Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Genel Yayın Yönetmeni’nden GELECEĞİMİZ

 Özgüner POLAT§

 

Teşkilatımızda çok seslilik dönemi başladığını memnuniyet ile görmekteyiz. Düşünen, konuşan, fikirlerini yazabilenlerin sayısı gün geçtikçe çoğalmaktadır. Bu da geleceğimizin aydınlık yolda olduğunu göstermektedir. Dergimizin 25.sayısının 21.sayfasında Emekli Emniyet Müdürü Sayın Ali Altunyay imzalı “İstihbarat Dairesi Başkanı Sayın Sabri Uzun, Emniyet Teşkilatının Yüreğine Su Serpti” başlıklı makalesinde teşkilatımızın Emniyet Müsteşarlığına dönüşmesi gerektiği konusunda Sayın Sabri Uzun’un konuşmasını dile getirdi. Bu konuda çeşitli kaynaklardan lehte ve aleyhte görüşler aldık.  Ancak görüşleri yazıya döken herhangi bir makale almadık. Bu tartışmanın çeşitli makalelerle tartışmaya açılması gerekmekte idi.

22-24 Ocak 2004 tarihinde “Uluslar arası İç Güvenlik Konferansı” nda Sayın Sabri Uzun’un yaptığı konuşmayı aktarmaya çalışacağım. Sayın Uzun kürsüye gelerek Avrupa Birliği Bayrağını Türk Bayrağının yanına taktıktan sonra “İç Güvenlik Hizmetlerinin İdeal Yapılanması” başlıklı konuşmasına başladı. Konuşmayı aynen aktarıyorum.

Arkadaşlar, şimdiden yapacağım konuşmadan dolayı üzülenlerden ve kırılanlardan özür dilerim. Kimseyi üzmek ve kırmak gibi bir amacım yok. Belli bir terbiye ve yasanın dışına çıkmayacağıma da emin olabilirsiniz.

 

Arkadaşlar, bana verilen konu “İdeal Polis Yapılanması”. Şimdi, ilkel polislikten kurtulacak mıyız? Kurtulamayacak mıyız? Veya Türk Zabıta Teşkilatını modern bir yapıya taşıyacak mıyız? Taşımayacak mıyız?

 

İlkellikten kurtaracak mıyız? Kurtarmayacak mıyız? Şimdi buradaki anlatılmak istenilen, bu toplantılardan benim anladığım; Avrupa Birliği normlarında modern Türkiye’yi  yaratmak için modern Polis Teşkilatını ve Güvenlik Zabıta Teşkilatını oluşturmak. Dolayısıyla konumuz ilkellikle mücadele.

 

Bir örnek vermek istiyorum. Arkadaşlar, İçişleri Bakanlığı’nın arkasındaki iller sergisinde, İstihbarat Daire Başkanlığı’nın ürettiği MOBESE denilen alet, -yazılım ve donanımı bize ait-  kamuya açık olarak sergilendi. Gururla söylüyorum. Altı tane Ege ilinde kullanıldığı zaman maliyeti 1.2 Milyon dolar. Bizim ürettiğimiz alet uydudan görüntü alıp hizmet üretmekte, ölü noktası yok.

 

Yine buna benzer, röle ile çalıştırılan benzeri bir alet, yine 6 tane Ege iline hizmet götürmesi için 46 Milyon dolara mal oluyor. Kimin parası bu para? Nasıl oluyor bu iş? Herkesi modernliğe davet ediyorum. Bu işler bir elden doğru dürüst yürütülürse Türk Milletinin 45 Milyon doları israf edilmez. Neden bundan bahsettim? Polis Teşkilatının varlığı ekonomiyle ve  eğitimle, sonuçta medeniyetle doğrudan ilgilidir.

 

Bir örnek vereceğim, vatandaşlarımız arasındaki gelir dağılımı en düşük %1 ile en yüksek %1 arasındaki fark 236 kat. [1] Peki vatandaşlar arasında bu gelir dağılımı var da, kamu kurumlar arasında yok mu?  Kamu kurumları arasında da var bu durum. Anlatmak istediğimiz esas konu bu, hiç kimse oraya gelmiyor. Biz adalet istiyoruz, kendi içimizde de adalet istiyoruz,  adaletli bir güvenlik yapısı istiyoruz. Kimse de elindeki bu 236 kat fazla geliri  kaybetmek istemez.

