“SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA”NIN TÜRKİYE’DEKİ GELİŞİMİ
H. Hüseyin ÇALI
Komiser (Öğretim Görevlisi)
Aksaray Polis MY Okulu
1. GİRİŞ
Tarih boyunca insanlar doğal kaynakların sınırsız olarak bulunabileceğini düşünmüşlerdir, bu ise ekonomistlerin uzun yıllar çevre sorunlarını görmezlikten gelmelerine yol açmıştır. İnsanların mutluluk hırsı, tüketimle ilişkili olarak doğa ve ekonomi arasındaki dengeyi doğanın aleyhine bozmuş, doğal çevrenin tahribatının yanı sıra açlık ve fakirlik hızla ilerlemiştir. Ekonomik politikaların gündemi; ekonomik kalkınmanın hızlandırılması, işsizliğin önlenmesi veya enflasyonun kontrol altına alınmasıydı. Daha sonra bu politikaların doğal çevre üzerinde yaptığı tahribat gözlenmiş, gelecek nesillerin yararlanabileceği doğal çevre ve imkanların azalabileceği mesajları alınmaya başlanmıştır.[1]
Aslında çevreye uygun ekonominin temel koşulu Sürdürülebilir Kalkınmadır. Ancak uygulamalara bakıldığında, sürdürülebilirlik kavramı, çoğunlukla ekonomik anlamda algılanmaktadır. Bu bakış açısı, sürdürülebilir kalkınmayı sürdürülebilir büyüme olarak anlamamıza neden olmaktadır. Oysa amaç, sürdürülebilir kalkınmadır. Sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması ise ekolojiyi genel ekonomik çerçeve içinde bir bileşen olarak görmek yerine, konuya tam ters yönden yaklaşarak ekonomiyi ekolojik çerçeveler içine yerleştirmekle mümkün olacaktır.[2]
Sürdürülebilir Kalkınma, çevre yönetimini uluslararası boyuta taşıyan, kalkınma ve çevre arasındaki ilişkiye yeni bir boyut getiren bir yaklaşımdır. Sürdürülebilir Kalkınma, insan boyutunun yanında doğal yaşamın korunmasını da hedef alır.
En geniş anlamıyla kalkınma, toplumu iyileştirmek demektir.[3] Kalkınma; ekonomik büyüme, daha iyi yaşama standardı olarak tanımlanabilir. Ülkenin insani ve doğal kaynakları ile kurumlarının yönetimini geliştirerek bu hedefe ulaşılabilir.[4]
Kısaca sürdürülebilir kalınmanın tarihsel gelişimine bakıldığında; Stockholm Konferansı, ekolojik sorunlara karşı insanlığın dikkatini çeken ilk uluslar arası konferanstı. Bu konferans sonrasında Birleşmiş Milletler Çevre Programı kurulmuştu. Daha sonra yine Birleşmiş Milletler önderliğinde Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından “Ortak Geleceğimiz” raporu hazırlanarak “Sürdürülebilir Kalkınma” modeli gündeme getirildi.
Sürdürülebilir Kalkınma Kavramının Anlamı
“Sürdürülebilir Kalkınma” [Sustainable development] kavramı yeni gelişmekte olan bir kavram olup, henüz teorik temelleri net ve açık bir şekilde belirlenmiş değildir. Kavram ile ilgili şimdiye kadar birçok tanım yapılmış, bunlardan en ünlüsü “Ortak Geleceğimiz” isimli raporda ele alınmıştır, raporda, “Sürdürülebilir Kalkınma”; “bu günün ihtiyaçlarını, gelecek kuşakların da kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme imkanından ödün vermeksizin karşılamak”[5] şeklinde tanımlanmaktadır.
Ansiklopedik Çevre Sözlüğü’nde ise; “Ekonomik kalkınmanın, doğal varlıkları ve çevreyi tahrip etmeden gerçekleşmesi anlayışı” olarak tanımlanmıştır.[6]
Sürdürülebilir Kalkınma kavramı; kalkınma ve doğal kaynak dengelerini dikkate alan ve kalkınmanın yararlarını, bugünün olduğu kadar gelecek kuşakların da kullanımına sunan bir yaklaşımdır.
