Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Milli Güvenlik Kapsamında Organize Suç ve Terör Örgütleri

Organize suç örgütleri ve bunlarla mücadelenin tarihi, devletin veya yasa ve kural koyucu otoritelerin doğuşuna kadar uzanır. Ancak bu faaliyetlerin ve bunlarla mücadelenin sistematik bir araştırmaya konu olması oldukça kısa bir süre önce başlamıştır.

             Yavuz ELBİRLER
E.Emniyet Müdürü

Organize suç örgütleri ve bunlarla mücadelenin tarihi, devletin veya yasa ve kural koyucu otoritelerin doğuşuna kadar uzanır. Ancak bu faaliyetlerin ve bunlarla mücadelenin sistematik bir araştırmaya konu olması oldukça kısa bir süre önce başlamıştır.

Günümüzdeki yasa dışı iktisadi faaliyetlerin önem kazanması giderek güçlenen suç örgütleri aracılığıyla yapılmaya başlanması dikkat çekicidir.

Bazı suç örgütlerinin kadro sayıları ve buna paralel olarak hareket kabiliyetlerinin giderek arttığı gözlenmekte ve bazı ülkelerde kamu otoritesi ile rekabet edebilecek boyutlara ulaşabildikleri görülmektedir.

Bu örgütler faaliyetlerini uluslararası düzeye de taşımaktadırlar  Böylece hem uluslararası düzeyde iktisadi ve finansal faaliyetlerin serbestleşmesinden azami ölçüde yararlanmakta, hem de uluslararası düzeydeki yasal, idari, siyasi çelişki ve farklılıklardan istifade ederek konumlarını güçlendirmektedirler.

Gelirleri giderek artmaktadır. Sadece uyuşturucu madde kaçakçılığından elde ettikleri gelir 500 Milyar dolar düzeyine ulaşmıştır ki, bu dünya toplam petrol ticaret hacminin üzerindedir.

               Suç örgütlerinin faaliyet alanları da genişlemektedir.

  • Uyuşturucu madde kaçakçılığı
  • Silah ve mühimmat kaçakçılığı
  • Organ kaçakçılığı
  • Bebek, çocuk, kadın, işçi veya göçmen ticareti
  • Stratejik Malzemeler ve maddeler kaçakçılığı (uranyum, biyolojik ve kimyasal diğer malzemeler)
  • Alkollü içecekler
  • Altın ve diğer kıymetli madenler
  • Tarihi eserler
  • Nesli tükenmiş canlılar
  • Çeşitli dövizler ve sahte paralar
  • Lüks otomobil ve diğer dayanıklı tüketim malları
  • Plakalar ve kasetler
  • Bilgisayar programları
  • Markalı lüks mallar
  • İlaçlar, çeşitli kimyevi mamuller
  • Çeşitli yedek parçalar, alet ve ekipmanlar
  • Diğer taklit mallar kaçakçılıkları
  • Kamu mülkiyetinin korunması ve yaygınlığı sonucu ortaya çıkan arazi mafyaları
  • Çek, senet veya tahsilat mafyaları
  • Kamu ihalelerinin sübjektif değerlendirmelere dayalı olması ve şeffaflık eksikliğinden faydalanan ihale mafyaları
  • Hayali ihracat, hayali yatırım amaçlı teşvik mafyaları
  • İstihdam mafyaları
  • Kredi mafyaları

               Terör örgütleriyle işbirliği

               Suç örgütleri bir yandan yasadışı iktisadi faaliyet alanlarını genişletirken, diğer yandan da yasal faaliyetlere yönelmekte ve bu alanda sanayi, bankacılık, taşımacılık vb. iktisadi faaliyetleri kontrol etmektedirler.

               Bazı suç örgütleri yasadışı iktisadi faaliyetleri yürütürken bazı etnik, sosyal, dini çelişkileri de istismar ederek toplumsal ve siyası destek arama yoluna gitmekte ve bu alanda önemli ölçüde başarı sağlayabilmektedirler.

               Nihayet bazı ülkelerde, suç örgütleri günümüzde bireysel özgürlükleri, ulusal ve uluslararası düzeyde iktisadi düzeni tehdit eden, kamu otoritesini ve kamu düzenini sarsan ve yasal düzeni işlemez hale getirebilecek büyük bir tehlike olarak karşımıza çıkmaktadır.

               Öte yandan yasadışı iktisadi faaliyet yürüten suç örgütleri rüşvet olgusunu yaygınlaştırmakta, rüşvet alan kamu personeli kamu düzenini korumak yerine suç örgütlerinin çıkarlarını koruyabilmekte ve bu hareket su yüzüne çıktığında kamuya güvenin sarsılması yanında, radikal çözüm üreten siyasi partilerin güçlenmesine ve antidemokratik düzen özleminin artmasına yol açmaktadırlar.

