müdahalenin derecesi gibi ölçütlerin de göz önüne alınmasına dikkat etmek gerekmektedir.
Özel hayatın gizliliği hakkı; yaşama hakkı, mülkiyet hakkı gibi geleneksel haklardan farklı olarak, modernleşme ve teknolojideki ilerlemelere paralel şekilde gelişen bir hak kategorisidir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde güvence altına alındığı gibi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde ve demokratik ülkelerin çoğunun anayasalarında yer bulmuş bir hak’tır. Bilimsel ve teknolojik gelişmeler, bireyin özel hayatına müdahale edilmesini kolaylaştırdıkça, yasama organları, özel hayatın gizliliğini koruyacak yasaları vazetmek ihtiyacında olmuşlardır.
İnsanın kendi hakkında, özel yaşamı ile aile mahremiyeti konusunda, başkalarının değer yargıları oluşturmalarına esas teşkil edecek bilgilerin, kendisinden habersiz veya yasal olmayan biçimde toplanması, bilgi ve iradesi dışında, başkalarının da paylaşabileceği ortamlara taşınması, zayıfın kuvvetli tarafından ezilmesi sonucunu doğurur.
Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.(1) Herkes haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.(2) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.(3)
Özel hayatın gizliliği hakkının korunmasında ilk kapı polistir. Polis; Ammenin asayişini, şahıs, tasarruf emniyetini ve mesken masuniyetini korumak, halkın ırz, can ve malını muhafaza ve ammenin istirahatini teminle görevlidir. Bu görevin ifasında Anayasamızın, yasalarımızın ve Uluslararası sözleşmelerin güvence altına aldığı kişisel özgürlükleri de koruma, kollama, zarar vermeme ve verdirmemeye özen göstermek zorundadır.
Polisin genel emniyetle ilgili görevleri iki kısımdır.(4)
1-Kanunlara, tüzüklere, yönetmeliklere, hükümet emirlerine ve kamu düzenine uygun olmayan hareketlerin işlenmesinden önce bu kanun hükümleri dairesinde önünü almak- suçu önleyici görevi-,
2-İşlenmiş olan bir suç hakkında Ceza Mahkemeleri Usulü Kanunu ile diğer kanunlarda yazılı görevleri yapmak-adli kolluk görevi-,
2.nci bendindeki görevler; CMUK’ nu ve “Adli Kolluk Yönetmeliği” ile düzenlenen “Adli Kolluk ”un görevleridir. Bir başka deyişle Polis’in, Cumhuriyet Savcısının yazılı veya sözlü talimatı ile yerine getirmek zorunda olduğu görevleri içermektedir.
CMUK’a göre; yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden, iddianamenin kabulüne kadar geçen evrede polis, Cumhuriyet Savcısının emrinde adli kolluk görevini ifa ile sorumlu ve onun talimatı ile hareket etmek mecburiyetindedir.
Güncel olaylar değerlendirildiğinde görülmektedir ki, Polis ile ilgili eleştiriler büyük çoğunluğu adli kolluğun, görev ifası sırasındaki tutum ve davranışları ile ilgilidir. Bir başka ifade ile Adli Kolluğun Cumhuriyet Savcısı denetiminde, onun talimatları ile sürdürdüğü görevler ile ilgilidir. Bu görevlerin ifasında Cumhuriyet Savcısının bilgisi dışında polisin karar verme yetkisi kesinlikle yoktur. Aksi davranış CMUK’a göre suç teşkil eder.
İkinci ihtimal ise; Polisin, görevini kötüye kullanarak yasalardan destek almayan usuller ve yöntemler ile Anayasamız ve yasalarımız ile güvence altına alınan “Özel Hayatın Gizliliği Hakkı” nı ihlal etmiş olma olasılığıdır. Bu da ciddi bir varsayımdır.
Günümüzde yaşanmakta olan kâbusun nedeni nedir?
Emniyet Genel Müdürlüğünün, yasalar ile kendisine tevdi edilen görevleri ifa etmesi için kuruluşunda yer alan ve adli kolluk görevi ile ilişkilendirilebilecek birimleri içinde en önemlileri; Asayiş Dairesi Başkanlığı, Kaçakçılık ve Organize Suçla Mücadele Dairesi Başkanlığı ve Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığıdır ve bu dairelerin faaliyet alanlarında hizmet veren il şube müdürlükleridir.
