Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Anadolu’nun Yazısıyla Tanışması

Yazı M.Ö. 3200’lerde, Mezopotamya’nın güneyinde irili ufaklı şehir devletleri halinde örgütlenmiş, yüksek kültüre sâhip bir uygarlık olan Sumerliler tarafından keşfedilmiştir. Akadçası qān ṭuppim olan kamıştan yapılmış bir kalemle yaş kil tabletler üzerine baskı tekniğiyle soldan sağa yazılan bu yazı türüne, kullanılan işaretlerin çiviye benzemesi nedeniyle “çivi yazısı” adı verilmiştir. İlk çivi yazılı belgeler Tevrat’ta Erek olarak geçen Sumer şehir devletlerinden Uruk’ta (bugünkü Warka) ele geçmiştir. Bu tabletler, anlatılmak istenilenlerin basit şekiller çizilerek gösterildiği, piktografik denilen bir tür resim yazısı ile yazılmışlardır. M.Ö. 2. bin yılın ortalarına doğru yazıda sadeleşme yoluna gidilmiş, piktografik yazı yerine kelime ve hece yazısı sistemi kullanılmaya başlanmıştır. M.Ö. 1. bin yıla kadar varlığını sürdüren çivi yazısı Sumerliler’den sonra diğer Eski Mezopotamya uygarlıkları ile Hurriler, Hititler ve Urartular gibi Eski Anadolu kavimleri tarafından da kullanılmıştır.

Sumerliler’in tarih sahnesinden silinmesinin ardından M.Ö. 2. bin yılın başlarında Mezopotamya’da güçlü bir devlet hâline gelen Asur’da yaşanan ekonomik kalkınma sonrasında bolluk ve refah dönemi başlamıştır. Bunun sonucunda Asurlu tüccarlar başta farklı türden kumaşlar olmak üzere ellerinde bulunan çeşitli ürünleri satmak ve hammadde bakımından fakir olan Mezopotamya’ya ihtiyaç duyulan malları ithal etmek için çevre ülkelere yönelmişlerdir. Doğal kaynaklar bakımından zenginliği ve ticarî faaliyetlerde yabancılara sağlanan kolaylıklar nedeniyle Anadolu tercih edilen ilk yer olmuştur.

Asurlu tüccarlar sayesinde Anadolu yazıyla tanışmış ve Asur Ticaret Kolonileri Devri adı verilen, M.Ö. 1928-1720 yılları arasında 200 yılı aşkın bir süre devam eden bir dönem başlamıştır.

Asur Ticaret Kolonileri devrinde Asurlular çoğunluğu Güneydoğu Anadolu ve Orta Anadolu’da bulunan 40 kadar şehirde kārum ve wabartum adı verilen ticaret kolonileri kurmuşlardır. Akadça’da “liman” anlamına gelen kārum koloni devrinde büyük ticaret merkezi ve pazar yeri; wabartum ise daha küçük ticaret kolonisi karşılığında kullanılmıştır. Kayseri-Kültepe (Eski Kaniş) ve Çorum-Boğazköy (Eski Hattuş) dışında Asurluların kurduğu kolonilerin bugünkü yerleri kesin olarak tespit edilememiştir. Tüccarlar kolonilerin yönetim merkezi olarak Kayseri yakınlarında bulunan Kültepe-Kaniş’i seçmişlerdir. Burada 1948 yılında Prof. Dr. Tahsin Özgüç başkanlığında başlayan ve onun 2005 yılındaki vefatının ardından öğrencisi Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu tarafından sürdürülen arkeolojik kazılarda, Asurlu ve Anadolulu tüccarlara ait evlerdeki arşivlerde 23 binin üzerinde çivi yazılı belge ele geçmiştir. Bunların büyük çoğunluğu Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde korunmaktadır. Akadça’nın Eski Asur lehçesiyle yazılmış bu belgelerin önemli bir kısmını iş mektupları, borç senetleri ve mahkeme tutanakları oluşturmaktadır. Çeşitli kayıt ve masraf listeleri de sık rastlanan belgelerdir. Evlenme-boşanma, evlatlık alma ve miras gibi aile hukuku ile ilgili metinlerin dışında, daha az sayıda köle ve ev satış senetleri de bulunmaktadır.

Anadolululara ait belge sayısı Asurlu tüccarlarınkine oranla çok daha azdır. Bunların önemli bir kısmı kendi aralarındaki borç-alacak işlemleriyle ilgili olduğundan Anadolu’nun yerli halkının sosyal hayatı konusunda bilgi edinmemiz mümkün olmamıştır. Dönemin siyasî ve sosyal olaylarının anlatıldığı belge sayısı ne yazık ki çok azdır.

Asur Ticaret Kolonileri Devri’nde Mezopotamya ile Anadolu arasında her yönüyle büyük ve sağlam bir ticaret ağı oluşturulmuştur. Malların sevkiyatı, gümrük işlemleri, vergi ödemeleri, borç-alacak işlemleri günümüzdekine benzer bir şekilde yapılmıştır. Tüccarlar eşeklerden oluşan kervanlarla binlerce kilometrelik yolları ve zorlu coğrafî engelleri aşarak mallarını bir ülkeden diğerine taşımışlardır.

Asurlu tüccarlar Asur’da bulunan firmaları adına veya kendi hesaplarına ticaret yapmışlardır. Ticarî faaliyetler irili ufaklı şehir devletleri halinde örgütlenmiş Anadolu krallıklarının izinleri ve karşılıklı yapılan antlaşmalarla yürütülmüştür. Bu antlaşmalarda hem Anadoluların hem de Asurluların hak ve sorumluluklarının belirtildiği maddeler yer almaktadır. Anadolu krallıkları, vergi ödememek için sıkça kaçakçılığa başvuran Asurlulardan, antlaşmalarda bulunan kurallara uymalarını sağlamak amacıyla bağlılık yemini aldıklarını görüyoruz. Antlaşma metinlerinde ticarî konuların yanı sıra herhangi bir kimsenin malının zorla alınamayacağı; seyahat özgürlüğünün kısıtlanamayacağı; yerli veya yabancı farkı gözetilmeksizin mahkemede herkesin eşit sayılacağı; borçlu bir Asurlu tüccarın borcunu ödemeden başka bir ülkeye gitmesi durumunda onun yerine başka birisinin veya kardeşinin sorumlu tutulamayacağı ve Asurlu bir kimsenin kendi inancına göre yemin edeceği gibi maddelerin de bulunması günümüzden binlerce yıl önce, insanların kişilerin hak ve özgürlüklerin korunması konusunda da duyarlı olduklarını gözler önüne sermektedir.