 

Arkadaşlar polisin idari yapılanması ile ülkedeki demokrasi de doğrudan ilişkili. Başka ülkelerden örnek vermek istemiyorum. Esasında Yunanistan’daki 1968 ile 1974 arası çok önemli bir örnek fakat geçiyorum. Ülkemizde 12 kez sıkı yönetim uygulaması oldu. Bunun bir tanesi uygulanmadan 1 saat içerisinde kaldırıldı. Diğerleri uygulandı. Ayrıca 15 yıl süren OHAL dönemi yaşadık.

 

Arkadaşlar, bunların tamamı güvenlik kuvvetlerinin emniyet ve asayiş hizmetlerindeki aksamalara dayandırıldı. O halde güvenlik kuvvetleri yapılandırılmasında bir zafiyet var. Her defasında geliyoruz geçici bir tedbir uyguluyoruz. Ülkede güvenlik asayiş sağlanıyor. Yine eskiye dönüyoruz.

 

O halde yıllardan beri, 1925’den Şeyh Sait isyanından bu tarafa ayaklanmalar oluyor. Ülkede demokrasi kesintiye uğruyor. O halde biz neden güvenlik kuvvetleri yapılandırmasını modern bir yapıya kavuşturmuyoruz da her defasında demokrasiyi kesintiye uğratıyoruz? Buna bir çözüm bulmak zorundayız.

 

Burada başka bir konuya geleceğim. 1923 yılında Türkiye’nin nüfusu 11 milyon.[2] Polisin hizmet götürdüğü alan 2.700.000. Nüfusun %25’ine hizmet götürüyor. Ve 4250 polis sayısı var. Emniyet Genel Müdürlüğü bugün 200 bin mevcuda ulaştığımız halde, yine Emniyet Genel Müdürlüğü. %25’e hizmet götüren Polis Teşkilatı %65’e hizmet götürmeye başladı. Kendi sayısı arttı, hizmet götürdüğü alan arttı. Ama kendisinin temsil durumu değişmedi. Yani polis teşkilatı devamlı baskı altında tutuluyor. Çünkü Türkiye’de demokrasinin kalkınıp gelişmesi istenmiyor. Onun için bu raya Avrupa Birliği bayrağını astım.

 

Arkadaşlar, 1932 senesinin TBMM’deki bir görüşmeyi sizlere sunmak istiyorum;[3]

“Polisin hafta izni okul kurs hastalık gibi durumlar dikkate alınırsa kadroların ancak üçte ikisinden istifade edilebilir. Bunun için bu günkü Türkiye polisinin evvelce mevcut olan yetkilerinin iadesi ve lüzum ve ihtiyaca göre yeni yetkilerle  donatılması memleketin yüksek faydalarınadır.”

 

Buradan anlaşılması gereken, Bir, yetki gasbı var demek ki. İkincisi, yeni yetkiler verilmesi, üçüncüsü de mevcut durumun iyileştirilmesi lazım diyor. Bugün de aynı şeyi konuşuyoruz. 1932 – 2004 değişen bir şey yok.

 

Aynı meclis görüşmeleri devam ediyor. Bunu özellikle dikkatinize sunuyorum Türkiye’nin gündeminde bu. O zaman söyleniyor, 1932’ senesinde. Aynı meclis görüşmelerinde;[4]

 

“Sivil polise verilen görevin özelliği gereği, bütün medeni devletlerde olduğu gibi görev sahası sınırlaması olamaz.” denilmektedir.

 Burada kastedilen ne? Burada, Siyasi Polis kastediliyor. Siyasi Polise görev için saha sınırlaması getirilemez. Ülke genelinde görevlidir. Bu görevi başkasına yaptıramazsınız. Türkiye’de kışlaya, camiye ve okula siyaseti sokmamak esastır. Sivil Polis -Siyasi Polis- bunlarla mücadele edecek Polistir. Günümüzde de Siyasi Polisler; İstihbarat Polisi, Terörle Mücadele Polisi ve bir de Özel Harekat Polisi anlaşılıyor.

