Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Sanatın Emniyetli Yüzü

 

                                                                                              Nursel GÜNDÜZ

                                                                                              Emekli Emniyet Müdürü

                                                                                              Genel Başkan Yardımcısı

 

            Babam gazeteci, şair, yazar; Halil SOYUER, annem Anadolu Ajansı Mensubu Münevver SOYUER. Çocukluk, gençlik ve üniversite yıllarım sanat, siyaset ve basın dünyasının ünlüleri ile yoğrularak geçti.

            İşe girme zamanım geldiğinde; Babam, emniyet teşkilatında bir sınav açılacağını ve girmemi öğütledi. O zamana kadar, polisle yakından uzaktan hiçbir ilişiğim olmamıştı ve hedefim asla polislik değildi. Devlet memuriyetine girmek, zamanla TRT veya DPT’de görev almaktı. Özgür yetiştirilmiş, çağdaş bir genç kızdım. Yakın ve uzak çevrem polis olmama karşı çıktı.  O, sosyal olmayan, kaba; çevrede barınamayacağımı söylediler. Oysa, Babam polis aşığı bir insandı. Bana polis olmamı öğütlemişti, çünkü; bir polis muhabiri duayeni olarak, yıllarca onların iç dünyasına girmiş, o üniformanın katı görünüşü altında yatan duygusal, sevecen dünyayı çoktan keşfetmişti bile. (Tıpkı sevgili Bekir COŞKUN’un birkaç sayı öncemizde yazdığı gibi). Onlar beni çok sıcak karşıladılar. Ben de tüm pozitif enerjim ile, hiçbir ön yargı beslemeksizin kendimi onların arasında buluverdim. Kısa süre sonra onlarla kaynaşıvermiş, başka bir görevi düşünmek bile istemez olmuştum. Yıllar ve yıllar sonra hem çalışmayı düşlediğim kurumlardan, hem de başkalarından çok cazip teklifler almama rağmen onlardan kopamadım.

            O, dışarıdan kaba olarak algılanan çevrede otuz yılı aşan süre hizmet verdim ve 1. sınıf Emniyet müdürü olarak emekli oldum. Zaman zaman mesleki mağduriyetlerim oldu. Hakettiğim kadroları tavassut veya başka nedenlerle başkalarının aldığı oldu ama bu sorunları yalnız ben değil meslektaşlarımın çoğunluğu yaşamıştı. Tıpkı başka kurumlarda da yaşayanlar olduğu gibi. Ancak; bir kadın polis olarak meslek yaşantım boyunca asla kaba bir davranışla karşılaşmadım.

         Bütün bunları neden yazdım? Neden?. Polis son zamanlarda gerçek yüzünü halka açmaya, o sımsıkı kapılarını aralamaya başladığı için yazdım.

         Halk onları hep asık yüzü ile tanıdı. Polis teşkilatının asla benimseyip, tasvip etmediği ve mücadele ettiği, suçu tesbit edildiğinde cezalandırdığı, rüşvetçi, fırsatçı, hırsız, bazı polislerin yarattığı münferit olaylar, az da olsa yıllarca, tüm üniformaya maledildi. Rüşvet alan trafik polisi halkın gözünde yargılandı ama onu ihbar etmeyip, rüşvet vermeyi tercih eden vatandaş eleştirilmedi. Eski yıllarda, her polisin dağarcığında, eşi dostu tarafından kızdığı veya ters düştüğü bir kişinin karakola çekilip şöyle iyi bir dayakla haddinin bildirilmesini teklif ettiğine dair anıları vardır.

        Yıllar ve yıllardır hep halk polisten birşeyler bekledi. Oysa polisin de halktan öyle çok beklentileri vardı ki… Ama onlar birbirlerine bunları anlatamadılar. Hani şu son günlerde izlediğimiz bir reklam filmi var ya. “Ayrı dünyaların insanlarıydılar. Aynı yerde karşılaştılar. Neden acaba? Neden acaba?” diyor. Demek ki ayrı dünyaların insanlarını bile aynı noktada birleştiren birşeyler var. Hatta çok şeyler var.

        Polisler de halkın içinden yurdumun bağrından bu Teşkilata gelmiş, dar gelirli dilimi içinde ekmeğini en cefakar, en fedakar çalışma şartlarıyla kazanan insanlar. Onlar da ülkesini seven, onu yüceltmek için çalışan insanların hedefledikleri yolculukta, aynı Treni paylaşıyorlar ama onlar sanki tecrit edilmiş ayrı bir vagonda gibiler. Hani o reklam filminin tam tersi, aynı dünyanın insanlarıydılar, aynı yerde birleşemediler neden acaba? neden acaba?

         Polis, üniformasının düğmelerini sıkı sıkı kapattı. Çok sevdiğim, karikatürleri uzun yıllar sonra hala güncel olan Cemal Nadir GÜLER’in bir karikatüründe; duvarda asılı güler yüzlü bir kişinin çerçeveli bir fotoğrafının önünde iki asık yüzlü, kodaman adam vardır. Eller arkada, ikiside kasılmış vaziyette, Biri öbürüne fotoğrafı işaret ederek derki: İşte bu da benim müdür olmadan evvelki resmim. Sanırım bu teşkilat meslek disiplini ve ciddiyeti ile, yeri geldiğinde güler yüzlü olmayı uzun yıllar bağdaştıramadı. Asık yüzlü olmayı bir disiplin gereği gördü

          1978 yılında, şu anda biri İl Emniyet Müdürü, diğeri Polis Başmüfettişi olan iki arkadaşımla birlikte İngiliz polisi üzerinde incelemeler yapmak ve eğitilmek üzere İngiltere’ye gönderilmiştik. Bir polis okulunun mezuniyet törenine katıldık. Müdürler ve üst yöneticilerle birlikte kokteyl salonundan tören alanına çıkacağımız kapıda, basın mensupları ve fotağrafçılar bekliyordu. Çıkış esnasında arka tarafımızda bulunan müdürlerden biri sürekli olarak gülümseyin, gülümseyin diye fısıldıyordu. Daha sonra fotoğraflar geldiğinde herkesin tören alanına doğru gülümseyen yüzlerle yürüdüğünü gördük. Bu hem polis adaylarını, hem töreni izlemeye gelen ailelerini, hem de davetli olan çevre halkını olumlu etkileyen bir davranıştı.

