Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

İstanbul Polisinin Başarısı

polis_dergi_agustos_2013_baski_020 polis_dergi_agustos_2013_baski_021 polis_dergi_agustos_2013_baski_022 polis_dergi_agustos_2013_baski_023 polis_dergi_agustos_2013_baski_024 polis_dergi_agustos_2013_baski_025 polis_dergi_agustos_2013_baski_026        Kurtuluş Savaşı kazanılmıştı, şimdi ise medeni devletler arasında yer alma mücadelesi başlamıştı. Bu yolda devrim niteliğinde inkılaplar yapılmaya başlanmıştı. İnkılapların halk üzerinde olumsuz tesirleri olmuyor değildi. Bu olumsuz tesirler, eski ittihatçıların da katıldığı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının taraftar sayısını artırıyordu. Ancak, Doğu Anadolu Bölgesi’nde çıkan Şeyh Sait İsyanı, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kapanmasına neden oluyor ve böylece çok partili hayata ilk geçiş denemesi başarısız oluyordu. Ayrıca, eski ittihatçıların meşrû yollarla iktidarı ele geçirme hevesleri yarım kalıyordu.[1] Terakkiperver’in kapatılması ile siyaset yapma imkânı kalmayan eski ittihatçılar, bu seferde komitacı gelenekleri ile iktidarı ele geçirebilmek için gizli çalışmalara yöneliyorlardı.[2]

        Başta Kara Kemal ve Şükrü Bey gibi eski ittihatçılar, kendilerine ait olduğuna inandıkları iktidarın ele geçirmek için karşılarında en büyük engel olarak gördükleri Mustafa Kemal Paşa’yı ortadan kaldırmaya karar verdiler. Bu iş için de Yakup Cemil gibi bir adam aradılar. Bu durumdan haberdar olan eski Ankara Valisi Abdulkadir BeyKara Kemal ve Şükrü Bey’e Lazistan Mebûsu Ziya Hurşit Bey’i tavsiye etti. O da suikasta katılacak diğer fedaileri buldu. Suikast yeri olarak Ankara ve Bursa’dan sonra İzmir şehri belirlendi. Buradan bir tekne yardımıyla kolaylıkla kaçılabilirdi.[3]  Ziya Hurşit ve arkadaşları, 11 Haziran 1926 tarihinde Sarı Efe Edip Bey’in yanına İzmir’e hareket ettiler ve burada Kemeraltı Çarşısı’nda düzenlenecek suikast için pusuya yattılar.[4] Mustafa Kemal Paşa’nın Balıkesir’den İzmir’e gelmesini bekleyişe koyuldular.

        14 Haziran 1926 tarihinde Giritli Şevki’nin ihbarı üzerine suikast planı deşifre oldu ve suikastın planlayıcıları ile tetikçileri birer birer yakalandı. İstiklal Mahkemesi kuruldu ve yakalananlar bu mahkemelerde yargılandı. Yalnız Kara Kemal ile Abdülkadir Bey ele geçirilememiş ve adalete teslim edilememişti. Nihayetinde İstanbul polisinin gayretli çalışmaları sonuç vermiş ve suikastının birinci dereceden sanıkları Kara Kemal ve Abdülkadir Bey yakalanmışlardı. Böylece adalet tecelli etmişti.

        Kara Kemal’in ve Abdülkadir’in yakalanmasında emeği geçen polislere belli bir miktar para ödüle verilmiştir. Ayrıca, bu polislerin fotoğrafları Polis Mecmuası’nda yayınlanmıştır. Şimdi ise Mustafa Kemal Paşa’ya suikast planlayıcılarının yakalanması ile ilgili olarak hazırlanan Polis Raporlarına ve bu kişilerin yakalanmasında yararı görülen polis memurların isimleri ile aldıkları taltif miktarlarına bir göz atalım:

