TÜRKİYE’DE MADDE KULLANIMI VE BAĞIMLILIĞI
Mesut YILMAZ[1] |
A-GENEL DEĞERLENDİRME
Suç, bir toplumda yazılı yasalar, normlar, yönetsel çerçevenin belirlediği kural ve yönergelerin dışına çıkan istenmedik davranışlar olarak nitelenen fiillerdir. Kentleşme ve endüstrileşme gibi süreçler sonucu, suç oranları artmakta hatta nitelik değiştirmektedir. Daha çok köyden kente göç esnasında sosyo-kültürel, ekonomik ve fiziksel anlamda önemli değişmeler yaşanmaktadır. Suçun artması norm ve değerlerin etkilerinin azalmasına, dolayısıyla bireylerde hangi davranışların doğru ve yanlış olduğuna ilişkin şüphelere yol açar. Özellikle bireyler, sapma davranışlarının yeterince cezalandırılmadıklarını ya da bu kişilerin kolaylıkla kanun karşısında kaçabildiklerini gördüklerinde normlar konusunda şüpheye düşmeye başlarlar.
Dünyanın bir çok gelişmiş ülkesinde toplumlar sapkın davranışları önlemek için bütçelerinden çok büyük miktarlar ayırmaktadırlar. Halbuki bu paralar eğitim, sağlık gibi olumlu yönlere kanalize edildiği taktirde toplumların refahı için çok önemli adımlar atılabileceği bir gerçektir.
İnsanlığın çağlar boyu tartışmasız anlaştığı belki de tek konu, çocukların toplumun geleceği olduğu gerçeğidir. Ancak tedavi programlarına giren bir çok genç, ailelerin öğrenmesinden önceki en az iki yıldan beri madde kullandıklarını açıklamaktadırlar. Uyuşturucu madde kullananların çoğunun bir ailesinin olması ve ailesiyle birlikte yaşıyor olması, sadece kimsesiz ve yalnız olanların uyuşturucuya başlayacağı tezini çürütmektedir. Bununla birlikte bir ailesi olup da gerçek manada yalnız olanların uyuşturucuya başlayabileceği gerçeği inkar edilemez. Birçok aile kendi çocuklarının böyle maddelerle karşılaşmayacağını düşünmektedir.
Madde kullanımı ve bağımlılığı sosyal bir olgudur ve temel sebepleri ekonomik, sosyal ve kültürel problemlerden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, sadece polisiye yöntemler kullanmak, madde kullanımı ve bağımlılığını kontrol ve önlenmesinde başarı sağlayabilmek için yeterli değildir. Bunun için polis ile halkın karşılıklı anlayış ve uyum içinde olmaları gerekmektedir. Polisin suçla mücadele edebilmesi için halk desteğini ve dolayısıyla sosyal kurumların desteğini alması bir zorunluluktur. Bu bağlamda madde kullanımı ve bağımlılığı ile mücadelenin ortak bir persfektifle ve belli bir plan içerisinde yürütülmesi ve toplumdaki her kesimin mücadele içinde yer alması amacı doğrultusunda çalışmalar sürdürülmelidir.
B- MADDE KULLANIMI FORMU (F3 FORMU) VERİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Uyuşturucu madde kullanmaktan dolayı haklarında yasal işlem yapılan şahısların genel bir profilini ortaya çıkarabilmek için, 1995 yılında Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığınca hazırlanan 21 maddelik “Madde Bağımlılığı Soru Formları” ilk olarak 1996 yılında il birimlerine dağıtılmıştır. 2003 yılı ikinci yarısında, kullanılmakta olan form geliştirilerek, madde bağımlıların şu andaki profiline yönelik tespiti amaçlayan 31 maddelik yeni bir form; F3 Formu, oluşturulmuştur. 2004 yılı içinse F3 Formunun geliştirilmesiyle madde bağımlılarının maddeye başlama nedenlerini de sorgulayan, U Formuna geçilmiştir. 2003 yılına ilişkin birbirinden farklı iki ayrı forma ilişkin veri girişi olduğundan örtüşen noktalarda ortak veriler alınmaya çalışılmıştır.
Madde kullanımı verilerinin toplanması ve yorumlanmasında Komiser/Psikolojik Danışman Mesud YILMAZ ve Komiser Yardımcısı Berrin ÇEVİK yer almıştır.
