Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Bir Velinin Menkıbe Hayatı

       

BİR VELİNİN MENKİBE HAYATI

 

ş.nail atalay

Şükrü Nail ATALAY

(E)1. Sınıf Emniyet Müdürü

Gerçek insan olmak öyle pek kolay değil. Tahsille, parayla, makamla, mevki ile insan olunamaz. Tavır, davranış, hal ve hareketlerimizle ya insanız, ya değiliz. Dünya üzerinde yedi milyar insan var.Bunlar, görünüşte, maddede insandır. Bu yedi milyarın ne kadarı hem maddede ve hem de mânâ da insandır? İnanın parmakla sayılacak kadar az sayıda olanlar gerçek, yani hem madde de ve hem de mânâ da insandır. Bakın Kaygusuz Abdal şöyle diyor:

Bu insan dedikleri el ayakla baş değil,

 İnsan mânâ ya derler, kirpik ile kaş değil.

Gerçi et ve deridir, cümlenin serveridir,

Hakk’ın kudret sırrıdır, gayre bakmak hoş değil.

Bu Kaygusuz Abdal’a, âşık demen dünyada,

Nakş-ı suret gezdirir, maksudu nakkaş değil.

İşte insanın maksadı vücudunu nakkaşlayan, yani, böbreği, yüreği,ciğeri ve bütün azalarını yerli yerine koyanı bulmalıdır. Bu da, gönül evini temizlemekle elde edilir.

HASAN-I BASRİ

Miladi 630 yılında Medine de doğdu. Babası Zeyd bin Sabit’in kölesi Cafer’ dir. Annesi Ümmi Seleme’nin Cariyesi idi. Hasan Basri doğunca, anne ve babası âzâd edildiler. Arapçayı çok iyi öğrendi. 12-13 yaşlarında Kur’an’ı ezberledi. Hz.Ali ve Hz.Osman ve daha birçok ashab ile görüştü. Sofuluk Hırkasını Hz.Ali’nin elinden giydi. Hiç boş yere konuşmazdı. Kalbine Allah Sevgisi yerleşmişti. Halk kendisini son derece sever ve bağlanırdı. Fısk ehli dahi meclisinde bir defa bulunsa derhal tövbe ederlerdi. Yetmiş yıl yere,abdestsiz ayak basmamıştır. Küçükken yaptığı bir kabahati yakasına yazmış, gözü yakasına iliştikçe ağlar, yakası ıslanırmış.

Yakınlarından biri sabah erken mescide gider.Mescidin kapısında kilit olduğu halde içeriden kalabalık âmin sesleri geldiğini duyar.Biraz sonra kilit açılır ve kapıyı içeriden Hasan Basri açar.Yakını, içeriye girer. Fakat içeride Hasan Basri’den başka kimseyi göremez. Kalabalık sesler ve âmin diyenleri duydum der. Hasan Basri “Sakın kimseye söyleme. Cinler sabah erken gelip benden dua etmemi isterler. Ben dua ederim. Onlar âmin derler”

Kalabalık bir halde Beytullah’ı ziyarete giderken çölde susuz kalırlar. Derin bir kuyu bulurlar. Yanlarında ip ve kova yoktur. Hasan Basri “ Sabırlı olun. Ben namaz kılarken siz su içersiniz der. Namaza durur.Su kuyunun ağzına kadar yükselir. Herkes su içer. İçlerinden biri, tamah edip kırbasını doldurunca su kuyunun dibine çekilir. Hasan Basri namazını bitirir ve eğer bu kişi kırbasını doldurmasaydı su çekilmezdi” der.

Bir gün birisi gelerek:Uyuyan gönlümüzü uyandır.der. Hasan Basri: Uyuyan gönül uyanır. Lâkin sizin gönlünüz ölmüştür. Der.Öyleyse biraz korkut deyince “eğer bu gün korkarsanız yarın ahiret te emin olursunuz” der. Burada korkmayan o kimsenin haline vah yazık” der.

Bir gün kendisine” Bu kadar kimse meclisinde mesele öğrenir, sonra sana yine de itiraz edenler olur. Bu nedendir? Derler.Hakteala kendi azametiyle halk dilinden kurtulamadı.Ben zerrelerden zerreyim.der

Peygamberimizin zevcesi Ümmi Seleme dedi ki: Hasan, çok küçüktü. Peygamberimizin bardağındaki suyu içti. Resulu Ekrem”Bardağımdaki suyu kim içti?” dediğinde, Hasan içti.dedik. Resulullah:Hasan ne kadar su içti ise,

