Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Röportaj Köşesi

Bu sayımızda Önceki Emniyet Genel Müdürü Sayın Celal Uzunkaya ile yapılan röportaja yer verilmiştir. Samimiyet, bilgelik ve birikim dolu bu yazının ülkede başta yöneticiler olmak üzere tüm ilgililerce dikkatlice okunması ve daha da önemlisi üzerinde durup, düşünülerek bazı adımların atılmasının daha fazla gecikmeden atılmasının yararlı olacağı değerlendirilmektedir.

Celal UZUNKAYA

Emniyet Eski Genel Müdürü

ÇAĞIN POLİSİ DERGİSİ / TEMMUZ 2021

1- Kendinizi tanıtır mısınız?

1958 yılında Samsun Merkez Özören köyünde orta halli ve sekiz çocuklu bir çiftçi ailesinin altıncı çocuğu olarak dünyaya geldim. İlk ve orta tahsilimi Samsun’da tamamladım. 1972 yılında girdiğim Polis Koleji’nden 1975 yılında, müteakiben Polis Akademisi’ni ( o zaman Polis Enstitüsü idi ) 1978 yılında bitirerek Haziran 2021 itibari ile 46 yıllık fiili memuriyet hayatıma başlamış oldum. Akademi 2. sınıfta evlendim ve bir erkek, iki kız olmak üzere üç çocuk ve 6 torun sahibiyim.

2- Nerelerde Çalıştınız?

Akademiyi birincilikle bitirmem nedeniyle ilk atamadaki tercih hakkımı biraz da Karadenizliliğimin ve o zaman ki Trabzonspor sevdamın etkisiyle Trabzon’dan yana kullandım ve 1978-82 yıllarında Siyasi Şubede görev yaptım. Daha sonra sırasıyla 1982-85 yıllarında Hakkâri’de Siyasi Şube Müdür Vekili ve İstihbarat Grup Amiri, 1985-91 yıllarında İzmir’de İstihbarat Şb. Md. Yrd. ve Müdür V., 1991-95 yıllarında Bursa Güvenlik Şube Müdürü, 1995-97 yıllarında Artvin/Hopa İlçe Müdürü ve Artvin Asayiş Müdürü, 1997-2001 yıllarında Bursa Asayiş Müdürü ve Emniyet Müdür Yardımcısı olarak görev ifa ettim. 2001 yılında 1. Sınıf Emniyet Müdürlüğüne terfi ederek önce 1,5 yıl APK’da, daha sonra da Teftiş kurulunda görev yaptım.

2003 yılı Aralık ayında Balıkesir İl Emniyet Müdürü, 2007 yılı Aralık sonunda da Emniyet Genel Müdür Yardımcısı olarak atandım. Toplam 25 ay süren Genel Müdür Yardımcılığı görevimde Trafik Hizmetleri Başkanlığı yanında son 7 ay Personelden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak çalıştım. 2009 yılı sonlarında; FETÖ’nün o tarihlerde çok yaygın metotlarından olan ‘’emniyet ve yargıdaki unsurlarının ortaklığı ve işbirliği ile hazırlanan isimsiz imzasız bir ihbar mektubu’’ ile hakkımda başlatılan adli soruşturmayı müteakip 2010 Ocak ayında görevden alındım ve 2014 yılı Ocak ayına kadar İzmir’de Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesinde dört yıl devam eden yargılama sonucunda beraat ettim.

Müteakiben Ocak 2014’te İzmir Emniyet Müdürü, Ekim 2016’da da Antalya Emniyet Müdürü olarak atandım ve yasal yaş haddim olan 02 Nisan 2018’e kadar bu görevleri ifa ettim. Aynı tarihte Müşavir olarak görevlendirildiğim Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığından 25 Temmuz 2018 tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Emniyet Genel Müdürü olarak atandım. Ve nihayet 18 Temmuz 2019 tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile İçişleri Bakanlığı’na müşavir olarak atandım, bu görevim halen ve şeklen devam etmektedir.

3– Meslekte iken bazı sıkıntılar çektiniz. Benzeri sıkıntıların başka meslektaşlarca da yaşandığı biliniyor. Böyle bir ortam ve oluşumu hazırlayan ve sonradan da ülkeye büyük sorunlar açan konuyla ilgili düşünce ve değerlendirmeleriniz nelerdir. Bir daha bu tür olayların yaşanmaması için alınan tedbirlerin yeterli olduğunu değerlendiriyor musunuz?

Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum. Yarım asırdan beri kutsal çatısı altında bulunduğum Emniyet Teşkilatının genellikle sahipsiz kaldığına, horlanıp öksüz bırakıldığına bizzat yaşadıklarımla da tanık oldum. Maalesef teşkilatımız hiçbir zaman gerçek manada hak ettiği değerini ne yönetenlerden ve ne de hizmetinde olduğu halktan görememiştir.

Bu durumun oluşmasında elbette biz mensuplarının da önemli derecede sorumluluklarının ve vebalinin olduğu inkâr edilemez.

1978 yılındaki Akademi mezuniyeti töreninde genç bir Komiser Yardımcısı bakışı ve değerlendirmesiyle yapmış olduğum konuşmada ifade ettiğim mesleki sorunların ve beklentilerin büyük bir kısmının 41 sene sonra Emniyet Genel Müdürlüğü makamından ayrılırken de hala var olması bu acı gerçeği maalesef doğrulamaktadır.

