Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

SEVGİLİ ANNEMİN ARDINDAN

 

Ahmet GÜZEL[*]

Resmi kayıtlara göre 06.02.1929 doğumlu olan rahmetli annem Hanım GÜZEL, 08.05.2004 Cumartesi günü saat 05.30’da Ankara’da misafir olduğu evimizde vefat etti.

Vefat ettiği gün itibariyle 75 yaşlarında olmasına rağmen 65 yaş civarında gösteren Annemin vefat ettiğinden bugüne kadar, herkesin telefonla veya eve gelerek başsağlığı dilemesi ve onu ölümünden sonra da yalnız bırakmayan insanların varlığı bizi çok derinden etkilediğinden bu yazıyı yazma ihtiyacı hissettim.

Canlı, atik, pratik, tezcanlı ve hayat dolu annemin; hayata bakışı, insancıl tavrı, iyilikseverliği, herkesin yardımına koşan tutumu, yakın dost ve akrabaların dışında 10 dakika önce tanıştığı insanların dahi sıkıntılarını paylaşması, sorunlarına eğilmesi ve çözüm getirmesi için çaba göstermesi, herkese karşı gösterdiği sevgi ve saygısı, dilinden düşmeyen sözlü dualarını, fiilen de uygulaması, insanları doğduğu yer ne olursa olsun “insan” olarak değerlendirmesi, benim olduğu kadar tüm ailemiz üzerinde önemli izler bırakmış, bu izleri bize bıraktığı en büyük zenginlik olmuştur.

Atalarımız; “ölümden sonra kalan en güzel mirasın, devamlılığı olan (topluma zarar vermeyen) iyi terbiye edilmiş evlatlar olduğunu” belirtmişlerdir.

Annemizin ve babamızın bize en büyük mirası ve katkısı yukarıda özetlediğim insani özellikleridir. Bu özellikler; beni ve kardeşlerimi olduğu kadar, onu tanıyanlar, onunla görüşmüş insanlar üzerinde de kalıcı etkiler bırakmıştır.

Hiç unutmadığım bir anımı bu vesile ile anlatmak istiyorum; 7-8 yaşlarında iken bir arkadaşım; evde kimse yokken kümeste yumurta almak üzere bizim eve girer. Tam evden dışarı çıkarken annemle karşılaşır. Elindeki yumurtayı saklarken sararan, korku ve keder dolu gözlerle anneme bakan arkadaşımı, annem eve davet eder, “ madem ki Ahmet yok, gelinceye kadar otur, sana yağda yumurta kızartayım, çay koyayım” der ve eve alır.

Ben eve geldiğimde; arkadaşımın yemek yediğini ve beni de sofraya davet ettiğine şahit oldum. Bu olayı yıllar sonra bana anlatan arkadaşım, Annemin bu olgun tavrı nedeniyle “Hırsız” damgasını yemekten ve ömür boyu bu güzel tavrının hayatını olumlu etkilediğini anlatmıştı.

Kuşkusuz hepimizin gözünde, Annemiz en güzel varlıklardır. Annemiz gözümüzde “melek” tir. Evet “Annelik” vasfı başlı başına bir zenginliktir. “Anne” kavramı ile “melek” kelimesi çoğu kez özdeş olarak kullanılmaktadır.

Annemin vefatı dolayısıyla; arayanlara “Annenizin kıymetini bilin; onları sakın kırmayın” cümleleriyle cevap vermek isterdim.

Anneler, bizim en küçük sıkıntımızda yanımızda, dualarıyla da olsa desteğini veren, bizi şemsiye gibi koruyan, çadır gibi kuşatan, elbise gibi soğuğa karşı sarmalayan can damarımızdır.

Sevgili okurlar; ben candamarımı kaybettim. Her zaman yanımda desteğini hissettiğim, sıkıntılarımda dertlerimi paylaşan, teselli veren ve dua eden meleğimi kaybettiğimden; halen annesi yaşayanlara bu varlığın önemini hatırlatmak, bir nebze olsun yaşayan tüm annelerin dualarını almak istedim.

“Ölüm” her insanın tadacağı, son nefesini vereceği, hayatın noktalandığı andır. Doğum, ne kadar sevindirici, müjdeleyici bir eylem ise; ölüm de, ters orantılı olarakhüzünlü ve ibretlerle düşündürücü bir gerçektir.

Kamu görevlisinin yoğunlukta olduğu Başkentimiz Ankara, Anadolu insanı için ayrı bir önem taşır.

Köyünde, kasabasında, kentinde; hastalığına çözüm bulamayanlar, işsiz kalanlar, çaresiz kalanlar; yol parasını denkleştirdiği anda Ankara’nın yolunu tutarlar. Çözüm bulamazlarsa da son çare olarak gördükleri Ankara’ya gelirler. Kimi, mutlu, kimi mutsuz Ankara’dan ayrılırlar. Kimisi de Ankara’yı sever, mekan tutar ve Ankara lı olurlar.