               Yasadışı iktisadi faaliyetlerin gelişmesi normal yollardan kamu düzeninin işleyişini zorlaştıran ve kamu düzeninin sağladığı bazı hizmetlerin paralel mekanizmalarla suç örgütleri aracılığıyla yapılmasına yol açar.

               Bu çerçevede adalet hizmetleri, emniyet hizmetleri, tahsis hizmetleri gibi bazı hizmetler suç örgütleri aracılığıyla ya da görevlendirecekleri “güvenilir” bazı kişiler aracılığıyla gerçekleştirilir.

               En önemlisi siyasi erk içine sızarlar ki, siyasi koruma organize suçun olmaz ise olmazıdır.

Bilinmektedir ki, iyi polis kötü polisi yakalar, iyi hâkimler kötü hâkimleri mahkûm eder…

Siyasi erk, elde edilmiş ise, kamu görevlilerine gerekir ise atama, terfian atama, komplolar ile cezalandırarak pasifize eder.

               Organize suç ve terör örgütlerinin güvenilir kişileri; babalar,  bürokratlar, sözde din adamları, basın mensupları, etki ajanları, hatırı sayılır kişiler vs. dır.

               Yasadışı iktisadi faaliyetlerin ve buna bağlı olarak suç örgütlerinin gelişmesi zaman içinde bunların yıkıcı ve bölücü ve dış destekli faaliyetler ile bütünleşmesi hatta onlara öncülük etmesi açısından müsait bir zemin oluşturur. Bu açıdan yasadışı ekonomik faaliyetler yürüten suç örgütlerinin ihtiyaçları ve imkânları ile yıkıcı ve bölücü terör örgütlerinin ihtiyaçları ve imkânları arasında etkili bir tamamlayıcılık ilişkisi mevcuttur.

               Yasadışı ekonomik faaliyetlerin sahip olduğu maddi imkânlar terör örgütlerinin faaliyetlerinin finansmanı için sürekli ve yeterli bir kaynak oluştururken, terör örgütlerinin sağlayabildiği güvenilir personel, gizlenme, tehdit ve yaratabildikleri destabilizasyon imkânları da yer altı ekonomisi açısından riski azaltıcı faktörler olarak değerlendirilir.

                Bu şekilde zamanla iktisadi amaçlarla siyasi amaçların bütünleşmesi, dolayısıyla örgütlerin bütünleşmesi imkânı da gündeme gelebilir. Öte yandan her iki faaliyet uluslararası bir faaliyet  ve istihbarat ağı geliştirme ihtiyacı ve bunu sağlayıcı imkânlar açısından da bütünleşebilirler.

               Özetle yer altı ekonomisi; belli bir safhadan sonra elindeki parayı kayıtlı ekonomiye kaydırarak normal kayıtlı ekonomiyle bütünleşmeye ve bu şekilde elinde oluşan büyük maddi kaynakları aklama ihtiyacındadır.

               Diğer yandan kayıtlı ya da normal iktisadi faaliyetlerle bütünleşerek ve ona destek vererek, ihaleler, kredilendirme ve oto finansman konularında haksız rekabeti arttırıcı bir unsur olabilir.

İster yasadışı iktisadi faaliyet gösteren suç örgütleri olsun, ister yıkıcı ve bölücü, dış veya iç kaynaklı örgütler olsun, amaca ulaşmak için araç olarak kullandıkları öncelikli hareket şiddet yani terördür. Bu ortak noktadan hareketle terör veya şiddet olgusunun sosyo-psikolojik sebeplerini incelemek ve anlatmakta fayda vardır.

Terör, sosyolojik açıdan sosyal şiddet kavramının bir unsurunu teşkil eder. O zaman, sosyal şiddet olgusunun içinde, terörün dışında intihar, adam öldürme, suikastlar, adam kaçırma, fidye isteme, rehine alıkoyma, yakma-yıkma, tahrip, sözlü ve yazılı protestolar, top yekûn çatışma, ayaklanmalar, ırk ve mezhep kavgaları ve ayrıcalıklı eylem biçimlerini zikredebiliriz.

Günümüzde, Latin Amerika tipi terörün teorisyeni sayılan Carlos MARİGHELLA’ya göre terör, devrim için vazgeçilmez bir silahtır. Yine terör teorisyeni Regis DEBRAY ise, terörün bir savaş biçimi olduğunu savunmaktadır.

