Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Ceza Muhakemesi Hukuku (34)

image002

(L) I – SAVUNMA GÖREVİ VE ÖNEMİ

 

1. Savunmanın Önemi

“Karar niteliğindeki hüküm”, yani karar bir şüpheyi yener. Şüphe ise en az iki ihtimali gerektirir. Muhakeme hukukunda iddianın görevi bu ihtimallerden birini ileri sürmektedir ve bu ihtimal tezi teşkil eder. Karşı-tez yani savunma olmadan bir iddia tasavvur olunamaz. Savunmayı, yani karşı-tezi kabul etmeyen bir iddia, iddia değil, karardır. Savunma, karar için zarurî olan şüphenin yenilmesini kolaylaştırmağa yarar. Asıl ceza muhakemesinde iddia, başlangıçta isnattır, yani bir kimsenin bir eyleminin suç teşkil ettiğini iddia etmektir. Buna karşı savunma, kaide olarak, sanığın suçsuzluğunu ileri sürecektir.

Savunma, yani karşı-tezin ileri sürülmesi, bazen sadece iddianın reddi suretiyle olur. Yeni bir iddianın ortaya atılması şeklinde olduğu da vardır. Lâtincesi exceptio olan bu yeni iddiaya karşı-iddia adını vereceğiz. Karşı-iddia şeklindeki savunma, aslında esas hakkındadır.

Fakat tali davalar açmak suretiyle de savunma mümkündür.

Karar mahiyetinde olan hüküm yani karar, mütalâa mahiyetinde hükümler olan iddia ve savunmanın değerlendirilmesinden ibarettir. İddia ve savunma, karar madalyasının iki yüzü gibidir.

Savunma ile iddianın bu diyalektik durumu, savunma ile iddia arasında bir görev dengesini gerektirir. Savunmanın anayasalarda ve milletlerarası antlaşmalarla bir hak olarak tanınmasının sebebi budur.

Savunmanın şüpheli ve sanık adı verilen fert bakımından önemi üzerinde durmağa bile lüzum yoktur. Unutulmamalıdır ki, suçlu olmayanlar da şüpheli veya sanık durumuna düşebilirler. Zaten sanık, adı üstünde, suçlu olduğu henüz bilinmeyen, fakat suçlu olduğu sanılan, kuvvetle şüphelenilen kimsedir. Bu şüphenin yenilmesi ve bir karara varılması için savunma şarttır. Bunun için savunmayı kolaylaştırmak lâzımdır. Hattâ sanık hakikaten suçlu da olsa, hak ettiğinden yani kanunda gösterilenden fazla cezalandırılmaması da gerekmektedir. Savunma bunun için de elzemdir.

Savunma Devlet bakımından da önemlidir. Gerçekten, savunma neticede kararın doğru olmasını sağlar. Bu da ceza adaletinin hakkiyle yerine getirilmesi demektir ki, adalet Devletin temeli olduğuna göre, savunma Devletin temelini koruyor demektir. Savunma bir başka bakımdan da Devletin yararınadır. Zira suçtan fert kadar Devlet de sorumludur. Devlet hem suçtan zarar gören hem sorumlu durumundadır. Devlete sorumluluğu yüzünden ayrıca ceza verilmemektedir. Ancak fertlere ceza tâyin olunurken Devletin sorumluluğu da nazara alınmaktadır. Görülüyor ki, sanıkla beraber Devlet de muhakeme edilmektedir. Savunma bu sebeple Devlet bakımından da önemlidir.

2. Savunma bağışıklığı

Savunmanın önemi, iddia bağışıklığı gibi, savunma bağışıklığının kabulünü gerektirir. “İddia ve savunma bağışıklığı”nda esas, bu görevlerin yapılması sırasında kullanılan kelimeler yüzünden cezalandırılmamaktır. Zira, iddia veya savunma görevini yapan kimse, acaba kullandığım kelimeler suç sayılır da cezalandırılır mıyım diye endişe ederse, söyleyeceklerinin bir kısmından korku yüzünden vazgeçebilir, yani iddia veya savunma görevini hakkıyla yapamaz.

