Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

15 Mayıs 1919 İzmir’in İşgali…

image002

Bilindiği gibi; 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması ile Osmanlı Devleti yenilgiyi kabul etmek zorunda kalmış, bu tarihten sonra da zaman içerisinde ülkenin işgali gündeme gelmiştir. Adı geçen sözleşmeden altı ay kadar sonra -15 Mayıs 1919’da- İzmir, Yunan güçleri tarafından işgal edilmiştir.

İzmir’de yaşanan bu şok; Osmanlı İmparatorluğunun sonunun başlangıcı olmuş, BMM’nin Ankara’da vücud bulması ve genç TC’nin doğum sancıları ile birlikte İzmir’de 9 Eylül 1922’de sevinçle noktalanmıştır.

Şimdi biz işgâl öncesi İzmir ve polis teşkilâtına kısaca bir göz atalım: Savaş hali nedeniyle kardeş kuvvet jandarma, aynı zamanda muhtemel bir düşman saldırısı veya çıkarma teşebbüsüne karşı kıyılarda gözcülük görevi de üstlenmişti. Polis ise klâsik, belediye sınırları içinde, sancak merkezinde hükümet konaklarıyla, karakol binalarında, kaza merkezlerinde ise hükümet binalarındaki polis dairelerinde yerleşip hizmet verdiği anlaşılmaktadır. İzmir Polis Müdürü olarak savaşın ilk yıllarında Hacim Muhiddin Bey’i, daha sonra Ahmet Hilmi Bey[1] ve 23 Mart 1919’da da Fikri Bey[2]in görevi yürüttüğünü gazete haberlerinden öğreniyoruz. İzmir valisi ise, İzzet Bey (Kambur İzzet)’dir.

Savaş bitiminde İzmir Polis Karakolları; Selvili Mescit, Pasaport, Fasulya (Facciola), Namazgâh, Göztepe, Peştemelcılarbaşı, İkiçeşmelik, Keçeciler, Çalgıcıbaşı, Aziziye, Dolaplıkuyu, Hamidiye, Kemeraltı ve Kemer Karakolları yanında, yapımına yeni başlanan Çorakkapı olduğu yazılmaktadır. Ayrıca gazete haberlerinden Karantina, Karataş ve Eşrefpaşa’da karakollar bulunduğunu öğrenmekteyiz.[3]  (Bu karakollar için ayrıntılı bilgi; dergimizin 98. sayısında “İzmir’in Polis Karakolları” başlıklı makalemizdedir.) Yine 1917 tarihli bir raporda; İzmir’in 544 civarında olan polis mevcudunun 800’e çıkarılması öngörülmektedir.

Savaş Sonrası Polisin Adlî Faaliyetleri ve Reform Çalışmaları

Bu karmaşa ortamında, düzeni sağlama adına polis görevini yerine getirmeye çalışıyordu. Basına da intikâl etmiş başlıca kayda değer olayları şöyle sıralayabiliriz:

  • Değirmandağı civarında esrarkeşlere ve satıcılara başarılı, kapsamlı operasyonlar,
  • Bir kalpazanlık şebekesini çökertmek,
  • Devrin en büyük derdi “vagon yolsuzlukları”na karşı; İttihat-Terakki Cemiyetinin kâtib-i mes’ulü Celâl Bey (Bayar)’ın da katkılarıyla yolsuzluk şebekesine cürm-i  meşhud yaparak çetenin çökertilmesi,
  • Ancak bunlardan en vahimi; savaş başlangıcında Taşnaksütyun Cemiyet Klübünün aranması esnasında, mutfak ocağının altında bulunan bombalar ve dinamitler olmuştur. Böylelikle muhtemel bir tedhiş hareketinin önüne geçilmiştir. 

