Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Yabancılar Hudut İltica Daire Başkanlığı (Geçen Sayıdan Devam)

 Mehmet TERZİOĞLU

Yabancılar Hudut İltica Daire Başkanı

Özellikle İtalya ve Yunanistan’dan başlayan, AB’ne yasadışı göç akımlarında, Türkiye’ye komşu Irak, İran uyruklu yasadışı göçmenlerle birlikte Afganistan, Hindistan, Sri Lanka, Bangladeş ve Pakistan uyruklu yasadışı göçmenlerin güzergah olarak sadece Türkiye’yi kullanmaları mümkün görülmemektedir. 

Nitekim; son dönemde yoğunlukla kullanılan Süveyş Kanalı’ndan GKRY ve Akdeniz’i geçerek doğrudan Yunanistan ve İtalya’ya uzanan güzergaha ek olarak, 28 Eylül 2002 tarihinde ABD-The Washington Post Gazetesi’nde çıkan Ukrayna kaynaklı bir haberde de, ülkemizin doğusunda bulunan ülkelerden yasadışı göçmenlerin Irak üzerinden Ukrayna’ya geçtiğibelirtilmiştir. Bu haber de, yukarıda belirtilen tezi doğrular niteliktedir. 

Türkiye’de Yasadışı Göçle Mücadelede Elde Edilen Sonuçlar: 

Alınan tüm etkili ve caydırıcı önlemlerle birlikte, güvenlik güçlerimizin kararlı mücadelesinin sonucu olarak; 

Ülkemize illegal yollarla giriş-çıkış yapmaya çalışırken veya ülkemizde yasadışı konumda iken yakalanan yabancıların sayısı 1995 yılında 11362 iken, 1996 yılında 18804, 1997 yılında 28439, 1998 yılında 29426, 1999 yılında 47529, 2000 yılında 94514’e yükselmiş, 2001 yılında 92362, 01.09.2002 tarihi itibarıyla 57.293 olmak üzere toplam 379.732 olarak tespit edilmiştir. 

Ülkemize hudut kapılarımızdan giriş yapmak isteyen, ancak yasadışı göçe karışacağından şüphe duyulan ya da sahte belgelerle giriş yapmak isteyen yabancılar ülkemize almayarak geri çevrilmektedir. 1999 yılında 6069 yabancı geri çevrilmişken, 2000 yılında 24504, 2001 yılında 15208, 2002 yılının ilk sekiz ayında ise 8029 yabancının ülkemize girişi engellenmiştir.

Ülkemizde hırsızlık, gasp, sahtecilik, kaçakçılık, vb. çeşitli suçlara karışan yabancı uyruklu şahıslar ülkelerine sınırdışı edilmektedir. Bu kapsamda, 1996 yılında 18.558, 1997 yılında 27.992, 1998 yılında 24.028, 1999 yılında 31.473, 2000 yılında 31.399, 2001 yılında 42.043, 2002 yılının ilk sekiz ayında 28.912 olmak üzere toplam 204405  yabancının ülkemizden çıkışı sağlanmıştır. 

Deniz yolu ile yapılan yasadışı göçmen kaçakçılığının önlenmesi için yapılan çalışmalar alınan önlemlerle birlikte ivme kazanmış, bu çerçevede, 2000 yılında Ülkemizden yabancı devletlere (İtalya ve Yunanistan) gittiği iddia edilen gemilerin sayısı 19 iken, bu sayı 2001 yılında 9 olarak belirlenmiş, aynı zamanda Ülkemizden ayrılmadan durdurulan gemilerin sayısı da 2000 yılında 17, 2001 yılında 19 olarak tespit edilmiştir. 2002 yılı içinde ise sadece 2 geminin ülkemizden gittiği iddia edilmiş, buna karşılık içinde çok sayıda yasadışı göçmen bulunan ve Avrupa’ya gitmek isteyen 35 gemi ve tekne ülkemizden ayrılmadan durdurulmuştur. Bu bilgilerden de görüldüğü üzere, Ülkemizden giden yasadışı göçmenlerin sayısında belirgin düşüş görülmüştür.

“Ceza Yasası’nda yapılan değişikliklere rağmen insan kaçakçılığının ortadan kaldırılmasında minimum bir seviyeye dahi ulaşılamamıştır” denmektedir. 