 

O zaman, hiç kimse Polisin İstihbarat görevine müdahil olmaya kalkmasın aksi takdirde, bu istemediğimiz kurumlara siyaseti taşımış oluruz. Türkiye’yi başka yere götürmüş oluruz, çok kötü olur. Ve bunun sonucu olarak da anti demokratlığa doğru gideriz.

 

Tarihi süreçte devam ediyor. Müsteşarlık seviyesinde yapılması yasal düzenlemeyle uygun görülen Polis Teşkilatı ilerleyen zaman içerisinde geçirdiği tüm gelişmelere rağmen küçülmüştür. Benzer hizmeti yapan Jandarma Teşkilatı ise daha sonra konumu yükselmiştir. 1932 senesinde Korgenerallikken, bugünOrgenerallik seviyesine ve çok daha iyi temsil edilir duruma gelmiştir.

 

Oysa; Poliste bu temsilde sorun yaşıyoruz. Emniyet Teşkilatının Müsteşarlık Kanunu-bu kanun 1947- senesinde çıkartılmıştır.[5]

 

“İçişleri Bakanlığı’nın 12 Haziran 1947 tarihli ve 5066 sayılı bir yasal düzenleme ile İKİ MÜSTEŞARLIK şeklinde yapılandığı anlaşılmaktadır.

           

MADDE-1-
İçişleri Bakanlığı Merkez kuruluşu, iki Müsteşar ve iki Müsteşar yardımcısı ile aşağıda yazılı dairelerden terekküp eder:

MADDE-2
Müsteşarlardan biri Emniyet Genel Müdürlüğü ile Jandarma Genel Komutanlığı işleri dışında bulunan bütün Bakanlık işlerini, diğeri Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı işlerini, Bakandan aldıkları direktif dairesinde, Bakan adına idare ederler ve bu işlerin sorumlu amir ve denetçisidirler.

Müsteşar yardımcılarının, hangi işleri göreceği ve Müsteşarların hangi işlerine yardımda bulunacakları Bakan tarafından belirtilir.”

Evet, 1946 senesinde bu tasarı sunuldu ve 1947 de yasalaştı.

 

 

Başka bir konuya gelmek istiyorum. İçişleri Bakanı Şükrü SÖKMENER 1946 senesi Bütçe Görüşmelerinde şunu diyor;[6]

 

“Sayın arkadaşlar, Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi münasebetiyle Hükümet programında Cumhuriyet zabıtasının birleştirilmesi konusu üzerinde bir açıklama yapmayı faydalı buldum.

 

Bu birleştirme kolay ve basit bir iş değildir, 50 bine yaklaşan bir Jandarma ve 10 bine yaklaşan Emniyet teşkilatı kadromuz vardır. Bunları nicelik ve nitelik noktasından memleketin emniyet ve asayiş işlerini karşılayacak bir duruma getirmek, üzerinde çok dikkatli durmayı gerektiren bir konu olmuştur.

 

Bu konu üzerinde bizim şimdiden ele aldığımız ilk konu, önümüzdeki senelerde tahakkuk ettirilecek bir programa bağlamak üzere şimdiden, bir Emniyet Müsteşarlığı ile bu birleştirmeyi baştan yapmaktır. Bu hususta bir kanun ile Yüksek Meclise gelmiş bulunuyoruz.”

 

Evet, Ağustos 1946 tarihli yeni kurulmuş olan Recep PEKER hükümetinin programından bir alıntı yapıyorum;[7]

 

“İçişleri Bakanlığı üstündeki görüş ve düşüncelerimiz; Emniyet teşkilatıyla, jandarma kıtalarının tek teşkilat halinde birleştirilmesi kararındayız. Önümüzdeki yıl içinde bu konu üzerinde çalışmalara başlayacağız. Zabıta teşkilatının kuvvetlendirilmesi ve zabıtanın doğrudan doğruya İçişleri Bakanlığı emrinde olması da bu aradadır.”