Yapılan bu adlî çalışmalar yanında, iyileştirme adına düşünülen idarî tedbirleri de şöyle sıralayabiliriz:

  • Bekçilerin görevinin öneminden dolayı; polis müdüriyeti bir proje hazırlayarak 1331(1915) senesinde uygulamaya konulmasını istemiş, buna göre bekçiler ayda 350 kuruş alacak, daha önce bekçilerin hanelerden topladığı paraları, tahsildar ve memurlar toplayacaktı,
  • Bir diğer ilginç tedbir; belediye çavuşları, polis merkez ve komiserlerinin emrine verilmiş, dolayısıyla belediye vazifeleri de emniyet güçlerinin gözetim ve denetimi altına girmiştir. Belediye çalışanlarının liyakat tespitleri, polise görev olarak verilmiştir,
  • Yunan’lıların yapmış oldukları taşkınlıklar sadece Türk’leri değil İtalyan’ları da rahatsız etmişti. Gemilerden kaçak yük ve yolcu indirmeleri üzerine; 17. Kolordu Komutanlığına atanan Nureddin Paşa’nın düzeni sağlamak için 21 Şubat 1918’de sıkıyönetim ilân etmiştir. Buna göre; İzmir’e giriş-çıkış yapan tüm yolcuların pasaport merkezinden geçmeleri ve kimliklerini Osmanlı memurlarına ibraz etmeleri ve de eşya kontrolu zorunlu kılınmıştı. Seyahat edeceklere, polis müdürlüğünden bir vesika verilmesi hakkındaki kanun uygulanmıştır

“Savaş esnasında ve savaş bittiğinde de polis, ödenek yokluğundan eksik kadroyla görev yapmaktaydı. Mütarekenin imzalanmasından 15 gün sonra polis müdürlüğü basına verdiği ilânda, polis kadrosunun açığını gidermek amacıyla; yaşı yirmiden az olmamak, Türkçe bilmek ve okur-yazar olmak ve bedenî özrü bulunmayan Müslüman, Rum, Ermeni ve Musevî Osmanlı subaylarından polislik isteyenlerin müdürlüğe başvurmaları… istenirken, şehrin güvenliğini sağlamak için önce üç polis merkez memurluğunun tahsisi, daha sonra da polis süvari kadrosunun birkaç komiser, üç muavin ve otuz polis memur ilâvesiyle genişletilmesi istekleri, Dahiliye Nezaretine yazılmıştı. Ancak maaşlarının azlığı nedeniyle onbeş polis memurunun istifa ettiği bir sırada, bu girişiminden sonuç alınamayacağını anlayan polis müdürlüğü, polis maaşlarının arttırılması konusundaki padişah iradesine dikkat çekip, polislerin iaşeden yardım aldığını vurgulayan ikinci bir ilân vermişse de, maaşlarını alamadıkları konusunda basında yazılar çıktığı sırada, boş kadroların doldurulması mümkün olamamıştı. 1919 Mart’ı ortalarında, Karşıyaka Belediye Başkanlığı’nın kurmak için girişimde bulunduğu, Mahalle Bekçisi Örgütünü, Nisan başlarında vilâyette kurmak istemiş, kurulduğunu kamuoyuna açıklamış olmasına rağmen, ay sonuna kadar uygulamaya başlanmaması, tepkilere neden olmuştu.”[4]

Polisin kronik derdi “ücret yetersizliği” görüldüğü gibi o günlerde de karşımıza çıkmaktadır. O dönemin ruhunu yansıtmak bakımından Mustafa Kemal’in 20 Eylül 1917’de, Enver Paşa’ya verdiği gizli raporun içeriği de şöyledir; “Bu dönemde imparatorluk genelinde hükûmetle halk arasında bağların tamamıyla çözüldüğünden, emniyet kuvvetlerinin işlemez halde bulunduğundan” söz etmektedir.[5]

Ancak Türkiye genelinden farklı olarak İzmir’deki başarılı durum; başta vali olmak üzere, emniyet yetkililerinin izlediği kendi içindeki tutarlı yönetim politikasına bağlamak mümkündür. Burada İzmir Valisi Rahmi Bey’in (1913-1918, daha sonra Malta Sürgünü) katkıları büyük olmuştur.