Mesleğe başladığım ilk günden itibaren her rütbede, her aşamada, her platformda ve ortamda teşkilatımızın sorunlarını, haklı ve meşru beklenti ve talepleri ile çözüm önerilerini evirip çevirmeden dile getirmeme ve nihayet 20 yıl sonra teşkilatın içinden birisi olarak gelen ve bir yıl gibi kısa bir süre de olsa görev yapan bir Genel Müdür olarak altını özellikle çizmek isterim ki; Teşkilatımız aynı Bakanlık çatısı altında kendisiyle aynı iç güvenlik hizmetini ifa eden Jandarma Teşkilatı ile hiçbir zaman eşdeğer tutulmuyorsa, anayasamızda angaryanın suç olarak tanımlanmasına rağmen çoğu kez yasalarda düzenlenmemiş sahipsiz görevlerin bile hala ifa adresi olarak görülüyorsa, iş yoğunluğu, iş zorluğu ve riski ile üstlenilen sorumluluklar bakımından her zaman en ağır yüklerin altına girmesine rağmen pamuk ipliği kadar bile olmayan bağları en rahat ve kolay kesilebilen bir meslek sınıfı olarak orta yerde duruyorsa, burada bizim olduğu kadar bizim dışımızdan kaynaklı yasal, kurumsal ve kronik sorunlar da var demektir.

Hiçbir zaman bu teşkilât kendi sorun ve taleplerini öncelik ve önem sıralamasına göre ne devlet ricaline, ne kanun yapıcılarına ve ne de kamuoyuna açık ve anlaşılır bir şekilde sunamamış, teşkilat yetkililerinden birilerinin ak dediğine diğerleri kara demiş, birilerinin en önemli sorun olarak sunduğunu diğerleri sorunlar sıralamasında en sona bile koymamış, kısaca hiç bir zaman kendini doğru şekilde ifade edememiş, ifade edememesi için de her zaman birileri tarafından ve bir şekilde suni ve olumsuz şartlar, ortamlar hazırlanmıştır.

Konuyla ilgili çarpıcı bir anekdotumu vesileyle paylaşmak istiyorum; 2006 yılı başlarında rahmetli Necati Altıntaş’ın Emniyet Genel Müdür Vekili olarak görev yaptığı dönemde (o yıllarda belli aralıklarla yapıldığı üzere) Ankara’da üç gün süreli İl Emniyet Müdürleri toplantısı düzenlenmişti. Benim de Balıkesir Emniyet Müdürü olarak katıldığım bu toplantıda ilk günkü genel bilgilendirme ve Genel Müdürlük sunumlarından sonra İl Emniyet Müdürleri de sunum yapıp varsa görüş ve önerilerini beyan ettiler. Yaptığım konuşmada özetle; “Üç gün süreyle yapılacak bu toplantıyı teşkilatımızın kronikleşen problemlerinin çözümü için fırsata dönüştürebileceğimizi, bu amaçla bilinen temel sorunların burada herkesin kendi öncelik sıralamasına göre değil tüm teşkilatın (merkez ve taşra yönetiminin) mutabık kalacağı önem ve öncelik sıralamasına göre belirleyip teşkilatın tüm yöneticilerince her ortamda ve her fırsatta bu önceliğe göre sorunları ve talepleri çözüm makamlarına, kanun yapıcılarına ısrarlı ve uyumlu bir şekilde taşımamızı, çoğu zaman bir üst yöneticinin en önemli sorun diye sunduğu konunun bir başka yönetici tarafından çözüm makamlarına ve ya kamuoyuna beyan edilen sorunlar sıralamasında bile yer almayabildiğini, bu çelişkili durumun hem çözüme yetkili makam ve organlar ve hem de kamuoyu nezdinde “Polislerin denildiği sanıldığı gibi öyle çok öncelikli ve önemli sorunları ve talepleri yokmuş” şeklinde bir algıya, kanaate yol açtığını, sonuç itibariyle de kaale alınmayan sıkıntılarımızın çözümsüz kaldığını değerlendiriyorum. Biliyoruz ki; mermeri aşındıran su damlasının şiddeti değil aynı noktaya ve sürekli olarak vurmasıdır.” şeklinde görüş ve öneride bulunmuştum ve istisnasız tüm katılımcılar bu görüşümü tasvip etmişlerdi. Toplantının ikinci günü sabahı bazı ulusal gazetelerde bu ortak görüş “Emniyet Müdürlerinden hükümete ültimatom hazırlığı” mealinde bir başlıkla haber olunca sanki yönetime karşı bir organizasyon içindeymişiz gibi bir algıya yol açmamak için bir gün önceki mutabakatımız anında kayboldu. Tekrar söz alarak; “Bu çarpıtılmış haberin böylesine güzel ve masum bir projeyi baltalamak için yapıldığını veya yaptırıldığını, koskoca bir teşkilatın kendi sorunlarını tespit ve yasal zeminde ifade etmesinden daha doğal bir şey olamayacağını, zaten en küçük bir engelde bile geri adım atıldığı için sorunlarımızın çözülemediğini ve çözülemeyeceğini“ ifade ettim. O toplantıya katılan tüm katılımcılar yaşanan bu hadisenin canlı tanığıdırlar. Neticede; teşkilatın merkez ve taşra üst yönetiminin genel görüş birliğine rağmen daha ilk rüzgârda dağıldık ve bu genel kabul belki bundan sonra hiçbir zaman konuşulmamak üzere rafa kaldırıldı.

