Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

FRANSIZ POLİSİNİN UYGULAMA VE MANTALİTESİNDEN ÖRNEKLER

 

 

 Erdoğan ALIVEREN[1] 

 

            Geçen yazımda Paris polis valiliğinin kuruluşunu ve teşkilatını anlatmıştım. Paris’teki tetkiklerim esnasında bu konuda daha da derinleşmek için polis valiliğinin birimlerini ziyaret etmeye karar verdim ve ilk ziyaretimi idari işler genel müdürlüğüne yapmak üzere esasen yapmakla mecbur olduğum ikamet teskeremi (carte de sejour) çıkarttırmak üzere ilgili büroya başvurdum. Büyük bir salonda bir banko arkasında oturtulmuş 20 kadar gişe ile karşılaştım. Gişelerin üzerinde çeşitli devletlerin isimleri yazılı idi. Macaristan-Finlandiya-Türkiye yazılı gişeye yaklaşıp ilgili memura pasaportumu verdim ve ikamet teskeresi istediğimi bildirdim. Memur pasaportuma bakarak ismimi ve pasaportun tarih numarasını önündeki forma doldurup hazırladığı bu formu bir madeni kutuya koydu ve bu kutuyu önünde bulunan bir borunun kapağını açıp hava basıncı ile gönderdi. Cevap gelinceye kadar geçen 10-15 dakika süre içinde memurla sohbet ettik.

            Üniversitede Macar dili ve edebiyatı konusunda yüksek tahsil yapmış. İfade ettiğine göre Türkçe, Macarca ve Fince lisanları Altay-Ural kökenli olup hemen hemen her lisanda aynı kelimeler bulunmakta ve cümle yapısı da aşağı yukarı aynı gramer kaidelerine uyarak yapılmaktadır. Macarca da ki 2000-2500 kelime aynen Türkçe de de bulunmaktadır.

            Fransa da bizde olduğu gibi nüfus işlemlerini izleyen, takip eden bir teşkilat bulunmamaktadır. Fransız vatandaşlarının doğum, ölüm, evlilik gibi ahvali şahsiye işlemleri kiliselerce yürütülmektedir. Fransa da nüfus kağıdı çıkarma mecburiyeti de yoktur. Ancak Fransızlar o tarihte sayısı 12 olan Avrupa Birliğine  dahil 12 ülkeye yapacakları turistik veya ticari amaçlı gezilerinde kullanmak üzere (carte d’identite) denilen kendilerini tanıtıcı belgeleri gene bu müdürlükten almaktalar ve bu belgeler bu ülkeler için pasaport işlemini görmektedir. Memur bu arada bana 2.cihan harbi döneminde İngiltere tarafından Fransa’ da ki mukavemetçilere yani maki teşkilatına yardım ve takviye için paraşütle atılan destekçilerin başlangıçta ibraz ettikleri belgelerin işgalci alman kuvvetlerini yanıltarak çok başarılı çalışmalar yaptıklarını ancak daha sonraki yıllarda bu mekanizmayı keşfeden Almanların yakaladıkları mukavemetçilere anne ve babalarının mezarlıklarının yerini sormak sureti ile foyalarını ortaya çıkardığını anlattı.

            Memur bana Fransız vatandaşlarının nüfus kağıtsız oluşunun polise ayrı bir güçlük yüklediğini de anlatarak dedi ki olayı inceleyen polislerimiz eldeki delilleri değerlendirerek bu olayın veya suçun filanca kişi tarafından işlendiğini ispatlamak zorunluluğunun yanında yakalayıp mahkeme huzuruna çıkardıkları kişinin de o filanca kişi olduğunu ayrıca ispatlamak gibi bir zorunluluk karşısındadırlar. Bu durum işleri zorlaştırmakta ve netice alınmasını geciktirmektedir.