Kara Kemal’in Takibi ve Yakalanmasına Dair Polis Raporu 

        Suikast olayına dâhil olan Abdülkadir ile Kara Kemal’in yakalanmaları hakkındaki emir ve tebliğ, Sarı Efe Edip ve İzmit Mebûsu Şükrü’nün tevkiflerinden sonra geldiği için meselede alakadar olduklarının anlaşılmasından meydana gelen korkuyla firara muvaffak olan bu iki şahıstan Kara Kemal’in hususi olarak İstanbul’da gözettiği menfaatlerinin çokluğu dolayısıyla yardım ve himaye olunması ve hârice firarının kolay olması ihtimâline dair en fazla itimat ettiği ittihat ve iaşe adamlarının İstiklal Mahkemesince verilen salahiyete istinaden tevkiflerine ve ikinci derecedeki adamlarının da gözaltına alınmasına lüzum görülmüş ve gerekenler yerine getirilmişti.

        Yapılan bu tedbirler neticesinde hârice firar durumu sekteye uğramış ve en fazla itimat ettiği iâşecilerden Küçük Pazar Maliye Tahakkuk Müdürü Enver ve Milli Kantariye Şirketi Araziye Memûru Niyazi’ye sığınmaya ve nihâyet ileride arz ve izah olunacağı vechle yakayı ele vermeğe mecbur bırakılmıştır.

        Polisin şiddetli daimi takibatı ve para mükâfatının verileceğinin ilânı sırasında İstanbul ithalat gümrüğü dört numaralı Ambar Memûru Mazhar Efendi, akrabasından ve Kara Kemal’in pek emin ve fedakâr adamlarından yukarıda ismi zikredilen Niyazi ile mülâkâtında Kara Kemal’in kaçırılması vaziyeti mevzu-i bahis ve tartışılmış olduğu ve Mazhar Efendi ambar memûru olması dolayısıyla memûriyetinin sıfatından yararlanarak Kara Kemal’i bir şahsa ait bir sandığa koyarak veyahut gümrük memûru kıyafetine sokarak ecnebi vapurlarından birine nakil eylemek mümkün olacağını Niyazi’ye anlattığını ve Niyazi’nin de bu iki suretten hangisini tercih edeceğini düşünüp bilâhare söyleyeceğini ve ona göre iktizayı hâle tevessül edilmek uygun olacağını ileri sürmekle ayrıldıklarını arkadaşlarından ve polis araştırma memûrlarından Şükrü Efendi delâletiyle polis müdüriyetine ihbar etmek üzere müracaatında, tesâdüf eylediği Rasim ve Hulusi ve Ziya ve Sait Beylerin talebiyle cereyan hâli bunlara bildirdikten sonra adı geçen memûrların tertip ettikleri plan dairesinde müracaat teklifini kabulden bir müddet sonra telefonla vuku bulan davet üzerine Rasim ve Hulusi Beyler Galata’da Bahriye Kıraathânesine gittiklerinde Mazhar Efendi kendisinin Niyazi tarafından takip edilmekte olduğunu his eylediğinden bu vaziyet karşısında artık Niyazi’ye gidemeyeceğini beyan ve yalnız Niyazi’nin hânesi de dâhil olmak üzere adreslerini îtâ eylediği beş hânenin aranması lüzumundan bahsederek ortadan çekilmiş ve Polis Müdürü Ekrem Bey, Ankara’dan dönüşü dolayısıyla işi bizzat üzerine alarak gayretli maiyyeti erkânından Rasim, Ziya, Hulusi, Sait Beylerin ortak çalışmasıyla Kara Kemal’in Tahakkuk Müdürü Enver’in hânesinde olduğunu tespit ve yakalama başarısını temin eylemiştir.                                                                                  