Söz konusu formlarda, madde kullanıcılarının sosyo-ekonomik ve kültürel durumları incelenmiştir. Ancak formlar gönüllülük esasına göre doldurulduğundan yıl içerisinde hakkında uyuşturucu madde kullanımından işlem yapılan kişilerin sayısı ile anket çalışmasına katılan bağımlıların sayısı eşit miktarda olmamaktadır. Araştırmalar, kişilerin madde kullandıklarını sözel olarak rapor ederken, bazı bilgileri sakladıklarını göstermektedir. Madde kullandığını kabul etmek, sosyal olarak kabul görmediği gibi, yasal bir takım yaptırımları da içermektedir. Dolayısıyla bu oranı, “madde kullananların oranı” olarak değil, “madde kullandığını rapor edenlerin” oranı olarak kabul etmek gerekmektedir.
Bu çalışmada “madde” ile kastedilen, beyin işlevlerini ve tüm bedensel yapıları etkileyerek, zamanla organ sistemlerinde kalıcı değişikliklere yol açan, ruhsal ve davranışsal sorunlar oluşturan, yaşam için gerekli olmayan, doğal ya da yapay, sahte bir iyi oluş hali ortaya çıkaran tüm maddelerdir.
“Bağımlılık” ile kastedilen, sahte bir iyi oluş hali ortaya çıkaran maddelerin, belirgin bir etkiyi elde etmek için alınması sürecinde ortaya çıkan bedensel, ruhsal ya da sosyal sorunlara karşın, madde alımının devam etmesi ve maddeyi alma isteğinin durdurulamaması durumudur (Doğan ve Arıkan, 1998).
Elbette her araştırmanın olduğu gibi, bu araştırmanın da sınırlılıkları vardır. Bu durumda dikkat edilmesi gereken nokta, bu araştırmanın temel hedefi, uyuşturucu madde kullanmaktan dolayı haklarında yasal işlem yapılan şahısların genel bir profilini ortaya çıkarabilmektir, dolayısıyla Türkiye profili araştırması değildir. Bu sebeple edinilen verileri Türkiye değişkenleri açısından yorumlayamayız.
Madde kullanımı, özellikle yasal olmayan uluslararası ticaretin önemli bir nesnesidir. Dolayısıyla, bu sorun karmaşıklaşarak ve yaygınlaşarak büyümektedir. Bir sorun ile başa çıkmanın ilk koşulu ise verili sorunun doğru tanımlanmasıdır. Bu noktadan hareketle, madde kullanımı ve bağımlılığıyla ilgili müdahale, önleme ve rehabilitasyon çalışmaları ile yasal uygulamaların düzenliliği ve işlevselliği her şeyden önce sorunun doğru tanımlanmış olmasına bağlıdır.
Madde temininin engellenmesi, maddeyi bireyden, talebin azaltılması ise bireyi maddeden uzak tutmaktadır. Topluma yönelik koruma ve önleme çalışmalarının düzenlenmesinin, kadın-erkek, ergenlik–yetişkinlik gibi farklı alt gruplara göre yapılandırılmasının önemli olduğu düşünülmektedir.
1.CİNSİYETİ
KADIN | ERKEK | DİĞER |
65 | 1561 | 8 |
Cumhuriyet döneminde kadınların eğitim düzeyi yükseldikçe işgücüne katılım oranları da artış göstermiştir. Ancak Türkiye’de işgücüne dahil olan kadınların %88’i tarım sektöründe çalışmakta ve bunların çoğunluğu da ücretsiz aile işçisi konumundadır. Kentlerde çalışan kadınların yoğunlaştığı sektörler ise tekstil, konfeksiyon, ve gıda gibi geleneksel kadın rollerine yakın olan veya niteliksiz işlerdir. İşgücüne dahil olmayanların % 51’ini ev kadınları oluşturmakta, bunların %69’u ise kentlerde yaşamaktadır (Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık, H.Gemici,1999).Tablo 1: Madde Kullananların Cinsiyet Faktörüne Göre Dağılımı
Anket verilerine göre ise; KOM Daire Başkanlığının daha önceki yıllardaki raporlarında da görüldüğü gibi erkeklerin kadınlara göre daha fazla madde ve madde bağımlılığı ile ilişkili oldukları görülmektedir. Bu durumun ülkemizde kadının sosyal statüsü ve rolleri ile ilgili olduğu düşünülebilir.