            Konuşmamız devam ederken bir zil sesi bilgisayardan cevabın geldiğini belirtti. Memur 15 dakika içinde elde ettiği neticeyi bana bildirdi; filan tarihinde Simplon ekspresi ile Fransa’ya gelmişsiniz, okullar sokağındaki Familia otelde bir hafta kalmışsınız, daha sonra gene aynı sokakta ki grand hotel de laloire’a geçmiş ve orda da bir hafta kaldıktan sonra dış işleri bakanlığının avenue de la motte picquet’deki yurduna geçmişsiniz dedi ve buna göre de bir yıllık ikamet teskeremi hazırlayıp verdi. Kaldığım her iki otelde ve yurtta doldurduğum giriş belgelerinin hemen bilgisayara işlendiğini böylece çok kısa zamanda işlemin bitirildiğine şahit oldum.

            Bizde de otellerde girişte herkes birer beyanname doldurarak nerden geldiğini ve ne kadar kalacağını bildirir ama bu beyannameler emniyete tomar halinde verilip hiçbir kayda kuyda geçmeden paketler açılmadan depolarda durur.

            Paris polis valiliğindeki diğer tetkiklerim esnasında ikinci iş olarak bilgisayar merkezini ziyaret etmek istedim. Zira bizde o tarihlerde daha bilgisayar müessesesi yoktu ve bu mefhum çok yeniydi. Fransa’ya da bir iki sene önce gelmiş idi. IBM marka olan Fransız bilgisayarı çok büyük bir salona yerleştirilmişti. Görünüşüyle çok büyük ve hantal bir makine idi, kartlarla çalışıyordu, konularına göre 8-10 ayrı gru halinde tasnif edilen kartlar yandaki depodaki dolaplarda saklanıyordu. Bana ifade edildiğine göre 1961 yılı sonunda beş milyon civarındaki olay ve isim kartlara işlenmişti. İlgili memur bana istediğinizi sorun cevabını karttan bulup vereyim dedi. 1952 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesini bitiren ve Fransa’ya çalışmak üzere geldiği tarihten bu yana kendisinden bir haber alamadığım Polat Reyhan’ı aradığımı söyledim. Kişilerin kartlarını taşıyan kutuyu bilgisayara yerleştirdiler ve 5 dakika içinde bilgisayar Polat Reyhan’ı buldu. Temmuz 1952 de gelmiş, okullar sokağındaki bir pansiyonda 3 ay kalmış, sonra filanca inşaat şirketinde mühendis olarak işe başlamış halen şirketin inşaatını yaptığı Lyon şehrindeki şantiyede çalışıyormuş ve adresi de şu imiş.

            İkinci soru olarak “mesela dedim bulunan eşyalar arasında kırmızı renkli bir kadın şemsiyesi ile gene kırmızı renkli bir kadın çantası var mı acaba?” bilgisayardaki kutuyu değiştirdiler ve ilgili kutuyu yerleştirdiler. 15 dakika sonra 5 adet şemsiye ve 3 adet çanta ile ilgili kayboldukları ve şimdi bulundukları yer ile ilgili bilgiler çıktı.

            Bir diğer tetkikimi compagnie de la circulation (trafik müdürlüğü) da yaptım. (şef Em.A.Raymond Marcellin). Paris’te ki 1340 kavşakta merkezden kumanda edilen ve birbirine senkronize olarak bağlanmış bulunan bir trafik ışık sistemi vardı. Bu sistem trafiğin yoğun olduğu saatlerde saatte 40 km süratle giden bir aracın ilk ışığı geçmesi halinde bütün Paris’i dolaşırken hep aynı süratte olması ile hep yeşil ışığa rastlaması esasına dayanıyordu. Trafik yoğunluğunun azalması halinde hız önce 50 daha sonraki saatlerde ise 60 km esasına göre merkezdeki kumanda masasından ayarlanabiliyordu. Kumanda masasında 64 önemli kavşağı gösteren televizyon yayınları kavşaklardaki yoğunluğu umanda masasındaki memura işaret ediyor ve onun da o bölgeye ek memur ve araba sevk etmek sureti ile trafiği kolaylaştırmasını sağlıyor idi.

            Sistemde vukua gelecek arızaların sigorta atması şeklinde basit olanlarını kumanda masasından tamir etmek mümkün idi ancak hat amiri gibi bazı önemli hususlar ise mahalline tamir ekibi gönderilerek yapılabilir idi. Bu şekilde aksayan trafiği yönetmek için tamirat bitinceye kadar çalışmak üzüre civardan en yakın ekiplerin görevlendirilmesi de gene kumanda masasının işi idi.

