HINISLI HIDIR EFENDİ
Kemal ÇELEBİ
Emekli Emniyet Müdürü
Yedeksubaylığım döneminde belleğimde yer etmiş üç kişi vardı! Ermenek’li
Mustafa ÇELİK Çavuş, Tatvan’lı Cezmettin BAYDAR Onbaşı ve Hınıs’lı Hıdır KESKİN.
Mustafa Çavuş insancıl oluşu ile, Cezmettin onbaşı dirayeti ve her konudaki mahareti ile, Er hıdır KESKİN ise sabır metanet ve tevekkülü ile unutulmaz izler bırakmışlardır üzerimde.
Hıdır KESKİN 16 Kiloluk Makineli Tüfek taşırdı, askerliği boyunca omzundan inmedi. Nasıl taşırdı nasıl tahammül ederdi ve neden taşırdı hala aklım almaz. Hele sadist ruhlu çavuşlar astsubaylar bazende subay rütbeliler hiç yoktan gereksiz yere hırpalar dururlardı garibim Hıdır’ı . Derken terhis günü geldi çok iyi hatırlıyorum Hıdır sivil elbiseyi giymiş servis aracı hareket edecek ancak Hıdır araca binmiyor. Ne beklediğini, araca niye binmediğini sorduğumda bölük komutanının elini öpmek ve helalliğini almak için beklediğini söyleyince şaşırdım kaldım. Neredeyse hergünyerli yersiz sopa yediği, için için ağlayıp bu adamdam kurtarması için Allaha niyaz ettiği bu adamın elini öpmekle helallik almak için servisi kaçırma pahasına bekleyişi akıl alacak iş değildi ama Türk terbiyesi ve itaati budur dedim ve “Bana bak seni hiç dövmedim ama bugün iyice döverim çabuk bin servise toz ol bakalım” deyip kolundan tuttum ve servise bindirip gönderdim. Gidiş o gidiş
Terhisten 8 sene sonra Ermenek’li Mustafa çavuşu, 11 yıl sonrada Cezmettin onbaşıyı memleketlerine gittiğimde aradım fakat bulamadım.
Erzurum Emniyet Müdürü olarak atandığımda terhisimden 20 yıl geçmişti. Hınıs ilçesine gittiğimde Hıdır KESKİN’i arattırdım. 15 Km. mesafedeki köyde olduğunu çobanlık ve ağanın ev işlerine baktığını 9 çocuk sahibi olduğunu öğrendim. Jandarma alay komutanı ile köye giderek Hıdır’ı gördüm. Perişanlığı ve evinin hali içimi sızlattı, Erzurum’a gelerek beni ziyaret etmesini tembihleyip ayrıldım.
Birkaç gün içinde Hıdır başında kasketi ayağında soğuk kuyu lastiği, hava soğuk olmasına rağmen paltosuz olarak çıkageldi. Hala Türkçeyi rahat konuşamıyordu, bir şeyler ikram ettim hal hatır ve ihtiyacını sordum cevaplar hep “Var komutanım, Yok komutanım, He komutanım” şeklinde oluyordu.
Erzurum’da çok sevdiğim hayır sever ve gerçek muhtaçlara yardımdan hoşlanan muhterem esnaf tüccar ve eşraf kişiler vardı. Birisine haber gönderdim derhal ilgilendiler Hıdır’ındurumunu anlattım ve Hıdır’ı alarak yanımdan ayrıldı birkaç saat sonra telefonla arayarak Hıdır’ın kendisi, hanımı ve 9 çocuğuna en az 3’er takım türlü giyecek, en az bir yıl yetecek bol yiyecek tedarikle koli yapıp hazırladığını ve bu yardıma vesile olduğum için teşekkürlerini bildirdi. Hazırlanan kolilerle birlikte görevlendirdiğim bir personel Hıdır’ı Hınıs’a giden otobüse bindirerek yolcu etti. Hıdır ayrılışında hissiz, duygusuz ve sakin bir eda ile hep sağol komutanım diye mırıldanıp durdu. Demekki Hınıs’lı Hıdır 20 sene evvel askerde ne ise 20 sene sonra yine o Hıdır olarak kalmıştı.
Aradan henüz 10 gün geçmişti ki; bir sabah erken saatte lojmanın altındaki bekçi gelerek kapıyı çaldı bir köylünün hindi getirdiğini ve bizzat bana vermek istediğini söyledi. İndiğimde karşımda kucağında kocaman canlı hindi ile Hıdır’ı gördüm hindi yemediğimi ya geri götürmesini yada satıp harçlık yapmasını söyledim. Hindiyi ağanın selam söyleyip gönderdiğini ve beni köye davet ettiğini söyleyince müsait bir zamanda belki ziyaret edebileceğimi söyleyerek karakolda beklemesini tembihleyip lojmana çıktım.
Makama geçtiğimde Hıdır’ı çağırttım hindiyi sattırıp parasını kendisine verdim. Bir şey isteyip istemediğini sordum. “He var komutanım” deyip cebinden iki pasaport çıkarttı. Ağanın gönderdiğini ve bu pasaportların uzatılmasını istediğini söyledi. Pasaportlarla ilgili yapılması gerekenler yapıldı ve Hıdır köyüne gönderildi.
Aradan 15 gün geçmemişti ki; lojmanın kapısında bir karton kutuyu çıkışta fark ettim. İçinde pestil, cevizli sucuk, yumurta ve bir parça otlu peynir konmuştu. Ben eyvah yine Hıdır gelmiş olmalı diye tahminde bulundum. Gerçekten de makama geçtiğimde Hıdır’ın özel kalemde beni beklediğini gördüm. İçeri aldım çay ikram ettim iki müdür yardımcım ile pasaport şube müdürünü çağırttım onların yanında Hıdır’a geliş sebebini sordum cebinden 7 tane pasaport çıkartıp uzattı ve “Bunlar uzayacakmış ağa selam etti komutanım” dedi.
Ben yanımdakilere meseleyi bidayetten beri olanları anlatmıştım Hıdır’a dönerek “Hıdır sen ta köyünden buraya geliyorsun pasaportları taşıyorsun bu kadar zahmete göre ağa sana bir şeyveriyormu?” diye sorduğumda cevaben “He komutanım bir pasaport 10 bin lira 7 pasaport 70 bin lira yapıyor ağada bunu bana peşin veriyor” diye cevap verdi. Orada bulunanlarla epey gülüştük ve ben şöyle 20 yıl gerilere giderek askerdeki Hınıs’lı Hıdır’ın, köydeki garibim ırgat Hıdır’ın ve bir il emniyet müdürünün sırtından para kazanmanın yolunu bulmuş o saf mı, akıllı mı, yoksa kurnaz mı olduğu bilinmez Hıdır’ı uzun uzun düşündüm elbette ki; bir daha muhatap olmadığım gibi köyüne de haber göndererek ağanında dikkatini çektirdim.
Boşuna atalarımız rütbesiz köylü ve taşralı askerler için “Çarıklı Erkan-ı harp” dememişler.