Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Emekliliğin Psiko-Sosyal Boyutu (10)

image002

4.2. Emekliliğe Uyum Aşaması

          Emeklilik süreci, karar vermeyi içeren hazırlık ve karar aşaması, emeklilikle yüzleşme, emekliliğe uyum ve istikrar aşamalarından oluşan bir süreç olarak incelenmişti. Burada Emekliliğe uyum aşamasına ilişkin yaklaşımlar ele alınırken bireyin emeklilikten dolayı işe gitmediği ilk günden başlayarak, belirli bir istikrara ulaştığı emeklilik yaşamı aşamasına kadarki süreç dikkate alınacaktır.

          Emekliliğe uyum çabaları içerisinde günlük rutin işlere, evde üstlenilen yeni işlev ve role uyum sağlamak biçiminde sosyal ve psikolojik boyutlar yanında, emekli aylığına bağlı sınırlı bir gelirle yaşamaya alışmak gibi ekonomik boyutlar da söz konusudur. Uyum aşamasında etkili olan faktörler ve sorunlara ilişkin olarak alan yazında çeşitli yaklaşımlar söz konusudur. Aşağıda uyum aşamasıyla ilgili yaklaşımların emekliliği ele alış biçimleri anlatılacaktır.

          4.2.1. İkame Yaklaşımı

          İkame yaklaşımı bir insanın boş duramayacağı ve sürekli hareket halinde olması gerekliliğini savunan aktivite teorisine uygun bir şekilde, durdurulan veya sona eren bir aktivitenin yerine başka bir aktivitenin konulmasını ve böylelikle bireyin boş durmayarak yine hareket halinde olması gerektiğini ileri sürmektedir. İkame yaklaşımına göre bireyin, gününün büyük bölümünü geçirdiği işinden, emekli olarak uzaklaşması, yaşamında büyük bir boşluk yaratacaktır. Bu nedenle işteki meşguliyeti sağlayacak başka arayışlar içinde olan bireyin, işten aldığı doyumu kendisine sağlayacak ve onun boşluğunu dolduracak iş dışı aktiviteleri belirlemesi gerektiğini öne sürmektedir.

          Havighurst ve Friedman emekliliğin birey üzerinde yarattığı etkiler için aşağıdaki varsayımları ileri sürmüşlerdir (aktaran Shanas, 1972: 222):

  • Çalışmayı bırakmak bireyde bir parçasını kaybetmiş olduğu duygusuna yol açar,
  • Bu kaybetme duygusu bireyden bireye değişebilir,
  • Emekliliğe başarılı bir uyum için kaybettiği işinin yerine koyacağı/ikame edeceği birkaç aktivite saptamalıdır. Bu ikame bir diğerinin yerini alabilecek birden fazla aktiviteyi içermelidir.

     Bu yaklaşımda “çalışmanın anlamı” ekmekliliğe yüklenecek anlamın da belirleyicisidir. Çalışmanın anlamına bakıldığında sadece ekonomik boyut değil, sosyal ve psikolojik boyutlardaki işlevleri de görülür. Çünkü çalışmaya verilen anlamda artık topluma yararlı olma gibi sosyal; kişisel gelişim ve doyum, bir iş sahibi olmanın verdiği gurur ve başarı duygusu gibi psikolojik boyutlar da söz konusudur (Çakır, 2001: 4-6). Ancak birey için çalışmanın anlamı daha çok ekonomik ağırlıklı ise veya çalışma sadece para kazanma aracı olarak algılanıyorsa emeklilik de öncelikle bu kazancın azalması biçiminde algılanabilmektedir. Sosyal ilişkilerin geliştirilmesi ve saygınlık olarak değerlendirenler açısından emeklilik bu sosyal ilişkilerin ve saygınlığın yitirilmesi biçiminde algılanabilmektedir (Shanas, 1972: 225).

