Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Tarihi Film ve Dizilerdeki Gerçeklik

image002 (10)

image004 (4)image006 (2)

Değerli Çağın Polisi Dergisi okuyucuları, bu ayki yazımızın konusunu “Film ve Dizilerde Gerçeklik” kavramı oluşturmakta.

Konumuza başlamadan önce gerçek nedir sorusuna cevap bulalım ve gerçeklik ile ilgili bilgiler verelim.

Türk Dil Kurumu sözlüğünde gerçek, yalan olmayan, doğru olan şey, hakikat, yapay olmayan diye tarif edilmekte. Gerçeklik bu şekilde tarif edildiğine göre gerçeği nasıl algılarız?

Birey gerçek denen olguyu iki şekilde algılar. Birincisi, kendisinin yaptığı yani birinci elden yaptığı gözlemler sonucunda, ikincisi ise kitle iletişim araçları yani medya yoluyla sunulan gerçekliktir.

Günümüzün yoğun koşturmacası biryana artık bütün dünya ile ilgilenen toplum içindeki bireylerin gerçekleri doğrudan kendi gözlemlemesi mümkün olmadığından haber veren medya aracığıyla gerçekler elde edilir.  Bu noktada gerçeğin yansıtılmasında iki yolun olabileceği ortaya çıkmakta. Birincisi yansıtmacıyaklaşım, ikincisi ise kurmacı yaklaşımdır.

Yansıtmacı yaklaşım adından da anlayabileceğiniz gibi, var olan bir gerçeğin doğrudan aktarılmasıdır. Burada gerçek olduğu gibi aktarılmaktadır. Buna tarihi belgeseller örnek verilebilir. BBC’nin ünlü Hitler ve İkinci dünya savaşı belgeselleri, Çağrı Filmi, Bizdeki; Cumhuriyet, Veda gibi sinema filmleri; Sarı Zeybek, Mustafa, Dersimiz Atatürk belgeselleri yansıtmacı yaklaşım çerçevesinde ortaya konulmuştur.

Kurmacı yaklaşım ise yansıtmacı yaklaşımın tersi bir özellik gösterir. Bunda ise, medya mevcut gerçeği kendi değerlendirme süzgeçlerinden geçirerek aktarır. Artık amaç gerçeği aktarmaktan çok, gerçeğin aktarılacağı seyirciyi etkilemektir. Tarihi film ve dizilerde buna örnek olarak gösterilebilir. Aslında tartışmaların asıl yoğun yaşandığı yer işte buradan kaynaklanır. Kurmacı yaklaşım medya gerçekliği denen kavramı ortaya çıkarmıştır. Gerçek, artık medyanın size sunduğu ve biçimlendirdiğidir.

Türk film ve dizileri, son günlerde geniş bir coğrafyada  (Türk, Arap Dünyası ve Balkanlarda) ilgiyle izlenmekte. Bu,  Türk televizyon ve sinema dünyası için mutluluk verici bir durum. Türkiye, ekonomideki en azından söylenen iyi gidiş,  dış politikadaki değişimler, yeni bakış açıları, yeni Osmanlıcılık söylemleriyle çevre ülkeler ve daha önce bir şekilde ilişkili olduğumuz ülkelerin yönünü bize dönmesini sağladı. Film ve dizi yapımcıları da bu durumu iyi değerlendirdi. Daha önce bazı müzik türleriyle geniş coğrafyaya seslenen sanatçılarımız artık film ve dizilerle yabancı izleyicilerin gönüllerinde taht kurmakta. Birçok diziler ve filmler -yapım kalitesini, aksiyon sahnelerindeki başarılı çekimleri kutlayarak-  çarpık ilişkiler ve şiddet sahneleriyle yabancı seyircinin nabzını tutarken, bazı film ve dizilerde Osmanlıyı yeniden dünya ile tanıştırma girişimleriyle gündeme geldi. Birbiri ardına yarışırcasına yapılan Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili filmler ve diziler ekranlarda seyirciyle buluşmakta.

Muhteşem Yüzyıl’la çıkış yapan ve Fetih 1453 filmiyle zirve yapan tarihi yapımlar aynı zamanda izleyicilere tarihi, kitaplardaki sıkıcı ve sadece okumaya dayalı öğretimden çıkararak yeniden ve daha eğlenceli bir şekilde öğrenme fırsatı sunmakta. Tarih kitaplarının kuru ve yalın anlatımından sıyrılıp, dramatize edilmiş ve ustaca kurgulanmış görüntüler eşliğinde tarihi gerçekler yeniden yaşanmakta, böylece tarihe filmler eliyle tanıklık edilmektedir.  Bununla birlikte bu tarihi yapımlar bazı tartışmaları ve soruları da beraberinde getirdi.