1) “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 4771 Sayılı Kanun”un, TCK’nun göçmen kaçakçılığı konusundaki 201.maddesinde değişiklik yapılmasını öngören 2/a ve b maddeleri, daha henüz 09 Ağustos 2002 tarih ve 24841 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Görülmektedir ki; göçmen kaçakçılarına ve insan tacirlerine ağır ve caydırıcı yaptırımlar getirilmesini öngören yasa değişikliği, henüz 70 gün once yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla, bu kadar kısa bir süre geçmesine rağmen, bu kadar kesin bir  değerlendirme yapılmasının gerekçesi anlaşılamamıştır. 

2) Bununla birlikte; bu alanda yapılan çalışmalar sonucunda, sayıları yüzbinlerle ifade edilen yasadışı göçmenlerin bu geçişlerini organize ederek kolay yolla büyük miktarlarda para kazanan göçmen kaçakçılığı organizasyonları üzerindeki operasyonlar sürekli olarak düzenlenmektedir.

Nitekim; 1998 yılında 98 organizatör yakalanmışken, bu sayı 2000 yılında 850’ye yükselmiş, 2001 tarihi itibariyle 1155’e ulaşmış, 01 Eylül 2002 tarihi itibarıyla bu sayı 761 olarak tespit edilmiştir. 

Kaynak ülkelerden hedef ülkelere kadar komple organize boyutu mevcut olan göçmen kaçakçılığı suçunun takibi ve koğuşturması, ilgili tüm birimlerce alınan önlemlerle birlikte etkili bir biçimde sürdürülmektedir.           

“Sınır güvenliği, kontrol noktaları, yasadışı göç ve diğer organize suçlarla mücadele konularında Birleşmiş Milletler belgeleri imzalanmış, ancak henüz onaylanmamıştır” denmektedir.           

Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ve buna ek iki protokol 12-13 Aralık 2000 tarihinde İtalya’nın Palermo kentinde düzenlenen bir konferansla BM üyesi ülkelerin imzasına açılmış ve 136 ülke ile birlikte 13 Aralık 2000 tarihinde ülkemiz tarafından da imzalanmıştır.

25 Nisan 2002 tarihinde, Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanunu Tasarısı, T.B.M.M. İçişleri Komisyonu’nda görüşülerek kabul edilmiştir.

Sözleşmeye ek iki protokol ise, sözleşme metninin tercümesinin daha dikkatli yapılması amacıyla, metnin tercümesi üzerinde Dışişleri Bakanlığı ve ilgili kurumların katılımıyla bir çalışma düzenlenmiş ve sonuçlandırılmıştır.

Sözleşme ve Protokollerin ülke içinde uygulanması için hazırlanan “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 4771 Sayılı Kanun”un, TCK’nun göçmen kaçakçılığı konusundaki 201.maddesinde değişiklik yapılmasını öngören 2/a ve b maddeleri bir anlamda Protokollerin uygulamaya konduğunu göstermektedir. 

Bununla birlikte, Protokollerin seçimler sonrasında oluşacak yeni Parlamento tarafından onaylanması beklenmektedir. 

“Türkiye; insan kaçakçılığı, yasadışı göçle mücadele etkinliğini ve diğer üye ülkeler ve üçüncü ülkelerle işbirliğini artırmalıdır” denmektedir.

Türkiye, yasadışı göç ile mücadele ve bilgi değişimine yönelik olarak başlatılan tüm uluslararası çalışmalara aktif olarak katılmaktadır. Gerek uluslararası planda (aşağıdaki çalışmalar), gerekse ikili bazda (İtalya, Almanya, Hollanda, Avustralya, Belçika, Yunanistan, İsviçre, Norveç, İsveç, Portekiz, Kanada, Arnavutluk, Bosna-Hersek gibi) birçok görüşme ve çalışma yapılmıştır ve yapılmaktadır. 

