Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

TEŞEKKÜRÜN BİTTİĞİ YER !…

                                              

 

                        Ahmet GÜZEL

                   Emlak Şube Müdürü

               İnşaat Emlak Daire Başkanlığı

 

İnsanoğlunun doğuşundan ölümüne kadar geçen yaşantısı süresince gerek kendisinin dayandığı, destek aldığı, yararlandığı insanlara karşı, gerekse başkalarına yaptığı yardım, ilgi ve çabalarına karşı karşısındaki insandan en çok beklenen davranış teşekkür etmektir.

Toplumsal hayatımızda hepimizin zaman zaman ihmal ettiği, bazen unutarak, bazen de karşıdakinin çabasını umursamayarak geciktirdiğimiz teşekkür etme davranışı, insan ilişkilerinde en önemli dostluk ve samimiyet aracı olduğu gibi bir insanlık vasfıdır.

İnsanlar, 9 ay 10 gün kendisini karnında taşıyan, doğduktan sonra 2 yıl bebeklik döneminde her türlü ihtiyaçlarını karşılayan ve daha sonra yıllarca eğitim, gıda, giyim ve sosyal ihtiyaçları yanında yüce bir şefkat ile onu büyüten annesine karşı dahi nankör olabilmektedir.

Halbuki, en başta ve her gün teşekkür etmek zorunda olduğumuz annemizin hakkını ödemek, hele maddi olarak cevaplamak mümkün değildir. Onlar için en güzel mükafat, onların mutlu olabileceği iyi bir evlat olabilmek ve “Anneciğim nasılsın,  iyi misin, sağlığınız yerinde mi?” sorularıyla bir istekleri olup olmadığını sorarak gönüllerini almaktır. Onların her şeyden önce teşekkür ve iyi dileklerimizi duymak istediklerini unutmamak gerekir.

Komşuluk ilişkilerinde komşularımıza çalışma yerinde mesai arkadaşlarımıza, esnafın kendi aralarında ve müşteri ilişkilerinde asla vazgeçemeyecekleri davranış biçimi teşekkürdür.

Sabah uyandığımızda, penceremizin perdesini açarak eve güneş girmesini sağlayan, pencereyi açıp evin havalandırılmasını sağlayan annemize, eşimize, kardeşimize teşekkür etmek, soframızı kuran, kahvaltıyı hazırlayan, çayımızı dolduran, yemek yedikten sonra bulaşıklarımızı yıkayan, evimizi, odamızı, (işyerimizi temiz tutan) düzenli yaşantımızı örnek kılan annemize, kardeşimize, iş arkadaşlarımıza, hizmetliye, memurlara, işçilere, iyi insani ilişkilerde bulunan komşumuza, esnafa, yolcuya, sürücüye, selam vermeden geçmeyen dosta, arkadaşa, özetle karşılaştığımız herkese teşekkür etmeyi ihmal etmemek gerekir.

Okulda; öğretmenlere, yöneticilere, öğrencilere, velilere, çalışanlara her çabaya karşılık teşekkür etmek, eğitim ve öğretimde düzenli, sağlıklı ve verimli bir etkileşimin başlangıcı olacaktır.

Sabah mesaiye başlayan bir memura günaydın hal hatırını sormak, yapılan bir çalışmayı takdir etmek, çabasına karşılık teşekkürle ödüllendirmek  işyerinde verimin yanında güzel, samimi ve içten bir çalışma ortamının yaratılmasını sağlamaktadır.

Esnafın, sabah müşterisini güler yüzle karşılaması, alışveriş yapsın-yapmasın, içeriye buyur ederek çeşitlerde, kalitede ve fiyatta yardımcı olması ve uğurlarken “yine bekleriz” diyerek güler yüzle uğurlaması da teşekkürle karşılanması gereken insani bir davranıştır.

Teşekkür etme davranışı insanlık tarihi ile başlamış, insanlığın devamı ile sürecektir. Teşekkür etmeyi ihmal ettiğimiz, unuttuğumuz veya bilerek terk ettiğimiz gün insanlık da bitmiştir.

Teşekkürün bittiği yerde nankörlük başlar:

Hepimizin zaman zaman şikayet ettiği nankörlük, toplumsal hayatımızda bir çok örnekleriyle karşılaştığımız olumsuz ve asla yapılmaması gereken bir davranıştır.

Yıllar önce, Ankara dışında bir tanıdığımız, torununun rahatsızlığı nedeniyle, bir Renault 12 oto ile eşi, kızı ve damadıyla Ankara’daki hastanelerden birine gelmiş, ben de hem geçmiş olsun dileklerimi iletmek, hem de varsa ihtiyaçlarının karşılanmasında yardımcı olmak amacıyla ziyaretlerine gitmiştim.

Akşam saatlerinde hastanenin önündeki kaldırımda; anne-baba, gelin ve damat oturmuş konuşuyorlardı. Hasta çocuk otonun içerisinde arka koltuklarda uyuyordu.