Geçmişte de revaçta olan tarihi film ve diziler gerçeği olduğu gibi mi yansıtacak yoksa kurmacı yaklaşımdaki gibi seyirciyi ekrana bağlayabilmek adına kendi gerçekliğini mi ortaya koyacak? Gelin hep beraber bu sorunun cevabını arayalım.

1Tarih, elbette diziye, belgesele veya filme yansıtılır. Belgesel, “kurgu”dan çok gerçekler belgeye dayandırıldığı için ekrana aktarılması zor olmasına rağmen doğruluğa daha yakındır. Bir bakıma bu yönüyle ciddi bir araştırmayla çekilen belgeseller “görüntülü tarih kitabı” gibidir.

 

Tarih biliminin toplumsallaşmasında ve anlaşılmasında sinemanın hiç şüphesiz çok önemli bir yeri vardır. Günümüzde Türk insanının kitap okuma alışkanlığının yeterli olmadığı da araştırmalarda ortaya çıktığına göre; sinemanın canlı ve renkli dünyasının ortaya koyduğu cazibeden yararlanarak tarihi olaylarla ilgili bilgiler veren ortak hafızamızın güçlenmesini sağlayacak film ya da dizilerin yapılması eğitim açısından da büyük önem taşımaktadır.  Bu durumda tarihi gerçekliklerin film tadında yansıtılmasında hiçbir sakınca yoktur hatta yararı vardır. Kaldı ki televizyonun üzerine düşen görevlerinden bir tanesi de kamuoyunu eğitmektir. Bu yolla televizyon ve sinema, izleyicisinin hem eğitimine hem de hoş vakit geçirmesine katkı sağlamaktadır.

 

 

Tarihimizdeki hikâyelerin perdeye yansıtılması kimi zaman kurgusal bir bütünlük içinde verilirken kimi zaman ise yalın bir bilimsellik sınırıyla belgelendirilmiştir. İster belgesel sinema, isterse kurgusal sinema olsun tarih, her zaman sinema seyircisinin ilgi odağında olmuştur. İnsanlığın ortak hazinesi olan destanlar, hikâyeler ve kahramanlıklar perdede yansıtıldıkça izleyiciler geçmişleriyle bağ kurmuşlardır.

Bilindiği üzere; 70’li yıllardaki “Tarkan” “Kara Murat” “Battal Gazi” “Karaoğlan” filmlerini beğenerek izledik. Hatta bazı kanallarda halen yayınlanmakta…  Yine yakın geçmişte de tarihî olaylar dizi veya filmler olarak ekrana aktarıldı. Özellikle TRT’nin tek kanallı yıllarında çekilmiş Kuruluş, IV. Murat, Küçük Ağa, Ateşten Günler, Türk’ün Ateşle İmtihanı, Yorgun Savaşçı, Üç İstanbul, Kurtuluş gibi hatırlayabildiğim diziler var; fakat hiçbiri “Muhteşem Yüzyıl” dizisi kadar eleştiri almadı. Bunun yanında Fetih 1453’e de ciddi eleştiriler var. Bazı sahnelerin abartıldığı, Ulubatlı Hasan’ın nikahsız ilişkileri vb. eleştirilere neden oldu.

Niçin izlenme rekorları kıran ve sadece bizim ülkemizde değil birçok ülkede yayınlanan bu dizi ve filmler geçmişten farklı olarak çok eleştiri almakta?  Acaba tarihi gerçekliklerle oynanmasından mı kaynaklanmakta bu eleştiriler,  yoksa perde arkasında başka sebepler mi var?