Bu kapsamda; 

a) BUDAPEŞTE GRUBU : Bu grup, 1991 yılında kurulmuş ve ülkemiz kuruluşundan beri çalışmlarına aktif katılım sağlamaktadır. En önemli faaliyeti, 1997 yılında aldığı tavsiye kararlarıdır. Bu kararlar, insan kaçakçılığı, vize, geri iade, yasal zeminin hazırlanması gibi çeşitli bölümlerden oluşan 55 tavisyeyi içermektedir. Bu grup altında Güneşydoğu ÜavrupaÇalışma Grubu adı altında bir alt çalışma grubu da kurulmuştur. 

b) ULUSLARARASI SINIR POLİSİ KONFERANSLARI: 1997 yılından itibaren ülkemizin katıldığı bu konferanslar Macaristan’da düzenlenmekte, Sekreteryasını, ICMPD (Uluslararası Göç Politikası Geliştirme Merkezi-Bu uluslararası örgütle ülkemiz arasında 2000 yılı Nisan ayında bir işbirliği anlaşması imzalanmıştır) yapmaktadır. Bu grup altında da çeşitli alt gruplar kurulmuş ve dönemler halinde çalışmalar yaparak sonuçlarını Başkanlığa ulaştırmışlardır. En önemli aktivitelerinden birisi, yasadışı göç ve organize suçlar konusunda bilgi değişimi mekanizması tesis etmesi olmuştur. 17 ülke merkeze aylık olarak bilgilerini göndermektedir. 

c) CIREFI (AB-Yasadışı Göç ve Sınır İhlalleri Konusunda Bilgi Değişimi Merkezi): Ülkemizin 2000 yılından itibaren katıldığı ve 2001 yılından itibaren bilgi değişim sistemine katıldığı bu merkez, AB’ne üye ve aday ülkelerde yasadışı göçün boyutlarınI araştırmakta ve tartışmaktadır. 

d) SECI-İNSAN KAÇAKÇILIĞI ÇALIŞMA GRUBU: Güneydoğu Avrupa İşbirliği Girişimi bünyesinde  kurulan bu oluşumda SECI üyesi ülkeler arasında insan kaçakçılığının önlenmesine yönelik çalışmalar yapılmaktadır. 

e) İSTİKRAR PAKTI-İNSAN TİCARETİ GÖREV GÜCÜ: İstikrar Paktı’nın özellikle Balkanlar bölgesinde oluşturduğu bu sistemde, insan kaçakçılığına konu olan özellikle kadın ve çocukların ticaretinin önlenmesi için çeşitli projeler hazırlanmış, yakın planda Balkan ülkelerinde bu projelerin uygulamaya konması öngörülmüştür. 

Ülkemiz bunlar dışında da yasadışı göç ve göçmen kaçakçılığına yönelik olarak düzenlenen bölgesel, uluslar arası, sürekli olmayan konferans, seminer, toplantı ve diğer organizasyonlarda da yerini almaktadır. Bu anlamda, Türkiye’ye uluslar arası işbirliğin artırmasının teklif edilmesi ve mevcut işbirliğinin yetersiz olduğunun altının çizilmesinin ne anlam taşıdığı tarafımızca anlaşılamamıştır. 

İltica : 

İltica konusunda raporda yer alan “Eksiklik ve Beklentiler” şeklindeki bölümle ilgili olarak; 

1-) Coğrafi çekince taraf devletlere 1951 Cenevre Sözleşmesi ile tanınan bir haktır. Türkiye’de Coğrafi konumunu dikkate alarak Sözleşmeyi “Coğrafi Çekince” ile kabul etmiştir. coğrafi çekincenin kaldırılması ile birlikte ülkemiz büyük bir yük altına gireceğinden mevcut çekince kaldırılmadan önce;

a-Fiziki olarak kontrolü güç olan doğu sınırlarımızın güvenli hale getirilmesinde AB üyesi ülkeler ile işbirliğine gidilmesi,

b-AB mülteci fonlarından Türkiye’nin de yararlanması,

c-AB fonlarının yardımıyla barınma ve kabul merkezlerinin kurulması,

d-Doğu sınırlarımızda kalan mülteci kaynak ve transit ülkelerle geri kabul anlaşmalarının yapılması ve anlaşmalara uymayan ülkelere yaptırım uygulanması,

e-Sınır kapılarında geçerli belgeleri tanıyan ve sahte dokümanları erken teşhise yarayan ve ayırt edebilen teknolojik ekipmanın tamamlanarak hizmete sokulması,

f-Avrupa Birliği raporunda önerildiği üzere sınır kontrolü ve gözetiminin tek bir sorumlu kuruluş tarafından yürütülmesi,

g-AB üyesi ülkeleri tarafından işbirliğine gidilerek, kaynak ülkelerdeki siyasal, ekonomik ve kültürel kalkınmayı sağlayarak gönüllü geri dönüşün özendirilmesi,

h-Hudut kaplarında çok yönlü teknolojik yapılanmanın gerçekleşmesi,

ı-Türkiye’nin yabancı ülkelere uyguladığı vize rejimini gözden geçirerek Schengen vize rejimi ile uyumlaştırmasının sağlanması ve Schengen vize rejiminden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yararlanmaya başlaması gerekmektedir.