Burada, Sürdürülebilir Kalkınma kavramı ile aynı dönemlerde ortaya çıkmış olan ve kavram benzerliği olan “Ecodeveloppement” kavramını karıştırmamak gerekir. İlk kez 1972 yılında Stockholm Çevre Konferansı’nda, Konferansın Genel Sekreteri Maurice Strong’un kullandığı “çevreyi dışlamayan kalkınma-Ecodeveloppement” ile, yerel kaynaklardan adaletli bir biçimde yararlanmayı öngören bir kalkınma stratejisi kastediliyordu. Başka bir ifade ile, “toplumsal ve ekonomik gelişme hedefleriyle çevrebilimsel değerlerin korunması arasında bir uyum sağlamak gereği”[7] olarak da tanımlanmıştır.
Gelecek kuşakların kendi gereksinimlerini karşılayabilme olanaklarını ellerinden almadan kalkınmanın nasıl gerçekleştirilebileceği, sorusuna cevap; eldeki kaynakların sürdürülebilirliği sağlayacak olan kaynak dağılımıdır.[8]
Ortak Geleceğimiz adlı raporda, çevrenin korunması ile kalkınmanın, birbirine ters düşen amaçlar olmadıkları, birbirlerini bütünleyebildikleri düşüncesi yer almaktadır. Ama ne Rio belgelerinde, ne Rio Bildirgesi’nde ne de Gündem 21 ‘de açık bir tanımına rastlanılmamaktadır.
2. TÜRKİYE’DE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA KAVRAMI
2. Türkiye’de Sürdürülebilir Kalkınmanın Tarihsel Gelişimi
2.1. 1987 Sonrası Döneme Tekabül Eden Kalkınma Planları
“Çevre olgusunun geniş bir şekilde ele alınıp, ayrı bir bölüm olarak yer aldığı ilk kalkınma planı 1973-1977 yıllarını kapsayan 3. Beş Yıllık Planıdır.”[9]
Çevre hakkı ve gelecek neslin yaşama hakkını kapsayan politikalar 1973 yılından sonra (1972 Stockholm İnsan ve Çevre konferansı sonrası) gelişmeye başlamıştır. 1990 ve 2000’li yıllara baktığımızda Türkiye’de çevre konusunda bir bilinçlenme olduğunu ve Kalkınma Planlarında, diğer ülkeler ile paralel olarak geliştiği söylenebilir.
Türkiye’de 5. Beş Yıllık Kalkınma Planı’na kadar çevreye ilişkin düzenlemelerde ağırlık verilen husus, çevre kirliliğinin azaltılmasıdır. Beşinci Plan’dan itibaren ise, doğal kaynakların etkin kullanımının ve gelecek kuşaklara sağlıklı bir biçimde aktarımının da en az çevre kirliliğin engellenmesi ya da ortadan kaldırılması kadar önem taşıdığı görüşü benimsenmeye başlamıştır.
1992 yılında gerçekleştirilen Rio Zirvesi’nde ağırlıklı biçimde ele alınan sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen bir yaklaşım ise, ilk kez 6. Beş Yıllık Kalkınma Planı ile benimsenmeye başlamış, böylece Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı, sürdürülebilir kalkınma kavramını kabul etmiştir.[10]
B.M. Stockholm Dünya Çevre Konferansında Türkiye, tüm üçüncü dünya ülkelerinin politikasına paralel olarak “kalkınmaya ayırdığımız kaynaklarımızı kısmen çevre konularına tahsis edersek, kalkınmamız yavaşlar…” tezini savunmuştur.[11] 6-7-8. Kalkınma Planlarında da görüleceği üzere bu tezin yanlış olduğu anlaşılmıştır.
2.2 UÇEP (Ulusal Çevre Eylem Planı)
1992 yılında gerçekleştirilen Rio Zirvesi’de kabul edilen “Gündemde 21” uyarınca, katılımcı ülkeler, sürdürülebilir kalkınma dahil olmak üzere “Gündem21” çerçevesinde belirlenen hedeflere uyum sağlamak amacıyla, bir ulusal çevre programı geliştirmeyi kabul etmişlerdir.