Bana sorduğunuz yaşadığım sıkıntılara gelince; doğası gereği meşakkatli ve yorucu bir mesleğe kendi rızamızla girdiğimiz için mesleğin bilinen zorlukları ve sıkıntıları zaten her mensubumuzun peşin kabulüdür. Bir de bunların haricinde yaşanılan ve yaşatılan sorunlar var ki, esas sıkıntıları burada aramak lazım.

Mesleğe siyasi şubede başladığım için 12 Eylül öncesi ve sonrası görev gereği sağ, sol, bölücü, bölgeci her fraksiyondan şüphelilerle ve suçlularla muhatap olduk, sorgularda ve operasyonlarda bulunduk. O yıllarda gözaltına alınan şüphelilerin ne gözaltı öncesi ve ne de yetkili adli makamlara sevkleri aşamasında rutin olarak doktor raporları alınmadığı için; gerek yakalama ve emniyete götürülme ve gerekse mahkemeye çıkarılma sırasında zanlıların uğradıkları bir takım denetlenemez fiziksel şiddet emareleri soruşturma ve adli mercilere sevk işlemini yapan birim personelinin üzerinde kalıyor ve hesabı vermek de onlara düşüyordu. İşte bu denetimsiz alanın yarattığı sorunun ceremesini o dönemlerde hem bizler hem de bizim durumumuzdaki mensuplarımız çektiler. 12 Eylül öncesi ve sonrası TCK’nun 243 ve 245. Maddelerinden hakkımda açılmış 100’ün üzerinde soruşturma vardı ve bunların hepsinden beraat etmeme rağmen, dört arkadaşımla birlikte yargılandığım bir davadan 24 ay mahkûmiyet aldık. Öyle bir dava ki; davacısının (örgüt mensubu/şüpheli) Sıkıyönetim Komutanlığına teslim tarihinden tam 42 gün sonra sevk edildiği askeri hastaneden aldığı 10 gün iş gücüne mani raporunda belirtilen bulgularla ilgili olarak raporu veren hekim tarafından mahkemede   “bu bulgular rapor tarihinden en fazla beş gün önce meydana gelebilir” denilmesine rağmen “fiilen işlenemez bir suçtan” verilen ceza Askeri Yargıtay’ca da onaylanmış, kesinleşen kararın iletilmesini müteakip 2-3 gün içinde ihraç onayımızı illerimize gönderen Bakanlık, tam 57 gün boyunca Ankara’da yapayalnız ve sahipsiz olarak verdiğimiz hukuk mücadelesi sonunda daha önce aynı dairenin oy birliği ile onadığı kararın Tashih-i Karar’la yine oybirliğiyle ve esastan bozulması sonrası, “elden takip etmemize rağmen”mesleğe geri dönüş onayımızı ancak bir haftada verebilmiştir! Ne kadar acı verici bir durum, değil mi.?

Yıllar sonra “gözaltına alınan şüphelilerle ilgili getirilen doktor raporu alınması ve nezarethanelerde kamera bulundurulması zorunluluğu” her ne kadar ilgili birimlere görünürde ek yük ve meşguliyet getirse de neticede personeli daha büyük dertlerden ve yıllarca sürecek yargılama sıkıntılarından koruyucu olması bakımından son derece önemli ve gerekli bir uygulamaydı. Maalesef bunun değerini ben ve benim gibi bedelini ödeyenler çok daha iyi anlasa da, yine de personele anlatmakta hep güçlük çektik.

40 küsur yıllık meslek hayatımda hemen herkes gibi ben de pek çok zorluklar, baskılar, siyasi müdahaleler ve bunların doğurduğu moral bozuklukları yaşadım, benim gibi hatta benden çok daha fazlasını yaşayan meslektaşlarımızın uğradıkları haksızlıklara, mağduriyetlere ve mahkûmiyetlere tanık oldum.

Polis Teşkilatımız; geçmişte ya Pol-Der ve Pol-Bir gibi bir takım ideolojik ayrıştırmalar veya zaman zaman yaratılan suni sorunlar üzerinden kendi içerisinde tefrikaya düşmüş/düşürülmüş, en nihayetinde bu büyük ailenin içerisine yerleşip yuvalanan FETÖ’ nün yarattığı büyük tahribat ile de oldukça ivme kaybetmiş, savrulmuştur.

Emniyet Genel Müdür Yardımcısı iken 2009 yılında isimsiz ve imzasız bir ihbar mektubunun altı ayrı makama (Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve İzmir Valiliği) dağıtımlı olarak gönderilmesini müteakip; o zaman ve halen mer’i olan yasalarda “isimsiz imzasız ve soyut iddiaları ihtiva eden ihbarlarla ilgili herhangi bir işlem yapılamayacağına” ilişkin açık hükümler bulunmasına, yaptırılan idari inceleme sonucunda iddiaları doğrulayacak herhangi bir suç delili bulunmadığından dosyanın işlemden kaldırılmasına rağmen,  İzmir merkezli bir adli sürecin başlatılması sonucunda görevden alınarak İzmir özel yetkili ACM’de başlatılan 8 yıl hapis istemli bir davada her birisi ortalama üç buçuk ay aralıklı toplam 14 duruşma sonucunda beraat ettim.

