Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Çanakkale Harbi Klasik Bir Savaş Olarak Değerlendirilmemelidir

image002

“Bu memleketin topraklarında kanlarını döken İngiliz, Fransız, Avustralyalı, Yeni Zelandalı, Hintli kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız.

Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.

M.KEMAL ATATÜRK” 

Savaş tarihinde denizle karanın bu denli bütünleştiği bir başka coğrafya yoktur. Çanakkale hem denizden, hem karadan doğunun batıya, batının doğuya açılan penceresidir. Burayı ele geçirenler tüm Kara Denizi, Rusya’yı, Kafkasları, Orta Asya’yı, hatta Trabzon-Tebriz yolu üzerinden İran’ı denetleyebilirdi. Hiçbir saldırgan güç savaşmak için bu denli engebeli bir coğrafyayı stratejik önemi dışında başka bir gerekçeyle seçmiş olamazdı. Aradaki mesafenin 7-8 metreye kadar indiği “siper savaşı” dünyanın başka herhangi bir yerinde görülmemişti. Ayağı kayan askerin düşman siperine düştüğü tek cephe Çanakkale’ydi. Siper savaşı Çanakkale’de bir kıyımdı; ölümün bir yazgıya dönüştüğü ortamdı. Savaş zayiatının bu denli yüksek olmasının nedeni de buydu. Siper savaşları tam anlamıyla bir ölüm-kalım savaşıydı; bile bile ölüme meydan okumaktı. Burada taraflar için siperin gerisi yoktu. Bir tarafta deniz, öbür tarafta yalçın sırt; siper tam bir kapandı. Bu nedenle asker yerinde mıhlanmıştı.

Çanakkale harbi, genellikle dünya tarihinin en engebeli siper savaşı olarak biline gelmiştir. Oysa burada savaş teknikleri ve yöntemleri açısından başka özellikleri de vardı. Bu denli yoğun bir çıkarma ya da amfibi harekâtı tarihte ilk kez yer almaktaydı. İtilaf donanmasının boğazda gerek mayınlardan ve gerekse sahra toplarının etkili atışlarından büyük kayıp vermesi kara harekâtının kaçınılmaz hale getirmişti. Siper savaşları gelişmekte olan diğer savaş tekniklerini gölgede bırakmıştı. Denizde ise denizaltı savaşı tarafların korkulu rüyası olmuştu. Uçak gemilerinden sabit balonlara, savaş uçaklarından hava bombardımanlarına kullanılan hava gücü burada sınav vermiştir.

Çanakkale Harbi tarihe Osmanlı beşeri sermayesinin hızla tüketildiği bir savaş alanı olarak geçti. Bu tükeniş on yıllarca etkisini göstermiş, Cumhuriyet Türkiye’si yeni bir ulus devlet inşa sürecinde bu yitirilen sermayenin yokluğunu her an yaşamıştır. Harbiyelinin yanı sıra Mülkiyelisi, tıbbiyelisi, sultani öğrencisi silâhaltına alınmış aydın bir zümre bu cephede şehit düşmüştü. Cihan harbi Anadolu’yu da tüketmiş, on yıl içinde 18 milyon olduğu tahmin edilen coğrafyanın nüfusu 13 milyona inmişti. Bu tükenişte nitelik ve nicelik açısından en yoğun cephe Çanakkale’ydi. Gelişmiş ülkelerin kendi aralarındaki didişmede cephede bilfiil çarpışanlar o ülkenin işçisi, köylüsü, bir başka deyişle alt katmanlarıydı. Oysa Osmanlı cephesinde beşeri unsurun bileşimi son derece demokrattı. Toplumun her katmanı, okumuşu, aydını, çiftçisi, köylüsü silaha sarılmıştı. Bu denli nitelikli insanların kırıldığı bir başka cepheden söz etmek olanaksızdı. Bu, Osmanlı gibi okuryazarlık oranı düşük bir ülke için ayrı bir önem arz ediyordu. Osmanlı neferi kendi toprağı, yurdu için savaşırken, anzak ise kimlik arayışı içerisinde Büyük Britanya İmparatorluğunu sorgulamaya başlamış, uzak diyarlarda kendi kimliğini oluşturmuştu.

Çanakkale’de kabaca 400.000’i İngiliz (Anzak olarak bilinen Avustralya ve Yeni Zelanda kuvvetleri de bu sayıya dâhildir), 79.000 Fransız olmak üzere 500.000 civarında itilaf devletleri gücü yer almıştı. Cephede devamlı surette bulunan Osmanlı askerinin sayısı 310.000 kadardı. İngilizler 115.000’i ölü, yaralı, esir ve 90.000’i memleketlerine gönderilen hastalar dâhil 205.000; Fransız’lar ise 47.000 kayıp vermişlerdi. Osmanlı cephesinde ise şehit, yaralı ve hasta sayısı 200.000’i aşıyordu. Bunlardan 60.000 kadarı şehitti. İtilaf devletlerinde; 40 batarya top, 18 savaş gemisi, 13 kruvazör, 38 muhrip, uçak gemisi, balon gemisi, mayın tarayıcı gemiler, 108 taşıt gemisi, 42 uçak ve çeşitli silahlar bulunuyordu.

Fiili savaş açısından Osmanlı’nın 1nci Cihan Harbi diğer savaşan ülkelere oranla çok daha uzun sürdü. Balkan Harbi ile başladı, Milli Mücadele ile sona erdi. On yılı aşkın süren savaş sonucu Osmanlı Devleti tarihe karıştı, yerini Türkiye Cumhuriyetine, Balkanlar’da yeni siyasal yapılandırmalara ve Orta Doğuda da mandater devletlere bıraktı. Bu on yılı aşkın savaşın en yoğun yaşandığı evre ise Çanakkale Harbi idi. Kasım 1914-Ocak 1916 arası süren bu savaş itilaf güçlerinin, İngiltere ve Fransa’nın Çanakkale Boğazını geçme girişimiydi. Bu savaş Osmanlı’nın zaferiyle sonuçlandı. Ama büyük bir beşeri sermaye pahasına….

Çanakkale’de savaşmış güçler arasında bugün oluşmuş dostane ilişkilerin zeminini, orada paylaşılan ortak kader hazırlamıştı. Ölüme bu denli yakın insanların birlikteliği başka bir cephede gözlemlenmemişti. Dünyanın iki ucundan karşı karşıya gelen insanlar o güne kadar bu derece yakın hissetmemişlerdi kendilerini. Zaferin kahramanı ATATÜRK’ ün Çanakkale’de ölen itilaf askerleri ile ilgili sözleri, ya da Çanakkale’de yaralı Anzak askerlerini taşıyan MEHMETÇİK anıtı bunun somut kanıtlarındandır.

“Bu memleketin topraklarında kanlarını döken İngiliz, Fransız, Avustralyalı, Yeni Zelandalı, Hintli kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız.

Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.

M.KEMAL ATATÜRK”

Çanakkale harbi klasik bir savaş olarak değerlendirmemelidir. Savaş teknik ve taktikleri yanında makro tarihin göremediği bu daracık sahil şeridinde ölüm ile hayat arasındaki o incecik çizgide iki tarafta şekillenen insan öykülerinin izleri de yansımaktadır. RUHLARI ŞAD OLSUN.