 

  Evet yine bu iki Müsteşarlık kurulması hakkındaki kanun üzerinde TBMM’deki görüşmelerden bir alıntı;[8]

 

İzmir Milletvekili Münir Birsel konuşmasında; “İçişleri bakanlığına bağlı olarak bir Emniyet Genel Müdürlüğü, bir de Jandarma Genel Komutanlığı vardır. Bu teşkilatın her ikisi de kendi bünyeleri içinde memleketin emniyet ve asayiş işleriyle meşguldürler. Bunların her işinde de bir uyum, işbirliği ile bir koordinasyonun bulunması ve en ince ayrıntısına kadar bu uyumun ihlal edilmemesi gerektiğini.”vurgulamaktadır.

 

Konuşmasını aşağıdaki şekilde sürdürmektedir; “Tatbikat maalesef bu güne kadar bu ahengin ve iş birliğinin gönüllerimizin istemediği bazı aksaklıklar olabildiğini göstermiştir; Bu müsteşarlık bunu sağlayacaktır, bu birinci sebep;

İkinci sebep; arkadaşlar biliyorsunuz ki, Bütçe konuşmalarında ve Hükümet programında da açıklandığı üzere zabıtanın birleştirilmesi işi, bizim için bir emeldir. Zabıtanın birleştirilmesi için hazırlıklara ve incelemelere başlanmıştır. Bu iş bir yılda, iki yılda olacak iş değildir. Öyle tahmin ediyoruz ki, bu işlerin incelenmesi tamamlandıktan ve tasarıları kabul edildikten sonra, memlekette bütün Jandarma kuvvetlerinin sivil zabıtaya katılması ve uzun silahlı zabıta kuvvetlerini teşkilatlandırmak meselesi de ayrıca uzun yıllara ihtiyaç gösterecektir.”

 

Nihayet arkadaşlar, bu iş bir, iki, üç yılda yapılıp işler bir hale girinceye kadar, jandarmanın sivil zabıtaya intikaline kadar mevcut teşkilatların görevinin aksamaması gerekmektedir.”

 

Bu Müsteşarlığın kuruluşuna ilişkin gerekçede şunlar yazıyor;[9]

 

“Çok geniş iki müstakil teşkilatla idare edilen bu asayiş işlerinin çeşitli konularını bir elden inceleyerek ve hiçbir çarpışmaya meydan bırakmadan koordine edecek bir makama şiddetle ihtiyaç vardır. Bu sebeple, münhasıran bu asayiş işleri ile meşgul olmak üzere bir emniyet müsteşarlığı teşkiline zaruret hasıl olmuştur.”

 

Evet, geliyoruz 2003 yılı Tayyip ERDOĞAN Hükümeti programından bir alıntıya[10]“Merkezi yönetimdeki gereksiz kuruluşlar elenecek, merkez işlevler gören yapılar birleştirilecek ve kuruluş içi yönetim kademeleri azaltılarak işlemler basitleştirilecektir.”  2003’e geliyoruz yine değişen bir şey yok. 1946 yılından bu güne hiçbir şey değişmiyor.

 

Cumhuriyet Halk Partisi’nin Türkiye Raporu “Demokratikleşme” başlığı altında İç Güvenlik konusuna değiniyor[11]. Raporda; “Jandarma Yerine Sivil Kırsal Polis Örgütü Kurulmalıdır… Jandarma birliklerinin teröre karşı kırsal mücadele için yeterince eğitilmemiş olmaları nedeniyle, Jandarma örgütü yerine sadece İçişleri Bakanlığı’na bağlı, profesyonel elemanlardan kurulu, kırsal polis niteliğinde yeni bir sivil iç güvenlik örgütü oluşturulmalıdır.” denilmektedir.