Yargılanma sürecini; örgütün güdümündeki tüm ulusal yazılı ve görsel medya vasıtasıyla yapılan itibarsızlaştırma, peşinen suçlu gösterme ve yalnızlaştırma amaçlı yayınlar nedeniyle tam bir cehennem azabı çekerek sahipsiz geçirdim. Ancak; bana ve benim gibi pek çok masum insana bu ve benzeri kumpasları hazırlayan emniyet ve yargı içerisindeki sorumluların hemen hepsinin daha sonra adalet önünde hesap verip ya cezaevine girdiklerini ya da yurtdışına kaçtıklarını görerek kısmen de olsa teselli buldum.

Her zaman ve sıkça ifade ettiğim gibi; hem teşkilatımız ve mensuplarının çok güçlü olmayan birlik ve dayanışma bağları ve hem de genel anlamda sahipsiz oluşu nedeniyle hangi dönem, görev ve rütbe olursa olsun yaşanan kader hep aynı olmuştur, bu gidişle de pek değişmeyecektir.

Örf, adet ve aile kültürümüzdeki büyüğe saygının da beslediği ataerkil otoriter bir yapı mevcuttur. Daha çocuk yaşından itibaren bireyler aile içerisinde herhangi bir konuda görüş ileri sürdüğünde “sen sus hele daha çocuksun” denir ve bu durum hayatının her evresinde aynı mantık ve gerekçeyle bastırılır. Bir genç bir fikir geliştirse, bir şey üretse mutlaka bir büyüğü, üstü, amiri, abisi, babası, patronu “…dur bakalım, senden daha büyükler var” der ve ağzını kapatırlar. İstisnaları ve günümüz gençliğini biraz ayrı tutsak ta genel tablomuz maalesef budur. Aynı durumun Emniyet Teşkilatı için de geçerli olduğunu meslek yaşamım süresince hep gördüm ve yaşadım. Komiser Yardımcısı iken herhangi bir konuda bir görüş beyan ettiğimde üstlerim bana “amirin var, sıranı bekle” dediler, Emniyet Müdür Yardımcısı oldum “Emniyet Müdürün var” dediler, Emniyet Müdürü oldum “Genel Müdürün, Valin var” dediler. Genel Müdür oldum; kırk yılımı verdiğim bu teşkilatta en iyi bildiğim mesleki konularda bile “…bunları senden daha iyi bilen, senin yerine düşünen ve bakan var” dediler!

Kendi zırhını oluşturan böyle bir sistematik içerisinde; fikir üretmekten alıkonulan, kazara (!) ürettiği fikir ve görüşlerini de ifade edemeyen baskı altındaki beyinlerin yaygın olduğu bir toplumda ve teşkilatta maalesef o beyinlerden çok fazla şey bekleyemeyiz, beklememeliyiz.

Özetlemek gerekirse bu kısır döngü maalesef (istisnalar hariç) hiç bir zaman değişmedi ve bu anlayış var olduğu müddetçe de kolay kolay değişmeyecektir.

Teşkilatımızın yaşadığı bir diğer önemli sorunu da; yetmişli yıllardan itibaren adım adım teşkilatımızın içerisine sızmaya başlayan ve doksanlı yıllardan sonra teşkilatın en stratejik birimlerini kontrol altına almak suretiyle zaman içerisinde tümden teşkilata hakim olan FETÖ kuşatmasına teşkilatımızın merkezi ve yerel idarecileri tarafından duyarsız kalınmış, kuşatmanın ve tehlikenin büyüklüğü fark edilmemiştir. Değerler ve nitelikler itibari ile pek fazla hatta hiç bir ortak paydası bulunmayan bazı teşkilat mensupları bile makam, mevki ve istikbal uğruna bu örgütün şemsiyesi altına girip değirmenine su taşımışlar, gün gelip de ‘’bu örgüt hakkında ne biliyorsunuz, biliyor idiyseniz neden bir şey yapmadınız’’ diye sorulduğunda ’’görmedim, duymadım, bilmiyorum’’ üç maymununu oynamaktan utanmamışlardır. Biz maalesef bunları da bizzat gördük ve yaşadık!

Hem ülkemize hem de teşkilatımıza çok büyük yaralar açıp bedeller ödeten hain FETÖ yapılanmasının yaşattığı bu acı tecrübeden hareketle; benzeri örgüt, cemaat ve yapılanmaların günümüzde veya gelecekte aynı ya da farklı motiflerle teşkilata ve devlete sızma/hâkim olma planlarına karşı hem millet olarak hem de teşkilat olarak çok dikkatli, duyarlı ve uyanık olmak zorundayız.

4- Emniyet Teşkilatında, Polis Koleji, Kolej ve Akademi Mezunu 4. Genel Müdür olarak görev yaptınız. Bu atama Teşkilat bünyesinde, emekliler de dâhil, oldukça olumlu karşılandı. Ancak maalesef bu göreviniz kısa sürdü. Bu süreçte yaptığınız çalışmalardan söz eder misiniz?

Ülkenin iç güvenlik ve asayişinin temin ve tesisinden sorumlu olan ve 176 yıldan beri bu görevi çok başarılı bir şekilde yerine getiren Türk Polis Teşkilatının en tepe noktasında teşkilat içerisinden yetişmiş yöneticilerin bulunmamasını; hem teşkilat mensupları olan bizler ve hem de teşkilatımızdan güvenlik hizmeti alan halkımız, teşkilatımızın bir yetersizliği veya acizliği olarak görüyordu.