Türkiye, kendi ulusal çevre eylem planını hazırlama çalışmalarına 1995 yılında başlamış ve bu çalışmalar, Mayıs 1998 tarihinde tamamlanarak “Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı (UÇEP)” adlı belge ile ortaya konmuştur.
UÇEP’in hazırlanmasında çok boyutlu katılım sağlanması hedeflenmiştir. Bu çerçevede çevrenin korunması açısından önemli görülen 19 farklı alanda kamu ve özel sektör, üniversiteler, gönüllü kuruluşlar, belediyeler ile meslek kuruluşlarının konularında uzman temsilcilerin çalışma grupları oluşturulmuştur. UÇEP’in hedefi yenilenebilir kaynakların sürdürülebilir kullanımının teşvik edilmesi, çevre ile ekonomiyi birlikte sürdürülebilir kılacak politika, proje, program ve önerilerin geliştirilmesidir.[12]
Hedef, sürdürülebilir nitelikte bir ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişme sağlanması, sürdürülebilir kaynak kullanımının teşviki, sürdürülebilir çevresel uygulamaların desteklenmesidir.
UÇEP’in uygulama süresi olarak 20 yıllık bir zaman kesiti öngörülmektedir. Genel olarak bakıldığında UÇEP’in sağlayacağı yararlar arasında şunlar yer almaktadır: Mevcut kamu kesimi kaynakları ile doğal kaynakların daha etkin kullanımı, doğal eko sistemlerin sürdürülebilirliğinin artması.
Toprak kaynaklarının sürdürülebilir kullanımına yönelik planlar yapılırken, ekilebilir alanların sınırlılığı, toprak yapısındaki değişkenlikler ve bölgeler arası dağılım dengesizlikleri dikkate alınacağı, yaylalar, otlaklar ve meraların sürdürülebilir kullanımına duyarlı olunacağı belirtilmiş, ayrıca sürdürülebilir olmayan bir biçimde avlanma yapılmaması gerektiği ifade edilmiştir.[13]
UÇEP’in Türkiye çevre politikası açısından önemi; ilgili tüm kamu kuruluşları yanı sıra, STK’lar, özel sektör ve bilimsel kuruluşlardan çok sayıda temsilcinin katılımı ile hazırlanmış olmasıdır.[14]
2.3 Kanunlar
“Sürdürülebilir Kalkınma” kavramı bu bölümde, yasalardaki boyutu yönüyle incelenecektir. Çevre ile ilgili en önemli ve çevre denince akla ilk gelen yasa olan Çevre Yasası’nda “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramına yer verilmemiştir. 1. maddede, kalkınmaya öncelik tanıyan anlatımlar yer almıştır. Burada,“ekonomik ve toplumsal kalkınma hedeflerine uyum” dan söz edilmektedir. Sürdürülebilir kalkınma ile ilgili olan 3. maddede, özetle kaynak kullanımı sırasında, kalkınmayı olumsuz etkilememesi gereğine ve alınacak önlemlerin kalkınma çabalarına etkilerinin hesaba katılmasının gereğine değinilmektedir.
a. Anayasa
Anayasa maddelerinde sürdürülebilir kalkınma ile ilgili olarak 169. ve 43. maddeler sayılabilir. Bir ülkede ormanların varlığı, o ülke için temiz hava başta olmak üzere, orman sanayisinin (tahta, odun, kereste v.b. kaynağı) sürdürülmesi anlamındadır. Orman varlığının korunmasının devletin bir görevi olduğunu belirten 169. madde ile,
Yine bir ülkede hayat demek olan “Toprağın” verimli olarak işletilmesini, korunmasını ve geliştirilmesini, erozyonla kaybedilmesini önlemenin, ayrıca, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını önlenmenin devletin bir görevi olduğunu belirten 43. madde,
Dolaylı olarak “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramı ile ilişkilidir. Anılan maddelerde kavramın adı açıkça geçmese de, kavramın içerdiği mana anılan maddelerde bulunmaktadır.