 

Kamu Yönetimi Temel Yasa Tasarısı’nda;

 

“Teşkilatlanmaya ilişkin ilke ve esaslar” başlığı altında, Madde-12;

 

“a) Görev ve yetkilerin tespiti ile teşkilatlanmada, idarenin bütünlüğü ilkesi esas alınır.

  b) “Benzer nitelikteki hizmet ve görevler birden fazla kurum ve kuruluşa verilemez.” hükümleri yer almaktadır.

 

DPT tarafından hazırlanan raporda[12], SEKİZİNCİ BEŞ YILLIK KALKINMA PLANI-GÜVENLİK HİZMETLERİNDE ETKİNLİK”  başlığı altında, Modern teknolojinin en son imkanlarından yararlanan etkin, verimli ve güçlü istihbarat yapısının gerekliliği” üzerinde durulmuştur.”

 

Devlet Personel Başkanlığı’ nın görüşü:

Aynısını okuyorum;  “Emniyet Genel Müdürlüğü ile Jandarma Genel Komutanlığı’nın çıkardığı gereksiz ikileme son vermek ve hizmetlere etkinlik kazandırmak için Jandarma Genel Komutanlığı’nın Silahlı Kuvvetlerle ilişiği kesilerek iki güvenlik kuvvetinin birleştirilmesi yolu araştırılmalıdır.” şeklinde bir tavsiyede bulunuyor.

 

Buna verilen bir cevap var;

“Türkiye Cumhuriyeti Jandarması, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ayrılmaz bir parçasıdır ve sonsuza kadar da böyle kalmayı hedeflemiştir. İki zabıta kuvvetinin birleştirilmesi, bazı çevrelerce demokratikleşmenin bir gereği gibi algılanmaktadır. Kendi çıkarlarını her şeyin üstünde görebilen siyasi kadroların bulunduğu ülkelerde, alternatifsiz bir zabıta kuvvetinin demokratik yapıları tehdit edebileceği ve hatta zamanla totaliter rejimleri davet edebileceği  göz ardı edilmiştir. Türkiye’de Polis Teşkilatından ayrı bir Jandarma Teşkilatının varlığı demokrasinin teminatıdır.

 

            Efendim, ben kendi ücretimi ekrana yansıtmak istiyorum. Bu benim maaş tablom. Ocak 2003, elime geçen para 1 Milyar 467 Milyon lira. Devam edelim, bu da (Kad. Kıd. Başçavuş 1.403.000.000TL.) benimle aynı işi yapan,  kurumlardan benimle aynı ücreti alan bir ünvandaki arkadaşlarımızın konumu.[13]

 

Devam edelim, 5000 kişiye hizmet götüren Diyarbakır Emniyet Müdürü, Atilla ÇINAR’ın, bundan önceki Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne vekalet ettiği dönemde aldığı maaş 1.236.000.000TL. Arkadaşımızın Diyarbakır’a veriliş nedeni de Diyarbakır eski Emniyet Müdürü rahmetli Gaffar OKKAN ağabeyimizin ölümü üzerine can kurtaran simidi olarak verilmişti.

 

Evet, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 23. Maddesine geçiyorum; “Herkes herhangi bir ayırım gözetilmeksizin eşit iş için eşit ücrete hakkı vardır.”, varmış !

 

Yasadışı göç konusunda dikkatinizi çekmek istiyorum. Kısaca Amerika’da Kongreye sunulan bir belgede Türkiye Cumhuriyeti İnsan Ticareti konusunda itham edilmiştir. Şimdi Türkiye’de insan göçünün veya insan kaçakçılığının önlenebilmesi için sınırda Jandarma veya kara kuvvetleri askeri bulunmaktadır. İç kısımda kırsalda jandarma, şehirlere Polis var. Bir şehirden öbürüne geçerken yollarda jandarma, bölge trafik polisi nihayet sahil güvenlik sorumluluk sahasında tekneye binip gideceğiz.

