Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

İSLAMİ TERÖR?

 

 

 

M.Yavuz ELBİRLER[*]

 

            TERÖR; En yaygın tanımıyla, siyasi amaçlara ulaşabilmek için, örgütlü, sürekli şiddet kullanmak ve bu suretle toplumu korku ve paniğe itmek, sindirmek, devlete olan güvenini kaybettirmek için tehdit unsuru tarafından sürekli olarak kullanılan en yaygın ve etkili bir araçtır.

            Ülkemizde yıkıcı ve bölücü amaçlar taşıyan dış destekli ve kumandalı örgütler, ideolojilerine göre ya müesses nizamı yıkarak yerine arzuladıkları bir sistemi getirmeyi ya da ülkeyi bölerek, etnik yapı esasına dayalı bir devlet kurmayı amaçlamaktadırlar.

            Tehdit unsurunun yıkıcı motifli örgütleri, temelde Marksist-Leninist ideolojiyi benimsemişler ve demokratik parlementer sistemi yıkarak, yerine Marksist-Leninist yapıda bir rejim oluşturmayı amaçlamışlardır.

            Bölücü örgüt ise kırsalda ve kentlerde yürüttüğü yoğun silahlı propoganda ile ülkeyi düşük yoğunluklu savaş ortamına getirmiş, silahlı mücadele, örgütün politik amacını, muhatabının bir bölümüne nerede ise unutturur hale  getirmiştir.

            Diğer yandan dini motiflerle ortaya çıkarak, dine bir devlet kurma arzusunu açıkça haykıran gruplar türemiş ve bunlarda amaçlarını gerçekleştirme yolunda terörü araç olarak kullanmaya başlamışlardır.

            Tehdit unsuru ister yıkıcı, ister bölücü olsun, hedefleri T.C. Devletidir. Mücadele şekilleri, legalite ve illegalite olarak iki bölümden oluşur.

            Legal mücadele, bir deyimle politik mücadeledir. Politik mücadele yoluyla, kendini topluma fikir düzeyinde kabul ettirme, her türlü psikolojik harp yöntemini kullanarak yandaş kazanmadır. Bunun için derneklerde, sendikalarda, okullarda, iş yerlerinde ve siyasi partilerde örgütlenilir. Dergi, gazete, radyo, T.V., tiyatro, sinema kullanılarak, açık ve kapalı yer toplantıları, yürüyüşler ve basın açıklamalarıyla propaganda yapılır. İşlenenler hep masum ve çoğunlukla haklı nedenlere dayalı isteklerdir.En önemlisi, temel sloganlar hepsinde aynıdır. İnsanlık onuru, işkenceye karşı tavır, özgürlük mücadelesi, demokratikleşme, barış, insan hakları.

             İllegalite ise, silahlı mücadeleye hazırlık safhası ve silahlı propaganda, yani terörü ihtiva eder.

          Özetle anlatmaya çalıştığımız bu tabloda fikri ideolojileri ne olursa olsun, tehdit unsuru olarak adlandırdığımız yelpaze içindeki, tüm örgütlerin, dış destekli ve kumandalı, T.C.Devletinin rejimine veya toprak bütünlüğüne karşı olmalarının yanı sıra örgütlenme ve mücadele biçimlerinin aynı olduğu, “düşmanımın düşmanı dostumdur” ilkesinden hareketle düşman olarak nitelendirdikleri T.C.ne karşı birlikte hareket ettikleri görülmektedir.

         Türk Milleti, örf, adet, gelenekleri, kültürü ve milli-manevi değerlere bağlılığı sebebiyle Marksist-Leninist ideolojiye ve bölücü harekete rahatça direnmiş ve tepkisini göstermiştir. Ancak, milli manevi değerleri aynı zamanda bu milletin yumuşak karnıdır. Bunu çok iyi tespit eden tehdit unsuru, bu defa islami motiflerle bezeli örgütlerle terörü gündeme getirmiştir.İslami terör var mıdır? İslam ile terör bağdaşır mı? Bu tabirler birer yakıştırma mıdır? Müslümanları rencide etmek veya daha öte amaçlar ihtiva eden bir niteleme midir, İslami terörizm? Bu konuyu objektif olarak ele alıp incelemede, irdelemede ve gerçeği görerek tedbir alınmakta fayda vardır.

            İran’da yakın tarihte gerçekleşen mollalar devrimi, Mısır’daki Müslüman Kardeşler Hareketi, Ceyşullah, İBDA-C ve diğer isimlerle ortaya çıkan ve terörü en acımasız yöntemleri ile uygulayan örgütlerin varlıkları ve kendilerince İslam adına hareket ettiklerini ifade etmeleri bir gerçektir.

            Bu gerçek karşısında kitlelerin etkilenmemeleri ve İslam gerçekten şiddet ve baskıya cevaz veren bir terör dini mi? Sorusunu sormaları ve bu soruyu İslam aleyhine kullanmamaları mümkün değildir. Nitekim kullanılmaktadır da!…

         Kur’an-ı Kerim evrensel bir ilke olarak Dinde Zorlama Yoktur (Bakara:256) der. Yine Onlar sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar (zümer:18) ayeti ile İslam dışı bütün öğreti ve görüşlerin, kendilerini özgür savunabilecekleri ve arada sağlıklı bir mukayesenin yapılabileceği bir ortamın oluşmasına yol vermiştir.