            Ayrıca trafik ekipleri ile kontrollere de çıktım. Bu arada usulsüz park eden araçları kaldırma işi ikişer kişiden ibaret altı ayrı ekip tarafından yapılıyordu. İlgili memurların uyarısı üzerine olay yerine gelen ekipten bir memur hemen kaldırılacak arabayı özel bir iple dört kapısını ve bagaj ile motor kaput kapısını acele ile hiç açılmayacak bir şekilde bağlıyor ve ipin bittiği noktada başlangıç ve bitiş uçlarını elindeki bir makine ile kurşunla mühürlüyordu. Ekibin ikinci memuru ise arabanın model ve markasına göre motorun kumanda ettiği tekerlekleri kriko ile kaldırıyor ve altına çekme aracının römorkunu koymak sureti ile tekerleklerin yer ile ilgisini kesiyordu. Bu işlem 3 dakikada bitirilip her iki memur geldikleri çekme aracına binmek sureti ile arabayı olduğu yerden uzaklaştırıyor yolda giderken ipleri bağlayan memur hem olayın zabtını tutuyor ve hem de telsizle filan plakalı aracın filanca otoparka çekildiğini merkeze bildiriyordu. Türkiye’de usulsüz park eden araçların kaldırılması konusunda trafik polislerimizin çektiği sıkıntı ve daha sonra araç sahiplerinin torpido gözünden param veya tabancam veya kıymetli bir eşyam alınmış gibi ithamları karşısında kalmaları  bu iple bağlama usulü ile giderilmiş olacaktı.

            Paris şehrinin trafik kodu 75 dir. Ancak bu kodun bütün trafik numaraları araçlara verilmesine rağmen yeni araç taleplerine plaka verebilmek için önce 91 kodu ile yeni bir vilayet varmış gibi numaraların çoğalması sağlanmış olup bu çarenin yetmemesi üzerine 92, 93, 94 numaralı kodların da doldurulması gerekmiştir. Bugün Paris’te yaşayan 2.800.000 kişinin 1/3’ü birer araba sahibi olup trafiğin ağırlaşmasına sebep olmuşlardır. Bu itibarla bazı önemli iş merkezlerinin bulunduğu sokaklarda park etme süresi 1,5 saat olup her araç sahibi arabasını (zone bleu) mavi bölgede bırakırsa arabadan inerken ön cama indiği saati gösteren bir mavi kart bırakmak sureti ile bu sürenin başladığını işaret etmekle yükümlüdür. Bu sürenin geçmesi halinde araç kaldırılmazsa kontrolörler tarafından cezai işlem yapılır. Ayrıca park edilen aracın, park edildiği yeri gösteren beyaz çizgi işaretinin içinde bulunması şarttır. Aracın tekerleklerinden herhangi birisinin çizginin üzerine basması halinde de gene trafik suçu işlenmiş sayılır.

            Trafik suçlarından dolayı kesilen cezaları bildiren ihbarnameler aracın ön camındaki silgilerin altına bırakılmak sureti ile tebligat formalitesi tamamlanmış sayılıyor.Bilgisayarda belirlenen ödenmemiş cezaların toplamı aracın model ve markasına göre tespit edilen tahmini kıymetin yarısını geçmesi halinde araca devlet tarafından el konulur.