Akdeniz’de bu sene boğulup ölen insan sayısı 3.000 arkadaşlar ve bu kaçak göçten dolayı. Şimdi siyasi iradenin yerinde siz olsanız, hangi makamdan hesap sorarsınız, hangisini suçlarsınız, hangisi hakkında soruşturma açarsınız, hangisini bu konuda etkin kılarsınız

 

Şuna gelmek istiyorum, 4-5 kurumun ayrı ayrı yetkili olduğu yerde hiç kimse yetkili değildir. Zabıta teşkilatının tek elden yönetilmemesinin sonucu olarak, medeni ülkeler bizi itham ediyorlar. Türk Milletinin bu ithama bizim yüzümüzden maruz kalmaya hakkı yok.

 

Evet çifte yapılandırma diye bir örnek var, bunu verelim. Çifte Çevik Kuvvetler, Hazır Kıtalar, Eğitimler, Jandarma Okul Komutanlığı, Polis Akademisi Başkanlığı, Çift Kaçakçılık Dairesi, Çift Özel Harekat, Çift Sorgu Ekibi, Çift Terör Ekibi, Çift Arşiv, Çift Bilgi İşlem, Çift Network, Çift Ruhsat Şubeleri, Suç Kaydı, Laboratuarlar, Ayrı Röleler, Ekipler.

 

Şimdi diyelim ki, Diyarbakır polis mıntıkasında bir suç işlendi bir silah var. Bu silahın boş kovanı, çekirdeği Türkiye’yi 3 ayda dolaşıyor. Polis laboratuarlarında dolaşıp Diyarbakır’a geliyor. Uyuşmadı mı? Oradaki Jandarma laboratuarlarına yazılıyor. Bir 3 ay da onlar dolaştırıyor. 6 ay sonra adaleti tecelli ettirecek bulgulara ulaşıyoruz. Niçin? Biz bu parçalandırmayı yaşatmak zorundayız, menfaatimiz orada.

 

Başka bir yere geleceğim; Türkiye’nin gündemindeydi herkesin gözünden kaçtı.

 

Bir Cumhuriyet Savcımızla ilgili seks kaseti vardı. Polis laboratuarına gönderildi. Orada bu görüntüler “gerçek görüntü” diye rapor verildi. Jandarma laboratuarına gönderildi, “montaj görüntü” diye rapor geldi. Fakat bunun birisi yanlış. Ama bu laboratuar görevlileri hakkında idari-adli işlem yapılmadı. Birinden birinin söylediği yalan, fakat yapılmadı.

 

Kurumların birleştirilmesi durumunda ne oluyor? Personel konusunda 2/3 oranında tasarruf sağlanıyor. Ben ¾ diyorum da, azalttım. Araç-gereç ve akaryakıt tüketiminde, 1/3  oranında tasarruf sağlanıyor. Bina ve tesislerde 2/3 oranında tasarruf sağlanıyor.

 

Sonuç olarak; güvenlik hizmetlerinin bir elden yürütülmesi durumunda milli bütçeye yıllık yaklaşık 3 milyar dolar tasarruf sağlanıyor. Oysa; biz 1 milyar dolar için bir başkasına yalvarıyoruz.

 

Belçika örneğini verecektim, Belçikalı dostumuz bunu anlattı. Zararlarını söylemediler, faydalarını söylediler, sağ olsunlar.

 

Yine Avusturya’da bu konuda bir çalışma var. Güvenlik kuvvetlerinin birleştirilmesi konusunda ve gerekçeleri; “Avrupa Birliği’nin ülke içinde görev yapan güvenlik birimlerinin sivil unsurlardan oluşturulması” ilkesini benimsedikleri için, Avusturya hükümeti bu yola gitmiş.

Esas can alıcı noktaya gelip bitiriyorum.

 

Efendim, bazı Müsteşarlıklar ve Başkanlıklar var, SPK, BDDK, İMKB, Toplu Konut İdaresi gibi. Bizle ilgili olması bakımından söylüyorum. Bir Bakanlığın bünyesinde iki müsteşarlık olamaz. Peki, Savunma Sanayi Müsteşarlığı, Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde, bayağı da oluyormuş. Başka bir yere geliyorum.

Milli Eğitim Bakanlığı’na bağıl Talim Terbiye Kurulu. Burası Müsteşarlık seviyesinde bir kurumdur 700 personeli vardır, personelinin 140’a indirilmesini istiyorlar, ama Müsteşarlık seviyesindedir.