            Allahü Teala’nın Peygamber efendimize “sen ancak hatırlatıcısın, onlara zor kullanacak değilsin” (Gaşiye:21/22) ve “sen mümin olmaları için insanlara zor mu kullanacaksın?” (Yunus:99) yine “bundan sonra herkes dilediğine tapar” (zümer:16) ayet-i celileleriyle kimseyi inanç ve düşüncelerinden ötürü harhangi bir cebre, bir zorlamaya, zulme tabi tutmaması, müminlerin de aynı şekilde kimseyi zorla, şiddetle baskıyla incitmemesi emredilmektedir.

         Ayrıca Peygamber efendimize Medine’ye geldiklerinde, Medine’de yaşayan müşrikler, Yahudiler ve Hıristiyanlar ile yapmış oldukları Medine antlaşması ile; Müslüman olmayanların kendi din ve düşüncelerinde, yaşama biçimleri ve ibadetlerinde özgür olacaklarını, kimsenin onlara müdahele edemeyeceğini, Müslümanların dini, hukuki ve kültürel özerklik temelinde çoğulcu bir siyasi organizasyonun ortakları olarak yaşayacaklarını hükme bağlamanın yanı sıra, uygulamalarıyla pratiğe de geçirmiştir.

         Kur’an-ı Kerim’in açık hükümleri, Peygamber efendimizin uygulamaları ışığındaki yazdıklarımız, daha çok örneklendirilebilir, İslamın zora, şiddete ve giderek teröre cevaz veren bir din olduğunu söylemek mümkün değildir.

         Tarihi süreçte İslamın emir ve yasaklarına rağmen siyasi iktidarı ellerinde bulunduranlar iktidarlarını muhafaza kaygısıyla, muhalefette bulunanların da iktidarı devirip ele geçirme arzusu ile, dini amaçlarına alet ettikleri, politik amaçlarına ulaşabilmek için dini motifleri kullanarak şiddete başvurdukları görülmektedir. Yine görülen o dur ki, gerek başkaldırmalar ve gerekse bastırmalar dini değil, siyasi amaçlı hukuk ihlalleridir.

        Günümüzde de İslamın emir ve yasaklarının dışına çıkan, maddi, ticari ve siyasi hırslarına dini alet eden kişilerin yaratmaya çalıştıkları sistemin ve bu bağlamda oluşturdukları ortamın sorumlusu İslam değildir.

       Gerçekte amaçları siyasi iktidarı ele geçirmek, rejimi değiştirmek ve hatta ülkeyi bölmek olan, dış destekli ve kumandalı oldukları alenen görünen, İslam adına hareket ettiklerini ifade etmekle birlikte, İslamın yasakladığı her türlü eylemi gerçekleştiren bu örgütler, nihai hedef olarak ele geçirmeyi amaçladıkları iktidarın yerine, yine kaynağını İslamdan aldıklarını iddia ettikleri rejimlerini kurmak, niyetlerini açıkça ifade etmektedirler.

            O halde;

           Bu örgütlerin profillerini çıkarıp incelemek, İslam dışılıklarını, riayet ve niyetlerini ortaya sermek ve bu şekilde milli-manevi değerlerine yürekten bağlı Türk toplumunu bunların iç yüzlerini anlatarak, bilgilendirmek ve yeni cepheler oluşturmalarını engellemek şarttır.

        Devletin gözetim ve denetimi altında olmak şartıyla her seviyedeki din kültürü eğitimine önem verilmeli, bir çok temel davranış tarzlarının çocukluk döneminde kazanıldığı gerçeğinden hareketle genç nesillere özellikle geleceğin annelerine sağlam bir din kültürü eğitimi verilmelidir.

         Diyanet İşleri Başkanlığı, İlahiyat Fakülteleri işbirliği ile mezhepler, tarikatlar, dini akımlar, cemaatler tespit ile Türkiye’nin genel coğrafyası belirlenmeli, faaliyetleri İslamın temel ilkeleri ışığında değerlendirilmeli, bu konuda hazırlanan eserler halkın istifadesine sunulmalıdır.

       İslam’a ve İslamı kullanarak tüm insanlığa zarar veren Haricilikten-Selefiliğe tüm oluşumlar açık yüreklilikle hazırlanan eserlerle topluma anlatılmalıdır.

        İslam’a ve İslamı kullanarak devletimize ve milletimize zarar veren her türlü faaliyetin tesbiti, gözetimi, denetimi ve adli takibat gerektiren hallerde görevli Cumhuriyet Savcıları ile Hakimler ve Güvenlik Teşkilatı mensupları dini ve din dışı konularda eğitilmelidirler.

          Laikliğin, asla dinsizliğe değil, hurafelerden, siyasetten arınmış dindarlığa imkan sağladığı önemle belirtilmeli, Atatürk İlke ve İnkılaplarının arkasına sığınılarak din düşmanlığı yapılmasına göz yumulmamalıdır.

        Sorumlu mevkilerde bulunanların, normal dini faaliyetleri irtica olarak damgalandırmalarının tamiri güç hatalara sebep olduğu, en tabii dini tutum ve davranışların irtica olarak görülüp takibata uğratılmasının dinine bağlı fakat mevcut dini ve fikri akımları değerlendirebilecek güçte olamayan kişilerin devletten soğuyarak devlet düşmanı yıkıcı faaliyetlerin sempatizanı, destekçisi ve giderek militanı olabilecekleri bilinmelidir.

          İlmi hür-irfanı hür, Türklük gurur ve şuuru, İslam ahlak ve faziletiyle donanmış nesillerle Türkiye Cumhuriyeti Devletinin çağdaş medeniyetler seviyesinin üzerindeki hedefine ulaşacağı ve her türlü güçlüğün, engellemenin üstesinden geleceğine inanıyoruz.



[*] 1.Sınıf Emniyet Müdürü, Polis Başmüfettişi.