Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Bindokuzyüzondokuz

image002

19 Mayıs 1919 öncesi incelendiğinde görülecektir ki; Anadolu büyük bir tehlike içindedir. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş ve şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmıştır. Savaş nedeni ile millet yorgun ve fakir bir durumdadır. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı’na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar, saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği tedbirler araştırmaktadır. Damat Ferit Paşa ‘nın başkanlığındaki hükümet aciz ve korkak, yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir imkan arayışındadırlar.

Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmaya devam etmektedir. İtilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uyma lüzumunu bile hissetmiyorlar. Hiçbir nedeni olmadan, İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul’u işgal ediyor. Adana iIi Fransızlar; Urfa, Maraş, Gaziantep İngilizler tarafından işgal ediliyor. Antalya ve Konya’da İtalyan askerî birlikleri, Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. 15 Mayıs 1919’da, İtilâf Devletleri’nin uygun bulması ile Yunan ordusu da İzmir’e çıkartılıyor.

Bundan başka, memleketin her tarafında azınlıklar gizli veya açıktan açığa, kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye, devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar.

İstanbul Rum Patrikhanesi’nde kurulan Mavri Mira Hey’eti, illerde çeteler kurmak ve idare etmek, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla meşgul. Yunan Kızılhaç’ı ve Resmî Göçmenler Komisyonu , Mavri Mira Hey’eti’nin çalışmalarını kolaylaştırmakla görevli. Mavri Mira Hey’eti tarafından yönetilen Rum okullarının izci teşkilâtları, yirmi yaşından yukarı gençleri kendilerince bir başkaldırıya hazırlıyor, Anadolu’da ki örgütlenmelerini tamamlıyorlar.

Ermeni Patriği Zazen Efendi de, Mavri Mira Hey’eti ile birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor. Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahillerinde örgütlenmiş olan ve İstanbul’daki merkeze bağlı bulunan Pontus Cemiyeti hiç bir engelle karşılaşmadan kolaylıkla ve başarıyla çalışıyor.

Anadolu insanı da bu azınlık örgütlenmesine karşılık, gelişmekte olan durumun dehşet ve korkunçluğu karşısında, her yerde, her bölgede birtakım kimselerin öncülüğünde kurtuluş mücadelesine yönelik örgütlenme faaliyetlerine hız veriyor,  kurulan dernekler ile , karşı örgütlerin oluşmasını sağlıyor.

Bu derneklerin kuruluş amaçları ve siyasî hedefleri ise; Trakya Paşaeli Cemiyeti’nin ileri gelenlerinin düşüncesi, Osmanlı Devleti’nin çökeceğini çok kuvvetli bir ihtimal olarak görüyorlar ve Osmanlı vatanının parçalanma tehlikesi karşısında, Trakya’yı, mümkün olursa, buna Batı Trakya’yı da ekleyerek ve bir bütün olarak İslâm ve Türk topluluğu halinde kurtarmayı düşünüyorlar. Fakat bu amacı gerçekleştirmek üzere ogün için akıllarına gelen tek çare, İngiltere’nin, bu mümkün olmazsa, Fransa’nın yardımını sağlamaktır. Amaçları bir Trakya Cumhuriyeti kurmaktır.

Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti’nin kuruluşuna yol açan asıl sebep ve düşünce ise; Doğu illerinin Ermenistan’a verilmesi ihtimali oluyor. Bu ihtimalin gerçekleşmesinin de Doğu illeri nüfusunda Ermenilerin çoğunlukta gösterilmesine ve tarihî haklar bakımından onlara öncelik tanınmasına çalışanların, ilmî ve tarihî belgelerle dünya kamuoyunu aldatmayı başarmalarına ve bir de müslüman halkın Ermenileri topluca öldüren barbarlar olduğu iftirasının bir gerçekmiş gibi kabulüne bağlı olduğu düşüncesi ağır basıyor. İşte bundan dolayıdır ki, dernek, aynı gerekçeye dayanarak ve aynı yollardan yürüyerek tarihî ve millî hakları savunmaya çalışıyor.