15 Mayıs 1919 – İzmir’in İşgâl Günü

Yunan ordusu yerli Rum’lar tarafından büyük bir coşkuyla karşılanmış, Papaz Hristomos tarafından kutsanmış, Sarıkışla’daki silâhsız askerler ve Kumandanları Süleyman Bey “Zito Venizelos – Yaşa Venizelos” diye bağırmadığı için şehid edilmiş, Yunan Ordusu çok büyük taşkınlıklar yapmıştır, ancak yağmurlu ve kötü hava koşulları bu taşkınlıkları bir miktar engellemiştir. Fakat bu olanları hazmedemeyen öncü iki kişi, millî direniş fitilini ateşleyen simge isimler olmuştur. Bu kişiler; İzmir’de Konak Meydanında bulunan “İlk Kurşun Anıtı”nda ismi yazılan ve görevi halkını korumak olan şehid meslekdaşımız Hüseyin Avni Bey (387 sicil no.lu, Tevfik oğlu, Girit’li) ile halkını irşadla görevli Gazeteci Hasan Fehmi Bey’lerdir.

Hüseyin Avni Bey hakkında maalesef fazla bilgiye ulaşamadık fakat takma adı Hasan Tahsin olan (asıl adı. Osman Nevres)  hakkında ise daha çok bilgiye sahibiz. Teşkilât-ı Mahsusa mensubu olan bu şehid gazetecimizin adını taşıyan üç kişi vardır. Bildiği lisanlar ve formasyonu itibariyle Avrupa’da, Osmanlı aleyhine neşriyat yapan iki İngiliz gazeteci Buxton Kardeşleri izlemek ve tenkil etmek üzere Romanya’ya gönderilmiştir. Ancak su-i kast girişimi akim kalmış Romanya’da hapse düşmüştür, kaçmıştır. 1918’de kendisini İzmir’de görüyoruz ve işgâl öncesi İzmir’de kendisine istihbarat görevi verilmiştir (Bu elemanlardan biri de “Ahmet Dino” adlı İtalyan asıllı bir personeldir) esas görevi de Papaz Hristomos’u takip etmektir. Verilen tahsisatla İzmir’in köklü ve zengin Levanten ailelerinden Van Der Zee (Hollanda asıllı) ile ortaklık kurarak “Hukuk-u Beşer” gazetesini çıkarıyorlardı. 15 Mayıs günü millî kıyafetleri içerisindeki Rum sancaktarı ve yakınındakileri yaraladıktan sonra kendisi parçalanmış, cesed parçaları da uzun süre sokakta kalmıştır. Kız kardeşi de Yunan ordusunun tecavüzüne maruz kalarak ruh sağlığını yitirmiştir. Naaşı İstanbul’da, Bülbülderesi Mezarlığındadır. Ruhları şâd olsun!

Vahşet durmamış, Karataş Karakolunda görevli; Durmuş oğlu,  456 yaka no.lu Polis Memuru M. Fahrettin Efendi görevi başında şehid edilmiştir.

“17 Ocak 1919 /Cuma gecesi Haralambos adında bir suçluyu yakalamak isteyen Polis Komiser Muavini Hüseyin, jandarma Tk. K. Nuri, PM İhsan ve beş jandarma eri Urla’nın Ondeğirmenler mevkiine gittiklerinde, çevresindeki Rum evlerinden açılan yaylım ateşiyle karşılaşmışlar, PM İhsan kalbine isabet eden bir kurşunla hemen orada şehid olmuş, Hüseyin Efendi hafif, J. Eri Mehmet de ağır yaralanmıştır.”[6]