2.ANKETİ YANITLAMA YAŞI
<15 | 16-20 | 21-25 | 26-30 | 31-35 | 36-40 | 41-4 5 | 46-50 | 51-55 | 56-60 | 61-70 | BİLİNMEYEN |
8 | 170 | 314 | 330 | 202 | 145 | 156 | 107 | 78 | 41 | 28 | 55 |
Tablo 2: Madde Kullananların Anketi Yanıtlama Yaşı Faktörüne Göre Dağılımı
Madde kullanımı ve bağımlılığıyla yaş, cinsiyet, sosyo-ekonomik düzey gibi başat değişkenler arasında nedensel bir ilişki bulunmadığı özellikle vurgulanmaktadır. Ancak, 15-24 yaş grubunun özellikle kullanımın bağımlılığa dönüşmesi anlamında bir risk grubu olduğu bilinmektedir. Özellikle 18 yaş öncesi grubun yüksek risk altında olduğu söylenebilir (UNDCP, 1997). Öte yandan, 25 ve üstü yaş grubundaki erişkinlerle ilgili olarak gerek kullanım gerekse bağımlılıkla ilgili kapsamlı bilgiler yetersizdir. Bu bilgilerin yetersizliği yetişkinlerle ilgili müdahale/önleme çalışmalarını aksattığı gibi ergen ve yetişkinlere yönelik koruyucu çalışmaların gücünü de azaltmaktadır. Bu nedenlerle madde bağımlılığı ancak 25 yaş ve sonrasında net olarak tanımlanmalıdır. Bu yaklaşım, gençleri “etiketlenmeden” koruyacak bir yaklaşımdır.
Madde kullanımı ve bağımlılığı sigara ve alkolle başlayan bir süreç izlediği düşünülmektedir.Yaş faktörünün sonuçlarını ilk madde kullanım yaşı ile karşılaştırdığımızda sonuçlar arasında tutarlılık olduğu söylenebilir. Çünkü kişilerin Narkotik birimlerince yakalanma ve anketi yanıtlama yaşına baktığımızda 21-30 yaşlar arasında yoğunluk görülürken, ilk kullanım yaşı 16-25 yaş grubunda yoğunlaşmaktadır.
Madde ve bağımlılığı sürecinde; ergenlik döneminin belirgin özelliğinin otoriteye isyan ve bağımsızlık figürü içermesinden ötürü: “Cesaretin çekingenliğe, macera isteğinin rahata, duyguların mantığa üstün geldiği; arama, öğrenme ve dinamizm çağındaki bu dönemde en etkin duygunun otoriteden kurtulma duygusu olduğu görülmektedir. Bu dönemin özelliğinden uyuşturucu tacirleri ve zararlı akımlar en iyi şekilde faydalanmak istemektedirler” (Gençlik ve Terörizm, ALKAN, Necati, 2002).
3. İLK KULLANIM YAŞI
BİLİNMEYEN | <14 | 15-18 | 19-25 | 26-30 | 31-35 | 36-45 | 46 + |
120 | 91 | 453 | 618 | 166 | 94 | 65 | 27 |
Tablo 3: Madde Kullananların İlk Kullanım Yaşı Faktörüne Göre Dağılımı
4. EĞİTİM DÜZEYİ
BİLİNMEYEN | OKUR YAZAR DEĞİL | SADECE OKUR YAZAR | İLKOKUL | ORTAOKUL | LİSE | ÜNİVERSİTE |
29 | 132 | 105 | 878 | 252 | 209 | 29 |
Tablo 4: Madde Kullananların Eğitim Düzeyi Faktörüne Göre Dağılımı
Anket verilerine göre; KOM Daire Başkanlığının daha önceki yıllardaki raporlarına ait verilere benzeşik %54 oranında ilkokul mezunu yoğunluğu görülmektedir, yani bağımlı olduğunu belirtenlerin büyük çoğunluğu öğrenim imkanı bulamamış veya ilkokuldan sonra öğrenimine devam etmemiş kişilerden oluşmaktadır. Akademik beceriler olarak tanımlanan tahsil durumunu yansıtan bu verinin yanı sıra sosyal becerilerini kıyaslamak pek mümkün görülmemektedir. Ayrıca Türkiye gerçeğinde sadece ilkokul öğrenimi görmüş geniş bir kitle bulunduğundan anketi yanıtlayanların büyük bölümü ilkokul evreninden oluşmaktadır. Ancak kişilerin özdenetim ve özerkliklerini fark etmeleri ve korumalarında tabii ki öğrenim kadar eğitimin de önemli bir etkisi vardır.
