Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

POLİSE MUKAVEMET YADA DEVLETE KARŞI YAPILAN ASİLİĞE DAVET

 

 

 

Alaaddin EPİK[*]

 

            Basına yansıdığında aslında olayın üzerinden iki gün geçmişti. Yani haber biraz bayattı. Ancak ne olduysa bu bayat haber öylesine etkili bir kamuoyu yarattı ki, başta  medya olmak üzere ilgili bir çok çevrenin duyarlılığıyla Türkiye’nin gündeminde epeyce bir yer işgal etti.  Milyonlarca dolarlık yolsuzluk mu yapılmıştı? Kamuda işe yerleştirmelerde usulsüzlük mü olmuştu ? Ya da ekonomide göstergeleri alt üst eden finansmal sorunlar mı vardı? Bunların hiç birisi değildi.         

            Herşey uyuşturucu konusunda mutat mücadelesini yapan Malatya Polisinin ilgili birimlerince, üzerinde bulunan küçük miktardaki uyuşturucu nedeniyle göz altına alınan etkili bir kişinin bildiklerini samimi şekilde polise ifade etmesinden sonra, Malatya Polisinin Van ilinde yapılması düşünülen ses getirebilecek icraatının planlandığı gibi gitmemesi  ve elde edilen bir aracın teferruatlı arama işinin yapılması sırasında Van Polisine ait bir tesise gelen, aralarında gözaltındaki kişilerin 1. derece  yakınlarının da bulunduğu 15-20 kişilik silahlı grubun kaynağı belli olmayan pervasızca cesareti sonrası ellerindeki silahlarla devletin silahlı kolluk kuvvetlerine karşı uyguladıkları “Tecavüzkar” tutum sonrası alıp götürülen gözaltındaki şahsın o tesisten ayrılmasından sonra başladı. Daha yalın ifadeyle eli silahlı kişilerce  görevli polislerin dövülerek, burnu kırılarak  kendilerine karşı gösterilebilecek mukavemeti kırıldıktan sonra güpegündüz gözaltında bulunan bir şahsın kaçırılmasıyla.

            Yukarıda anlatılanların hiç birisi bir film senaryosundan alınmadı. Yaşanan gerçek olayların çok küçük bir özeti. Tarihi de 2004 yılının Ağustos ayının ilk günleri. Eli silahlı çete mensupları gecenin karanlığından faydalanıp kaçmadı. Herşey gündüzleyin oldu, bitti. Ulaşımı aksatacak kar, fırtına da yoktu. Hava pırıl pırıldı.

            Bu lokal olayın üzerinden 15 gün geçmemişti ki bir benzer olay haberi de bu defa en batıdan, Manisa’dan geldi. Bir cinayet olayı ile ilgili  gözaltında bulunan bir şahıs, yine güpegündüz, orta büyüklükteki bir ilçenin polis karakolunu basmaya teşebbüs eden on beş yirmi kişi  tarafından kaçırılmaya teşebbüs ediliyor. Neyse ki İlçe Emniyet Müdürü ve bir polis memurunun gözüpek davranarak çapulculara karşı koyması ve biraz “sert” çıkmaları bu kanun tanımazların polise karşı koymaya çalıştıkları mukavemetin kırılmasına neden oluyor.

            Aralarında devletin bekası ve milletin bölünmez bütünlüğü konusundaki duyarlı tavırları ile bilinen (!) bir siyasi partinin aynı yerde ilçe başkanlığını da yapmış olan kişinin de bulunduğu (4) kişi, hemşehrileri uğruna karakola yapmış oldukları baskın girişimi sonrası yakalanıp,  yapılan adli işlem neticesi tevkif ediliyor.

            Bu iki lokal olayın ayrıntıları ve neticesi ayrı bir konu olduğundan teferruatları konusunda yapılacakları ilgililere bırakıp kendi saptamamıza dönelim. Her iki olayda da polise yönelik olarak gerçekleştirilen aktif mukavemet aslında doğrudan devletin kendi varlığına yönelik olarak gerçekleştirilen tecavüzün ta kendisidir. Polise atılan her yumruk, devletin sinesinde patlayan bir bombadır. Polisin yaptıklarından dolayı bazı kesimlerce sürekli eleştirilmesi, bu eleştirilerin bilimsellikten uzak,tamamen polisi yıpratmaya yönelik bir nitelikte olması, ilgili kişilerin polisi haklı olduğu konularda  “yaya bırakması” polisi vatandaşlarından dayak yiyen, koruduğu tesislerinin kollamakta zaafiyete düşen, her ne hikmetse, yasanın saydığı bazı “Haklarını” kullanmaktan imtina eden, ürkek, yılgın ve tepkisiz bir duruma gelmesine zemin hazırlamıştır.Yarınından emin olamayan,kasıt olmaksızın görevi gereği yapacağı bazı hataların kendisine çok pahalıya mal olacağı endişesini  fazlasıyla taşıyan polisin kendini ifade etmekte birçok güçlüğü olduğu aşikardır.

            Geçmiş yıllara göre toplumda polise karşı artan agresif tutumun nedenleri belki iç hukukumuzda yapılan çeşitli düzenlemeler belki de toplumumuzda oluşan psikolojik problemlerin bir çeşit dışa yansımasıdır.Ancak, birbirinden farklı kaynaklardan da beslense, polise yani devlete karşı oluşturulan bu fiili tutum ileride oluşabilecek toplumsal şizofrenilerin bir tür  habercisidir. Sağlıksız bir toplumla ilgili belirtilerin gün yüzüne çıkmasını sağlayacak veriler bu tutumun içerisinde gizlidir .           