“23 Şubat 1919/ Pazar günü öğleden sonra Çayırlıbahçe’nin Hacı İstiyo civarında Memiko Niko’nun meyhanesinde içen ve çalgı çalan Rum’ların silâh attığını gören ve o sırada iki askerle devriye gezmekte olan Polis Memuru Hamza Efendi (Sicil no: 7, Ahmet oğlu), meyhaneye yaklaşınca üzerine ateş açılmıştı. Hamza Efendinin yardım istemek amacıyla havaya ateş açması üzerine, Çayırlıbahçe Karakolu civarında dörtbinden fazla Rum toplanınca, mevkii komutan muavini Bnb. Hüsnü Bey komutasında atlı ve yaya kıt’alar olay yerine gönderilerek, kalabalık dağıtılmıştı. Olay sırasında bir Rum yaralanırken, mermi ve bıçak yaraları alan Hamza Efendi şehid olmuş, dört nizamiye eri yaralanmış, Rum’ların hakareti altında Basmane’ye götürülen bir polis memuru da kurtarılmıştı.”[7]

Ancak şehid ve gazilerimiz elbette ki burada belirtilenlerden ibaret olmayıp, şehid listeleri yazı ekinde sunulmuştur.

İzmir’de Tesis Edilen Yunan Yönetimi

Venizelos Hükûmeti bir bilim adamı olan Stergiadis’i genel vali olarak atamıştır. Avrupa’da olan Stergiadis gönülsüz bir şekilde ve Venizelos’un ısrarcı tutumu üzerine bu göreve tam yetkiyle gelmiştir. Askerî kumandanları bile vilâyetle ilgili işlerde kendisinin emri altına almıştır. İlk işi yukarıda örneklemeye çalıştığımız Yunan mezalimini durdurmak olmuş, Müslüman halkla olumlu ilişkilere geçip, sağlık ve sosyal sorunlarıyla ilgilenmiştir. Bugünkü Kız Lisesi ve Arkeoloji Müzesi olan yerdeki yarım inşaatları tamamlayarak, Avrupa’dan getirttiği alet ve edevatla bir biyoloji laboratuarı kurup, hayalindeki İon Üniversitesinin temellerini atmaya başlamıştır. Diğer müttefik kuvvet komutanlarınca da eleştirilen zulüm uygulamalarına son verip, Yunan askerlerini ciddî biçimde frenlemiştir. Emrindekilere ve Hristomos’a Türk halkını kızdırmanın kötü sonuçlar vereceğini bildirmiştir. Mutedil bir idare kurmuştur.

Yunan Yüksek Komiserliğinin, polis işlerinden sorumlu kişisi Yarbay Nikiforas Nikiforakis’dir. 10 Ağustos 1920’de Sévres (Sevr) Antlaşması imzalanana kadar Türk Polis ve Jandarma güçleri görevini sürdürmüş ancak bu tarihten sonra; jandarma dairesi ve polis müdürlüğü ile şehir içindeki bütün polis karakolları işgâl edilerek Türk personelinin buraya girmesi yasaklanmıştır. Böylelikle bu güçler işsiz ve işlevsiz kalmıştır.

14 Kasım 1920’deki seçimleri Venizelos Hükûmeti kaybedince, Stergiades bunu fırsat bilip gönülsüzce geldiği görevinden istifa etmiştir, ancak istifası kabul görmemiştir. Bu arada kendi atadığı polis şefi J. Karidis’i görevden almalarını kabul etmemiş, aynı kişiyi görevine döndürmüştür.

1921 Yılındaki Araştırma Raporu[8]

Dipnotta künyesini verdiğim bu ilginç araştırmanın “polis” başlıklı metnini aynen aktarıyorum:

  • “Polis teşkilâtının örgütlenmesi ve yönetimi nasıldır?
  • Şartlı tahliyeler olması durumunda hapisten çıkan hükümlüleri gözetleyecek ve onlara yardım edecek memurlar var mıdır?
  • Kadın polisler görev yapmakta mıdır?
  • Polisin yetkileri nelerdir?