Annem ise; Ankara’yı gezmek, bir iki ay Ankara’da kalmak, Başkentin doktorlarına muayene olmak, Başkentin cadde ve sokaklarında yürümek, parklarında dinlenmek, Kocatepe camisine, Anıtkabire ve Atakuleye gitmek istiyordu.

Ne yazıkki; 8 Şubat 2004 Pazar günü saat 07.30’da Ankara’ya misafir gelen Annemizin; tam 3 ay sonra 8 Mayıs 2004 Cumartesi günü sabahı saat 05.30’da vefat ettiğinden; Kocatepe camisine, Anıtkabir’e ve Atakuleye götürmek nasip olmadı.

Tek tesellimiz, Annemin Ankara’da 3 aylık konuk olduğu dönemde; Başkentimizin doktorlarına götürmemiz. Bu vesileyle; göğüs hastalıkları Müt.Doktor Ülkü DEMİR Hanımefendiye, Enf.Hst. ve Kl.Mikr/uzan Doktor Bekir Sıtkı Aydın’a, Göz Hastalıkları Op.Dr. Özkan ERGÜR’e, İç Hastalıkları Dr.M.Özcan UGURLU’ya teşekkür ediyorum. Doktorlarla, Röntgen ve laborant Teknisyenleri ile hizmetlilerine kadar herkese teşekkür etmeden muayenehaneden ayrılmayan Anneme emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Annem, kronik nefes darlığı nedeniyle  sürekli değişik ilaçlar alıyordu. 7 Mayıs 2004 Cuma gecesi saat 22.00 civarında SSK Dışkapı Hastanesinde kalp elektrosu, kan ve şeker tahlili yaptıktan sonra gece 23.00 de eve döndük. Acil durumda hastaneye götürdüğüm Annem, dönüşte 3 katlı binanın 54 basamaklı merdivenini çıkarak eve geldi. O gece saat 24.00 e kadar sohbet ettik. Geceyarısından sonra sonuçları aldım geldim. Annemle beraber sonuçları daha sonradan yorumladık. Sonuçlarda anormal bir durum yoktu. 8 Mayıs 2004 gece saat 02.30’a kadar Annemle sohbet ettik. Bu görüşme ve konuşmanın son olacağını hiç düşünmedim. Ne yazıkki son görüşme ve son konuşmamız oldu.

Sabah güneş doğmadan saat:05.15’te Eşim, Annemin Banyo’da abdest aldığını, sabah namazına hazırlandığını, sadece kendisi için değil; hepimiz için, bütün insanlık için yüce yaratanımıza duaya durmak üzere hazırlık yaptığını görmüş, 15-20 dakika sonra salona gittiğinde; akşam ilk kez “ben bu gece koltukta yatacağım” diyerek düzenlemesini yaptığı koltukta eli çenesinde hayata gözlerini yumduğunu görünce beni haberdar ederek acı günün başlangıç dakikalarını da hatırlatmak isterim.

Zira; ilk defa ölen bir insan ile karşı karşıya idim ve bu ölen insan benim annem olunca elim ayağım birbirine dolaştı. Ne yapacağımı bilemedim.Nereden başlanacağını, kime haber verileceğini bilmeden donuk bir vaziyette düşünmeye başladım. 

Bu konuda her insanın hazırlıklı olması ve ilk yapacağı iş, en yakınında bu konuda deneyim sahibi olan bir insanın desteğini alarak bu zor günde planlı ve düzenli bir çaba içine girilerek ölen insanın bir an önce esas makamına ulaşmasını sağlamak ve çevredekilerin hüzünlü ortama rağmen tesellide bulunarak yardımlarına koşmak çok önemlidir.

Zira; bir insanın ölüm kaydının düşülmesi, doğumda nüfus hüviyet cüzdanını çıkarmaktan daha zor ve aciliyet arzetmektedir. Hızır Acil’den gelen Doktorun başınızsağolsun. Anneniz vefat etmiştir.” Deyişinden sonra “ölüm raporu” için Belediyeden gelen Doktoru bekledik. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığınca görevlendirilen Doktor’un, “Darp izine rastlanmamıştır. KKYT ile ölüm” notu düşülmesinden sonra bu “ölüm kağıdı” ile Karşıkaya mezarlığına götürdük. Karşıyaka mezarlığına giderken cenaze aracı ve kefen temini işleminden sonra cenazenin yıkanması, cenaze namazının kılınması ve şehirlerarası nakil için “cenaze nakil belgesi” ile “defin belgesi” gibi işlemler de az uğraştırıcı işler değil. Üstelik böyle acılı bir ortamda bu işlemleri yapan, memurların tavrı olumsuz olursa vay haline!…

Annemiz, her şeyimizdir. Annesini kaybedenlerin başı sağolsun. Bu güzel varlığa sahip olanlar ise kıymetini bilirler temennisiyle, geçmişlerimize rahmet diler, bu yazıyı okuma zahmetinde bulunanlara saygılarımı sunuyorum.

 

 



[*] Emlak Şube Müdürü, İnşaat Emlak Daire Başkanlığı