 

Başka bir örnek vermek istiyorum. Bayındırlık Bakanlığı’na bağlıydı ayın sekizine onuna kadar, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı. 200 personeli var. Burası Müsteşarlık seviyesinde, 200.000 personeli olan Emniyet Teşkilatı Genel Müdürlük seviyesinde kalacak. Yok öyle şey biz unvanımızı alırız. Bu elbiseye sığmıyoruz.

           

Arkadaşlar, Nisan 2003 tarihli bir yazı var. Bu yazıda diyor ki: Müsteşar ECEMİŞ imzalı, AB’ ye uyum müktesebatında, İçişleri Bakanlığı bünyesinde Sınır Emniyeti Genel Müdürlüğü kurulması gündeme gelmiştir. Bu konuda görüşünüzü bildirin. Kardeşim, Emniyet Asayiş işi bizim işimiz ne oldu bu iş? Soruyorum.

 

Zaten geçmişte vardı. Bir KİHBİ diye bir yer kuruldu. Emniyetin ve Jandarmanın yaptığı bir iş, üçüncü bir iş olarak Bakanlık adına da orda yapılıyor. Bunlar mükerrerliktir. Türkiye Cumhuriyetinin bütçesine de uygun bir durum değildir. Polis Teşkilatının yetkisi, başka başka kurumlar kurularak parçalanıyor. Transfer ediliyor. Biz bu konudan da rahatsızız, bu ülkenin geleceği için de iyi bir şey değildir.

 

Ben Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olmasını istiyorum. Eşit çalışmaya karşılık da, eşit ücret verilmesini istiyorum. Ülke İstihbaratının %85’ini yapan 750 Milyon lira maaş alan maiyetimdeki personelle gurur duyuyorum ve onlara “geçiminiz nasıl” diye sormaya da utanıyorum.

 

Sayın Okurlarımız, bizlerde Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak sonsuza kadar yaşamasını, teşkilatımız mensuplarının da huzurlu, sağlıklı, başarılı, bol maaşlı günlere kavuşmasını dileriz.



  • § Emekli Emniyet Müdürü, Genel Sekreter, TODAİE-Kamu Yönetimi Uzmanı

[1] GÜRKAN, Emrah; Ne Kadar Muasırlaşabildik ? 80. yılında Cumhuriyet,  Güncel Kitaplar Yayınevi, 2003, Ankara, S.131

 

[2] 1850 Yılından itibaren yayınlanmaya başlanan Osmanlı Salnameleri (Yıllık) taranarak mevcut rakamlar elde edilmiştir.

[3] TBMM  PVSK İle İlgili Görüşme Tutanaklarından tespit edilmiştir.19 Mart 1932

[4] TBMM  PVSK İle İlgili Görüşme Tutanaklarından tespit edilmiştir.19 Mart 1932

[5] 12 Haziran 1947 tarihli ve 5066 sayılı bir yasal düzenleme.

[6] 17 Aralık 1946 Tarihli TBMM  Görüşme Tutanaklarından tespit edilmiştir.

[7] 17 Aralık 1946 tarihli TBMM  Görüşme Tutanaklarından tespit edilmiştir

[8] 06 Haziran 1947 tarihli TBMM  Görüşme Tutanaklarından tespit edilmiştir.

[9] 5066 sayılı ve 12 Haziran 1947 tarihli kanunun TBMM’de gerekçesine ilişkin görüşme tutanaklarından tespit edilmiştir.

[10] www.akparti.org.tr sitesinde yayınlanan ve 18 Mart 2003 tarihinde R.Tayyip ERDOĞAN tarafından TBMM’ne sunulan Hükümet Programından alıntı yapılmıştır.

[11] www.chp.org.tr  sitesinden alıntı yapılmıştır.

[12] 2001-2005 yıllarına ait DPT tarafından hazırlanan 8. Beş yıllık rapor

[13] Bu bilgiler, Eylül-Ekim 2003 tarihli Çağın Polisi Dergisi’nden alıntı yapılmıştır.