Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Mevlana

polis_dergi_aralik_2013_int_006 polis_dergi_aralik_2013_int_007 polis_dergi_aralik_2013_int_008Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan yöresinde, Belh şehrinde doğmuştur. Babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup sağlığında “Bilginlerin Sultanı” unvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahaeddin Veled’dir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatun’dur.

Sultânü’l-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle 1212 veya 1213 yıllarında Belh’ten ayrılmak zorunda kalır.Ülkesini terk ederken, Nişapur kentinde İranlı ünlü şair-mutasavvıf şeyh Ferîdüddîn-i Attâr onları karşılar. Aralarında küçük Celaleddin’in de dinlediği konuşmalar geçer. Attar, Esrarname (Sırlar Kitabı) adlı ünlü kitabını Celaleddin’e hediye eder ve yanlarından ayrılırken küçük Celaleddin’i kastederek; “Bir deniz bir ırmağın ardına düşmüş gidiyor” der.

Sultânü’l-UlemâBahaeddin Veled , Nişâbur’dan Bağdat’a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâbe’ye hareket eder. Hac farizasını yerine getirdikten sonra dönüşte Şam’a uğrar. Şam’dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende’ye (Karaman) gelir. Karaman’da Subaşı Emir Musa’nın yaptırdığı medreseye yerleşir.1222 yılında Karaman’a gelen Sultânü’l-Ulemâ ve ailesi 7 yıl burada konaklar.

Mevlâna Karamanda yaşadığı dönemde, 1225 yılında Şerefeddin Lala’nın kızı Gevher Hatun ile Karaman’da evlenir. Bu evlilikten Mevlâna’nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adında iki oğlu olur. Yıllar sonra Gevher Hatun’ u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerra Hatun ile ikinci evliliğini yapar. Mevlâna’nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Alim Çelebi adlı iki oğlu ve Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya gelir.

Bu yıllarda Anadolu’nun büyük bir kısmı Selçuklu Devletinin egemenliği altındadır. Konya ise bu Devletin başşehridir. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkârlarla dolup taşmaktadır. Kısacası; Selçuklu Devleti, en parlak devrini yaşamaktadır. Devletin hükümdarı Alâeddin Keykubad’dır. AlâeddinKeykubad, Sultânü’l-Ulemâ Bahaeddin Veled’i Karaman’dan Konya’ya davet eder ve Konya’ya yerleşmesini ister.

Bahaeddin Veled, sultanın davetini kabul eder ve 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile Konya’ya gelir. Sultan Alâeddin onu muhteşem bir törenle karşılar ve ona ikametgâh olarak Altunapa (İplikçi) Medresesi’ni tahsis eder.

Bahaeddin Veled’in1231 yılında ölümünden sonra vasiyeti, Selçuklu Sultanının buyruğu ve Bahaeddin Veled’in müritlerinin ısrarlarıyla Mevlana Celâleddîn, babasının yerine geçer.

Azerbaycan Türklerinin İslam Alimi ve Mutasavvıfı olan Şemsettin Muhammed Tebriz-i , Sultânü’l-Ulemâ Bahaeddin Veled’in ölümünü duyunca gördüğü bir rüya üzerine Anadoluya geçer. Hacı Bektaş Veli’nin “Makalat” (Sözler) adlı kitabında anlattığına göre, bir aradığı vardır. Aradığını Konya’da bulacaktır. Aradığını bulmuş, yolculuk ve arayış bitmiştir.

Ders saatinin bitimine yakın İplikçi Medresesi’ne doğru yola çıkar ve Mevlânâ’yı atının üstünde danişmentleriyle birlikte gelirken bulur. Atın dizginlerini tutarak Mevlana Celaleddin’e sorar;

-Ey bilginler bilgini, söyle bana, Muhammed mi büyüktür, yoksa “Beyazid Bestani mi”. ?Mevlana, yolunu kesen bu garip yolcudan çok etkilenmiş ve sorduğu sorudan ötürü şaşırmıştır.

-Bu nasıl sorudur? diye kükrer. “O ki peygamberlerin sonuncusudur; Onun yanında Beyazid Bestani’nin sözü mü olur” der.

Bunun üzerine Tebrizli Şems şöyle der;

-“Neden Muhammed “ Kalbim paslanır da bu yüzden Rabbime günde yetmiş kez istiğfar ederim” diyor da, Beyazid Bestani “Kendimi noksan sıfatlardan uzak tutarım, cüppemin içinde Allahtan başka varlık yoktur ”. Diyor, buna ne dersin”.

Bu soruyu Mevlana Celaleddin şöyle karşılar:

-“ Muhammed her gün yetmiş makam aşıyordu. Her makamın yüceliğine vardığında önceki makam ve mertebedeki bilgisinin yetmezliğinden istiğfar ediyordu. Oysa Beyazid ulaştığı makamın yüceliğinden doyuma ulaştı ve kendinden geçti, gücü sınırlıydı, onun için böyle konuştu” der.

Tebrizli Şems bu yorum karşısında “ Allah Allah” diye haykırarak Mevlana Celaleddin’i kucaklar. Böylece; Mevlana Celaleddin ve Tebrizli Şems dostluğu ve birlikteliği başlar.

Mevlana Celaleddin’in oğlu Mehmet Bahaeddin (Sultan Veled) ‘in , İbtidaname (Başlangıç Kitabı) adlı kitabında anlattığına göre Burhaneddin Şems-i Tebriz-i, Konya’daki bu buluşmada genç Celâleddîn’i o çağda geçerli İslam ilim dallarında sınava sokar. Gösterdiği başarıdan sonra “bilgide eşin yok; gerçekten seçkin bir ersin. Ne var ki, baban hal ehli idi (gerçeği bulanlar, marifete erenler, bu şekilde birliği (tevhid) yaşayanlar); sen kal (söz) ehlisin (manevî hâllere sahip olmayan, işin sadece lafını eden kişi). Kal’i bırak, onun gibi Hal sahibi ol. Buna çalış, ancak o zaman onun gerçek varisi olursun, ancak o zaman Güneş gibi alemiaydınlatabilirsin” der.

Bu uyarıdan sonra, Celâleddîn 9 yıl boyunca Burhaneddin’e müritlik eder. Seyr-ü Sülük denen tarikât eğitiminden geçer. Halep ve Şam medreselerinde öğrenimini tamamlar. Dönüşte Konya’da, hocası Tebrizi’nin gözetiminde art arda üç kez çile çıkarttır, riyazete (her tür perhiz) başlar.

Şems-i Tebrizi, bir süre sonra Konya’dan ayrılarak Kayseri’ye yerleşir ve 1244’de de orada ölür.

Mevlâna Celaleddin, Şems’in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekilir. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi ile , Şems-iTebrizî’nin yerini doldurmaya çalışır.

Mevlana Celâleddîn hocasını unutamaz ve onun kitaplarını ve ders notlarını toplar. Ne varsa içindedir anlamına gelen Fihi-Ma-Fihadlı yapıtında sık sıkhocasından alıntılar yapar. Yaşamını “Hamdım, piştim, yandım” sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 pazar günü Hakk’ın rahmetine kavuşur.

Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul eder. Öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah’a kavuşacaktır. Onun için ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen “Şebi-i Arûs” der. Dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet eder. Yaşamının her kesimini rubailer ile dillendiren Mevlana’ya Allah’tan rahmet diliyoruz.

Ey iman incisini bir ekmek için veren

Ey gönül madenini bir arpaya değişen

Nemrut ile İbrahim sana ibret olmaz mı?

Bir sivrisinek oldu Nemruda diz çöktüren. MEVLANA.