POLİS SİSTEMİ

Türk yönetiminde Polis teşkilâtının başı doğrudan İstanbul’a karşı sorumluydu ve Dahiliye Nezaretinin tavsiyesi üzerine sultan tarafından atanmaktaydı. Böylece hem mahkemelerin, hem de polisin aslında şehir yönetiminden ziyade merkezî hükûmete bağlı olduğu görülmektedir. Bu olumlu olarak nitelendirilebilecek bir durum değildir çünkü şehirde varlığı hissedilmeyen bir otoriteye karşı sorumluluk duyulması ve şehir sorunlarından ziyade sultan ve memurlarıyla ilgilenilmesi durumunu ortaya çıkarmaktaydı. Şehirdeki tüm polis gücü başkomiserin emrine tâbiydi ve bu uygulama da polis teşkilâtını, şehrin yararı için çalışan ve şehir yönetiminin onayına ve takdirine bağlı olmanın yerine sultanın bir garnizonu haline getiriyordu.

Türk Polis gücünde hiç kadın polis, şartlı tahliye görevlisi, çocuk suçlular polisi yoktu.

En tepeden en alta kadar her kademedeki polisler yetersiz maaş almaktaydı. Bunun sonucu yorum yapmaya gerek bırakmayacak şekilde açıktır.

Askerî işgalden sonra, şehir bir süre Türk polisinin yönetimi altındaydı, ancak maaşları tamamen kesilince polislerin işlerine olan ilgileri pek kalmamıştır. Yunan askerinin varlığı, polisin eski zorbalık metotlarını uygulamasına engel olmuştur…”

SONUÇ ve KANAAT: Sınırlı ve mütevazi olanaklarla yaptığım bu deneme yazımı özellikle şehitlerimizin anısına ve unutulmadıklarını belirtmek için kaleme aldım, yazı ekinde de şehitlerimizi listeledim, kendilerine minnetimiz sonsuzdur. ruhları şâd olsun! Ancak araştırdıkça ilginç bulgular ortaya çıkmak da, Mustafa Kemal Paşa’nın, Enver Paşa’ya gizli raporuyla, canımızı yaksa da 1921 tarihli raporda; o günkü koşullarda eksiğimiz ortaya konmaktadır, serinkanlılıkla değerlendirilmesi kanaatindeyim. İlk Kurşun Anıtında adı yazılı şehidimiz Hüseyin Avni Efendi hakkında daha detaylı bilgiye ihtiyacımız olduğu açıktır. Burada teşekkülünden ve çalışmalarından memnuniyet duyduğumuz “Arşiv Daire”mize çok iş düştüğü de bir gerçektir. İzmir’deki “Asmalımescit Polis Şehitliği”ni akıl eden ve kuran Gazeteciler Cemiyetine minnetimiz sonsuzdur, ancak kendi şehitlerimize sahip çıkmamız da bizim aslî vazifemizdir.

image004

KAYNAKÇA :

  • Bir İzmir Kâbusu – Mütareke ve İşgâl Dönemi Üzerine YazılarEngin BERBER; İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Yay. – 2002
  • 1914-18 Yılları Arasında I. ve T. Fırkasının İzmir Politikası(Basılmamış Doktora Tezi; Sinan SÜRGEVİL – 1984)
  • Uluslar arası Amerikan Koleji Araştırma Komitesi İzmir’deki Bazı Sosyal Koşullar Hakkında Bir Araştırma-İZMİR-1921 (Çev: A. CANDEMİR)


[1] (Aktaran) Sürgevil (1984), s 58-60

[2] (Aktaran) Berber; s 73

[3] (Aktaran) Sürgevil (1984), s 59 

[4] BERBER, Engin; Mütarekede ve Yunan İşgâli Döneminde İzmir Sancağı; s 74-75

[5] TAÇALAN, Nurdoğan; Ege’de Kurtuluş Savaşı Başlarken; Milliyet Yay., İst.-1970, s. 105 (Aktaran: SÜRGEVİL)

[6] TAÇALAN, a.g.e.; s. 139 (Aktaran: BERBER, Engin)

[7] BERBER, Engin; a.g.e.; s. 93

[8] İzmir’deki Bazı Sosyal Koşullar Hakkında Bir Araştırma; İzmir-1921; s 89 vd

   Uluslararsı Amerikan Koleji Araştırma Komitesi (Çeviren: Akyan CANDEMİR)