            Birkaçgün sonra bölge Emniyet Müdürünü ziyaret ettik. Orada birlikte çekilen fotağrafları bize veren okul müdürü, bana ve arkadışlarıma ooo… çok ciddisiniz… çok ciddisiniz dedi. Fotoğrafa baktık İngiliz Bölge Emniyet Müdürü gülümsemiş, biz üçümüz gayet ciddi duruyoruz. Hele yüzü hep gülen ben iyice asık yüzlüyüm. Oysa ziyaret çok hoş geçmiş, güzel anılarla ayrılmıştık. Ama o, resmî olarak çekilen fotoğrafın karesine ciddi olarak girmiştik.

         Geçmiş yıllarda 10 Nisan kutlamaları nedeniyle çıkarılan ve basımına çok özen gösterilen tanıtcı broşürlerde yer alan polis fotoğrafları da çok ciddi idi. Oysa şu sıralarda tüm caddeleri süsleyen polis afişlerindeki yüzler nasıl da rahatlatıcı. Gülümseyen, güven veren, pırıl pırıl, 21.y.y.’a hazır polisler. Geçenlerde Polis Akademisinde, Polis Akademisi mensupları eşleri ile Kadın ve Gençlik Platformu’nun birlikte düzenlediği bir panel yapıldı. Panelin ilk bölümünde Opera sanatçılarının konseri vardı. Oradaki polis, sanatçı kaynaşması görülmeye değerdi. Bizi masmavi derinliklere, zümrüt dağlara, pembe bulutlara taşıyan o güzelim ezgileri dinlerken ve onları büyük bir coşku ile alkışlayan Polis Akademisi öğrencilerini izlerken gözlerim doldu.

            Akşam TV haberlerinde bazı karakollarda memurların Vivaldi dinleyerek çalıştıklarını izledim. Ne güzeldi.

            Ve tam da o sıralar İzmir Emniyet Müdürlüğünden bir paket geldi. Afişler, broşürler, gazete fotokopileri, proğramlar…

         Yıllardır düşlediğim,  daha iki ay önce Emniyet Müdürleri Eşleriyle yaptığımız bir toplantıda dile getirdiğim  Polis Türk Sanat Müziği korosu kurulması düşüncesi gerçek olmuştu. Üstelik sadece o değil, halk oyunları ekibi, polis çocuk korosu ve tiyatro grubu da kurulmuş etkinlikleriyle İzmir’de adını duyurmaya başlamıştı bile…

            Polis- halk yakınlaşmasının en güzel örnekleri değil mi bunlar?

            Duayen besteci Avni ANIL’ın Polis Teşkilatının bünyesinden çıktığını; bir zamanlar dilimizden düşmeyen;

 

                                   Yine yakmış yâr mektubun ucunu

                                   Askerlikte sevda çekmek zor diyor

                                   Yükleyip postanın bana suçunu

                                   Hatırımı teller ile sor diyor

 

                                   Dinlenmeler bir sigara içimi

                                   Duman duman sen kaplarsın içimi

           

           Şarkısının ve bir çok sevilen şarkının dizelerinin (Nur içinde yatsın) değerli Emniyet Müdürü Mehmet GÖKKAYA’ya ait olduğunu;

           Kumruları dinledim susu verdiler diye gönlümüze taht kuran şarkının dizelerinin (Rahmetle anıyoruz) Emniyet Müdürü Özdemir KİPER’e ait olduğunu;

     Halen İl Emniyet Müdürü olan Uğur GÜR ve Şükrü YETİMOĞLU’nun bestelenmiş eserlerinin çoğunun TRT repertuvarlarında geniş şekilde yer aldığını kaç kişi biliyor acaba?

           Polisin duygusal, sevecen dünyasının kapısını aralayan, halkla kaynaşmasına önderlik edenlere hepimizin şükran borcu vardır. Sevgili Halil TATAŞ Müdürüm siziçook severim ve çok saygı duyarım ama itiraf edeyim ki kıskandım.

            Teşekkürler Tuncay YILMAZ’a… Teşekkürler Halil TATAŞ’a…Teşekkürler Çağın Polisini yarınlara taşıyacaklara…

           Tam da bunları yazıp kenara koymuş iken, ikigün sonra Atakule Kubbe restoranda yapılan bir sanat gecesinde; Sayın Genel Müdür Yardımcımız FeyzullahARSLAN’dan Genel Müdürlüğümüzde Polis Türk Sanat Müziği korosu kurulmakta olduğunu ve bu konuda TRT Sanatçısı Murat Kadir GÖK’ün görevlendirildiğini, Sayın Genel Müdürümüzün konu üzerinde titizlikle durduklarını öğrendim. Teşekkürler Sayın Genel Müdürüm.

            Sanatın emniyetli yüzüne halkın alkış seslerini uzaktan duyar gibiyim…