KEL BAŞA ŞİMŞİR TARAK (Böyle İşe Böyle Çözüm)
Kemal ÇELEBİ[*]
|
Bu anımda toplumu kemiren, yok olmaya götüren, her nedense önüne geçilemeyen, bu haliyle de her kesimde gittikçe yaygınlaşan, neredeyse gayrimeşruluktan çıkıp meşrulaşmaya yüz tutan bir olgudan söz etmek istiyorum. Olgunun adı RÜŞVET.
Nedir Rüşvet? T.C.K.na göre yüz kızartıcı suç, Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğüne göre işe meslekten çıkarma cezasını gerektiren bir eylem. Bir benzeri de görevi kötüye kullanma yada suistimal, TCK.na göre memurun işlediği suçlar meyanında bir eylem. E.Ö.B.T.de de meslekten çıkarmayı gerektiren bir eylem, fakat uslüp farkıyla “Nüfuz ve memuriyet sıfatını kendisine yada başkalarına çıkar sağlamak maksadıyla kullanmak” Her kurumda suç sayımlaştır bu iki eylem. Zira her kurumda az yada çok rüşvet vardır. Kiminde ara sıra, kiminde sıra sıra, ne var ki her yere bulaşmış bir illettir.
Kimi zaman ve kurumda vatandaş ve iş sahipleri gördürdükleri hizmet sonunda bahşiş babından sayarak rızasıyla verir alıştırır memuru, kimi zaman ve kurumda da bahşişin adı bellidir yani rayiç tespit edilmiştir.
Bir defasında bir arsa tapusu almak için tapu dairesine gittim, emniyet amiri üniforması giyiyordum. Banko arkasında yan yana 4 memur vardı. Ben güleç yüzlü genç bir bayanın görev yaptığı bankoya yanaştım. Memurlar işlemi ikmal ediyor, defteri alıyor salona çıkıyor, alıcı-satıcıyı çağırıyor çaycı ve odacıyı şahit yapıyor, imzaları attırıp yerlerine dönüyor ve tapuya veriyorlardı. Ne var ki tapuyu alan herkes avucundaki parayı güya çaktırmadan ilgili memura veriyorlardı. Benim işlemimde o sempetik genç bayan memur tarafından aynı minval üzere imal edildi, sıra tapuyu almaya geldi ama beni bir sıkıntıdır bastı, parayı vermesem kadına yazık olacak, usül bozulmasın diye versem, üniformalı halimle nasıl olacak, derken cesaretimi topladım, zira memur tapuyu bir türlü uzatmıyor, elime gıcır gıcır yeni bir yüz liralık papeli mahcup bir eda ile hafifçe bankoya bırakırken “hanımefendi lütfen bahş……..” dememe kalmadan memur lafımı ağzımda bırakırcasına parayı parmak ucuyla ustaca açık masa çekmecesine indirirken “memur memurun halinden daha iyi anlar” deyip tapumu verdi. Ama ne sıkılmış ve mahcup olmuştum.
Bizde de daha değişik örnekler olmuş ve olmaktadır. Bazen alenen, bazen de örtülü olarak alırlar rüşveti. Bazen bahşiş, bazen hediye, bazen de baya rüşvet adı altında verilir ve alınır durur.
Bir defasında bir yetkiliye “rüşvetin rüşvet olması için illaki senin cebine para girmesi şart değildir. Karşıdakinin cebinden para olarak çıkması yeterlidir.” Diye ikazda bulunmuştum ve böyle olduğunda halen ısrarlıyım.
Şimdi yaşanan bir olaya dönmek istiyorum.
Bir konunun soruşturması için müfettiş olarak İstanbul’a gitmiştim. Boş bir zamanımda işportacıların sokakları doldurduğu, genelde taşradan gelen işsiz, hamal ve avam tabakasının çok olduğu, düşük kaliteli otel, işyeri ve esnafın yoğun olduğu bir semtte bulunan hemşehrim ve arkadaşımın oteline uğradım. Yandaki bakkal müsteciri şarklı şahısta yanımızda sohbet ediyorduk. Bir ara dışarıda bir şamata ve bağrışma oldu. Üniformalı bir polis çocukları “Dağılın lan tiyatro mu oynuyor?” diye kovaladığını gördüm. Ne var diye sordum. Hemşehrim “Bak da gör” deyince pencereye yanaştım. Gördüklerim adeta şok etti beni. Otelin hemen yanında bakkalın hizasında, ara sokakta çalışır durumda resmi bir Renopolis otosu duruyor, bir memur dışarıda gereksiz bakanları kovalıyor, oto şoförü ile bir memur araç içinde, işportacılar, bakkal, manav, otel vs. iş yerlerinden birileri aracın yanına geliyorlar ve alenen para veriyorlar….Yanımızdaki bakkalda üstüne düşeni verdi geldi. Araç hareket etti, biraz aşağıda yine durdu, biraz ileride yine böylece gözden kayboldu.