Harp okulundan mezun olan bir Teğmenin kendisini geleceğin Genelkurmay Başkanı olarak görmesi kadar, Polis Akademisinden yeni mezun olmuş bir Komiser Yardımcısının da kendisini geleceğin Emniyet Genel Müdürü olarak görmesi başarıyı, kaliteyi ve standardı yükseltecek çok önemli bir moral ve motivasyon kaynağıdır. Takriben 20 yıl aradan sonra ilk kez emniyet teşkilatı içerisinden gelen bir idarecinin teşkilatın Genel Müdürü olarak tensip edilmesi son derece önemli bir eşik olmuş ve bu durum sizin de ifade ettiğiniz gibi hem teşkilat içerisinde, hem emekli mensuplarımız arasında ve hem de halk nezdinde çok olumlu karşılanmıştı. Emniyet Genel Müdürlüğü görevine başladığım ilk günde de, görevden ayrıldığım son gün merkez ve taşra üst yöneticileriyle yaptığım VKS (Video Konferans Sistemi) toplantısında da ısrarla ve özenle altını çizdiğim; “Burada aslolan, bu göreve atanan kişinin ben olması değil, teşkilatın içerisinden bir yöneticinin gelebilmesidir. Bu uygulamanın bundan sonra kalıcı hale getirilebilmesi ise görevdekiler ve emeklilerimizle birlikte ortaya koyacağımız asil ve büyük Polis Ailesi görüntüsü ve her geçen gün yükseltilecek başarı çıtası ve arttırılacak güvenlik kalitesi ile ancak mümkündür” ifadesiyle bu durum açıkça dile getirilmiştir.

Esasında bu düşünce; benim teşkilata girdiğim ilk günden itibaren değişmeyen anlayışım ve elimden bırakmamaya çalıştığım en temel mesleki ilkem olmuştur.

Hepimizin de malumu olduğu üzere teşkilatımızın yıllarca ertelenmiş ve birikmiş pek çok temel sorunları bulunmaktadır. Çalışma şartları, mesai saatleri, çalışanlarının ve emeklilerinin özlük hakları, yöneticilerinin ülke ve il protokolündeki olmayan (!) yerleri, 15 Temmuz sonrası Polis Koleji ve Polis Akademisi’nin kapatılmasından kaynaklanan yönetici personel yetiştirmedeki eğitim kalitesinin düşüklüğü, 15 Temmuz öncesi ve sonrası hem ülkede ve hem de teşkilatta yaşananlar ile bunların yarattığı tahribatlar, polisin sosyal yaşam zorlukları/imkânsızlıkları, Emniyet Teşkilatının mevcut cüssesini taşımakta yetersiz kalan teşkilat/yönetim yapısı, kurumsal yapısı bunlardan belli başlılarıdır.

  • Çalışanların ve emeklilerin özlük hakları konusunda Genel Müdür Yardımcılığım döneminden beri ilgili dairelerle birlikte aynı bakanlık bünyesinde ve aynı iç güvenlik hizmetini ifa etmemiz nedeniyle Jandarma Genel Komutanlığının muvazzaf ve emeklilerinin sahip oldukları özlük haklarına ve ek göstergelerine göre mukayeseli ve gerekçeli olarak hazırlayıp güncellediğimiz talep dosyalarımızı üst makamlara arz ve izah etmemize rağmen taleplerimiz her seferinde farklı saiklerle ertelenmiş, son yıllarda emekli mensuplarımız için verileceği beyan edilen 3600 ek göstergesinde de bir mesafe kat edilememiştir. Oysa üniversite mezunu emekli bir komisere 3600 ek göstergesi verilmesi halinde görevdeki İl Emniyet Müdürünün de aynı ek gösterge sahibi olmasından kaynaklanacak başka bir soruna meydan vermemek amacıyla; tüm emeklilere, emekliliğe esas derece ve kademesine göre, görevdeki personele verilen iş riski ve iş güçlüğü zamlarının %40 oranında yansıtılması ile mevcut beklenti ve talebin çok kolay ve sorunsuz çözülebileceği hususu alternatif olarak sunulmuş ise de sonuç alınamamıştır.

Buradaki en temel ve meşru talebimiz; ‘’eşit işe eşit ücret’’ ilkesine uygun olarak aynı iç güvenlik hizmetini aynı Bakanlık çatısı altında ve aynı çağda birlikte ifa ettiğimiz Jandarma Teşkilatının (muvazzaf ve emeklileri) sahip olduğu tüm özlük haklarına sahip olmaktır. Bu durum ne sosyal adalete, ne kamu vicdanına ve ne de toplumsal dengelere halel getirmeyeceği gibi aksine yıllardan beri kanayan vicdanları onaracaktır.

