Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Çocuğun Suç Niteliğindeki Davranışlara Yönelmesinde Aile Etkisi

image002

Son yıllarda çocuk suçlarındaki artışla birlikte çocukların suça yönelmesine etki eden risk faktörleri üzerine araştırmaların da yoğunlaştığı görülmektedir. Çocuğun suça sürüklenmesinde etkili risk faktörleri araştırmacılar tarafından ailevi faktörler, psikolojik faktörler, biyolojik faktörler, çevresel faktörler gibi başlıklar altında incelenmektedir(1). Çocukların suça yönelmesine etki eden risk faktörlerinin belirlenmesi, çocuk suçluluğunu önleyici tedbirlerin alınması ve toplumun bu hususta bilinçlendirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.

 Çocuğun suça sürüklenmesi hususunda araştırmacıların sıklıkla ve önemle üzerinde durduğu risk faktörü ailedir.  Aile, çocuğun ileriki yaşamında sergileyeceği bir takım tutum ve davranışların temellerinin atıldığı, kişilik gelişimine yönelik ilk etkilerin yaşandığı, ilk sosyal çevre olması bakımından son derece önemli bir gruptur. Anayasadaki tanımı ile aile; Türk toplumunun temelidir. Temel ne kadar sağlıklı olursa üzerine inşa edilen geleceğin de benzer oranda sağlıklı olacağından söz edilebilir. Yani; aile, bireyin en yakın olduğu ve toplumsallaşma sürecinin içinde birey üzerinde en etkin olan toplumsal gruptur. Çünkü çocuğun ilk ve doğal çevresi ailesidir. Çocuk, ailenin bir üyesi olarak kişiliğini, davranışlarını, ahlak yargılarını her şeyden önce aile içinde aldığı eğitimle elde etmektedir. Ana-baba-çocuk ilişkilerinde, ana babanın çocuğuna ilişkin bakım ve eğitimini içeren davranışları, çocuğun bu davranışlara ilişkin algısı, toplumsallaşma sürecinin en önemli evreleridir (2).

Ailenin çocuğa olan yaklaşımı ve çocuğa karşı tutumları, çocuğun davranışlarının şekillenmesinde büyük bir öneme sahiptir. Aşırı baskıcı bir ailenin çocuğu çekingen ve özgüveni olmayan kişi özellikleri gösterebilir. Buna karşılık, birbirine güven duygusunun hakim olduğu, kişilerin birbirini duygu ve düşüncelerine önem verdiği, demokratik bir aile yapısı içerisinde yetişmiş bir çocuk, özgüven sahibi ve istediklerini rahatça ifade edebilen bir birey olarak yetişir. Ebeveyn çocuk ilişkisinde sıcaklık ve duygunun eksikliği nevrotiklik, saldırganlık, çekingenlik, güvensizlik gibi istenmeyen kişilik özelliklerinin gelişmesine sebep olmaktadır (3).

Ebeveynin çocuğa karşı yanlış tutumu suçlu davranışın ortaya çıkmasında bir risk faktörü olabilir. Diana Baumrind (1991), otoriter, izin verici, demokratik ebeveyn olarak üç farklı ebeveyn yaklaşımından bahseder (1). Maccoby ve Martin (1983), ebeveynliği, ilgi/kabul ve talep olmak üzere iki boyut üzerinden ele almışlardır. İlgi/kabul ve talep boyutlarının birbirleriyle kesiştikleri noktalara göre dört bölümlük bir ebeveyn özellik planı tanımlamışlardır. Talep ve kabul etmede yüksek olan ebeveynleri demokratik; talepte yüksek fakat kabul etmede düşük olan ebeveynleri otoriter; talepte düşük, fakat kabulde yüksek olanları izin verici; talepte de kabulde de düşük olan ebeveynleri ihmalkar ebeveynler olarak nitelendirmişlerdir (4). Buradan yola çıkarak, otoriter ya da izin verici her iki ebeveyn tutumunun da doğru olmadığını söylemek mümkündür. Her iki durumda da çocuğun sağlıksız davranışlar geliştirmesi ve sonucunda da şiddete, suç niteliğindeki davranışlara yönelebilme riski yüksektir. Söz hakkı verilen, kendini değerli hisseden, düşüncelerini doğru yolla ifade edebilen, özgüven gelişimi açısından sağlıklı olan çocuklar kolay kolay şiddete ve suç niteliğindeki davranışlara yönelmezler.