Asli görevi istihbarat olan (5) İstihbarat Dairesi Başkanlığını da; adli kolluk görevi ifa eden birimlere gerektiğinde veya onların teknik imkânlarının el vermediği durumlarda, talepleri halinde, istihbarata dayalı bilgi desteği sağladığı için, adli kolluğa hizmet desteği veren bir birim olarak değerlendirmek mümkündür.
Sözü edilen bu dört dairenin müşterek özelliği, öncelikle ileri düzeyde dinleme ve takip etme teknolojilerine sahip olmaları, bünyelerinde istihdam edecekleri personeli kendi personelleri kanalı ile tespit etmeleri ve kendi hizmet içi eğitim kurumlarında eğitmeleridir. Bu sistem içerisinde; eğer bu birimlerde etkin yönetici pozisyonunda olanların ikincil bir hesap ve düşünceleri mevcut ise, kadrolaşma ve görevi kötüye kullanma imkânları bugünkü gibi denetlenemez olacaktır.
Emniyet teşkilatında genellikle istihbarı bilgi toplama teknolojisine sahip birimlerin denetim ve kontrolünde, “hizmet gereği” ileri sürülerek ketum davranılır ve Genel Müdürlük Müfettişleri her alana müdahale edemezler veya etmezler. İstihbarat Dairesi Başkanlığı ise tamamen kendi yöneticileri tarafından denetlenir. Yani genel denetime tabi değildir.
Bunun anlamı şu olabilir mi? Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde bilgi toplama teknolojilerine sahip birimleri denetleyebilecek yetenek, kabiliyet ve güvenirlikte denetim elemanı bulunamamaktadır.
Tabii ki bu kabul edilebilir bir değerlendirme değil. Ancak bu uygulamaya, hem meri mevzuat ve hem de Emniyet Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığınca imkân sağlandığı yönünde tereddütlerimiz var.
Emniyet Genel Müdürlüğü sorumluluk alanında faaliyet gösteren her birimin faaliyetlerinin, en küçük detayına kadar Genel Müdür veya Bakan adına genel denetime tabi olması gerektiği kanaatindeyiz. Bunun istisnası olmamalıdır. Denetçi seçimine kriterler konabilir. Hizmeti bilen kişilere denetleme yaptırılabilir. Bu denetim kabiliyetini kazanmak için, yasal düzenlemeler de gerekli ise acilen yapılmalıdır. Eğer bu denetimler olması gerektiği gibi yapılmış olsaydı bu günler yaşanmazdı. Hizmet veren tüm faaliyet alanlarının denetlenmesi, kanaatimizce hem hizmet kalitesini yükseltecek ve hem de kişisel veya kurumsal hatalara da mani olacaktır.
Kurum denetiminden uzak kalan, kendi kendini denetleme yetkisi olduğuna inanan ve teknolojik imkânları ile neredeyse sınırsız bilgi edinme olanaklarına sahip bir hizmet biriminin ideolojik veya kişisel saplantılar içinde olabilme cesaretini göstermesini yadırgamamak gerekir.
Son olaylarda anlamsız gibi görünen atamalara muhatap olan meslektaşlarımız, çoğunlukla bu birimlerde görevli veya bu birimlerden sorumlu personeldir. Devletin emek vererek büyük maliyetler ile hizmete hazırladığı bu yetişmiş personelin bir zanla hizmet dışı bırakılmasını rasyonel bulmuyoruz. Görev yerleri değiştirilen personelin yerine atananların, sunulacak hizmetle ilgili yeterli eğitimi yok ise, bu birimce sunulan hizmetler de olumsuz yönde etkilenecektir. Yeni atamaların bir program dahilinde, hizmetteki verimlilik ve başarı kriterlerini dikkate alan ve hizmeti daha verimli kılacak anlayışla yapılması gerekmektedir.
Sonuç olarak; Eğer bu birimlerde denetimler, asrın teknolojik imkânları da kullanılarak olması gerektiği gibi yapılsaydı, denetimlere imkân veren teknolojiler ve yöntemler geliştirilseydi, görev ihmallerine veya görevi kötüye kullanma faaliyetlerine kişisel bazda müdahale edilir, mağduriyetler karşılıklı olarak bu boyutlara ulaşmazdı.
Burada sadece kişisel mağduriyetlerden de söz etmemek gerekir. Esas mağdur olan Türk Emniyet Teşkilatı ve onun manevi şahsiyeti ile kamu vicdanıdır. Özgüvenimizdir.
(1)(T.C.Anayasa Md:20).
(2) (T.C. Anayasa Md:22).
(3) (AİHS Md:8).
(4) (PVSK. Md:2)
(5) (PVSK Ek.Md:7)