            Görüldüğü gibi Paris trafiğinin artan aracına trafik numarası bulabilmek işi hallolduğu gibi park yeri bulma sıkıntısına karşı da acil bir ön tedbir alınmıştı fakat bu konudaki asıl sıkıntı park yerlerini çoğaltmak noktasında toplanıyordu. Eski ve tarihi bir şehir olan Paris de bu maksatla bulunan formül büyük ana caddelerin altına katlı otoparklar yapmak yolunda gelişti. Şöyle ki; Champs-Elysee caddesi altı kanal gidiş ve altı kanal dönüş yolu olmak üzere on iki kanallı idi ayrıca bu kanalların ortasındaki bir kanalda taksilerin park etmesine ayrılmıştı. Sağda ve solda ki geniş kaldırımlara ilaveten dörderden sekiz kanal genişliğinde bir cadde otoparkı da bulunuyordu. Bu cadde etoile meydanı ile concorde meydanını bağlayan üç buçuk km uzunluğunda ve konkav şeklinde idi yani her noktasından geriye ve ileriye bakıldığında bütün caddeyi görebilmek mümkün idi. Bugünkü cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın Paris Belediye Başkanı olduğu dönemde bu çok geniş ve çok uzun caddenin altına sekiz katlı bir otopark yaptırıldı çok masraflı bir mühendislik harikası olan bu otoparkın başarılı olması sonucunda aynı tatbikat etolile meydanına çıkan on iki geniş bulvarın altlarına da otopark yaptırmak için planlanmaya başlandı.

            Trafik şubesindeki bu tetkiklerimden sonra adli polis bakımından altı districte’e ayrılmış olan bölgelerden ur numaralısını ziyaret ettim. Bölge şefi emniyet amiri rütbesinde Gagnard idi. Bana konuşmamızda bölgeyi tanıttı; Cumhurbaşkanlığı (Elysee Sarayı), Başbakanlık (Hotel Matignon), İçişleri ve Bahriye Bakanlıkları, Amerikan büyükelçiliği ve bazı büyükelçilikler, Borsa ve Ticaret Odası ayrıca printemps ve la fayette gibi büyük alışveriş merkezleri ve opera, lido, moulin rouge ve crazy horse gibi büyük eğlence merkezleri ile louvre sarayı ve müzesi hep bu bölgedeydi. Bizim Mahmutpaşa caddesine benzeyen rivoli caddesi ve eskiciler pazarı da çok büyük bir müşteri kalabalığı çekiyordu bu sebeple yankesicilik ve dolandırıcılık olaylarına karşı özel bilgili ekiplerle günün her saatinde sokakları kontrol etmek mecburiyetleri vardı.

            Bizim konuşmalarımız esnasında odaya giren bir büro görevlisi şefe benimde duyabileceğim bir sesle memurlardan birinin vaktin gecikmesine rağmen henüz işe gelmemesinden şüphelenerek evine kontrol için gönderdikleri memurun getirdiği bir haberi söyledi; memur evinde intihar etmişti. Bu haberin içeriğinden ve benim tarafımdan duyulmasından şefin sıkıntı çektiğini hissettim. Şef bu konuda yapılması gereken işlerin talimatını vermek sureti ile bana dönerek kendisinin olay yerine gideceğinden dolayı özür diledi ve benim iki numaralı district te gönderilip orada çalışma yapmamı rica etti. Cevaben bizde de bu tip intiharların olmasının olağan olduğunu söyleyerek şefi teselli etmeye çalıştım. Şef ise personel bölümünden intihar eden memurun psikolojik kontrol raporunu istedi. Böylece anladım ki Paris polisindeki bütün memurların her altı ayda bir, psikiyatr tarafından kontrol muayeneleri yapılıyor ve durum dosyalarına işleniyor.

            İkinci districte Paris’in rezidansiyel (ikametgah) bölgesi olan dokuzuncu, on ikinci ve on üçüncü kazalarının bölgesinde idi. Buraya ertesi gün gittim. Şef bir başkomiser (hubert) idi. Beni samimiyetle karşıladılar bütün gün iş konuları hakkında izahatlar verdiler, beş katlı yepyeni bir binada çalışıyorlardı, gece kalacak olan memurlar için ufak bir yatak odası bile düşünülmüştü, akşam üstü beni binaya gezmeye çıkardılar kısımları ve büroları dolaştırdılar, nezarethane Amerikan filmlerinde gördüğümüz gibi memurların oturdukları yerden görebilecekleri şekilde demir parmaklıklarla kaplanmış ve açık bir durumda idi ayrıca bir de kapalı nezarethaneleri vardı bu ikinci nezarethanenin zemini kasten 15 derece meyilli yapılmıştı, içinde sandalye ve sıra bulunmayan bu nezarethanede sanıklar uzunca bir süre bekletildiklerinde ayak bileklerinde oluşan ve normal olmayan eğimden dolayı müthiş bir sancı çekiyorlar ve böylece itirafa zorlanıyorlardı.