b. Çevre Yasası
Çevreyle doğrudan ilgili bir yasa olan 2872 sayılı Çevre Yasası’nın 1. maddesinde[15] üstü kapalı bir şekilde sürdürülebilir kalkınma kavramından (yani kavramın anlamından) bahsedilmiştir. Anılan maddede; “….doğal kaynakların en uygun şekilde kullanılması ve korunması; su, toprak ve hava kirlenmesinin önlenmesi; ülkenin bitki ve hayvan ile doğal ve tarihsel zenginliklerin korunarak bugünkü ve gelecek kuşakların sağlık, uygarlık ve yaşam düzeyinin geliştirilmesi…için yapılacak düzenlemeleri ve alınacak önlemleri, ekonomik ve sosyal kalkınma hedefleri ile uyumlu…olarak düzenleneceği” ifadesi yer almaktadır, bu ise; “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramının temelinde yatan anlamı vurgulayarak ifade etmektedir.
Aynı şekilde, Çevre Yasasının 3.maddesinde; “……yetkili kuruluşlar, çevre politikalarını uygularken kalkınma çabalarını olumsuz yönde etkilememeyi hedeflemek zorundadır, ekonomik etkinliklerde çevreyi gözeten teknoloji ve yöntemler seçilmelidir” görüşü belirtirken, çevre ile ekonomi ve çevre ile kalkınma arasında koordinasyon sağlanmaya çalışılacağı belirtilmiştir.
2.4 Hükümet Programları
Çevre koruma amacıyla yapan yatırımlar ve arıtma teknolojilerinin gerektirdiği harcamaların, ülkenin gelişme hızını yavaşlatacağından endişe ediliyor, boşa giden bir harcama olarak algılanıyor, oysa, çevre sorunları, gelecek yıllarda büyüme hızını yine sınırlayabilir ve daha fazla maliyeti gerektirir.
Çevre kavramına, hükümet programlarında ilk kez 26.01.1974 tarihinde kurulan Ecevit Hükümetinde rastlanır. Ancak burada daha çok “çevre sağlığı” tabiri kullanılmıştır. 21.06.1977 de kurulan, (bu hükümet yerini güven oyu almadığı için Demirel başkanlığında kurulan hükümete bırakmıştır) İkinci Ecevit hükümetinin programında, “çevre” tabiri yalın olarak kullanılmıştır.[16]
1987 sonrası kurulan Hükümetlere “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramı açısından bakıldığında, aşağıdaki tablo ile karşılaşılacaktır.
(57.) V. Ecevit Hükümeti, (54.) Erbakan Hükümeti ve (53.) II. Yılmaz Hükümeti hükümet programlarında “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramı üstü kapalı olarak, anlamı yönüyle geçmiştir.
“Sürdürülebilir Kalkınma” kavramı (55.) III. Yılmaz Hükümeti, (51.) II. Çiller Hükümeti, (48.) I. Yılmaz Hükümeti ve (47.) Akbulut Hükümeti hükümet programlarında açık olarak, gerek isim gerekse kavrama yakın ifadeler ile belirtilmiştir. Ayrıca (52) III. Çiller Hükümeti Hükümet Programında [30.10.1995-06.03.1996] çevre ile ilgili bir hüküm mevcut değildir.
3. DEĞERLENDİRME
Çevresel planlama 1970’lilerin ortasından beri Beş Yıllık Kalkınma Planlarında yer almaktadır. Sürdürülebilir kalkınma 1991 ile 1996 arası dönemde (altıncı plan) ana kavram olarak kabul edilmiştir. 1998 yılı Ulusal Çevre Eylem Planı, ulusal çevre planlamasına iyi bir örnektir.
Çevresel politikalar ile diğer politikalar arasında uyumun sağlanması gereklidir. Kaynak ve çevre koşulları birlikte değerlendirmelidir. Kısa süreli yüksek büyüme için, çevre kaynaklarından fedakarlık etmek, uzun vadede doğal kaynak stokları üzerinde doğuracağı olumsuz etkiye bağlı olarak, kalkınmanın sürdürülebilirliğini olanaksızlaştıracaktır.