          Emekliliğin planlanmış olması bireylerin emeklilikten beklentilerini de açıkça ortaya koymalarını sağlamaktadır. Ayrıca, planlı yapılmış emeklilik bireyleri boş zamanlarını nasıl değerlendirecekleri, artık işe gitmedikleri zaman diliminde hangi tür aktiviteleri gerçekleştirecekleri, dinlenmeye, hobilere veya diğer sosyal aktivitelere ne kadar zaman ayıracakları, finansal zorlukları nasıl çözecekleri gibi diğer konuları da planlamaları konusunda teşvik etmektedir (Taylor-C arter v.d., 1997: 273). Böyle bir planlama ile çalışma ve iş yerine neyi ikame edeceklerini belirleyen bireylerin emekliliğe uyum aşamasında belirsizlikten kaynaklanan kaygılarını büyük ölçüde azaltacaktır. Bu yönüyle ikame yaklaşımı emekliliğin hazırlık aşamasının önemini de vurgulamış olmaktadır. Ancak ikame yaklaşımının, işinden hoşnut olmayan, elverişsiz çalışma koşullarında çalışan, düşük ücret alan ve dolayısıyla iş doyumu düşük olan kişilerin emekliliğe alışmasında işi ikame edecek alternatiflerin azlığını göz ardı ettiği görülmektedir.

          4.2.2. Emekliliğe Alışma Yaklaşımı

          Emekliliğe alışma yaklaşımı emekliliği etkileyen faktörler ile emeklilikten etkilenen faktörlerin bir arada ele alındığı bir yaklaşımdır. Emekliliği etkileyen faktörlerin bir kısmı kişisel; bir kısmı sosyal nitelik taşımaktadır. Emeklilik kararı öncesi yaklaşımlarda belirtildiği gibi, demografik değişkenler, psikolojik özellikler gibi kişisel faktörler ile birlikte, çalışma ortamı, istihdam olanakları, sosyal güvenlik sistemi gibi ekonomik ve sosyal yapıya ilişkin faktörler emekli olup olmama kararında etkili olmaktadır. Ancak burada ele alınması gereken asıl konu emeklilik olgusunun, emeklinin bundan sonraki yaşamını nasıl etkilediğidir.

          Emekliliğe alışma yaklaşımında emeklilik kararına etki eden faktörler ile emeklilik yaşamını biçimlendiren faktörlerin nitelik olarak birbirinden farklılığı üzerinde durulmaktadır. Dolayısıyla emeklilik öncesi karar aşamasında bireyi bu karara götüren faktörler, emeklilikten sonraki uyum sürecinde başka nitelikler kazanmaktadır. Bu yaklaşımda emeklilik yaşamına alışmayı etkileyen faktörlerin daha çok kişisel ve sosyal psikolojik özelliklerle ilgili olduğu belirtilmektedir (Shanas, 1972: 234). Bireyin çalışan rolünden kopup, evde dinlenen bir kişi rolüne mi, torun bakan bir ebeveyn rolüne mi yoksa gönüllü sosyal aktivitelerde yer alan bir kişi rolüne mi sahip olacağı onun emekliliğe alışmasını etkilemektedir.

 image004

Şekil 6: Emekliliğe Alışma Modeli

Kaynak: Shanas, 236.

          Bireyin benlik algısı da bu noktada önemli bir işleve sahiptir. İlişkili veya ayrışık benlik yapısına sahip olmak emeklilik sonrası üstlenilecek rolleri büyük ölçüde belirleyecektir. Ayrışık benlik yapısı, başkaları arasından sıyrılmak, kendini göstermek, farklı olmak, kendini ifade edebilmek, kişisel amaçları gerçekleştirmek gibi özellikleri içinde barındırırken, ilişkili benlik yapısı başkalarına uymak ve onlarla bağlı olduğu gerçeği ile hareket etmeyi içerir. İlişkili benlik yapısına sahip bireyler başkalarına bağlı olarak tanımladıkları statülerine uygun şekilde davranır; onlara atfedilen sosyal görevleri, zorunlulukları ve sorumlulukları yerine getirmeye çalışırlar (Kağıtçıbaşı, 1999: 361-363). Emekliliğe alışma aşamasında ayrışık benlik yapısında olan bireylerin kendi yaşamlarına odaklanarak, kendilerine ilişkin tercihlerde bulunarak bu dönemi atlatmaya çalıştıkları, ilişkili benlik yapısına sahip olanların ise
kendilerini aile ve sosyal çevreleri ile birlikte düşündükleri, onarla ilişkin görev sorumlulukları mutlaka dikkate aldıkları saptanmıştır (Shanas, 1972).