İllegal yıkıcı ve bölücü örgütlerin gelişimi, şiddet eylemleri ve takiben başkaldırmalar ve sosyal hareket biçimleri, ülkelerin tarihi gelişimi, sosyal ve kültürel şartları ile lider kadrolarının kimlikleri açısından farklılaşma gösterebilir.

Ülkemizde 1968’lerden bu yana oluşan, teorik birikim, eylem pratiği, enternasyonal Marksist stratejinin ülkemiz açısından oluşumunda asla  küçümsenmemesi gereken bir zaman sürecini ortaya koyar.

Sosyal şiddet normlarının temel nitelikleri, temsil edildikleri toplumun, tarihi gelişimi, kültür özellikleri ve dünya görüşüyle yakından bağlantılıdırlar.

  • Eğitim sistemi,
  • Hoşgörü olmayışı,
  • Kültürel yapı,
  • Yenilik ve aile ilişkileri,
  • Gençlik ve toplum ilişkileri…

               Olarak sıralayabileceğimiz, Türkiye’de bu beş faktör, şiddet olaylarının, toplumsal protestoların kaynağını oluşturmaktadır diye düşünüyoruz.

               “İlgisizlik, uyumsuzluk ve aradığını bulamamanın oluşturduğu topluma yabancılık, giderek ilk önce düzene karşı, daha sonra da ideolojik ortam içinde devlete karşı kin ve nefrete dönüşüyordu.” şeklindeki bir tanımlama yadsınamaz.

               Görülüyor ki, sosyal şiddet temelde, yukarıdan aşağıya nefret söylemleri ile de güçlenerek, toplumun yapısal kimliği ile birleşmektedir. Gerçekte 1960’lı yıllardan itibaren ülkemiz hızlı sosyalleştirme diyebileceğimiz bir sürecin içine çekilmiştir.

               Bu dönemin tahlilini yapan bir Batılı Sosyolog LANDAV; “Sağ eğilimli gençlik grupları, daha az ve genellikle milli gururun mesajından ötürü Türkiye’nin geçmişinde ortak ideolojik köklere sahipken, solcu gençlik böylesine ortak bir esin kaynağına sahip değildi. Bunların her biri, Marx, Lenin, Mao, Che Guevara ya da Marcuse’u Türkçe çevirilerinden okudukları, ya da başka iki düşünürün öğretilerinden oluşan bir programı kabul etmişlerdir. Bazı üniversite ve fakültelerde Marksist yönlendirme hızı arttıkça radikal öğrenci hareketleri de güçlenmiştir.”

               Ülkemizde 1960’lardan sonra başlatılan ve gittikçe hızlandırılan Marksist şartlandırma operasyonu, hemen hemen tüm Marksist klasikleri Türkiye’ye kazandırmıştır. Eskiden 3-5 kişi tarafından gizlice okunabilen kitaplar, fakültelerde yardımcı ders kitabı olarak okutuluyordu.

               O yıllarda 60 kadar sol yayın yapan ve dağıtan yayınevi her biri 5000 civarında basan birçok kitap ve 30 civarında dergi, işportalara kadar yayılıyordu.

               Bu gün de durum, yayınların isim ve ideoloji değişikliği ile o günden pek farklı değildir.

Yapılan kültürel yozlaşmayı ve değişimi sağlamanın yanında yazanı-çizeni, yayınevi, dağıtımcısı, satıcısı ve diğerleriyle iktisadi bir faaliyettir de.

               Türkiye’de terörizmin 40 yılı aşan çıkışları esasta psikolojik bir tahlile tutulmuş değildir. Batı’da, Milli Hükümet komisyonları tarafından yürütülen araştırmalar ciltler dolusudur. Birleşmiş Milletler Sosyal Savunma Enstitüsü, toplum şiddet olaylarını inceleyen Avrupa Konseyi ilgili Dairesi bu tür çok uluslu örgüt ilişkilerinin ürünüdür.

               Bir örnek olarak Fransa da, 1976 da başkan Giscard D’Estaing tarafından yönetilen şiddete tepkiler adlı, on üyenin 65 genel toplantı ve 7 seminer sonucu baş çalışma grubu tarafından tamamlanan rapor da;şu konular incelenmiştir:

  • Şiddetin psikolojik ve biyolojik görümü,
  • Kentleşme, çevre ve kültür değişimi,
  • Şiddet ve Ekonomi,
  • Gençliğin korunması,
  • Cezai görünüm ve ıslah evleri

               Batı’da, sosyal şiddetin yoğunlaşması üzerinde yürütülen sosyal incelemelerin hemen hepsinin ortak noktası yapısını sorunlarda düğümlenmektedir.