Ancak bunlar gerçekleştirildikten sonra coğrafi çekincenin kaldırılması değerlendirilebilecektir. 

2-)1951 Cenevre Sözleşmesine paralel olarak çıkartılan 94/6169 sayılı iltica yönetmeliğinde ülkemize iltica-sığınma amacıyla gelen yabancıların bu müracaatlarını yetkili makamlara 10 gün içerisinde yapmaları ön görülmektedir.

İltica yönetmeliğimizde ön görülen yasal süre, Avrupa Birliği üyesi ülkelerden Belçika ve Fransa’nın da mevzuatlarında bulunmaktadır. Belçika ve Fransa’ya sığınma başvurusunda bulunmak isteyen bir yabancı girişinden itibaren 8 iş günü içinde müracaatını yapması gerekmektedir. Bu süre içinde müracaat etmeyenler tüm haklarını yitirmektedirler.

Bunun yanında İngiltere’nin mevcut uygulamasında müracaat için belirli bir süre sınırlaması konulmamış ancak, müracaatının değerlendirilmesi aşamasında olumsuz bir etki olarak kullanılmaktadır.

Ülkemizden sığınma talebinde bulunmak için ön görülen yasal süre, uygulamada hak düşürücü olarak uygulanmamakta olup, yasal süre içerisinde başvurularını yapmayan yabancıların dahi sığınma talepleri ile ilgili müracaatları alınarak, neden bu süre içerisinde müracaat etmedikleri ile ülkelerinde hangi sebeplerden dolayı kaçtıkları değerlendirilmeye alınarak incelenmektedir.

Bu çerçevede, Türkiye, sığınma talebinde bulunmak isteyen yabancılar için, mevzuatında ön görülen yasal süre konusunda, diğer Avrupa Ülkeleri ile aynı paralellikte yürütmektedir.

3- a) 1998 yılında İçişleri Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatında iltica konusunda görev yapan personelin Mülteci ve sığınmacılara uygulanan prosedürler hakkındaki bilgilerini artırmak, uluslararası mülteci hukukunu, diğer ülkelerin bu alandaki uygulamalarını ve yaklaşımlarını yakından incelemek, amacıyla, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, Dışişleri Bakanlığı ve Bakanlığımız arasında yapılan işbirliği sonucu düzenlenen Eğitim seminerleri ile önemli ilerleme sağlanmıştı.

Gözlenen bu olumlu gelişmeler neticesinde, Bakanlığımız BMMYK ile başlattığı iltica ve sığınma konularında, 01 Ocak 2001-31 Aralık 2003 dönemini kapsayan işbirliği projesini yürürlüğe konulmuştur. Bu çerçevede; Bakanlığımız merkez ve taşra teşkilatına yeni atanan personelin eğitimi, iltica işlemlerinin hızlı bir şekilde yapılması için teknik işbirliği, menşe ülke veri tabanının kurulması, AB ülkelerindeki uygulamalarının yerinde incelenmesi ve tercüman yardımı öngörülmektedir. Tüm çalışmalar 2001 yılında başlatılmış ve orta vadede tamamlanması planlanmıştır. 1998 yılından günümüze kadar düzenlenen dizi seminerler düzenlenmiştir. Anılan seminerlerde mülteci hukukuna giriş, ileri düzey teknik eğitim, ve Eğitimcilerin Eğitimi kapsamında toplam 452 kişi yetiştirilmiştir. 

b) A.B. Üst Düzey Çalışma grubunca desteklenen ve Almanya Federal Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı yabancı mültecileri Tanıtma Federal Dairesince hazırlanan Projede, 

Göç politikası çerçevesinde Türkiye ile işbirliğinin geliştirilmesi, göç akımlarının daha iyi kontrol edilmesine katkı sağlaması, Türk Göç kurumlarının desteklenmesi için yasal kuruluş ve personel kapasitesinin A.B. Müktesebatına uyumlaştırılması sürecinde mevcut iltica sisteminin geliştirilmesi ve tahsis edilmesi hedeflenmektedir. 