Türkiye gelişmekte olan bir ülkedir, politikalarını buna göre düzenlemektedir. Ancak çevre koruma ile kalkınma hedeflerinin çakışıyor gibi algılanması da bir yanlışlıktır, “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramının son kalkınma planlarında yer alması da buna delildir denebilir.
Bir diğer gerçek de başta kamu kurum ve kuruluşları olmak üzere toplumun yatırımcı kesimleri çevre konusunda duyarsızdır.[17]
Büyüme ve kalkınma anlayışları değişmedikçe sürdürülebilir kalkınma anlayışıyla sorunların önüne geçilemez. Teknolojik gelişmelerin sürekli ilerlemesi, teknolojinin çevreden önce algılanması, teknolojik bakışın değişmemesi, teknolojinin yarattığı kirlilik ve israf, doğal kaynakların hızla tüketimi, bütün bunlar; insanlık ve ekolojik bir dünya için tehlikeli sonuçlar doğurmaya devam edecektir.[18]
Ekologlar, doğal kaynakların üç gurupta toplanabileceğini belirtmişlerdir; canlı doğal kaynaklar, cansız doğal kaynaklar ve enerji kaynakları. Sürdürülebilir Kalkınma için, canlı doğal kaynaklar (orman, balık v.s) tüketilmeden kullanılmalıdır, cansız doğal kaynaklar (madenler gibi) yeniden kullanılmalı (recycling), enerji kaynaklarının yenilenebilir olup olmadığı kullanım açısından önemlidir, tükenebilecek enerji kaynaklarının (petrol gibi) yerine farklı enerji kaynakları (rüzgar enerjisi gibi) bulunmalı.[19]
Nüfus, sanayileşme, kentleşme, turizm ve benzeri gibi sebeplerle hızla bozulan, yok olan insan çevresinin korunması ve iyileştirilmesi yine insanın elindedir. Ancak insanlığın çevresini iyileştirmesi için, bozduğundan çok daha fazla çaba sarf etmesi gerekmektedir.
Günümüzde sürdürülebilir kalkınma anlayışı gelişmekte olan ülkelere hedef olarak gösterilmektedir. Çevre kirliliği ve küresel ısınmaya ilişkin değerlendirmelere baktığımızda, gelişmiş ülkelerin bu sıralamalarda ilk sıraları aldıklarını, gelişmekte olan ülkelerin ise son sıralarda yer aldığını görmekteyiz. Bu değerlendirmeler doğrultusunda diyebiliriz ki, gelecek kuşakların temel yaşamsal haklarını korumak öncelikle gelişmiş ülkelerin sorumluluğudur.
“Ancak Sürdürülebilir kalkınmaya ‘çevre’ başlığı altında değil de ‘kalkınma’ başlığı altında yer alan tüm sektörlerde yer verilmedikçe, çevresel kaynak tabanını korunması ve geliştirilmesi mümkün olamayacaktır.”[20]
Sürdürülebilir kalkınma anlayışı, kalkınmanın sürdürülmesi anlayışına dönüşmemesi gerekmektedir!.
4. KAYNAKÇA
ALGAN, Nesrin, “Devlet Politikaları Bağlamında Çevre ve Çevre Korumanın Tarihine Kısa Bir Bakış”, Türkiye’de Çevrenin ve Çevre Korumanın Tarihi Sempozyumu 7-8 Nisan 2000, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul, 2000.
BERKES, Fikret ve KIŞLALIOĞLU, Mine, Ekoloji ve Çevre Bilimleri, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2001.
CLARK, John, çev. Serpil URAL, Kalkınmanın Demokratikleşmesi, T.Ç.V. Yayınları, Ankara, 1996.
EGELİ, Gülün, Avrupa Birliği ve Türkiye’de Çevre Politikaları, TÇV Yayınları, Ankara, 1996.
ERİM, Refet, “Çevre ile ilgili Hukuksal Düzenlemeler”, Türkiye’de Çevrenin ve Çevre Korumanın Tarihi Sempozyumu 7-8 Nisan 2000, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul, 2000.
GÖRMEZ, Kemal, Çevre Sorunları ve Türkiye, Gazi Kitabevi, Ankara, 1997.