               Türkiye’de 1923-1950 arası statükocu durgun bir sosyal yapıya sahipti. 1950’lerden itibaren siyasi özgürlükler, zirai makineleşme, köyden şehre göçler sosyal yapıda devam eden dalgalanmalar meydana getirdi. Büyük kentlerin marjinal alanlarında meydana gelen gecekondulaşma, hızlı sosyal değişme, teknolojik ilerleme, bunlara bağlı olarak geleneksel milli ve manevi değerlerin bozulması ve toplumun maddi hareketlilik yönünde motive edilmesi, demokratikleşme atılımları, İbn Haldun’un deyimiyle toplumun “Asabiyesini” gevşetmiş, dokusunu zayıflatmış, “Haderi” bir toplum yapısıyla karşı karşıya gelen Türkiye’de terör ve sosyal şiddet normları kurumlaşmıştır.

               Evet… Bu dönemde Türklük gurur ve şuuru, İslam ahlak ve fazileti, muasır medeniyet seviyesine çıkmak gibi ideal sloganlar bırakılmıştır.

               Mana ile aldatılarak oluşturulan  maddeci toplum yapısı alım ve satım hırsı sosyal dengenin bozulması sürecini hızlandırmıştır.

               Bugün Amerika’daki gibi organize suç örgütlerimiz var. Dallas dizisini aratmayacak olayların yaşandığı ve oradaki karakterleri aratmayacak insanların bulunduğu iş dünyası ve sosyetemiz var. Latin Amerika tipi terör örgütlerimiz ve tarihin karanlıklarından çıkıp gelen Marksist aydınlarımız var. Yasaları bilmeyen veya bilmezlikten gelen, hukukun üstünlüğünü savunan ancak şahsi çıkarları veya egoları doğrultusunda her türlü ahlaki, manevi değeri ve kanunları kenara koyabilen birileri var.

               Bunlara rağmen, Ebed-Müddet Devlet inancını kaybetmemiş vatan evlatları da var. Askere gitmemek için her türlü yolu deneyen ve onlara tavassut eden zavallıların yanında her gün mübarek kanını bu topraklar için akıtan Mehmetler var.

               Yasa dışı iktisadi faaliyetler ile zenginleşen, devlet kurumlarının kilit noktalarına yerleşen, siyasi erke alabildiğine nüfuz eden, adeta paralel bir devlet yapısı oluşturan, basın yayın organları, bankası, devasa şirketleri ile dış güçleri de arkasına alan, fark edildiğini anlayınca 15 Temmuz da kanlı bir kalkışma ile iç yüzünü ortaya seren Feto/PYD gibi mukaddes dinimizi, mütedeyyin kitleleri alabildiğine istismar eden alçaklar grubunun oluşturduğu bir organize suç ve terör örgütü var.

               O halde … Ne yapmalı?

               Türk Milletinin temeli sağlamdır. Bu toplumun içinde bıkmış, yorulmuş, ama ahlak, fazilet, dürüstlük gibi kavramları unutmayan milyonlarca insan var. Zengin-fakir, sağcı-solcu, aydın-cahil, işçi-köylü, suni-alevi, köylü-şehirli… çok sesli bir çoğunluk. Ümit  ediyoruz ki, vermesini ve ölmesini bilen bu insanlarımız, riyasız, menfaatsiz, hasbi bir toplumsal yenileşme hareketi başlatacaklardır. Çünkü Türk insanının kaderi yaşanan bu olumsuzluklara bağlı değildir. Yükselen yeni değer ahlaki değer olacaktır.

               Bugün; milletimizin refah ve güveni, memleketimizin selameti, rejimin sıhhati ve istikbali için aydınlarımıza ve alın teri ile kazanmış olan iş adamlarımıza, esnafımıza, memurumuza, üniversite öğretim üyelerimize ve öğretmenlerimize kaçınılmaz vazifeler düşmektedir. Ateş bacayı daha çok sarmadan, yükü omuzlarına almayı bilirler ve gereken fedakârlıktan kaçınmazlarsa; herkes şahsen kendi hayat ve servetini de teminat altına almış olur…

               Geliniz…; örf ve adetlerine sadık, dinine ve inancına bağlı, vatan ve millet sevgisiyle meşbu, ahlaki nizama ve dürüstlüğe dayalı, itidal ve muvazeneyi şiar edinmiş; milletin refahını sağlayabilecek ve vatanın bütünlüğünü muhafazaya muktedir, dürüst, güçlü, bilgili yükselen bir millet yaratalım.

               Sözlerime Yüce Peygamberimiz (S.A.V.) ‘in bir hadisi şerifi ile son vermek istiyorum. “Vatan sevgisi imandandır ve kişi kavmini sevmekle kınanmaz.”

               Selam ve Dua İle !..