Karşılıklı hal hatır sorulduktan sonra, kalabilecek bir yer konusunda konuşuyorduk. Ben, onlara uygun, temiz ve ekonomik bir otel ayarladığımı, uygun görürlerse orada kalabileceklerini ve ilk gecenin bedelini üstlendiğimi belirterek otelin özelliklerini, yakınlığını anlatıyordum. Bu arada, 25-30 yaşlarında bir beyefendi utanarak sıkılarak bizlere yaklaştı.      

-Amcacığım, ben Hasköy’de oturuyorum. Sabahtan beri sizin ailece hastanede karşılaştığınız sıkıntıları, yaşadığınız sorunları, hastane koridorlarında ve bahçesinde çektiğiniz eziyeti eşime anlattım. Eşim, “derhal git ve o aileyi al getir, misafir edelim, sıcak bir ortamda banyolarını yapsınlar, bir çorba içsinler ve dinlensinler, dertlerine deva olamazsak bile sıkıntılarını paylaşalım. Kendilerini bir gece olsun hastane ortamından uzak hissetsinler” dediği için buradayım. Uygun görürseniz sizi bu gece konuk etmek istiyoruz” dedi.

Hasta ailesinin yaşlı anne ve babası, anlamlı bir ifade ile yüzüme baktılar. Benim vereceğim cevabı beklediler. Gerek oturduğum evin uzaklığı ve gelen gideni çok olan bir memur olarak evimin misafir kabul etmeye müsait olmaması, gerekse diğer nedenlerle benim yapamadığım bu fedakar davranışı bu beyefendi yapmıştı.

Ben de; “Siz bana bakmayın. Ben sizin için ayırdığım o oteli yarına ertelerim, siz gönülden yapılan bu davete icabet edin, hayır demeyin ve gidin misafir olun, bu içten davete hayır demeyin” dedim. Onlar da bu davete uyarak yardımsever gençle birlikte eve gittiler.

İkinci günü akşamı aynı saatte aynı yerde tekrar görüştük. Çocuğun durumunu sordum. Doktorların bugün daha yakından ilgilendiklerini, aslında çocuğun Ankara’ya kadar getirilmesine gerek olmadığını, asistanların çocuğu tedavi ettiğini, oysa kendi illerinde doçent doktorların bizzat muayeneye katıldıklarını, böyle bir eziyete boşuna katlandıklarını anlattılar.

O akşam onları otele götürüp yerleştirdik. Otel odasında sohbet ederken; bir gün önce kendi evine konuk eden genç yardımseverin durumunu sordum, hastanın tedavisinin bitip bitmediğini, akşam memnun kalıp kalmadığını sorduğumda, aldığım cevap beni çok şaşırtmıştı.

“-Ahmet kardeşim adamın evinde yatacak yeri yok, yiyecek yemeği yok, bizi misafir etmeye kalkıyor. Oğlana bir miktar para vererek yiyecek zeytin, peynir, ekmek vs. alması için bakkala gönderdim. Biz de, onlar da kahvaltı yaparak akşam yemeğini yedik. Ev dediğin iki göz oda, bir salon. Hepimiz bir odada iki ayrı yatakta uyumaya çalıştık”.

Doğrusu bu cevabı beklemiyordum. En azından “ adam insanlık görevini yaptı, bizi fakirhanesine misafir etti. Ankara’daki insanın konukseverliğini gösterdi, aşını bizimle paylaştı, eşini koşturdu, insanlık örneği bir fedakarlıkta bulundu” demesini bekliyordum.

Bu tavır karşısında şok olmuştum. Müsaade istedim, otelden ayrıldım. İkinci gün akşam otele gittiğimde misafirlerin oteli de, hastaneyi de, Ankara’yı da terk ettiğini tahmin ettim, cep telefonuyla kendilerini aradığımda “kusura bakmayın, sizi haberdar etmeden ayrıldık” dediler.

Dikkatimden kaçmayan en önemli husus; bana, doktora, hemşireye, yardımsever ev sahibine ve ilgili herkese yapılması gereken teşekkür eksikliği idi.

Bu yaklaşım nedeniyle bu yazının başlığını “teşekkürün bittiği yerde nankörlük başlar” cümlesini uygun buldum. Ama yine de “Teşekkürün Bittiği Yer” başlığı ile yetindim.

Bizler, insan olarak hata yapabilir, unutabilir, gözden kaçırabiliriz. Bu tür olumsuz yaklaşımlara muhatap olabiliriz. Önemli olan bu hataların farkına varıp tekrarlamamaktır.

Bu örneği okuyucularımızın dikkatine sunmaktan amcacım, kimseyi rencide etmeden, kendi hatalarımızı görerek, en küçük bir yardıma, desteğe, katkıya, çabaya, ikrama, güzel davranışa, tebessüme ve ilgiye teşekkür etmeyi bir alışkanlık haline getirmektir. İnsan olmanın gereği de budur.

Bu yazıyı yazmama vesile olan, teşekkürü unutan veya ihmal eden aileye, yazılarımızı değerlendirip yayınlanmasına imkan tanıyan Çağın Polisi dergisi yöneticilerine ve bu yazıyı okuyup yararlanacak okuyucularımıza  da TEŞEKKÜR ediyorum.