İddia ve savunma bağışıklığı kanunlarda çok defa belli suçlar, belli kişiler bakımından, hatta bazen belli şartlarla kabul edilmiştir. Bütün bu şartlar, bağışıklığın sınırlandırılması, hatta bazen büsbütün yok edilmesi sonucunu doğurmaktadır.

5237 sayılı Ceza Kanunu 128 inci maddesi ile bu bağışıklığı hakaret suçları açısından kabul etmiş, isnad ve değerlendirmelerin uyuşmazlıkla bağlantılı olmasını aramıştır.

3. Müdafi: savunma makamı

Savunma görevinin önemi, bu görevin müdafi adlı bir makama verilmesini gerektirir. İddia görevi iddia makamına, yargılama görevi yargılama makamına verildiği gibi, savunma görevi de savunma makamına, yani müdafie verilmiştir.

Savunma görevinin de savcılık makamına verilmesini isteyenler olmuş ve bu sebeple savcıların da hâkimler gibi bağımsız olması istenilmiştir. Savcıların bağımsız olmasını istemek doğru değildir. Savcıya savunma görevi verilmesi isteği de doğru değildir ve çok da sakıncalıdır. İddia ile, hâkimin yeneceği bir şüphe yaratılmaktadır. İddia eden, ceza muhakemesinde suç isnat eden makam, ne kadar tarafsız kalacağı sanılırsa sanılsın, tarafsız kalamaz ve hele karşı tarafa ait olan savunma görevini hakkiyle ifa edemez. İddia ve savunma çelişik iki görevdir. Savunma görevinin ayrı bir makam tarafından ifa edilmesi, kararların isabetli olmasının teminatıdır.

Bunun içindir ki, savunma görevi, bağımsız bir makam olan savunma makamının, müdafiin görevi olmalıdır.

Savunma makamı savunmayı hakkı ile yapabilecek yetkilerle donatılmalıdır. İddia ile savunma arasında özellikle kovuşturma evresinde denge sağlanması, “hakkaniyet” gereğidir. Bu dengeye, eski alışkanlıkla “silâhların eşitliği” denile gelmektedir. Soruşturma evresinde savcının durumu, ona daha fazla yetki verilmesini gerektirebilir. Fakat soruşturma evresinde savunma makamına da savunma için gerekli yetkiler tanınmalıdır. Tanınmaması, hakkaniyete aykırı olur.

Halen Avrupa’da uygulanan ceza muhakemesi hukuku sistemi, klasik tahkik sisteminden (engizisyon) türetilmiştir.

“Olaya ilişkin araştırmalar” ve “objektif maddi olgu yargılaması” görevleri, birbirinden ayrılmıştır. Kuvvetler ayrılığı prensibi bu sonucu doğurmuştur.

Neticede müdafilik makamı ayrı bir makam olarak kabul edilmiştir. Müdafilik makamının görevi, maddi gerçeğin hukuka uygun bir şekilde araştırılıp araştırılmadığını denetlemektir.

Hakkaniyete, adalete uygun, dürüst bir yargılama yapılması için, müdafiin yukarıda sayılan görevlerle donatılması ve bu yetkilerini bilfiil kullanabilmesi gereklidir.

Fert ve Devlet diyalektiği, savunma makamının da iddia makamında olduğu gibi, iki çeşidi olmasını gerektirir: 1) Ferdî savunma makamı (şüpheli veya sanığın bizzat kendisini savunması), 2) Kamusal savunma makamı (müdafi). Bir diğer söyleyişle savunma, bir yönden fert tarafından, diğer yönden kamu adına Devlet tarafından yapılacaktır.

4. Ferdî savunma makamı

Ferdî savunma, sanığın bizzat veya bir temsilci marifetiyle kendi yararına kendisini savunması demektir. Bu da ferdî savunma makamını bizzat işgal etmekle veya bu makamda temsilci bulundurmakla olur.

