Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

ÜLKEMİZDE ÖDENEK POLİTİKALARI…

 

                                                                                     

            Ahmet GÜZEL[*]

 

            İlk insandan günümüze kadar insanın gıda ihtiyacından giyim ve mekan ihtiyacına kadar her şeyin temini karşılığında bir aracı durumunda olan ödenek (para), bugün de bireylerin, ailelerin, toplumların, milletlerin ve ülkelerin birinci gündemini oluşturmaktadır.

            Her ne kadar “para ile saadet olmaz” denilmekte ise de parasız saadet de çok zor.Bireylerin de toplumların da hayatını devam ettirebilmeleri, sosyal ve yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri, kısacası; geçim ve yaşam için ödenek (para) şarttır.

          Her insan hayatının devamı için belli bir işte çalışarak, para kazanarak, bir maaş veya ücret alarak kazanılan  para ile ihtiyaçlarını karşılamaya çalışır. İlk insanlar para olmadan önceki dönemlerde, ürettikleri mal ve hizmet karşılığında mübadele suretiyle ihtiyaçlarını giderirlerdi.

Günümüzde ise her malın ve ihtiyacın karşılanması için bir bedel ödemek zorunda kalınmaktadır.Bu bedel (para) genelde piyasa şartlarında oluşan malın veya hizmetin yaklaşık maliyeti olmaktadır.

        Ülkemizde, Cumhuriyet döneminden önce Hazine adı verilen Kamu Kurumu aracılığıyla Devletin ve Milletin ihtiyaç duyduğu hizmetlerin karşılanması, Savaş ve Barış dönemlerinde geleceğe hazırlık, temin edilmesi gereken araç gerecin yanında savaşa giden askerin ve ailelerin ihtiyaçlarının karşılanması, fakir ve fukara insanlara yardım yapılması, toplumun ve milletin birliği için gerekli her türlü harcamalar Hazine’den karşılanmaktaydı.

          Cumhuriyet dönemi ile birlikte her yıl T.B.M.M de aylarca süren çalışma, tartışma, düzenleme ve görüşme sonucunda Devletimizin yıllık Bütçesi hazırlanmakta ve bu Bütçe esas alınarak yıl içinde yapılacak harcamalar bir takvime bağlanmakta, kullanmaya ilişkin usul ve esaslara bağlı kalınmak üzere genelgeler ve talimatlar yayınlanmaktadır.

       Bütçeye esas ödeneklerin temeli, ülke genelinde herkesten ve herkesimden kesilen vergiler, harçlar ve diğer kaynaklardan oluşan birikimlerdir.Kısacası; yetimi, fakiri, zengini ve varlıklısı ile herkesten toplanan bu paralar harcanırken de çok itinalı, dikkatli ve yerinde harcamak, israftan ve gereksiz harcamalardan kaçınmak, hele kişisel menfaatlere, aile bireylerine,eş,dost ve akraba gruplarına veya yanlış yerlerde kullanılması  konusunda herkesin hassas olması gerekmektedir.

         Bir köyde bir İlkokul öğrencisinin eğitimi için  gerekli olan  sıra ve masası eksik iken veya bir yetim çocuğun defteri, kitabı yokken; aynı bütçeden bazı insanların eşini, çocuğunu ve akrabalarını veya dostlarını Devletin arabası ve benzini ile taşıması, evden çarşıya domates almaya göndermesi, oturduğu kamu lojmanını Devletin personelini çalıştırarak ve Devletin bütçesinden malzeme aldırarak boyatması, onarımını yaptırması ne kadar büyük bir haksızlık?

          Cumhuriyet döneminden önce olduğu gibi; Cumhuriyet döneminden sonra da bu konuda milletimiz çok hassas olmuştur. Yönetici konumundakiler Bütçenin kullanımından sorumlu görüldüğü için muhalefettekiler bu konuda en ufak hatayı, iddiayı araştırıp kamuoyuna duyurmakta, yapılan haksız ve yanlış uygulamalar gündeme getirilerek düzeltilmeye çalışılmaktadır.

         Buna rağmen her dönem; Hazinenin malının haksız yere kullanıldığı, eş ve akrabalara makamlar dağıtıldığı, makam ve mevki sahiplerinin Devletin malını, bütçesini ve imkanlarını haksız olarak eş, dost ve akrabalarına kullandıkları iddiaları gündeme gelmektedir.Bu durumu özetlemek için en çok kullanılan  “Devletin malı deniz, yemeyen keriz” tekerlemesi dilden dile dolaşmakta,bu konulardaki sıkıntılar yaşandıkça bu tür cümleler sürekli konuşula gelmektedir..