Bina gezimizin sonunda tekrar şefin odasına geldiğimizde buradaki manzara değişmişti. Saat 17.00 olduğu için toplantı masasının üzerine beyaz bir örtü serilmiş, şarap ve viski şişeleri, bardaklar ve çeşitli çerezler konmuş idi şef gülerek ikramını anlattı; çok çalıştık birazda dinlenelim. Tatlı bir sohbet başladı bu sefer onlar bana Türk polisi hakkında sorular sormaya başladılar ben de suya sabuna dokunmadan soruları cevaplandırdım. Şef bana sordu; “acaba Türkiye’de clandestine (gizli) dernekler var mıydı?” Bundan kastın mason derneklerinin Türkiye’de kurulmasına izin verilip verilmediğin sormak olduğunu anladım. Kendim mason olmamakla beraber gazetelerden ve kitaplardan öğrendiğime göre mason localarının faaliyette bulunduğunu anlattım şefin yüzünün gülmesinden kendisinin de mason olduğunu anladım.

            Polis valiliğindeki tetkiklerim esnasında Birigade Mondaine ‘e (ahlak zabıtası) de uğradım. Buranın şefi olan komiser ile yaptığımız masa başı konuşmasında bana dedi ki; “bizler Latin ırkındanız hem Katolik dinimiz hem de aile yapımız bizlerin sevişirken karşı cinsi tercih etmemizi gerektirir ancak 2.cihan harbinde Alman işgalinin bıraktığı kötü izler ve medyadaki açık saçık yayınların etkisi ile Paris gibi büyük bir şehirde kadın kadına ve erkek erkeğe ilişkiler fazlası ile yayılmıştır. Ceza kanunumuzun özel bir maddesine göre prostitution (fuhuş), gizli olmak ve reşitler arasında icra edilmek şartı ile serbesttir. Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı De Gaulle de ülkeye döviz kazandırdıkları gerekçesi ile Paris’teki fahişelere legion d’honeur (şeref nişanı) vermiş idi. Bu sebeple Paris de bizim tespitimize göre tahminen altı bin adet fahişe bulunmakta ve bunlar kendilerini pazarlamaktadırlar. Fransa’da asıl yasak olan proxenitisme (fuhuş üzerinden para kazanmak yani fuhuşta aracılık yapmaktır)dir. Bizde fahişelerin ve homoseksüellerin kaydı tutulmaz bunlar Türkiye’de fuhuş ve fuhuş yüzünden bulaşan hastalıklar nizamnamesinde öngörüldüğü gibi aylık muayene tabi değillerdir, herkes kendi sağlığını diğer kişilerden önce düşünür[2]. Bu sebeple biz fahişeler ve homoseksüellerin resmen kayıtlarını tutmamaktayız ancak bunlar arasında kıskançlık ve sahir sebepler ile yaralama ve öldürme olayları vuku bulduğunda elimizde bilgi olsun diye bazı kavgacı tiplerin resimlerini ve özelliklerini ve adreslerini ihtiva eden gayri resmi dosyalarımız vardır dedi ve bu dosyaları bana gösterdi.

            Paris’in Pigalle semtinde bulunan Chez Madame Arthur isimli lokal erkeklerin, Montparnasse garı civarındaki Monocle Noir (siyah tek camlı gözlük) ise kadınların toplandıkları birer lokaldi. Şef beni buralara götürerek gezdirdi.

            Gene şefin izahatına göre bazı gazinolara kumarhane çalıştırmaları için özel izinler verilebilmektedir. Buralara pasaport ibraz edilerek yabancılar ve özel izin belgesi gösterilerek Fransız vatandaşları girebilmektedirler.



[1] Emekli Emniyet Genel Müdür Yardımcısı

[2] Aynı durum ve aynı felsefe ile araçların fenni muayenesi de yapılmamaktadır.