          Emeklilik günlük yaşam aktiviteleri ve boş zaman aktivitelerinin farklı şekilde programlandığı veya hiç programlanmadığı bir değişimi getirmektedir. Bu değişim daha çok zamanın değerlendirilmesi ile ilgili uyum sorunlarına yol açabilmektedir. Örneğin erken kalkmaya alışmış ya da vardiyalı bir işten emekli olan bir birey için günlük yaşam faaliyetlerine uyumda zorluklar yaşanabilir. Emeklilik sonrasında iş stresinin ortadan kalkmasının veya yaşanılan mekânın değiştirilmesinin etkisiyle sağlıkta iyileşme görülebileceği gibi, sağlık sorunlarının artması da söz konusu olabilir. Bu bakımdan, sağlık durumu algılaması, bireyde emekliliğin kendisine yaradığı veya yaramadığı gibi yoruma da yol açarak alışma aşamasında olumsuz veya olumlu bir algılamaya neden olabilir.

          Ekonomik anlamda ise emeklilik aylığı almaya başlayan bireyin çalışırken elde ettiği ücretten daha az gelir elde etmeye başlamasıyla yaşam standardında düşme ve emeklilik öncesi yaşamındaki ihtiyaçlarının lüks olarak görülmeye başlanması durumlarıyla karşılaşılabilir (Shanas, 1972: 234). Dolayısıyla emekliliğe alışmak aynı zamanda daha az gelir ile geçinmeye de alışmak anlamına gelmektedir.

          Emekliliğe alışma yaklaşımı emeklilikten hemen sonraki süreçte bireyin karşılaşacağı değişimleri ekonomik, sosyal ve psikolojik yönleriyle ele alan bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir. Emekli bir kişi olma gerçeğinin sadece bir statü değişimi değil aynı zamanda buna bağlı roller ile kişinin kendisinden beklentileri de içerdiğini kabul eden; yaşam biçiminin şekillenmesinde etkili olan gelir, sosyal çevre ve benlik algısı gibi faktörlerin birlikte incelendiği bir yaklaşımdır.

          4.2.3. Emekliliğe Uyum Yaklaşımı

          Uyum yaklaşımı emekli olma biçiminin emeklilik yaşamına uyum sağlamayı etkilediğini ileri sürmektedir. Bireyin gönüllü veya gönülsüz, zamanında veya erken emekli olmasının, emeklilikten sonra çalışmanın veya tamamen çalışma yaşamından çekilmenin emekliliğe uyum üzerinde farklı etkilere neden olduğu belirtilmektedir (Beehr, 1986: 36).

 image006

Şekil 7: Beehr Modelinde Emekliliğin Bireysel Ve Örgütsel Sonuçları

Kaynak: Beehr, 1986,36.

          Beehr’ in emeklilik modelinde emeklilik sonrası yaşama uyum; gerçekleştirilen eylemler, fiziksel sağlık, zihinsel sağlık ve tutumlar değişkenler ile ele alınmıştır. Emeklilik sonrası yaşamı etkileyen faktörler ise emekliliği planlama, emeklilikten beklentiler, ekonomik durum, sağlık durumu, mesleki amaçlar, A tipi kişilik, işin türü ve çalışma isteği şeklinde belirtilmiştir. Beehr’in yaklaşımına göre bu faktörler bireyin emeklilik sonrası boş zaman aktivitelerinin, fiziksel ve zihinsel sağlık durumunun şekillenmesinde ara değişkenlerdir (Beehr, 1986: 37-42). Şekil 7’deki modelde söz konusu değişkenler görülmektedir.

          Bu yaklaşım süreklilik teorisine uygun olarak bireyin emeklilikten önceki yaşamında boş zamanlarında ilgilendiği faaliyetlerin emeklilikten sonra da benzer faaliyetler olacağını, kişi bu faaliyetlere daha fazla zaman ayrılabileceğini ileri sürmektedir. Gerçekten de emekli olunca kişinin ilgi duyacağı alanlar, büyük ölçüde çalışırken fazla zaman ayıramadığı. İstediği ancak iş ve diğer sorumluluklar nedeniyle gerçekleştiremediği boş zaman ilgilerinden oluşacaktır. Modelde görülen ara değişkenler emekliliğin planlı olup olmadığı, emeklilikten beklentiler, ekonomik durum, başka gelirlerin varlığı veya yokluğu, kişinin sağlık durumu,
mesleki amaçlarına ulaşıp ulaşamamış olması, çalışma istekliliği, A tipi veya B tipi kişilik özelliğine sahip olması ile yaptığı işin niteliği olarak belirtilmiştir. Buna göre ara değişkenler bireyin emekliliğe uyum sağlamasını kolaylaştıracak olan boş zaman faaliyetlerinin tercih edilmesinde etkili olacaktır. Örneğin spor yapma isteği kişinin sağlık durumunun elvermediği bir spor dalı için gerçekleşmeyecek veya seyahat etmek istediği halde yeterli geliri olmadığı için seyahat etmede güçlükler yaşayacaktır.