       Ancak; “Yetimin hakkı yiyenin boğazında kalır” inancı herkeste bir teselli olarak kalsa da, insanlarımız bu tür haksız uygulamada bulunanların, en kısa zamanda cezalandırılması konusunda beklenti içerisindedir. Yargı da bu konuda gereğini yapmakta, yapanının yanına kar kalmamaktadır.

        Çok ayrıntılı araştırmalara, değerlendirmelere, planlamalara rağmen hazırlanan Bütçenin yetersiz ve adaletli olmadığı konusunda görüşler ileri sürülmektedir.Bütçenin gerek ülke gerçeklerine ve önceliklerine göre hazırlanması, gerekse içinde bulunduğumuz eğitim potansiyeli, sosyal, kültürel ve sağlık şartları çerçevesinde değerlendirdiğimizde hepimiz bir yönü ile eksik görmekteyiz. Eğitimciler ve sağlıkçılar kendilerine yeterli pay ayrılmadığını iddia ederlerken, Teknik elemanlar, müteahhitler, sanayi kesimi kendilerinin mağdur edildiğini dile getirmektedirler.

         Ülkenin savunması ve güvenliği için MSB ve İçişleri Bakanlığı için Bütçede yeterli pay ayrılması ne kadar gerekli ise; insanımızın eğitimi ve sağlığı (MEB ve Sağlık Bakanlığı) için de   yeterli ödenek ayrılması gerekmektedir.Ancak; benim üzerinde durduğum en önemli husus bu ayrılan ödeneklerin yerli yerinde zamanında ve usulüne uygun kullanılmasıdır.

            Her Bakanlığın ilgili birimlerince Bütçede ayrılan meblağların o yıl içerisinde gerçekten ihtiyaç olan yerlerde kullanılması, zamanında ve usulüne uygun olarak harcanması çok önemlidir.Bir Kamu Kurumunda görevli şube müdürü o ilin ihtiyacı olan 40 sağlık ocağından ikisini ihaleye çıkarır ve bu ihaleleri gerekli yasal prosedüre bağlı kalmak üzere yakınlarının kazanmasını sağlayıp kendi köyüne ve amcasının köyüne yaptırabiliyorsa; bu işlemin yasal tarafı bir tarafa,diğer 38 köye haksızlık olduğu açıktır.Ayrıca,işin ihalesine katılan yüzlerce Taşerona, yükleniciye haksızlıktır.En önemlisi 70 milyon insanın cebinden çıkan, vergilerinden oluşan Bütçeye haksızlık, Bütçeyi hazırlayan ilgili kurumlara haksızlıktır.Özetlersek, usulüne uygun yapılsa dahi yetimin hakkının çiğnenmesi ve bazı insanların haksız kazanç sağlamasına zemin hazırlanması bir yolsuzluktur.Bu  yolsuzluk da milletimize karşı işlenen büyük bir suçtur.

        Son yıllarda birkaç İlimizde meydana gelen depremler sonrasında insanlarımız canla başla yardıma koştular. Son iki depremde cebinde 10 milyon lirası olan su aldı, ekmek aldı, çadır aldı, yardıma koştu. Ama; Bu deprem sırasında toplanan yardımlarla meydana gelen trilyonlarca ödenek ile yapılması beklenen konutların dahi yapım işinin paylaşımı, kalitesiz yapımı ve teknik şartnamelere aykırı yapılaşması gündeme geldiğinde “bu kadarı da olur mu”?” diye hepimiz üzüldük.Dileğimiz söylenenler gerçek olmasın.

           Bütçede ödenek ayrılan kurumların, bu ödeneği doğru, sağlıklı, düzenli, yerli yerinde, usulüne uygun kullanımını sağlamak için gayet hassas, kendi malından daha dikkatli ve tasarruflu kullanan; “damlaya damlaya göl olur” anlayışı içinde her kuruşunu en iyi şekilde yerli yerinde kullanmasının temini için insanımızın eğitimi öncelikli olmaktadır.

       İyi eğitilmiş, “önce devletim ve milletim” diyen insanların oluştuğu bir toplumda; kimsenin aklına devletin imkanlarını kendine, eşine, akrabasına veya bir başkasına kullandırmak gelmeyecektir.