Dünya genelinde ve ülkemizde çocuk suçları ve ebeveyn tutumları arasındaki ilişkiyi ortaya koymaya yönelik birçok araştırma gerçekleştirilmiş ve gerçekleştirilmeye devam edilmektedir. 2004 yılında, cinsel suçtan hüküm giymiş çocuklarla ilgili yapılan araştırma sırasında görüşülen çocukların ailelerinde kısıtlayıcı ve baskıcı ya da aşırı serbestlik tanıyan tutumlar olarak iki tipik ve uçta ana baba tutumunun hâkim olduğu görülmüştür. Her iki tutumda da aileler, çocuklarına fiziksel ve duygusal şiddetin çoğunlukla kullanıldığı bir ortama sahiptir (5) . Lise öğrencilerinin suç eğilimleri ile anne baba tutumlarının ilişkisini ortaya koymaya yönelik olarak İstanbul’da yapılan bir araştırma sonucunda, anne-babaların çocuklar üzerinde gerektiği yer ve zamanda kabul / ilgi, psikolojik özerklik ve kontrol / denetleme tutumlarını sergilemelerinin, çocuklarının suça olan eğilimlerini azalttığı tespit edilmiştir(6).

Aile içerisinde sadece ailenin çocuğa karşı olan davranışları değil, aile bireylerinin birbirleriyle ve çevreleriyle olan iletişimleri de önemlidir. Ailenin çocukların ilk sosyal çevreleri olmasından yola çıkarak ve yine gelişim dönemlerini de göz önünde bulundurarak denilebilir ki; çocuklar ilk olarak anne-babalarını taklit ederek öğrenirler. Evde anne baba arasında şiddet içerikli davranış ve sözlere şahit olan çocuk, okulda arkadaşlarına aynı davranışları sergileyebilir ve benzer söylemlerde bulunabilir. Anne babadan veya diğer aile büyüklerinden herhangi birisinin, aile dışından birisiyle bir problemi çözerken kullandığı yöntem çocuk tarafından da kendi sosyal çevresine karşı sergilenebilir. Eğer aile bireyleri problem çözme yöntemi olarak şiddete başvuruyorsa, çocuk da genelde problem çözme yöntemi olarak şiddet içerikli davranışlara yönelir. Yapılan araştırmalar, saldırgan örnekleri gören insanların saldırganlık davranışını taklit ettiklerini göstermektedir(7).

Ailenin parçalanmış olması veya aile bireylerinden herhangi birisinin olmaması durumu da çocukların suç niteliğindeki davranışlara yönelmesinde etkili bir risk faktörü olabilmektedir. Suça yönelmiş çocuklarla ilgili yapılan bir çalışmada araştırmaya dâhil olan çocukların %24.7 sinin anne-babalarının birlikte yaşamadığı, anne-babaların birlikte yaşamama nedenlerinin %66.7 ile ölüm, %20.4 ile boşanma olduğu tespit edilmiştir(8).  Suça yönelmiş çocuklarla ilgili olarak 2001 yılında yapılan bir diğer çalışmanın sonucuna göre; anne veya babanın ölümü, boşanma veya diğer sebeplerden parçalanmış aile oranı %26.4’tür (9). Araştırmalar incelendiğinde, aile bütünlüğü ve suç ilişkisi üzerine yapılan araştırmaların sonuçlarının genelde birbirine yakın veriler sunduğu görülmektedir. Yapılan bu araştırmalardan yola çıkarak, aile bütünlüğün, çocukların suça yönelmesi hususunda azımsanamayacak oranda öneminin olduğu sonucuna varılabilir. Fakat parçalanmış aileler çoğu zaman tek başına bir risk faktörü olmamakta ve diğer etkenlerle birleştiğinde bir risk olarak ortaya çıkmaktadır.

Ailenin ekonomik durumu, çocuğun aile içerisinde ihmal ve istismara maruz kalmış olması durumu, ailedeki kardeş sayısı, aile bireylerinden herhangi birisinin daha önce hüküm giymiş olması, aile içi şiddet gibi diğer etkenler de çocuğun suça yönelmesinde etkili diğer risk faktörleri olarak değerlendirilmektedir.