Komşusu Şem’un çok yaşlı bir ateşperest idi.Hasan Basri onu ziyarete gitti. Hal ve hatırını sordu. “Ey komşum, bunca zamandır ateşe taptın. Gel ateşi terk eyle. Allah’a iman getir. O’nun Elçisinin Peygamberliğini kabul ve tasdik et. Allah seni cennetine koyar” dedi. Şe’mun: Güzel ve doğru söylersin. Cenab-ı Hakka2ın beni Cennetine koyacağına dair bir kağıt yaz, taahütname ver ki bende Müslüman olayım. Tövbe edeyim, Peygamberi kabul ve tasdik edeyim. Der. Hasan Basri kağıt yazar, verir. Bilahare Şe’mun ruhunu teslim ettiğinde namazı kılınır, defnedilir. Hasan Basri: Nasıl taahhütname verdim. Ben kimim ki böyle bir iş işledim. Kendimi kurtardımmı ki başkası için senet verdim.Bu Allah indinde büyük küstahlıktır.der. Ağlar.Sabah namazını kılar. Biraz uyur. Rüyada Şe’mun’u başına taç giymiş, yüzü parlak, cennette dolaşırken görür.”Ya Şe’mun, nasısın? Der. Şe’mun: Elhamdülillah, Allah’ım bana mağfiret etti.Verdiğin senedi geri al, gam çekme.der. Uyandığı zaman verdiği kağıdı avucunun içinde bulur.”Ya Rabbi, Senin işin illetle değil, illa fazlu keremledir” der.

Takva nedir diye sordular. “Takva, bir yüce makamdır ki; içinde üç yüce makam vardır. 1- Daima Hak söz söyleye, 2- Kendini muhafaza ede, 3- Her işi Allah rızası için yapa. Bir zerre Takva sahibi olmak, yüz sene takvasız oruç ve namazdan efdaldir.der.

İnsan dünyada üç şeye doymaz. 1- Mal toplayıp yığmaya, 2- Zevk ve sefaya, 3- Ömre. Elinde imkan olsa dünyadan hiç gitmek istemez, ve ahiret içinde hiçbir hazırlıkta bulunmaz.

Allah indinde makbul bir kul, dünyaya fazla kıymet vermeyip, ahreti için çalışıp imar edendir.

Bir gün dostları ile sohbet ederken, dostlarına: Siz Hz.Peygamberin ashabına benziyorsunuz.der.Bazıları sevinir, bazıları gülerler. Hasan Basri: Latife olsun diye söyledim. Eğer siz onları görseydiniz, onlara,mecnun derdiniz. Onlar sizi görselerdi, sizlere Müslüman demezlerdi. Der.

Marifet odur ki, kişi, kendinde husumetten bir zerre görmeye. Cennete girmek, ebedi hayata kavuşmak, çok oruç tutmak ve namaz kılmakla değil, belki, iyi niyet ve iyi hareket sahibi olmakladır.

Bir geçmişe, bir de bu güne bak, geleceği onlarla mukayese et. Bir takım sırlar sana âşikâr olsun. Sen bu âlemde öbür âlemin işini gör. Öbür âlem için bir hazırlığın yok ise, seni maden gibi kalıpta eritirler.

Başkalarının senin için söylediklerini sana anlatan, seni de onlara anlatır. Bu gibilerle konuşmaya değmez.

Gerçek manada Hüda aşkıyla yanıp tutuşan, ahrete düşkündür. Diğerleri dünyaya. Meclisine sohbete gelenlere bakar, Rabia Adeviye’yi görmedikçe derse, sohbete başlamazdı. Rabia’nın olmadığı bir derse başlamayınca “Bir kadıncağız olmamış, bundan ne çıkar” diyen kimseye” Fil için hazırlanan bir lokma, karınca ağzına sığar mı? Dedi.

Dersine bu kadar kalabalık gelince sevinir misin? Diyene” Biz insan kalabalığına şad olmayız. Lakin bir gönül ehli gördüğümüz zaman neşemiz artar, seviniriz.

Hakikat halde mert kimse, göründüğü gibi olan, olduğu gibi görünendir.

Gözün gördüğü şeyde bir hikmet aramak ve sırra vakıf olmaya çalışmalıdır. İnsan, hakikati ve Hakk’a vasıl olmayı aramalıdır. Bütün bunlar insanın kendi elindedir.

Şeyh Hasan Basri, inci ticareti yaptığından çok zengin oldu. Bilahare mallarını ve parasını fakirlere dağıttı. Hz. Ali’nin sohbetlerine devam ederek O’ndan çok feyz aldı.

Hikmetsiz, manasız ve zararlı söz sarfetmek bir felakettir.

İbret almaksızın bakmak zillettir.

Tefekkürsüz susmak, bir gaflettir.

Kula, faydalı ilim, amel, ihlas ve sabırla kanaat gerektir.

Şehvetine mağlup olmayan kurtulur.

Nefis, hayvan gibidir. Gem vurmak gerektir.

Sizden evvel olanlar, Kur’an’ı Kerimi kendilerine Haktan bir Ferman name bilip, gece düşünüp, gündüz ona göre amel ederlerdi. Siz, Kur’an’ın manasını halka ders deyip, amelini terk ediyorsunuz.

Kanaat ehli muhtaç olmaz.

İçi ile dışı bir olmayan münafıktır.

Daha bir çok veciz sözler söyleyen Şeyh Hasan Basri, Basra da, 88 yaşında Hakk’a yürüdü. Ruhu şad olsun.