5.MEDENİ HALİ
EVLİ | BEKAR | BOŞANMIŞ | DUL | DİĞER | BİLİNMEYEN |
833 | 673 | 74 | 26 | 3 | 25 |
Tablo 5: Madde Kullananların Medeni Hal Faktörüne Göre Dağılımı
6. YAŞAM ORTAMI
AİLESİYLE | ARKADAŞIYLA | YALNIZ | SOKAKTA | OTELDE | DİĞER | BİLİNMEYEN |
1375 | 50 | 150 | 11 | 5 | 15 | 28 |
Tablo 6: Madde Kullananların Yaşam Ortamı Faktörüne Göre Dağılımı
7.KİŞİNİN AİLE DURUMU
AİLESİ VAR | AİLESİ YOK | AİLESİ VAR AYRI YAŞIYOR | BİLİNMEYEN |
835 | 42 | 110 | 32 |
Tablo 7: Madde Kullananların Aile Durumu Faktörüne Göre Dağılımı
Türkiye’de aile tipolojileri genelde “evlilik şekli”, “ev halkı nüfusu”, “ekonomik bağımlılık veya bağımsızlık”, “ikametgahların yeri” ve “eşlerin durumu” dikkate alınarak yapılmıştır. Böylelikle; bölgelere, sosyal sınıflara, toplumsal alt gruplara göre değişen çok sayıda aile tipi mevcuttur. Ancak ailenin bir sosyal sistem ve kültürel gerçeklik olarak düşünülmesi de gerektiğinden, aile tipleri sadece bunlarla oluşmaz, sosyal ilişki, sosyal statü ve rollerine de dikkat edilmesi gerekmektedir.
Aile her zaman kişinin hayata hazırlanması için gerekli psiko-sosyal destek özelliğini korumaktadır. Ancak madde ve bağımlılığı ile ilişkili süreçte; elde edilen verilere göre; medeni hal değişkeninde %50 oranında kişinin evli olduğu, %41 oranında bekar olduğu; yaşam ortamı değişkeninde ise %84 oranında kişinin ailesiyle (anne babası veya kendi eşi ve çocukları ile) beraber yaşadığı; aile durumu değişkenine göre ise %82 oranında ailesinin halen var olduğu görülmektedir. Bu sonuçlar doğrultusunda; madde ve bağımlılığı ile ilişkili kişilerin ailesinden ayrı ve yalnız yaşayan kişiler oldukları öngörüsünün aksine belki aile yapıları ile ilgili problemler yaşadıkları yani ailenin kişi için gerekli denetim ve destek ortamını oluşturamadığı söylenebilir.
Aile işlevleri ile gençlerin madde kullanmaya başlamaları arasında belirgin bazı ilişkilerin bulunduğunu ve aile işlevlerinin bozuk olmasının, madde kullanımı için bir risk durumu yarattığı belirtilmektedir. Ailenin, kişinin psikolojik ve sosyal gelişimi, davranışlarının biçimlenmesi için başat bir etmen olduğu bilinmektedir. Madde kullanımı bozukluklarının etiyolojisini anlamada, kişilik özelliklerinin ve bozukluklarının, mizacın, duygulanımın önemli boyutlar olduğu vurgulanmaktadır (Glantz ve ark., 1999).
Elbette, aile işlevleri ve sigara/alkol/madde kullanımı arasındaki ilişkinin daha iyi anlaşılması için, bu konuya eğilmiş araştırmaların planlanması gerekmektedir. Aile işlevlerinin yanı sıra, aile tutumlarının da sigara/alkol/madde kullanımında önemli olduğu vurgulanmaktadır (Herken ve ark., 2000).
Araştırmalar; aile sevgisi ve ilgisinden mahrum kişilerin, gereksinimleri aşırı tatmin edilmiş ya da az tatmin edilmişlerin, kültürüne ve toplumun değer yargılarına bağlı olmayanların, asi kişilikli bireylerin, geçerli ve gerçekçi toplumsal ilişkiler kuramayan, sosyal sorumluluk almaktan kaçınanların, duygusal olgunluğa erişmemiş kişilerin uyuşturucu bağımlılığına en yatkın kişiler olduğunu ortaya koymaktadır (http://www.doktorhakan.com/osa/cs/uys.html).
Uyuşturucu madde kullananların çoğunun bir ailesinin olması ve ailesiyle birlikte yaşıyor olması, sadece kimsesiz ve yalnız olanların uyuşturucuya başlayacağı söylemini çürütmektedir. Bununla birlikte bir ailesi olup da gerçek manada yalnız olanların uyuşturucuya başlayabileceği gerçeği inkar edilemez. Birçok aile kendi çocuklarının böyle maddelerle karşılaşmayacağını düşünmektedir.
Sürecek…