Temmuz’un 24-25’nci Pazar gecesi ahz edilen tertibat üzerine saat yirmi dört raddelerinde Mazhar Efendi’nin vermiş olduğu adreslerdeki haneler ve bu meyanda Niyazi’nin hanesi dikkatli bir surette aranmış ise de müspet bir netice elde edilememiştir. Ancak Niyazi sorgulama esnasında Kara Kemal’in saklandığı yeri ve Kara Kemal ile mevcut samimi münâsebetlerini külliyen inkâr ve âmir, memur ve maiyeti hâricinde kendisiyle istisnâî hiçbir münâsebeti bulunmadığını beyân etmiş ise de bir taraftan vâki olan tesirli telkinler ve baskılar ve diğer taraftan torunu Selanik Bankası memûrlarından Mahmut Celalettin Bey’in gözaltına alınması ve bu çocuğun büyük pederinin, yani Niyazi’nin Kara Kemal’e ve İttihâd ve Terakkîye karşı pek teveccühkâr ve bütün manasıyla koyu bir ittihatçı olduğunu ve Kara Kemal hakkında evde dâimâ övücü bir lisân kullandığını ve öyle olmakla beraber Kara Kemal evlerine gelmediği gibi bundan hiçbir malûmatı dahi bulunmadığını ifâde eylemesi ve Niyazi’nin ise torununa karşı pek fazla bir muhabbet perverde eylediğinden anlaşılması üzerine derhâl doğru söylediği takdirde torununun tahliye[5] olunacağı vaat edilmiş ve bu vaat ile berâber aynı zamanda söylenen telkinler ve baskılar faydalı bir netice vererek nihayetinde 26 Temmuz 1926 Pazartesi günü gözyaşları ve afv ü merhamet temennileri arasında aşağıdaki itirafı yapmıştır:

        Bana üç gün müsaade verdiğiniz takdirde Kara Kemal’in bana karşı olan fevkalade itimadından yararlanarak ya saklandığı yeri veya saklandığı yeri bilen adamı bulurum diye söze başlamış ise de bu şeklin asla kabul edilemeyeceğini ve üzerinde mevcut şüphelerin bütün bütün müspet bir maceraya dâhil olduğunu akl-ı selimiyle takdir ve fazla ısrarın boşunalığını nefsine karşı teslim eden Niyazi şu vechle itiraflarına devama mecbur olmuştur:

        Maliye tahsil şubelerinden birinde Balık Pazarı’nda memur olduğunu tahmin ettiğim Enver veya Münir namında orta boylu, zayıfça, sarışın, kıvrık bıyıklı, gözleri çakır, kırk kırk beş yaşlarında bir adam bana Kara Kemal’den haber getirdi. Firârî için (Efendinin) bir çare bulunmasını benden rica ettiğini beyân ve selâmını tebliğ etti. Yeri emin midir? Dedim. Makamı tasdikte gözlerini kapadı. Fakat nerede olduğunu söylemedi. Bunun üzerine ben yerini bilmiyorum, O adam bulunacak olursa her halde Kemal’in bulunduğu yeri bilir.