             Bu tip  hadiselerin yalnızca basına yansıyan bu iki olaydan ibaret olmadığı  ve son yıllarda sayısının artarak devam ettiğini görmek için polisin maruz kaldığı aktif ve pasif mukavemet,hakaret ve darp sayısının,  Van ve Manisa  illerinin uzağındaki, her iki ilimizden farklı özellikleri bulunan Mersin ilinde  2003 yılı son 7 ayıyla, 2004 yılı ilk 7 ayı içerisinde oluşan  sayısal verilere bakmakta fayda var.

             2003 yılının son 7 ayında meydana gelen 60 adet polise karşı işlenen hakaret, tehdit ve mukavemet olayları ile ilgili olarak gözaltına alınan 83 kişiden 22’i çıkarıldıkları ilk mahkemede tutuklanmış,  diğer 59 şahıs ise serbest kalmıştır.Bu olaylardan 31’i gündüz 29’u gece meydana gelirken, polise karşı işlenen bu müessif eylemlerin  12’si emniyet kurumları  içerisinde,48’i kurum dışında meydana gelmiştir.

            2004 yılının ilk 7 ayında meydana gelen 86 adet polise karşı işlenen hakaret, tehdit ve mukavemet olayları ile ilgili olarak gözaltına alınan 168 kişiden 48’i çıkarıldıkları ilk mahkemede tutuklanmış,  diğer 120 şahıs ise serbest kalmıştır. Bu olaylardan 41’i gündüz meydana gelirken 45’i gece meydana gelirken, polise karşı işlenen bu müessif eylemlerin 21’i emniyet kurumları  içerisinde,65’i kurum dışında meydana gelmiştir.

            Geçen yıla göre  bu yıl, olay sayısı %42, gözaltına alınan şahıs sayısı %105, tutuklanan kişi sayısı ise %110, kurum içerisinde meydana gelen olay sayısı ise %75 artmıştır.                    

           Olayların hangi ivmeyle azalıp çoğaldığını bilmek açısından yakın bir suç türü olan “yaralama olaylarının ülke genelinde 2002 yılındaki sayısının 21754, 2003 yılındaki sayısının 23510; Mersin ilinde 2002 yılındaki sayısının 789,2003 yılındaki sayısının 726 olduğunu bir yerlere not etmekte fayda var. Görüldüğü gibi, ülke genelinde bir önceki yıla göre yaralama olayları %7.4 artıp, Mersin ilinde %8 oranında azalırken; Mersin ilinde geçen yılın (2003) son 7 ayıyla, bu yılın ilk 7 ayındaki polise mukavemet, hakaret ve darp olaylarındaki %42’lik artış gerçekten düşündürücüdür. Yine geçen yıl Mersin’de her 3.5 günde görevli olduğu süre içerisinde mukavemet, darp ve hakarete uğrayan polisimiz, bu yıl  2.4 günde bu tip konulara muhatap ve neticesinde mağdur olmuştur.

          Rakamlar arasındaki derin uçurum geleceğe yönelik olarak kaygı verici durumda. Olayların bu denli artmasının sebeplerini bir çırpıda saymak mümkün değil. Belki yasal düzenlemelerdeki eksiklikler, belki mevcut yasaların uygulanmasındaki sıkıntılar, belki vatandaşların içerisinde bulunduğu “halet-i ruhiye”, belki de  polis tarafından alınması gereken tedbirlerdeki zaafiyetler. Sebep ne olursa olsun, ortada çözüm bekleyen bir sorun var kanımca. Tamam, bu toplumda,  polis vatandaşına karşı mutlaka şefkatli davranmalı, kesinlikle kırıcı olmamalı, vereceği hizmetin kalitesini artırmanın gayreti içerisinde olmalı. Bunun yanı sıra saygınlığını ve nüfuzunu kaybetmemenin planlarını da en iyi şekilde yapmalı, yapılacak hukuki düzenlemelerle bu  konudaki rahatsızlıkları giderilmeye çalışılmalı ona destek olunmalıdır. Unutulmamalıdır ki; iç güvenlikten sorumlu kolluk kuvvetlerinin moral motivasyonunun zayıflaması bu kesimce sürdürülen hizmetlerin boyutunun arzu edilen  neticenin uzağında olmasına zemin hazırlayacaktır.

            Maksadım, fazlasıyla bilgi sahibi olduğumuz bir iki olayla ilgili bilgileri tekrar su yüzüne çıkartıp  konuyu afişe etmek değil, geçmiş yıllara göre daha yoğun şekilde  bu ve benzeri konular yüzünden polisin  aşağı yukarı her ilimizde mağduriyetinin olduğunun bilinmesi, konuyla ilgili Emniyet Teşkilatı başta olmak üzere devletimizin ilgili birimlerince çözüm arayışlarına girilmesi ve daha büyük mağduriyetler olmadan gerekli tedbirlerin aldırılmasının sağlanmasıdır.

                                                                                 

                       



[*] Başkomiser, Güvenlik Şubesi Müdür Vekili