Ailenin yaşadığı çevredeki suç oranı yüksek ise çocuğun da bu çevreden etkilenmesi muhtemeldir. Özellikle ergenlik dönemindeki gençlerin ruhsal gelişimi açısından, içerisinde yaşadıkları çevre ve etkileşimde bulundukları insanların nitelikleri çok önemlidir. Çünkü bu dönem çocuğu hormonal olarak çalkantılı bir dönemden geçmekte ve dolayısıyla da duygusal açıdan da değişken ve her türlü etkiye açık bir süreçten geçmektedir. Bu dönemde çocuğun etrafında bulunan şiddete ve suça meyilli insanları örnek alması sonucu çocuk şiddet içerikli ve/veya suç niteliğinde bir takım davranışlara yönelebilir.

Çocukların suça sürüklenmesinde en önemli risk grubunun aile olarak tanımlanmasına karşılık, çocuk suçluluğunun önlenmesi hususunda da en önemli görev aileye düşmektedir. Aileler, çocuklara olumlu yönde örnek olan büyükler olmalıdırlar. Çocuk kendisini demokratik ve saygılı şekilde ifade etmeyi öncelikli olarak ailede öğrenmelidir. Ebeveynler baskıcı ya da çok serbest olmak gibi uçlarda tutumlar sergilemek yerine dengeli ve dozunda müdahalelerde bulunabilmeli, çocuğun kendisini ifade etmesine de hak tanımalıdır. Ebeveynler, küçük yaşlardan itibaren çocuğa yerinde ve zamanında “hayır” diyebilmeli ve bu çocuğa da aşılanmalıdır. Ebeveyn ile çocuk arasında sağlıklı bir iletişim bağı kurulmalı, çocuk ebeveyni karşısında çekinmeden ve korkmadan kendisini ifade edebilmeli, ebeveynine güvenebilmelidir. Çocuğun kimlerle yakın olduğu, okul içerisi ilişkileri gibi gündelik aktiviteleri konusunda ebeveynin bilgisi olmalıdır. Ebeveyn ile çocuğun öğretmenleri arasındaki iletişim kanalları sağlam ve sağlıklı olmalıdır. Ebeveyn, çocuğa yönelik dövmek, hakaret etmek, aşağılamak gibi şiddet içerikli her türlü davranıştan kaçınmalıdır. Aile içerisinde diğer bireyler arasında da şiddet içerikli davranışlar olmamalıdır.

 Sağlıklı toplum sağlıklı bireylerden oluşur ve sağlıklı bireyler sağlıklı ailelerde yetişirler.

 Kaynaklar:

  1. Bartol, C. R., & Bartol, A. M. (2008). Criminal Behavior: A Psychosocial Approach (8 b.). New Jersey: Pearson Prentice Hall
  2. Uluğtekin, S. (1991). Hükümlü Çocuk ve Yeniden Toplumsallaşma. Ankara.
  3. Baltaş, A. (1993). Eğitimin Başarısını Yükseltmede, Sağlıklı ve Mutlu İnsanlar Yetiştirmede Ailenin Rolü, Ana-Baba Okulu (4 b.). İstanbul: Remzi Kitabevi.
  4. Demir, E. K., & Gül Şendil. (2008). Ebeveyn Tutum Ölçeği(ETÖ). Türk Psikoloji Yazıları, 15-25.
  5. Acar, Y. B. (2011). İstisnai Öyküler: Cinsel Suçtan Hüküm Giymiş Çocukların Yaşama Öyküleri (1 b.). Ankara: Maya Akademi.
  6. Ersin, B. (2010). Lise Öğrencilerinin Suç Eğilimleri İle Anne Baba Tutumları Arasındaki İlişki(Beyoğlu İlçesi Örneği), Beykent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,Yüksek Lisans Tezi. İstanbul.
  7. Burger, J. M. (2006). Kişilik. (İ. D. Sarıoğlu, Çev.) İstanbul: Kaknüs Yayınları.
  8. Türkeri, S. (1995). Çocuk Islahevleri Ve Çocuk Cezaevindeki Çocukların Suç İşleme Nedenleri Açısından İncelenmesi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Ankara.
  9. Türker, H. (2001). Suç Davranışında Bulunan Çocukların Sosyodemografik Özellikleri ve Olası Suça İtilme Nedenleri, Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı . Elazığ.