Hemşehrime döndüm; “Yahu abi dikkat ettim sen vermedin, yoksa aylık mı veriyorsun, yada başka bir durum mu var?” dedim. Gülerek “ben muafım, şu camekandaki resim sayesinde bana uğramazlar, üstüne üstlük zaman zaman Karakol Amiri de gelip çay içer burada” deyip resmi gösterdi. Başladım katıla katıla gülmeye . Nasıl gülmem, resim bana aitti.Hemşihrim, ben Artvin’de Emniyet Müdürü iken sadece ziyaret için 25 saatlik otobüs yolculuğu yaparak ziyaretime gelmişti. Bir Pazar günü makam odasında tavla oynarken çekilmiş resimdi. Ben 4 yıldızlı üniforma ile çekilmiş, hemşehrim gerilip zar atarken pozlanmış heybetli bir resim. Dönüşünden sonra kendisine postalamıştım. O da resmi yazıhanedeki masanın camı altına koymuş. Anlattığına göre mutat olduğu üzere karakoldan devriye gelip mutat hasılatı almaya gelmiş, masadaki resmi görmüş, karakol amirine resimden bahsetmiş, karakol amiri ilk defa o akşam otele uğramış ve hal hatır sorar gibi konuya girmiş ve resmi fark etmiş edasıyla “üstat bu resimdeki benim hocamdır, sen ne dereceye kadar tanıyorsun?” diye sormuş. Hemşehrim ise “ Resim ne derece tanıdığımı göstermiyor mu?” diye cevaplayınca, hazret beni çok sevdiğini söyleyip hemşehrimi karakola kahve içmeye çağırmış ve o günden sonra parsacılar oteli es geçerlermiş. Hikaye sona erince yandaki bakkal çok safiyane bir eda ile bana dönerek; “Müdür Begim, ha bu resmin bir fotokopyasını alsam da dükküna koysam olmaz mı?” deyince epeyce gülüştük.
Oradan sınıf arkadaşım olan İl Emniyet Müdürünü aradım ve bana birkaç saat zaman ayırmasını, mühim konu görüşeceğim söyledim. Ertesi gün için randevu verdi, makamında buluştuk, benzer diğer konu meyanında konuyu anlattım. Gördüklerimi, anlatılanları sıraladım. Çok sevdiğim, taktir ettiğim bir arkadaşım olduğundan konuya eğileceğinden emindim.
Bana; “Bak devrem, İstanbul’da buna benzer vakalar çok fazladır. Şu anda benzer olaylardan dolayı 1500 civarında memur açıkta. İşlemler formalite icabı uzun sürüyor, çoğunlukla yırtıyorlar, yaptıkları ve açıkta kaldıkları istirahat süresi kar kalıyor yanlarına, açığa alınanların yerine verilenler, gidenlerin yerine aynı yerden aynı şekilde devam ediyorlar, gelemedik üstesinden gitti.” Diye cevap verince kendimi onun yerine koydum, çaresizliğimi gördüm ve hak verdim arkadaşıma. Devamla dedim ki; “ Mademki önüne geçilmiyor, yarın kamerayla medya görüntüler ve kamu oyunda şuyu bulursa teşkilat olarak kepaze oluruz. Derim ki bunu resmi araç ve üniformalı personel yerine, karolarca tefrik edilecek sivil ve çantalı personelce devam ettirelim bari…..” Acı ve istihza ile gülüştük ve ayrıldık.
Bu önerimi ister muzipliğime, ister çaresizliğime yorumlayın. Ne diyelim kel başa şimşir tarak, böyle işe böyle çözüm.