        Bu itiraflar üzerine 27 Temmuz 1926 Salı günü Balık Pazarı, Eminönü, Keresteciler tahsil şubelerinde tahkikat yapılmış ve Küçük Pazar Maliye Şubesi Tahakkuk Müdürünün isminin Enver olduğu ve Niyazi tarafından verilen eşkâle müşabeheti bulunduğu anlaşılarak saat on ikide öğle yemeğine çıktığı bir anda ismi geçen Enver Efendi, ortaklarının malumatı olmaksızın derhâl tevkîf ve Ayasofya Merkezine gönderilmiştir. Zikredilen mahalde üç saat mütemâdiyen icra edilen sert telkinler neticesinde ilk olarak inkâr eylemesine rağmen saat on beşi yirmi geçe firarının on beş gününden beri Aksaray’da Canbaziye Mahallesi’nde Tatlıkuyu Sokağı’nda 15 numaralı hanesinin üst katında bahçeye nazır odada bulunduğunu bildirmiş ve kız kardeşine hitâben: (Kardeşim Allah’ın kaza ve kadri neticesi olarak başımıza gelen felâketin sonu gelmiştir. Memur Rasim Bey bu kâğıdı sana verince onunla berâber evden çık ve Rıza’da evde ise ona da öyle çocukluk edipte bunlar evimize ne için giriyor diye karşılık vermeye kalkışmasın ve senin[6] ile berâber evden çıksın, sonra dönersiniz. Benim için katiyen merak etmeyin) meâlinde yazdığı bir mektubu polis müdüriyeti eşliğinde Rasim Bey’e göndermiş, tüm memurlar ile zikredilen mahalle gidilip lazım gelen tertibat alındıktan sonra elde mevcut anahtarla zaman kaybetmeksizin haneye girilmiş ve arama esnasında firârînin bulunduğu odaya girilmiş ise de eli boş bulunduğu görülmesi üzerine bu hâl ile karşılaşıldığında pek fazla yılgın ve ürken bir hâle gelen ve hakiki bir suçlu vaziyetini gösteren Enver’in kız kardeşi Vasfiye Hanım sıkıştırılmış ve hayrete şayan bir soğukkanlılıkla kırk beş dakika önce firârînin saklandığı yerden çıkarak bahçe duvarından kaçtığını beyân etmiş ve zikredilen odada 27 Temmuz 1926 tarihli bir (Milliyet) gazetesiyle sigara tablası içinde bir sigaranın henüz yanmakta olduğu ve bir çift siyah fotin ile bir siyah ceketin dahi bulunduğu görülmüş olması üzerine firârînın henüz orada olduğuna hiç şüphe kalmayarak arama, hâne ve ekleriyle civar bahçelere de sıkı bir surette yüründüğünde derinden bir silah sesi işitilmiş ve aynı zamanda bahçe duvarına bitişik tavuk kümesliğinde mevcut üç kümesten birisinin oynadığı ve arkasındaki duvarın içine doğru oyulmuş bir yerin var olduğu görülmüş ve hemen oraya koşulduğunda firârînin elinde mevcut revolverini sağ şakağına ateş etmek suretiyle yaralı ve ifâde vermeye muktedir olmadığı bir vaziyette bulunduğu görülerek hemen mevcut otomobillerden birine nakil edilmiş ve o esnada hayata veda etmiştir.   

Kısaca: Yukarıda geniş izahlı olarak bildirildiği yönüyle Gümrük Ambar Memuru Mazhar Efendi’nin Kara Kemal’i kaçırmak mevzu’ üzerinde görüştüğü Araştırma Memuru Şükrü Efendi delâletiyle haberdar ederek ipucu vermesi dolayısıyla başta Polis Müdürü Ekrem Beyefendi olduğu hâlde mesai arkadaşlarının Birinci Şube Müdür Muavini Feyzi ve müdüriyet emrinde müstahdem Rasim, Kasımpaşa Merkezi Memuru Ziya ve 1. Şube Başmemûrlarından Sait Beylerin geceli ve gündüzlü mesai ve gayretleri ile Kara Kemal’in saklandığı hâne keşif edilerek yakalanmış ve cumhuriyet hükûmetimiz için zararlı ve tehlikeli bir şahsiyet olan Kara Kemal bu suretle ortadan kaldırılmıştır. Bunun üzene kayıp bir adaletin yerine getirilmesinde başarılı olan isimleri yukarıda arz edilen Feyzi, Rasim, Sait, Hulusi ve Ziya Beylerle Araştırma Memuru Şükrü Efendi’nin ve ikinci derecede hizmetleri görülen diğer efendilerin hakkıyla takdire şayan ve taltif oldukları anlaşılmıştır.[7]

Kara Kemal meselesinin tetkik, tahkik ve takibiyle beraber kendisinin yakalanması başarısında farklı miktarlarda katkısı bulunan muhtelif miktarda mükâfatı takdîre ile taltîf edilmiş polis memûrlarımız:[8]