Şimdi tarihi gerçeklikleri değiştirmiş olan fakat dünyada büyük izleyici ve hâsılat rekoru kıran filmlere bakalım;

2Ülkemizdeki sinemalarda aylarca izleyici bulan, televizyonlarımızda beğeniyle seyredilmiş olan sinema filmlerine bakalım. Örneğin birçok ödül kazanmış olan Mel Gibson’un   (en: Braveheart) “Cesur Yürek Filmi”.  Filmde, 2. Edward’ın eşi, Fransız asilzadesi Isabella, kayınpederi 1. Edward (Uzun Bacaklı) tarafından William Wallace ile konuşmaya gönderilir. Ama genç kadın, ona âşık olur, pek çok tehlikeye karşı Onu uyarır, hatta ondan hamile kalır.  Isabella, 1. Edward felçli olarak yatarken onunla alay eder ve artık İngiliz soyunun İskoçlardan üreyeceğini söyler. Sonunda, Wallace idam edilir. Ancak, filmde ciddi tarihi hatalar bulunmakta. Tarihi bilgilere göre;  William Wallace, 1305’te idam ediliyor. 1. Edward, 1307’ye kadar felç gibi bir rahatsızlık geçirmeden gayet sağlıklı yaşıyor. 2. Edward, Isabella ile 1308’de evleniyor ve kraliçe, İngiltere’ye o tarihlerde ilk kez geliyor. AslaWallace’ı ya da 1. Edward’ı tanımıyor. İlk çocuğu 3. Edward’ı da 1312’de doğuruyor. Yani, Wallace’ın bu çocuğun babası olması mümkün değil. Tarih bu şekilde değiştirilmiş olunmasına rağmen film, birçok dalda Oscar ödülü aldı.  Kurtlarla Dans, Mummy, Gladyatör, Vatansever gibi filmlerde tarihi gerçekliğin farklı yansıtılmasına örnek olarak verilebilir. Fakat bildiğim kadarıylabunlarlada ilgili ciddi eleştiriler alınmadı. Yalnız, bunlardan ayrı olarak The Passion of The Christ (Hz İsa’nın Çilesi) filmi ciddi eleştiriler aldı. Mel Gibson, bu filmde diğer filmlerindeki kadar tarihi olayları değiştirmedi ama kasıtlı göndermeler yapmıştı. Eleştirilerin sebebini de bu durum oluşturmuştu.

Tarihi gerçeklikleri gün yüzüne çıkarmaya yönelik yapılan film ve dizilerdeki kurgu mantığı kaynaklarda belirtilen tarihi bilgileri değiştirecek nitelikte olmamalıdır.  Tarihi kaynaklarda yer almayan boşlukları senaristin doldurması film gerçekliğinde kabul edilir bir durumdur. Fakat sadece daha fazla seyirci kazanmak amacıyla tarihi gerçeklikleri değiştiren, dönemin kültürüne, gelenek ve göreneklerine, giyim kuşamına uygun olmayan ve özel hayatın gizliliğine riayet edilmeyerek yapılan kurguların eleştiri alması da doğaldır. Ancak bence son zamanlardaki siyasetinde gündeminde geniş yer tutan dizi ve film eleştirilerinin kaynağı bu değil.

Türkiye 80’li yıllardan bu yana Osmanlıya yeniden ilgi duymaya başladı. Duyulan ilgi tarihten daha çok etki alanlarıyla ilgiliydi. Türkiye artık Osmanlı topraklarındaki etkinliğini bir varis edasıyla sürdürmek istiyor. Dış politika uygulamaları genel anlamda buna yönelik emarelerle dolu.  Türk film ve dizileri de bu yeni gelişmelerin ışığında yeni pastadan pay almaya başladı. Kurtlar Vadisi gibi dizi ve filmler yeni politikaları destekledi. Özellikle Arap dünyası yaşadığı sıkıntılar ve iç karışıklıklar sebebiyle Osmanlıyı hayırla anmakta ve özlem duymakta (Bu sözleri geçmişte gezdiğim birçok ülke halkı ve çeşitli ülkelerden gelen öğrencilerimin anlattıklarına dayanarak yazıyorum). Muhteşem Yüzyılın bu kadar eleştiri almasındaki sebep Osmanlının en gizemli tarafını O döneme ait kültüre çok da uygun olmayan bir anlatımla ele almasından ziyade yeni iç ve dış politikadaki gelişmelerin en önemli enstrümanını sıradanlaştırmasıdır.  Son söz olarak şu söylenebilir. Türk dizileri ve filmlerinin dünya kamuoyunda ses getirmeye başladığı şu günlerde filmlere sansür uygulamak ya da yasaklamaya gitmek uygun bir yaklaşım olarak görülemez ancak yapımcılar tarihi gerçeklikler konusunda yapacakları filmlerde bindikleri dala zarar vermemeliler. Çünkü,  inandırıcılığını yitirmiş bir tarih, cazibesini de yitirir.