          Model emekli olduktan sonra bireyin fiziksel ve ruhsal sağlığının emekli olmadan öncekinden daha iyi olacağını ileri sürmektedir. Fiziksel ve ruhsal sağlığın daha iyi ya da daha kötü olmasının ise, beslenme ve yaşam koşullarını etkileyen gelir düzeyi, emeklilikten önceki sağlık durumu, herhangi bir kronik hastalığın olup olmaması ve A tipi kişilik özelliğinden etkileneceği varsayılmaktadır. Örneğin zaman baskısını daha çok hisseden, rekabetçi, dinlenmeyen, hızlı hareket eden, zamanın elverdiğinden daha fazla etkinlikle dolu bir programa sahip olmaya çalışan, aynı anda birçok şeyi yapmaya çalışan dinlenme, dostluk veya zevk verici şeyler için çok az zaman ayıran kişiler (Güçlü, 2002: 97) olarak bilinen A tipi davranış sergileyen kişilerin, aksi özelliklere sahip B tipi davranış sergileyen kişilere göre strese bağlı sağlık sorunlarına daha çok maruz kaldığı saptanmıştır (Aktaş, 2001: 37; Batıgün ve Şahin, 2006: 35).

          Bu yaklaşımda geliştirilen model, emekliliğin örgütler üzerindeki etkilerini de ele alması bakımından diğer yaklaşım ve modellerden farklılık arz etmektedir. Bu düşünceye göre örgütler de, emekli olarak ayrılanların ardından bir yeni duruma alışma evresi yaşamaktadırlar. Beehr (1986), emekli olan çalışanların geri bıraktığı örgütte de bir takım değişimler olacağını ve emeklilerin sayısı arttıkça örgütsel etkilerin daha derinden yaşanacağını ileri sürmüştür. Bu aşama belirli sorunlar ile fırsatları birlikte barındırmaktadır. Sorunlardan bir kısmı işgücü devrinin yüksek olması durumuyla benzerlikler taşımaktadır. Buna göre emekli olanların sayısının yüksek olduğu bir örgütte örgütsel iklimin ve Örgütsel kültürün aktarılmasında sorunlar yaşanacak ve böylece örgüt kültürü belirsiz bir hal alacaktır. Örgüt kültürünü içselleştirmiş olan kıdemli çalışanlardan emekli olanlar yeni gelenlere deneyimlerini ve örgüte ilişkin değerler, inançlar, varsayımlar, hikâyeler gibi örgüt kültürü unsurlarını aktaramayacaklardır. Örgüt bu açıdan sorun yaşayacaktır.

          Ancak emekli olanların sayısının artmasının örgüt için bir yenilenme ve değişim fırsatı da sağlayabilir düşüncesi ile Beehr, örgüte yeni personel katılımının sağlanmasının getireceği avantajların yaşanacağını da belirtmektedir. Emekli olanların yerine alınan genç personelin kariyerinin başında ve yüksek başarı güdüsüne sahip bireyler olarak emeklilerin ayrılmadan önceki motivasyon ve performanslarından daha iyi sonuçlar ortaya koyacağını iddia etmektedir (Beehr, 1986: 43). Yeni personel boş pozisyonları doldurmak için daha çok gayret gösterecek ve böylece bireysel performansları ve örgütsel performans artacaktır. Beeh’in bu düşüncesi bir dereceye kadar doğru kabul edilebilir. Ancak emekli olanların, yeni işe giren personel üzerinde böyle bir etki yaratması öncelikle söz konusu kişilerin başarı güdüsünün, kariyer ve ilerleme ihtiyacının yüksek olması koşulunda gerçekleşecek bir durumdur.