  • Ülke genelinde emniyet birimlerinin mesai saatleri; terör, güvenlik, turizm ve nüfus yoğunluğu vb. etkenlere göre 12/12, 12/24, 12/36, 24/24, 8/16 ve 8/24 gibi farklılıklar arz etmektedir. Artan personel istihdamıyla birlikte pilot uygulamalar sonucunda Polis Merkezlerinden başlamak suretiyle en ideal ve verimli çalışma saati olan 8/24 uygulaması kademeli olarak başlatılmış ve yaygınlaştırılması hedeflenmiştir.
  • Çalışan mensuplarımız ve emeklilerimiz için ülkemizin değişik coğrafi bölgelerinde kaplıca, termal, deniz, vb. sağlık turizmi imkânı sunmak suretiyle rehabilite edilmelerini sağlamak için bizzat İl Emniyet Müdürlerimizin denetim ve takibinde yerel ve bölgesel araştırmalar başlatılmış, ilk etapta Sivas ilindeki bir sosyal tesisle anlaşma sağlanarak ücreti TPTGV tarafından karşılanmak üzere çalışanlarımıza ve emeklilerimize aileleriyle birlikte yılın tamamına yayılacak şekilde süreli ve dönemsel imkânlar sunulmuştur.
  • Emekli mensuplarımızın en çok şikâyet ve talep ettiği konulardan birisi olan Emekli Kimlik Kartlarının değiştirilmesi hususunda gerekli düzenlemeler ve basım organizasyonu süratle yapılarak üretilen yeni kimlik kartları tüm emeklilerimize teslim edilmiştir.
  • Emeklilerimizin emniyet birimleri ve diğer kamu kurum kuruluşları ile ilgili her türlü yasal başvuru, işlem ve taleplerine yardımcı olmak, kolaylaştırmak, takip etmek, ilgilenmek ve yönlendirmek üzere Emniyet Müdürlükleri bünyesinde özel bürolar oluşturulmuş ve bu uygulamadan illerdeki emekli derneklerimiz ve mensuplarımız bilgilendirilmiştir.
  • 15 Temmuz sonrası kendi isteğiyle veya re’sen emekli olan ancak hiçbir örgütsel bağlantıları olmamasına rağmen kendilerine bunca yıllık hizmetlerine karşın herhangi bir hizmet belgesi verilmemesi nedeniyle müteessir olan başta 1. Sınıf Emniyet Müdürleri olmak üzere her rütbedeki emekli meslek mensuplarımızın her birinin adına ıslak imzalı Hizmet Onur Belgesi düzenlenip teslim edilmiştir.
  • Polis Akademisi mezunu emekli emniyet müdürlerinin; 15 Temmuz sonrası yapılan mevzuat düzenlemesiyle Adli Yargı Sistemi içerisindeki “Uzlaştırmacı” yetkileri kaldırılmıştı. Antalya İl Emniyet Müdürlüğümden itibaren Emniyet Genel Müdürlüğü’mün son gününe kadar sayın Adalet Bakanı, Bakan Yardımcısı ve ilgili Genel Müdürlerle yapmış olduğum görüşmeler ile yoğun ve ısrarlı takip ve talepler sonucunda emekli Akademi mezunlarımıza yeniden Uzlaştırmacı yetkisi verilmesi sağlanmıştır.
  • Bugün 300.000’i aşan kadrosuyla Polis Teşkilatımızın mevcut kuruluş yapısının da yetersizliğinin göz önünde bulundurularak yeni Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemine de uygunluğu nedeniyle Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Emniyet Teşkilatı Başkanlığı’na dönüştürülerek; yeni Kuruluş Şemasının Başkan, ona bağlı yeteri kadar Başkan Yardımcısı (3-4), Başkana ve Yardımcılarına bağlı 7-8 Genel Müdür ve onlara bağlı ilgili Daire Başkanlarından müteşekkil güçlü bir merkez ve taşra teşkilatlanmasının kurulması için ilerde yapılacak yasal düzenlemeye mesnet oluşturacak şekilde teşkilatımızdaki hukukçu arkadaşlara hazırlattığım anayasal ve yasal dayanaklı, kapsamlı ve gerekçeli taslak “Kuruluş ve Görev” çalışmasını yetkili üst makamlara “istenirse hazırlanan dosyayı da takdim edeceğim” kaydıyla şifahen sundum.

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Emniyet Teşkilat Başkanlığı’na dönüştürülmesi halinde aynı bakanlık içerisindeki diğer güvenlik kuruluşları olan Jandarma ve Sahil Güvenlik’in de “Jandarma Teşkilat Başkanlığı” ve “Sahil Güvenlik Teşkilat Başkanlığı” şeklinde yapılanması ve her üç Başkanlığın görevleri ve görevlileri arasında denk bir yapılanma ve buna bağlı ek gösterge ve özlük haklarının da aynı seviyeye getirilmesi öngörülmüştür.

  • Emniyet teşkilatının gelecekteki üst yöneticilerini yetiştiren Polis Akademisi Başkanlığı bu temel işlevini ve fonksiyonunu 15 Temmuz sonrası kaybetmiş, Emniyet Teşkilatının gelecekteki yöneticileri olacak komiser yardımcıları sekizer onar aylık yetersiz ve donanımsız eğitimlerle teşkilat saflarına gönderilmiş ve halen de gönderilmeye devam edilmektedir.