Anılan proje hakkında yabancı mülteci Tanıtma Federal Dairesi yetkilisi ile yetkililerimiz 04.10.2002 tarihinde ön görüşme yapılmıştır. Proje ile ilgili incelemelerimiz devam etmekte olup, 2002 yılı Kasım ayının ikinci haftasında Almanya’da A.B.’ne üye ülke temsilciliklerinde katılacağı toplantı yapılacaktır. Proje bu toplantıda teferruatlı ele alınacaktır.

c) Avrupa Birliği Müktesebatına uyum çalışmaları çerçevesinde iltica meseleleri ile ilgili olarak değişik kurumlardaki iltica ile ilgili uzmanların katılımı ile ülkemizde bir çalışma grubu kurulmuştur. Bu çalışma grubu çalışmalarına başlamış olup, bu çerçevede Avrupa Birliği Üye ülkelerinden iltica konularında uzman bir personel ülkemize davet edilmiştir. Bu kapsamda 30.09.2002 ile 03.10.2002 tarihleri arasında Hollanda’dan Bay Rob BERENDS ülkemizi ziyaret etmiştir.Ülkemizde kaldığı süre içerisinde uzman ile birlikte birkaç toplantı tertip edilmiş olup,bu toplantılarda konuk uzman tecrübelerini ,bilgilerini ve fikirlerini aktarmıştır.Aynı zamanda uzman İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarında iltica ile ilgili birimleri ziyaret etmiştir. 

4-) Ülkemizde statüye alınan mülteci ve sığınmacıların kendi meslek gruplarında çalışmalarını kolaylaştırmak amacıyla 24.05.2002 tarihinde Umum Valilikler genelgeyle talimatlandırılmıştır. 

Diğer taraftan, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından üçüncü bir ülkeye yerleştirilmek için uluslar arası koruma altına alınan ve sığınmacı statüsü verilen yabanılar ile sığınma talebinde bulunmuş ve işlemleri devam eden yabancıların ülkemizde bulundukları süre içerisinde eğitim-öğrenim görmelerini teminen 19.09.2002 tarihinde 0170 sayılı genelgeyle Valiliklerimiz talimatlandırılmıştır.

5-)Türkiye, bir yandan yasa dışı göçle mücadele ederken (Yasadışı göçle ilgili olarak yapılan mücadele, raporun “D” bölümünde anlatılmıştır.) öbür taraftan bu yabancıların arasında bulunabilecek gerçek ilticacıların müracaatları olması halinde müracaatları değerlendirmeye alınarak yasadışı göçmenler ile gerçek ilticacıları ayırt etme suretiyle uluslararası sözleşme ve anlaşmalardan kaynaklanan sorumluluklarını yerine getirmek için bütün samimiyetini ortaya koymaktadır. 

6) Türkiye’den sığınma müracaatında bulunan yabancıların talepleri ilgili Bakanlık kurum ve kuruluşların yanında BMMYK’nin görüşleri de göz önünde bulundurularak müracaatları incelenmektedir. Bu inceleme sonucu müracaatları kabul edilmeyen yabancılara karar ilgili Valilikler tarafından tebliğ edilir. İçişleri Bakanlığının bu kararına karşı yabancıların itirazda bulunması halinde itirazları, tekrar incelemeye alınarak önceki kararı veren makamın bir üstü tarafından sonuç yine ilgili Valilikler tarafından yabancıya tebliğ edilmektedir.

Diğer taraftan Anayasamızın 125’inci maddesinin 1’inci fıkrası “idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” hükmüne amirdir.

Bu nedenle sığınma müracaatı İçişleri Bakanlığınca incelenerek üst makam tarafından red edilen yabancıların mahkemelere müracaat etme hakları bulunmaktadır. Bu durumda yabancıların mahkemeleri sonuçlanıncaya kadar ülkemizde kalmalarına izin verilmektedir.

Yukarda açıklanan hususlar çerçevesinde, AB’ye giriş sürecinde ilticacıların işlemleri ile ilgili temyiz sistemi  kurulmasına bu aşamada gerek görülmediği değerlendirilmektedir.