KELEŞ, Ruşen ve HAMAMCI, Can, Çevrebilim, İmge Kitabevi, Ankara, 1998.
Türkiye Çevre Vakfı, Ansiklopedik Çevre Sözlüğü, TÇV Yayınları, Ankara, 2001.
Türkiye Çevre Vakfı, Avrupa Birliği ve Türkiye’de Çevre Mevzuatı, TÇV Yayınları Ankara, 2001.
Türkiye Çevre Vakfı, Türk Çevre Mevzuatı, 1.cilt, TÇV Yayınları, Ankara, 1999.
Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, Ortak Geleceğimiz, Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu Raporu, TÇSV Yayınları, Ankara, 1989.
USLU Orhan, “Ekonomik ve Ekolojik Uygulamalarda Sürdürülebilir Kalkınmanın Yeri”, Sürdürülebilir Kalkınmanın Uygulanması, T.Ç.V. Yayınları, Ankara, 1998.
“Ulusal Çevre Eylem Planı (UÇEP)”, <http://ekutup.dpt.gov.tr>, (15.04.2002).
[1] Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, Ortak Geleceğimiz, Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu Raporu, TÇSV Yayınları, Ankara, 1989, s:71-97.
[2] Orhan USLU, “Ekonomik ve Ekolojik Uygulamalarda Sürdürülebilir Kalkınmanın Yeri”, Sürdürülebilir Kalkınmanın Uygulanması, T.Ç.V. Yayınları, Ankara, 1998, s:43.
[3] John CLARK, çev: Serpil URAL, Kalkınmanın Demokratikleşmesi, T.Ç.V. Yayınları, Ankara, 1996, s:34.
[4] John CLARK, a.g.e., s:34.
[5] Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, a.g.e., s:31-32.
[6] Türkiye Çevre Vakfı, Ansiklopedik Çevre Sözlüğü, TÇV Yayınları, Ankara, 2001, s: 328.
[7] Ruşen KELEŞ, ve Can HAMAMCI, Çevrebilim, İmge Kitabevi, Ankara, 1998, s:155-157.
[8] Ruşen KELEŞ, ve Can HAMAMCI, a.g.e., s: 158.
[9] Nesrin ALGAN, “Devlet Politikaları Bağlamında Çevre ve Çevre Korumanın Tarihine Kısa Bir Bakış”, Türkiye’de Çevrenini ve Çevre Korumanın Tarihi Sempozyumu 7-8 Nisan 2000, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul, 2000, s: :227.
[10] Gülün EGELİ, Avrupa Birliği ve Türkiye’de Çevre Politikaları, TÇV Yayınları, Ankara, s: 103.
[11] Refet ERİM, “Çevre ile ilgili Hukuksal Düzenlemeler” Türkiye’de Çevrenin ve Çevre Korumanın Tarihi Sempozyumu 7-8 Nisan 2000, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul, 2000, s:179-189.
[bkz. Zeynep Arat, “İktisat ve Çevre”, Çevrebilim Sempozyumu 16-17 Kasım 1981, TUBİTAK, Ankara, 1981, s: 57-67.]
[12] Türkiye Çevre Vakfı, Avrupa Birliği ve Türkiye’de Çevre Mevzuatı, TÇV Yayınları Ankara, 2001, s: 106-107.
[13] “Ulusal Çevre Eylem Planı (UÇEP)”, <http://ekutup.dpt.gov.tr>, (15.04.2002).
[14] Nesrin ALGAN, a.g.e. s:228.
[15] Türkiye Çevre Vakfı, Türk Çevre Mevzuatı, 1cilt, TÇV Yayınları, Ankara, 1999, s: 132-133.
[16] Refet ERİM, a.g.e., s:186.
[17] Kemal GÖRMEZ, Çevre Sorunları ve Türkiye, Gazi Kitabevi, Ankara, 1997, s:158-164.
[18] Kemal GÖRMEZ, a.g.e., s:158-164.
[19] Fikret BERKES ve Mine KIŞLALIOĞLU, Ekoloji ve Çevre Bilimleri, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2001, s: 324.
[20] Nesrin ALGAN, a.g.e., s: 232.