Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

ŞEYLERİN HESABI

 

Kemal ÇELEBİ

Emekli Emniyet Müdürü

6 yıl yatılı okulda okuyan insanın belleğinde çok anı kalması tabiidir. Aynı sınıfta, aynı yatakhanede, aynı yemekhanede geçen 6 yıl. Derste, mütalaada, yemekhaneye inişte, sinemaya, banyoya girişte, zorunlu zamanlarda yatış ve kalkışta yaşanan ve unutulmayan anılar uzar gider. Unutulmaz ölene dek. Devre arkadaşlarından birkaç kişinin seneler sonra bir araya gelişinde geçmiş zaman durur, sanki yıllar öncesinin mekanına dönerler, başlanır o günler yaşanmaya, hatıralar canlanır ve tekrar tekrar anlatılır.

Edebiyatçı merhum Şarlak hoca, biyolojici Salih Pala Hoca, a cebirci Hüseyin Dede Hoca, Spor hocası Ömer Şölen, akademi yıllarındaki baba SelahattinToker, Kalender Hüsnü Gider, tavizsiz Ahmet Hikmet Üneri, daha niceleri, onlara ait hatıralar hep canlanır geçer. Hele sınıf komiseri Haydar Baba, Mustafa Tüzel, Müdür yardımcıları, müdürler, hepsine dair hatıralar canlanır insanın gözünde.

İlk mümessil memora Ulvi gıcık mümessil Özel Müderrisoğlu, daima nükdedar Aziz Bilget, gıcıklığı itiyat edinmiş Naci Parmaksız, Zekeriya Polat, efendiliğiyle temayuz etmiş Yalçın Çakıcı, Barfiks Halil Bozdoğan, tak tak Yılmaz, Joestik Erdal, Başçavuş Çelebi hele hele Fellah Atilla Aytek hiç mi hiç silinmez belleklerden. O Atilla Aytek ki, Enstitü son sınıfta hiç dense girmemişken, sınıflar amiri yoklama esnasında mümessil olan bana “Aytek’ten maada nakıs varmı” diye sormasına vardıracak kadar devamsız olmasına rağmen, hatta son sınıfta devamsızlıktan okuldan ihracı gelmişken, mezun olup ileride en iyi Emniyet Müdürü olması asla gitmez gözümün önünden.

1960 yılında koleje gelen 50 arkadaşın isimleri numaraları ile hafızamdadır. Bu 50 arkadaşın en az 30-35 ine ait silinmez hatıralar belleğimde yer etmiştir ve zaman zaman canlanır durur.

Arkadaşların birbirleriyle yaptıkları şakalar, hocalarla not koparmak için yaptıkları dalavere ve mücadeleleri, ders çalışma yerine kopya tekniklerindeki çabaları asla unutulmaz şeylerdir.

Bilhassa hocaların merhamet, pohpohlanma, yağ çekme vesaire konulardaki zaafları araştırılır, keşfedilir ve zaaflardan mümkün oldukça yararlanılırdı. İşte gelecekteki PEM ve Polis Akademisindeki öğretmenlik dönemimde bu geçmişteki öğrenci-öğretmen ilişkileri tecrübelerimden esinlenerek öğrencilerin girişimlerinin altındaki niyetleri çözmüş, hataya düşmemenin yolunu bulmuşumdur. 40 sene evvel ne ise 40 yıl sonra da usül ve niyetin aynı olduğunu gördüm. Ne var ki 40 yıl evvelki ben öğrenci Kemal 40 yıl sonrasının öğretmeni Kemal’dim. Çocukların art niyetli soruları karşısında 40 yıl önceye gider, sorunun esbabımucibesini çözer, tuzağa düşmezdim.

Sadede geldiğimizde konu yine öğrenci-öğretmen münasebeti olacaktır. Ders C.M.U.Hukuku, öğretmen Avukat Kemal Ketselli, 2 saat dersi var. Aslında bana göre iyi, mantıklı ve kaliteli bir hoca, kolay kolay kül yutmaz, ders anlatışta, sınavda ciddiyetten ayrılmaz, hissi davranmaz, hak edilen notu veren bir hoca. Ancak ne varki ders anlatırken “şey” tabirini çok kullanırdı. “Çok” unda üstünde bu kelimeyi telaffuz ederdi.

O gün derse girmeden önce teneffüs arasında Mahmut Keskinkaya ile Muhittin Kaya’nın, hocanın derste kaç defa “şey” diyeceği konusunda merakları kabardı. Üç aşağı, beş yukarı derken 75 şey’de karar kıldılar. Eğer hoca 75 den daha az “şey” derse iddiayı Muhittin, 75’den çok telaffuz ederse MahmutKeskinkaya kazanmış sayılacaktı. Beni de hakem ve şahit tayin edip alel acele tutanak tutuldu. Kaybeden kazanan ve ben hakeme dışarıda yemek yedirecek ve sinemaya götürecek şartı ve esası konarak hoca beklenmeye geçildi.

Hoca sınıfa girdi, çantasını masaya bıraktı ve başladı mutadı olduğu üzere sıralar arasında gezerek “şey” li ders anlatmaya. Mahmut Muhittin ve ben her “şey” de bir çizgi çekiyorduk. Hoca dersi ilerlettikçe ve zaman geçtikçe “şey” çentikleri kabarmaya ve çoğalmaya başladı. “şey” çentik sayısı3 lü ittifaka göre 69 olunca zil çaldı. Hoca derhal dersi kesti masaya geçerek defteri imzaladı, çantasını alıp çıkışa geçtiğinde, Muhittin “oh kazandım” diye sevinirken, bu iddiadan bihaber karşı arka köşeden geveze Aziz Bilget “Hocam, bir soru sorabilirmiyim, dersle ilgilidir” demesin mi? Hoca durdu ve Aziz’ e hitaben “şey, yani bu senin yaptığın Şey’e dam üstünde saksağan, şey, neydi şey vur beline kazmayı . şey kardeşim koca derste nerdeydin şey, bu yaptığına ukalalık derler şey, sonra şey ne hakkın var arkadaşların zamanını almaya, şey ben olsam onların yerine bozulurum, şey böyle olmaz” diye cevap verince, yeni çeteleli şey sayısı 79 olmuş  ve yeni duruma göre Mahut kazanmıştı iddiayı. Hoca çıkınca iki arkadaş arasında münakaşa başladı, çözüm zordu. Derken ders zili çaldı. Hoca sınıfa girdi. Derse başlarken arkadaşlarının kavgalı münakaşası devam ediyordu. Hoca bana hitaben “ şey, Çelebi nedir o önündeki arkadaşlarının derdi diye sorunca; “hocam bir iddiaları vardı konu çok çapraşık hale geldi, ben hakemim çözemedim, sizinle de ilgili ama sormaya çekiniyoruz” dedim. Sormamızı, kızmayacağını söyleyince meseleyi anlattım. Tepkisinden endişe duyarken, gayet sevecen ve babacan tavırla; “şey kardeşim, bu iki arkadaşın benim şey lerimle uğraşmaktan başka işleri yok mudur? Bana göre zil çaldıktan sonraki Aziz’in münasebetsiz sorusuna cevap verirken söylediğim “şey”ler sayılmaz, zile kadar saydığınız 69 şey muteberdir, kalan 10 şey zaittir. Hükmüm budur” dedi.

Unutulmaz bir anı olarak, kalmıştır hatıralarımda. Allah hepsine selamet ve uzun ömürler versin.