Ferdî savunmadan istisna olarak vazgeçildiği haller de vardır. Bu istisnaî hallerde sanık bizzat savunma makamını işgal etmeyebilir veya kendisini temsil ettirmeyebilir. Bu haller şunlardır:

1) Sanık gaip iken, gaip olmasa da, hazır bulunmadan duruşma yine istisna olarak yapılabilir. Bu hallerde sanığın kendisini temsil ettirmemesi, duruşma yapılmasına engel değildir.

2) Sadece hukukî bakımdan yapılan, dolayısı ile teknik nitelikteki temyiz muhakemesinde, eğer duruşma yapılacaksa bu duruşmada sanığın hazır bulunması mecburiyeti yoktur. Hele sanık tutuksa hazır bulunmağa hakkı da yoktur. Bu duruşmada, aynı zamanda sanığın temsilcisi olan müdafii bulunabilir (CMK 299/1). Bulunmaması da mümkündür.

5. Şüpheli veya sanığın temsilcileri

Şüpheli veya sanığın temsilcisine yaptırdığı savunma, ferdi savunmadır. Hâlbuki müdafi ile savunma, kamusal savunmadır. Temsilcilerin savunması, şüpheli veya sanığın şahsı namına ve sadece onun yararınadır. Bazı kimselerin şüpheli ve sanık namına hareket edip onu savunmasını mümkün kılmak lâzımdır. Nitekim kanunlar, bu arada kanunumuz bu imkânı kaide olarak vermektedir.

Kanunumuza göre şüpheli veya sanığı, temsilci olarak müdafaa edebilecek kimseler: kanunî temsilci, sanığın eşi ve vekildir.

a) Kanunî temsilci

Kanunî temsilci; veli, vasi ve kayyımdır. Belli bir iş için kayyım tayin olunduğuna göre, bir dava için de kayyım tayin edilebilir. Kanun sanığın kanunî temsilcisine sanığın savunması için bazı haklar tanımıştır: a) Şüpheli veya sanığa müdafi seçebilir (CMK 149). b) Duruşmada müşavir olarak sanığın yanında bulunabilir. Bu takdirde, isterse, dinlenmesi mecburîdir (CMK 155). c) Kanun yoluna müracaat edebilir (CMK 262). ç) Muhakemenin yenilenmesini isteyebilir (CMK 317).

b) Sanığın eşi

Kanun, kanunî temsilcisi olmayan eşine, sanığın savunması için bazı haklar tanımıştır, a) Kanunî temsilci gibi, sanık olan eşinin yanında müşavir olarak duruşmada bulunabilir (CMK 155), b) Kanun yoluna müracaat edebilir (CMK 262), c) Muhakemenin yenilenmesini isteyebilir (CMK 317), fakat, ondan farklı olarak, müdafi seçemez.

c) Vekil

  1. i) Kanuna göre, sanık hazır bulunmadan yapılan duruşmalara sanığın müdafi gönderme yetkisi vardır (CMK 197). Bu müdafi aynı zamanda sanığın temsilcisidir. ii) Kanun arama ve el koyma işlemlerinde de sanığın temsil edilebileceğini kabul etmiştir. Sanığın mümeyyiz hısımlarından biri el koymada onu temsil ve el koymaya “itiraz” edebilir (CMK 127). Keza sanık bulunmazsa, temsilci veya mümeyyiz hısımlarından biri, hatta kendisi ile birlikte oturan bir kimse veya komşusu onu aramada temsil edebilir (CMK 127). iii) Müdafi temyiz duruşmasında sanığı temsil eder (CMK 300).

Müdafiin temsilciliği, sanığın hazır olmadığı hallerde hazırmış gibi sayılmasını sağlar. Meselâ sanık, kendi istemi üzerine duruşmadan bağışık tutulmuş veya müdafii aracılığı ile temsil edilmek yetkisini kullanmış olursa, artık eski hale getirme isteyemez (CMK 198/2). Karar temsilci müdafie bildirilmişse, sanığa ayrıca tebliğ gerekmez.