Karadeniz sahilindeki bölgelerde de bir Rum Pontus hükûmeti kurulacağı korkusu vardır. Müslüman halkı Rumların boyunduruğu altında bırakmayıp onların yaşama ve var olma haklarını koruma gayesiyle, bazı kimseler Trabzon’da da ayrıca bir dernek kurmuşlardır. Merkezi İstanbul’da olan Trabzon ve Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti’nin amacı ve siyasî hedefi de adından anlaşılmaktadır. Onlar da merkezden ayrılmak gayesi güdüyorlar.

Kurulma yolundaki bu dernekler dışında, memleket içinde daha başka birtakım dernek ve kuruluşlar da ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında Diyarbakır, Bitlis, Elâzığ illerinde, İstanbul’dan idare edilen Kürt Teali Cemiyeti vardır. Bu derneğin amacı da yabancı devletlerin himâyesi altında bir Kürt devleti kurmaktır.

Konya ve dolaylarında İstanbul’dan yönetilen Tealî-i İslâm Cemiyeti’nin kurulmasına çalışılıyor. Memleketin hemen her tarafında itilâf ve Hürriyet , Sulh ve Selâmet Cemiyetleri de oluşumlarını tamamlamıştır.

İstanbul’da çeşitli maksatlarla gizli ve açık olmak üzere kurulmuş, parti veya dernek adı altında birtakım kuruluşlar da vardır. Bunlardan önemli sayılacaklardan biri de İngiliz Muhipleri Cemiyeti idi. Bu addan, İngilizlere dost olanların kurduğu bir dernek anlaşılmasın. Bu derneği kuranlar kendi şahıslarını ve kendi çıkarlarını gözetenler ile, kendi çıkarlarının korunma çaresini Lloyd George hükûmeti aracılığı ile İngiliz himâyesini sağlamakta arayanlardır.

Bu derneğe girenlerin başında Osmanlı Padişahı ve Halîfe-i Rûy-i Zemîn ünvanını taşıyan Vahdettin, Damat Ferit Paşa, Dahiliye Nâzırı olan Ali Kemal, Âdil ve Mehmet Ali Beyler ile Sait Molla bulunuyor. Dernekte Rahip Frew  gibi İngiliz milletinden bazı macera heveslileri de vardır. Yapılan işlemlerden ve gösterilen faaliyetlerden anlaşıldığına göre, derneğin başkanı Rahip Frew dir.

Bu derneğin iki yönü ve iki ayrı niteliği vardı. Biri açık yönü ve usulüne uygun teşebbüslerle İngiliz himâyesini sağlama amacına yönelmiş olan niteliğidir. Öteki de gizli yönüydü. Asıl faaliyet bu gizli yöndeydi. Memleket içinde örgütlenerek isyan ve ihtilâl çıkarmak, millî şuuru felce uğratmak, yabancı müdahalesini kolaylaştırmak gibi haince teşebbüsler, derneğin bu gizli kolu tarafından idare edilmekte idi. Sait Molla ‘nın, derneğin açıktan yaptığı çalışmalarında olduğu gibi gizli çalışmalarında da etkin görevler aldığı bir gerçektir.

İşte; bu derece ağır şartların etkin olduğu bir ortamda, 19 Mayıs 1919 da Samsuna çıkarak milli mücadele meşalesini yakan Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, şehitler verilerek kazanılan vatanı ve kurulan Cumhuriyeti aşağıdaki ifadeleri ile Türk Gençliğine emanet etmektedir.

“Efendiler, bu nutkumla, milli varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milletin, istiklalini nasıl kazandığını, ilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan milli ve çağdaş bir devleti kurduğunu anlatmaya çalıştım.

Bu sonucu Türk Gençliğine emanet ediyorum”. Ne mutlu Türk’üm diyene.

 

Ey Türk gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet’i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!