     İstanbul Polis Müdüriyeti 1. Şube Müdür Muâvini Feyzi Bey, 1. Şube Başmemûru Hulusi Bey, 2. Şube Başmemûru Sait Bey, Merkez Memûru Ziya Bey, Polis müdüriyeti emrinde Rasim Bey, 2. Sınıf Taharrî Memûru Mucib Efendi, Şükrü Efendi, Naci Efendi, Katip Cemal Efendi, Sait Efendi, Atıf Efendi, Nurettin Efendi, Muhsin Efendi, Ziyaettin Efendi, Ali Rıza Efendi, İsmail Hakkı Cemal Efendi, Muharrem Efendi, Halil Efendi, Halit Efendi, İshak Efendi, Mustafa Nail Efendi, İzzet Efendi, Saim Efendi, Serkomiser Macit Bey, 1. Sınıf Taharri Memuru Ali Şerif Efendi, Fevzi Efendi ve Sabri Efendi. (Bu isimlerin ayrıca fotoğraflarını da Polis Mecmuası, Y. 13, S. 201, s. 156-157’de bulabilirsiniz.)

Abdülkadir’in Takip ve Yakalanmasına Dair Polis Raporu

Kara Kemal’in yakalanmasından sonra polis ehemmiyetle Abdülkadir’i takîbe başladı. Bu faaliyet sadece Polis Müdürü Ekrem Bey’in nezâreti altında Kara Kemal’in yakalanmasında başarıları görülen Başmemûr Hulusi ve Sait, Merkez Memûru Ziya ve müdüriyet refâkatine memûr Rasim Beyler tarafından îfâ edilmekte idi. Abdülkadir’in akraba ve dostları usûlünce celb edilerek bilgilerine mürâcaat edildiğinde hiçbirisinden müsbet ve takîbe layık bir iz elde edilemedi. Polis başka yollardan firârînin izini takibe başladı. Abdülkadir’in daha evvelce bağırsakçılık ticaretiyle meşgul olduğu malûm bulunduğundan bundan önce ticaret ettiği adamlarla temas ve münasebete girişmişti. O esnada bunlardan birisi Abdülkadir’in uzunca boylu, esmer, uzun bıyıklı Derviş namında birisiyle temasta bulunduğunu söyledi, polis bu meçhul şahsı anlamak ve takip etmek için ehemmiyetli mesai sarf etti. O adamın bundan önce Beşiktaş’ta otururken halen Bakırköyü’ne iki saat mesafede Mahmudiye Köyü’ne bağlı Pandaniçe Çiftliği’nde bulunduğu ve I. Dünya Savaşı sırasında İran harekâtında Halil Paşa’nın özel kâtipliğinde görev yaptığını, eski sarayda mutfak amirliğinde müdür muavini olduğunu, Enver Paşa’nın zevcesi eski Sultan Naciye’nin daire müdüriyetinde bulunmuş olduğunu araştırma memurlarından Sabri ve Fevzi Efendiler marifetiyle tespit ederek Ağustos’un 15. Pazar günü mevzui bahs çiftliğe, isimleri yukarıda zikr edilen müdüriyetin aktif memurlarından Sait, Ziya ve Rasim Beylerle İstanbul Jandarma Bölük Kumandanı Yüzbaşı Abdülkadir Bey birlikte gidip lazım gelen araştırmayı yapmış ve fakat adı geçen Abdülkadir’in zikredilen çiftlikte saklandığına polisçe kesin kanaat hâsıl olduğundan çiftlik sahibi Derviş Bey’de tevkîf edilerek polis müdüriyetine sevk olunmuş ve çiftlik, jandarma erleri vasıtasıyla abluka altına alınarak dışarıyla irtibatı yasaklanmıştı. Sabaha karşı çiftlikten satılmak üzere Bakırköy’e beygirlere yüklenerek süt sevk eden çiftlik hizmetlilerinden Yusuf’a mahallince bir jandarma yanına katılmak suretiyle anlaşma temin edilmiş ise de çiftliğe dönüşte Derviş Bey’in baldızının ikametgâhı olduğu sonradan anlaşılan hane önünden geçerken adı geçen Yusuf’un refakatinde bulunan jandarmaya beygirin yularını teslim ederek abdest bozmak bahanesiyle zikredilen haneye girip çiftliğin araştırılması ve Derviş’in tevkîf edildiğini, bunun üzerine misafirin başının çaresine[9] bakması lâzım geldiğini Derviş’in baldızına ve Abdülkadir’e söylemiştir. Bu habere haber almış olan ve misafir diye Derviş’in baldızının Bakırköy’de kiraladığı hanede saklanan Abdülkadir, Derviş’in her hâlde zikredilen hanenin adresini vereceği ihtimaline dayanarak polis memurlarının takibinden kurtulmak için çareyi firârda bularak bu haberi müteâkıb zikredilen hâneden firâr ediyor ve bir piyade adamın bir günde kat edebileceği tahminen kırk kilometreyi iki misli bir süratle Istranca ormanlarına ve oradan da İğne Ada yoluyla Bulgaristan’a kaçmak üzere iken İğne Ada’da ahalinin “köyümüzde yabancı birisi var diyerek jandarmaya ihbarda bulunması üzerine adı geçen orada yakalanıyor ve hüviyetini inkâr etmekle beraber ispat edemediği için jandarma, adı geçenin ahvâlinin tetkikine lüzum görüyor ve kendisi Kırklareli vilâyetine sevk ediliyor. Orada da aynı suretle ifâde de bulunan adı geçeni teşhis eden bazı şahısların şahitliğine rağmen kendisinin Abdülkâdir olmadığını ısrarla ifâde ediyorsa da sonradan hüviyetinin incelenmesi için İstanbul’a gönderileceği ve trene bindirileceği sırada (işte ben oyum, yani aradığınız Abdülkâdir’im) diye gerçeği itiraf eylemesine dayanarak İstanbul Polis Müdüriyetine sevk ediliyor. Müdüriyetçe sorgusunda: (İstanbul’dan tayininden sonra Derviş Bey’in Pandaniçe Çiftliği’ne gidip orada yirmi gün kadar saklandığını ve ondan sonra Derviş Bey’in Bakırköy’de baldızı namına bir ev kiraladığı ve kendisi sandık içerisine ve diğer eşya ile birlikte zikredilen haneye nakil edildiğini ve polis memurlarının çiftliği aradığı günün gecesi Bulgaristan’a gitmek üzere Bakırköy’deki bu hâneden firar eylediğini) itirâf etmesiyle hakkında lâzım gelen muamele îfâ edilmek üzere Abdülkadir muhafaza altında Ankara İstiklal Mahkemesine sevk edilmiştir.[10] Burada yargılandıktan sonra idam edilmiştir.

