Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Şark Mektupları-1 “Kan,Ter ve Gözyaşı”

Tatlı Göl-Acı su

Şimdi dillendirmek bana, anlamak sana düşüyor Sevgili Arkadaşım;

Tam bir yıl oldu havası temiz, suyu temiz, insanı temiz bu güzel şehre İl Müdürü olarak atanalı. Oysa yüreğimi acıtan her şeyi daha dün gibi anımsarım… Göl tatlı sudan oluşur, Bingöl bu anlamda 1000 kere tatlıdır belki ama bize yine dert denizinin acı suları düşmüştü… Biz ise bu suyu yine tatlı hale getirmek için uğraşacaktık. Ve acı su ile tatlı suyun birbirine karışmadığı dalgakıranlar oluşturacaktık. Umut dolu o alışıldık başlangıçların aksine benim başlangıcım oldukça hüzünlüydü. Göreve başlamadan iki gün önce hain bir terör saldırısında şehit olan sekiz polis memuru kardeşim, görevi devraldıktan bir saat sonra on askerimizin şehit olduğu hain saldırı ve üçüncü gününde şehit olan bir korucumuz ve devamında yaşanan sokak hareketleri… Aman Allah’ım ne günlerdi! Her şey gözümüzü açıp bir rüyadan uyanmak kadar kolay olsaydı keşke. Kriz kriz üstüne, keder keder üstüne…

Gözyaşlarımızın sel olduğu, nereye yetişeceğimizi şaşırdığımız günler… Acılarımızı bile yaşayamadan provokasyonlarla, sokak olaylarıyla uğraşılan, biri bitmeden biri başlayan olaylarla mücadele edilen günler… Ki o günlerde dudaklarıma asılı kalan mısra yüzyıl öncesinden söylenmişti bile : “Zevke dalmak şöyle dursun, vaktiniz yok mateme…” Gözlerimiz yazdan kalma bir sonbahar güneşini şehr-i gölün dağlarında ararken yüreğimize erken kışı getirenleri ve tüm olumsuzluklara sebebiyet verenleri  ‘Allah ıslah etsin’ derken bu “ıslahın” temini için “istirahatini” unutan ve en sıkıntılı günlerde cansiperane görev yapan meslektaşlarım ile sağduyulu hemşerilerime de şükran ve minnet borçluyum. Aziz şehitlerimizi de bir kez daha rahmetle anıyorum.

Sevgi Veri Tabanı

Yaşanan olaylar nedeniyle personelimizde moral bozukluğu, gerginlik ve yılgınlık had safhadaydı. Oysa polisiye hizmetlerin etkin ve verimli yerine getirilebilmesi önce kendisinin huzurlu olduğu moral ve motivasyonu yüksek insan kaynaklarıyla olur. Bir yandan kentteki tansiyonu düşürmek için azami gayret sarf ederken bir yandan da gecemizi gündüzümüze katarak maiyetimizle bir ve beraber olduk. Her sokak olayında da personelimizin başında olmaya çalıştık. Dertleriyle ilgilenmeye, iletişim kanalları oluşturmaya, teşkilat içerisinde hürmet ve muhabbeti artırmaya öncelik verdik. Yöneticilerle yönetilenlerin birbirine sevgi ve saygı duyduğu, birimler arası çekişmenin yok edildiği, herkesin POLİS tabanında birleştiği, dayanışmanın artırıldığı, iç çekişmelerin yok edildiği bir tablo için gayret ettik. Meslek geçmişim bana en değerli “veri tabanının” sevgi bazlı olduğunu öğretmişti çünkü…  Haa! Başarabildik mi bilmem. Hacca niyet edip yola çıkan karınca misali ulaşamasak da yolunda olmak bize yeter.. Sen de ben de biliriz ki, yürümekle varılmaz, lakin varanlar yürüyenlerdir.

Velhasıl dostum, o günleri hep üç mukaddesle hatırlarım: Şehitlerimizin KANLARI, onlara dökülen GÖZYAŞLARI ve tüm acılarına rağmen şehrin huzuru için TER döken meslektaşlarım. Üç günlük dünyanın gerçekleri de bu üçlü de saklı olsa gerek…

Kellemiz Koltukta, Bedenimiz Sokakta

Her acının içinde, üzerinden zaman geçince fark edilen trajikomik öyküler elbette benim için de vardı… Onlardan biri İl Müdürü olmamın akabinde göreve başlamadan önce aldığım iskarpinlerin azizliğine uğramam.  Tabi bize söylenen il müdürü olmak makam odasında ve resmi toplantılarda geçecek bir süreç olduğuydu. Fakat koltuk yaramıyor bize kardeşim, alerji yapıyor… Oysa benim için bu makama atanışım böyle anormal bir sürece denk gelince salonlarda giyilmeyi bekleyen iskarpinlerimle kendimi panzerin tepesinde buldum. Eee tabi ben alışkınım ama anladım ki iskarpinler bu duruma pek alışık değilmiş. Panzerin üzerinden düşünce birbirimiz için var olmadığımızı acı bir deneyimle anlamış olduk.

Bir diğeri ise; sokak olaylarından birine müdahale etme esnasında, topluluğa seslenmek için yapmayı planladığım konuşmayı sadece arzu boyutunda gerçekleştirebilmem olmuştu. İskarpinlerimin acemisi olduğu panzerin üstünde, elimde megafonla konuşurken bir an koruma memuruma gözüm takıldı. Megafonun kendisi bende lakin megafonun mikrofonu koruma memurumdaydı…  Anlayacağın, meğer o arada sadece kendimi sükûnete davet ediyormuşum…

Ama sadece ben değilim talihsiz olan. Böylesi sokak olaylarında ateş çemberinde genelde görülmesi beklenmeyen kişi il müdürüdür.  Fakat ben ateşin içinde olmasam, başta kendi ateşim yükselir, sonra da sorumlusu olduğum huzurun tansiyonu yükselir…Lakin her an bu ateş çemberinin içinde olduğumuzdan, memurumuzun biri gaz bombasını benim bacağıma isabet ettirdi.. Bu olayın içindeki herkes gaza maruz kalırken, memurumun sayesinde hem gaza maruz kaldım, hem de bacağımdan yaralandım. Böylece bu olaydaki talihsizliğimi de memurumla paylaşmış olduk.

İşte bu kadar hareketli başlayınca görevime sana yazmayı da ihmal ettik. İl Müdürü olmak nasıl bir şey diye sormuştun. Öncelikle alt makamlarda nasıl olsa sorabileceğin birileri olduğu için rahatsın. Şimdi herkes her şeyi sana soruyor. Attığın adımlar ve verdiğin kararlar isabetli olmalı. Bazen de kocaman bir yalnızlık. Müdüriyette herkesin muadili var sen ise yapayalnızsın… Ancak şairin dediği gibi; Yalnızlık, gittiğin yoldan gelir.

“maziye dönüp bakıver neler neler yaşadık…”

Esen Kal…