Buna rağmen 15 Temmuz’dan sonra kurulan ve esas itibari ile kuruluşuna esas aldığı yasal dayanaklarını Polis Akademisi Başkanlığının Kuruluş ve Çalışma mevzuatından uyarlayan Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Başkanlığı; bir yılı hazırlık, dört yılı da temel eğitim olmak üzere toplam beş yıllık kapsamlı bir eğitim müfredat programına kavuşturulmuştur. Polis Akademisi Başkanlığı’nın da benzeri yapı ve eğitim formatı ile eğitim standart ve kalitesinin arttırılması için gerekli yasal düzenlemeye altlık oluşturacak şekilde teşkilatımızın hukukçularına tüm mevzuat çalışmalarını ayrıntılı ve gerekçeli olarak hazırlatmama ve bunu da yetkili makama şifahen sunmama rağmen ilgi görmemiştir.

  • 15 Temmuz sonrası Emniyet teşkilatından ihraç edilen 40.000 civarındaki müdür, amir ve memurun doğurduğu kadro açığını kapatmak amacıyla kısa süreli eğitimlerle amirler ve memurlar alınmıştır. Bu süreç içerisinde Teşkilat saflarına katılan 15.000’e yakın Komiser Yardımcısının gelecekte üst yönetici sınıfına aday olacakları, oysa almış oldukları eğitim ve formasyonlarının yetersiz oluşu nedeniyle bu haliyle en fazla Emniyet Amirliğine kadar terfi ettirilmeleri, 4. Sınıf Emniyet Müdürlüğüne ve daha üst dereceli rütbelere geçiş için silahlı kuvvetlerin kurmay sınıfının seçilip yetiştirildiği gibi, yapılacak imtihanla alınacak adaylardan en az bir yıllık bir eğitim sonunda başarılı olanların arasından seçilecek amirlerin müdür sınıfına geçiş yapabilmelerine imkân sağlanmalıdır. Aksi halde 10-12 yıl sonra emniyet teşkilatının üst yönetimi son derece yetersiz ve donanımsız bir kadroya teslim edilmiş olur ve bu durum Emniyet Teşkilatının çöküşünü hazırlar. Göreve başladığım ilk günden bu husustaki endişemi, tespitimi ve önerimi üst makamla ve Akademi Başkanı ile paylaştım ve uygulanması gerektiği hususunda hemfikir olunmuştu, bekleyeceğiz.
  • Emniyet Genel Müdürlüğü himayesinde TEMÜDDER ve Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı-TPTGV’nın belirli yıl takvimine göre (2 veya 3 yılda bir) yapılması planlanan Uluslararası Güvenlik Fuarı ile hem Emniyet Teşkilatının kullandığı tüm modern araç, gereç ve teknoloji ile güvenlik ekipmanlarını tanıtmak, hem de diğer paydaş kuruluşlar ile gerekli entegrasyonu sağlamak ve nihayet hatırı sayılır miktarda da gelir elde etmek suretiyle “Güçlü ve Büyük Emniyet” vurgusu/algısı oluşturmayı amaçlamıştık. Tüm aşamalarıyla belli bir sürece taşıdığımız Fuar’la ilgili yapılan hazırlık çalışmalarının görevden ayrılmamla birlikte tamamen durdurulmuş olduğunu öğrendim.

5- İnsanların özel hayatlarında hayalleri olduğu gibi, devletlerin ve kurumların da hayal ve projeleri vardır. Sizin Genel Müdür olarak hayal ve projeleriniz nelerdi? İlerisi için nelerin gerçekleşmesini isterdiniz/siniz?

Esasında bir üstteki soruda madde madde izah ettiğim, üzerinde gece gündüz mesailer harcayıp çalışmalar yürütmemize rağmen arzu edilen sonuca ulaşamadığımız için derin üzüntü duyduğum eksik kalan projeler aynı zamanda benim teşkilatımla ilgili öncelikli hayallerim ve hedeflerimdi.

Bu projelerin hem teşkilatımız, hem mensuplarımız ve hem de verilen güvenlik kalitesi için son derece hayati önem taşıdığına inanıyorum.

Yine ve kısaca tekrarlayacak olursam;

        1- Başta Emniyet Teşkilatı Başkanlığı olmak üzere önce Polis Akademisi ve bilahare Polis Koleji’nin yaşanmış hatalardan da ders alarak tamamen yeni bir kimlikle ihtiyaç duyulan işlevine kavuşturulması,

        2- Emniyet Teşkilatı’nın çalışan ve emeklilerinin Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlığı ile aynı statüye ve haklara kavuşturulması,

       3- İnsan onuruna ve haysiyetine uygun çalışma şartları ve standartlarının sağlanması,

       4- Yeterli düzeyde sosyal ve rehabilitasyon imkanlarının sunulması,

        5- Polisin eğitim, bilgi ve donanımının gelişmiş çağdaş ülke polislerinin standartlarına kavuşturulmasını sayabilirim.

Ayrıca meslek hayatım boyunca hiç eksilmeyen ve değişmeyen bir özlemim de; aktif görev ifa eden her kademedeki emniyet çalışanlarının tüm emekli meslek mensuplarıyla bayramlarda, hastalıklarda, cenazelerde, hülasa her ortamda aynı büyük Polis Ailesi’ne aidiyet anlayışının ve sıcaklığının sözde değil özde yaşandığı ve yansıtıldığı bir tabloyu görebilmekti.

Görev yaptığım her rütbede ve her konumda bu anlayışı bizzat yaşamaya ve çevreme yaymaya özen gösterdim.

Genel Müdürlüğüm süresince de bu doğrultuda bir takım adımları ve işaretleri ileri çıkarmaya çalıştımsa da maalesef arzu edilen standarda ulaşamadık.