        Gazi Mustafa Kemal Paşa’mıza karşı düzenlenecek olan suikast girişiminin birinci dereceden sanıkları durumunda olan Kara Kemal ile Abdülkadir’in yakalanmasında başta İstanbul Polis Müdür Umûmîsi Ekrem Bey olmak üzere yararı görülen tüm mesai arkadaşlarını saygıyla anıyor ve böyle bir ceddin ile meslektaş olmaktan gurur duyduğumu belirtmek istiyorum. Ruhunuz şad olsun.


 


[1] Cemalettin Taşkıran, Milli Mücadele’de Kâzım Karabekir Paşa, Ankara 2008, s. 133.

[2] Ergun Aybars, İstiklal Mahkemeleri, Ankara 2009, s. 332.

[3] Cemal Avcı, İzmir Suikastı (Bir Suikastın Perde Arkası), İstanbul 2007, s. 67-69.

[4] Avcı, İzmir Suikastı (Bir Suikastın Perde Arkası), s. 70-71.

[5] Polis Mecmuası, Y. 13, S. 201, s. 152,  1 Eylül 1926 Çarşamba.

[6] Polis Mecmuası, Y. 13, S. 201, s. 153,  1 Eylül 1926 Çarşamba.

[7] Polis Mecmuası, Y. 13, S. 201, s. 154,  1 Eylül 1926 Çarşamba.

[8] Polis Mecmuası, Y. 13, S. 201, s. 156-157,  1 Eylül 1926 Çarşamba.

[9] Polis Mecmuası, Y. 13, S. 201, s. 158,  1 Eylül 1926 Çarşamba.

[10] Polis Mecmuası, Y. 13, S. 201, s. 159,  1 Eylül 1926 Çarşamba.