          Nasıl ki; bir apartmanda yöneticinin üzerinde her daire sahibinin denetimi varsa, devletin her kuruşunun harcanmasında da hepimiz denetici gibi titiz olmalıyız.

          Bu titizliğimiz Bütçe hazırlığına esas ödenek tespitinde, hesaplanmasında, yapılacak işin ayrıntısı kalemlerin gerekliliğine, alınacak mal ve hizmetin önceliği ve zaruretine bakılarak talepler yapılmalı, yapılan talepleri inceleyerek bu yaklaşımla değerlendirmelerde bulunmalı, ilgili birimle Bütçenin son şeklini verirken kılı kırk yararak, en ufak ayrıntılara kadar incelemelerde bulunarak Bütçeyi sonuçlandırmalıdır.

      Ülkemizde, Bütçe hazırlıkları; tüm kamu kurumlarının taşra birimlerince kendi ihtiyaç ve taleplerini özetleyerek merkeze bildirmekle başlar. Bu bildirimler, genelde ihtiyacın 2 katı olmaktadır. “Nasıl olsa Ankara yarısını verir” diye fazla taleplerde bulunulabilmektedir.

          Ankara’ya gelen bu talepler genelleştirmemek lazım. Zira; bu yaklaşım çoğu kez masa başı değerlendirmelerin kurbanı olur. Gerçekten de çoğu kez bu taleplerin yarısı esas alınır. Ancak; masabaşı değerlendirmeler sonucu, acilen çatısı, kazan dairesi ve pencerelerinin doğramalarının değişmesi gereken sağlık ocağı dururken; İl Sağlık Müdürlüğü binasının boya badanası ve döşeme kaplaması öne alınırsa, işin kötüsü İl Sağlık Müdürlüğü için ayrılan ödenek o ile atanan sağlık müdürünün makam odası ve lojmanı için harcanırsa o ödeneğe yazık olur.

        Elbette İl Sağlık Müdürlüğü binası da onarılmalı, boya badanası yapılmalı, ancak; önce sağlık ocağının çatısı yapılması gereklidir. Gönderilen ödenek sonucu yapılan ihale; işi bilmeyen, kötü işçilikli yapan yüklenici ve işi süresince ve tekniğine uygun denetlemeyen elemanlar sayesinde; 100 liralık ödeneğe karşı 25 liralık kötü bir onarım gerçekleşirse vay ülkenin haline!

          Bugüne kadar, ülkenin bütçesinden ayrılan ödeneğin önemli kısmı %30 ve üzeri keşif artışına, lüks ve pahalı imalatlara, fiyat farklarına gidiyordu. 4734 sayılı İhale Kanunu ile birlikte bu konuda önemli bir gelişme sağlanmıştır. Ancak; Kamu İhale Kurumunun yeni ihale kanunu ile birlikte sağlanan olumlu gelişmelere rağmen; yasada ve buna bağlı düzenlemelerde varsa diğer eksiklikleri giderecek yeni çalışmalar yapması gerektiği herkes tarafından dile getirilmektedir.

           Bu yazıda; hiçbir işadamının kazancı kıskanılmamaktadır. Hiçbir işadamımız yolsuzlukla suçlanmamaktadır. Asıl üzerinde durulan konu; ödenek ihtiyacını belirleyenler, belirlenen ihtiyacın yerinde olup olmadığını değerlendirenler, değerlendirme sonucu bütçe ödenek taslağını ilgili kurumlara ve TBMM’ye gönderen tüm kamu kurumu çalışanlarının hassasiyetinin artırılması suretiyle ülkemizin daha iyiye, güzele, doğruya götürüleceğidir.

       İnanıyorum ki, ülkemizin mevcut zenginliği ile ülkemizin tüm ihtiyaçları karşılanabilmektedir. Modern kentler, çağdaş mekanlar, ideal sokaklar, asfaltlı ve kaldırımlı yollar, imara uygun yapılaşmalar, otobanlar ve tüm köylere ulaşımı sağlayan son teknolojinin seferber edildiği inşaat çalışmaları ile Ülkemiz  Atatürk’ün işaret ettiği “muasır medeniyeti” aşabilecek ve Avrupa’yı da geçmemiz mümkün olacaktır.

   Yeter ki; bu zenginliğimizi doğru yerde, zamanında, planlı, programlı, kontrollü, sağlıklı ve düzenli biçimde değerlendirebilelim. İnsanlarımızı doğru yetiştirip, doğru yönlendirebilelim.

 



[*] Emlak Şube Müdürü, İnşaat Emlak Dairesi Başkanlığı