6- 1937 yılında Atatürk’ün direktifiyle kurulan ve Emniyet Teşkilatını muasır ülkeler düzeyinde hizmet verecek bir kurum olmaya hazırlayan Polis Koleji ve Akademisi kapatıldı. Benzeri bir uygulama daha önce de yapılmış ve duyulan ihtiyaç üzerine 1958 yılında anılan okullar tekrar açılmıştı. Emekli Emniyet Müdürleri Derneği olarak Polis Akademisinin tekrar açılması için gayret sarf ediliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Polis Akademisi ve Polis Koleji’nin; hiç bir şart altında aklını ve vicdanını bir zümreye, örgüte veya bir gruba satmayan, sadece devletinin ve milletinin emrinde ve hizmetinde olan eğitimli, donanımlı, birikimli ve geleceğin çağdaş polislerini yetiştirecek standartlara kavuşturularak yeniden açılması gerektiğine tüm içtenliğimle inanıyor ve arzu ediyorum. Bu düşüncemi ve inancımı Sayın Cumhurbaşkanı dâhil olmak üzere tüm ilgili ve yetkililere bulduğum her fırsatta ve ortamda gerekçeleriyle birlikte ifade ettim.

7- İletmek istediğiniz özel bir mesajınız var mıdır?

Burada bir mesajdan ziyade, 13 yaşından beri sıcak yuvası altında bir ömrü vakfettiğim Türk Polis Teşkilatının ulaşmasını arzu ettiğim hedefle ilgili düşüncemi ifade etmek istiyorum.

Polis Teşkilatının yaşamın her alanında ve her şart altında vermiş olduğu güvenlik hizmetinin zorluk kat sayısı oldukça yüksektir. Buna rağmen emrinde ve hizmetinde olduğu toplumdan eş değer bir karşılık görememektedir.

Malum; bizim kültürümüzde bir fincan kahvenin bile 40 yıl hatırı vardır.

Oysa Polisimiz ömrünün en az yarısını toplumun can ve mal emniyetini sağlamak için en zor şartlar altında canını verme pahasına geçiriyor olmasına rağmen; bu halk kendisinin canı ve malı için kendi canını bile verebilen polise hakkettiği değeri acaba neden vermiyor?

Meslek hayatım boyunca vatandaşlarımızın; polisin değişmez kronik sorunlarının, olumsuz çalışma şartlarının, görevin riskiyle mütenasip olmayan yetersiz özlük haklarının düzeltilmesi ve zaman zaman ayaklar altına alınan onurunun ve saygınlığının korunması amacıyla yasal zeminde ve “tamamen kendiliğinden organize” olup ta yetkili makamlara (TBMM, Başbakanlık, Bakanlık, Kamuoyu, Bimer, Cimer vb.) iki satır toplu dilekçe yazdığına, basın açıklaması veya yürüyüş yaptığına, kısaca polisine sahip çıktığına hiç tanık olmadım.

Bunun da esas sorumlusunun yine kendimiz olduğuna inanıyorum.

Bu olumsuz tablonun değişmesi için Polisimiz;

  • Kendi varlık sebebinin sadece halkın can ve mal emniyetini sağlamak, iç güvenliği ve asayişi temin etmek olduğunu vatandaşa gerçekten hissettirip inandırmalı,
  • İnsanlara tepeden bakan, hor gören ve aşağılayan en küçük bir davranıştan, tavırdan ve fiilden özenle kaçınmalı,
  • Mesleki gizlilik arz eden konular dışında daima açık,şeffaf ve hesap verebilir olmalı,
  • Din, dil, ırk, mezhep ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin adil ve tarafsız bir görev anlayışına sahip olduğunu görevinin her aşamasında istisnasız olarak söylem ve eylemleriyle göstermeli,
  • Kendisine her ihtiyaç duyulduğunda Hızır gibi her an yardıma koşan ve yetişen olduğunu ortaya koymalı,
  • Mertliğine, fedakârlığına ve güvenilirliğine leke düşürecek en küçük bir davranıştan ve hatadan özenle kaçınmalıdır.

Yukarıdaki örneklerle tanımlanan genel çerçeveye uygun her türlü olumlu anlayış ve davranışın tüm teşkilat mensuplarınca istisnasız ve kesintisiz olarak benimsenip uygulanmasıyla ancak halkın teşkilatımıza olan mevcut olumsuz bakış ve yaklaşımlarının kademeli olarak iyileşebileceğine inanıyorum.

Bu vesileyle; görevdeki emniyet mensupları ile emeklilerini yıllar sonra dijital ortamda da olsa tekrar buluşturan ve mesleki sorunları/konuları paylaşma, hasbıhal etme imkânı sunan Çağın Polisi Dergisi’nin oluşumunda emeği geçenlerine ve tüm yöneticilerine teşekkürlerimi sunuyorum.

Sizlerin aracılığıyla da;

Başta ülkemizin her bir köşesinde gece gündüz cansiperane görev ifa eden fedakar ve kahraman meslektaşlarıma ve onların cefakâr eş ve çocuklarına,

Ayrıca tüm saygıdeğer emekli mensuplarımıza ve onların kıymetli ailelerine sağlık ve esenlikler diliyorum.

176 yıllık şanlı tarihi boyunca ülkemiz, milletimiz ve kutsal değerlerimiz için canlarını feda eden tüm aziz şehitlerimizi de bir kez daha rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.