Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Feridun Hoca ile Ceza Muhakemesi Hukuku-14

image002 (1)1. Kimlik saptama.

    Şüphelinin polis tarafından ifadesinin alınmasında yapılacak ilk işlem, kimlik tesbitidir (CMK 147). ‘İfadesi alınan kişinin’ adı, soyadı, baba ve ana adı, doğum yeri, tarihi, nüfus kaydı, yaşı, ikametgâhı, mesleği, medenî hali, daha önce suç işleyip işlemediği belirlenir, daha sonra sanığa yüklenilen suçun ne olduğu bildirilir ve bu hususta cevap vermek isteyip istemediği sorulur (CMK 147).

    Şüpheli kimlik konusundaki sorulara doğru cevap vermeye mecburdur. Susma hakkı, burada kullanılamaz.

2. İsnadın bildirilmesi.

    Şüpheli veya sanığa soru sormadan evvel, kendisine yüklenen suç anlatılır (CMK 147/1 b). İsnadı öğrenme hakkı, müdafaa hakkının temel unsurlarındandır. Burada şüpheliye; işlediği sanılan suçun yeri, zamanı, kime karşı işlenmiş olduğunun ana hatları ile bildirilmesi yeterlidir. Fakat, sadece suçun isminin söylenmesi, mesela, hırsızlıkla suçlanıyorsunuz, denilmesi, yetmez.

3. Müdafiin hukuki yardımından yararlanma.

    İfadesi alınan şüphelinin veya sorguya çekilen sanığın ifadesinin alınmasından önce müdafiine danışma, onunla konuşulanları başkalarının duyamayacağı ortamda görüşme (CMK 154) ve ifadesi alınırken de müdafiin ifade veya sorguda hazır bulunmasını isteme hakkı vardır (CMK 147/1-c).

    Sanık bu hakkını öğrenmeli, serbest iradesi ile vazgeçebileceğini de bilmelidir. Ancak, müdafiin hukuki yardımından yararlanmak prensip olarak isteğe bağlıdır. Kanunun bazı maddeleri ile düzenlenmiş olan mecburi müdafilik istisnaları vardır.

    CMK 150 de öngörülen birinci hal, şüphelinin müdafiin hukuki yardımından yararlanmayı istemesidir (CMK 150/1): eğer şüpheli “müdafi istiyorum” derse, hangi suç için olursa olsun, ona Baro’dan müdafi istemek gerekir.

    İkinci hal, şüphelinin bir çocuk veya kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz olmasıdır (CMK 150/2).

    Üçüncü hal, soruşturma konusu suçun cezasının alt sınırının 5 yıldan fazla hapsi gerektirmesidir (CMK 150/3).

    Kanunun kabul ettiği mecburi müdafiilik halleri sınırlı olmakla birlikte Kanun, pratik açıdan, kolluk tarafından ifade alma sırasında “dolaylı bir mecburi müdafilik” sistemi daha getirmiş ve müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifadenin, hakim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınması yasaklayarak (CMK 148/4), kolluğu ifade alma sırasında avukat bulundurmaya teşvik etmiştir.

    Her ne kadar, doğrudan doğruyalık ilkesi uyarınca kollukta alınan ifade mahkeme huzurunda söz ile tekrarlanmadığı hallerde, zaten delil olmazsa da, müdafiin hazır bulunması sisteme ve prensiplere aykırı bir şekilde, kolluk ifade tutanaklarına, delil olma yeteneği kazandırmıştır.

    Şüpheli veya sanık, müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafiin yardımından faydalanmak istediği takdirde, müdafiin Baro tarafından görevlendirilmesi gerekir. Müdafiin Baro tarafından değil de, başka bir makam tarafından görevlendirilmesini, Kanun kabul etmemiştir. Bu nedenle, o sırada başka bir nedenle polis merkezinde bulunan bir avukatın ifade almada hazır bulunmaya çağırılması, hukuka aykırıdır.

    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 27 Kasım 2008 tarihli Salduz – Türkiye kararında, İzmir’de 2001 yılında yasa dışı gösteri yürüyüşünde terör örgütünün flamalarını taşıdığı şüphesi ile yakalanan ve yaşı 18 en küçük olan Yusuf Salduz’un müdafii hazır bulunmadan ifadesi alınmış ve flama üzerindeki yazının ona ait olup olmadığını belirlemek üzere, el yazısı örneği alınmıştır. Daha sonra CMUK un yürürlükten kaldırılıp CMK nın yürürlüğe girmesine ve TMK da değişiklikler yapılmasına rağmen, AİHM adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Salduz kararı Türk Hukuku açısından büyük önem taşımamaktadır, zira bizde kolluğun ifade aldığı sırada müdafiin hazır bulunması mecburiyeti vardır. Fakat bu karar, aynı mecburiyeti kabul etmeyen Avrupa Devletlerinde önemli bir etki doğurmuş ve 45 ayrı kararda bu Devletler hakkında ihlal kararları verilmiştir.

     4. Gözaltındaki kişinin yakınlarına bildirme.

    İfade alma veya sorgu, yakalanıp da gözaltına alınmış bir kişi ile ilgili yapılıyorsa, bu kişinin yakınlarından istediğine, yakalandığı derhal bildirilir (CMK 147/1-d).

    Kanun “yakınlarına” bildirmede, CMK 95’i saklı tutmuştur. Bu nedenle, artık şüpheli veya sanık yakalandığında, gözaltına alındığında veya gözaltı süresi uzatıldığında, bir yakınına veya belirlediği bir kişiye gecikmeksizin, Cumhuriyet savcısının emri ile, haber verilecektir (CMK 95/1).

    Kanunun bu düzenlemesi, “görev yükleyen bir mecburiyet” şeklindedir. Bu nedenle, kişi istese de istemese de, bildirmek mecburiyeti hâsıl olmuştur.

    Yakalanan veya gözaltına alınan kişi “yabancı” ise, yazılı olarak karşı çıkması durumunda, vatandaşı olduğu Devletin konsolosluğuna bildirilmeme mümkündür (CMK 95/2).

     5. Susma hakkının söylenmesi.

    Şüpheli veya sanığın “kendisini suçlamama hakkı” vardır (Any. 38). Bu hakkın kendisine bildirilmesi mecburidir. Bu nedenle, yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğu yakalama anında, nezarethane defterine kayıt yapılırken, ifade alma ve sorgu öncesinde kendisine tekrar tekrar söylenir. Uygulamada yakalama sırasında, sözle hak bildirilmediğini görüyor ve bunun değişmesini bekliyoruz: ilk yakalama anında şüpheliye hakları sözle bildirilmeli, daha sonra yakalama tutanağı düzenlenirken de, bu haklar yazılı olarak bildirilmelidir.

     6. Lehe delil toplanmasını isteme.

    Şüpheli veya sanığın lehine olan deliller var olabilir. İlgilinin şüpheden kurtulmak için, bu somut delillerin toplanmasını istemek hakkı vardır. Bu hakkın kendisine hatırlatılması lazımdır. Şüpheli veya sanığın kendi leyhine olan hususları ifade alma sırasında ileri sürmesi, açıklaması, başka bir deyişle “konuşma” hakkı da vardır (CMK 147/1).

     7. Kişisel ve ekonomik durumu.

    İfade almanın öncesinde, ifade verenin veya sorguya çekilenin kişisel ve ekonomik durumu hakkında bilgi alınır (CMK 147/1).

image004 (1)