POLİS ;ANARŞİ İLE ZULÜM ARASINDAKİ DENGE!!!
Halil YILMAZ
Asayiş Daire Başkan Yardımcısı
İPA Türkiye Seksiyonu Genel Bşk. Yrd.
“ Tam bir özgürlük anarşidir, tam bir düzen de zulüm.
Bu iki uç arasındaki dengeyi korumak demokratik
Toplumların asırlar boyu amacı olmuştur.”
Richard Knight
Türk milletinin özgürlük mücadelesinden sonra kurulan Cumhuriyetimizin rotası bellidir “muassır medeniyet”.Yukarıya alıntı yapılan entelektüel bakış, çağdaş toplumların belirgin nitelikleri arasında yer alan demokratik toplum olma olgusunun sınırlarına işaret etmektedir.
Halkın egemenliği temeline dayanan bir yönetim biçimi olan demokrasinin gerçekleşmesinin koşullarından biri, vatandaşların özgür olmasıdır.Özgürlük,herhangi bir kısıtlamaya,zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, bir şarta bağlı olmama, her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu, serbesti, hürriyet olarak tanımlanmaktadır.
Anayasamızda genel esaslardan hemen sonra düzenlenen temel haklar…başlığı altındaki kişi hakları, sosyal ve ekonomik, siyasi haklar Türk vatandaşlarına hatta yabancılara tanınarak demokratik yönetimin anayasal gerekleri yerine getirilmiştir.
Anayasal güvence altındaki temel haklar, yasal sınırlar içinde özgürce kullanılmalıdır.Siyasi ve idari kurumlardaki çözülme sonucu devlet denetimin kalmaması durumu, başsızlık, kargaşa başıboşluk olarak nitelenen anarşinin toplumda yaşanmaması için, yasaya uygunluk denetimi devletin kolluk gücü tarafından yürütülür.
Diyebiliriz ki polislik, bir risk yönetimidir; özgürlüklerin kullanılmasına müdahale etmeyecek, fakat anarşiye de izin vermeyecek. Ancak, toplumda anarşi meydana gelmesi riski endişesiyle kamu düzenini sağlamak için yapılacak denetimde sadece düzen(!) sağlanmak istenirse ortaya çıkacak sonuç zulümdür.
Ülkede anarşi olmaması için düzen(!) i değil “kamu düzeni” ni sağlamak, bunu yaparken de içinden çıktığı halkına zulmetmemek, bu iki uç arasındaki hassas dengeyi korumak son derece önemli bir misyondur.
Demokratik bir toplum olabilmenin bedeli ne kadar zor, buna katkı sunacak kurumların işi ne çetin!
Bu nedenledir ki çağdaş devletlerde kolluk gücünü kuvvetlendirmek başta gelen uğraştır; Dünyanın her yerinde kolluk gücünü kuvvetlendirmeye yönelik çabalara girişilmektedir. Güçlü kolluğu olmayan bir ülkede demokrasiyi yerleştirip yürütmek mümkün olamaz[1].
Peki nedir, nasıldır bu güçlü kolluk?
Güçlü kolluk deyince, insan haklarına saygılı, demokrasi kuralları içerisinde etkin olarak çalışan ve bu maksatla çağdaş bilimin bütün verilerinden ve uzmanlık bilgisinden yararlanan bir kolluk anlaşılmaktadır[2].
21. Yüzyıla Hazırız sloganı ile 2000’li yıllara giren Türk Polis Teşkilatı, suç işlenmesini önlemek, işlenmiş suçları aydınlatmak amacıyla çağdaş bilimin bütün verilerinden ve uzmanlık bilgisinden gerektiği şekilde yararlanmaktadır.
Nüfus oranına göre en az suç işlenen ülkeler arasında sayılabiliriz. Teknik donanım ve teknoloji kullanımı üst seviyelerdedir. Bu konuda genel bütçenin yanında Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı kaynakları ile çok önemli gelişmeler elde edilmiştir.
Ancak polis teşkilatı, kendi insan kaynaklarına gereken önemin verilmemesi nedeniyle insan haklarına saygı, demokrasi kuralları içerisinde etkin olarak çalışma açılarından eleştirilmektedir. Bu noktada biraz düşünelim:
*“…Polis kanun adamıdır, mutlaka sayılmalıdır…”[3] ilkesine rağmen günümüzde ne kadar sayılıyor, değer veriliyor?
*Polisin ve dolasyısı ile Devletin etkinliği kaldı mı; polis, yasaları uygulamaya, işini yapmaya çalışırken kendisine gösterilen etiket(!) ler karşısında ne yapabiliyor?
*İnsan haklarına saygılı olması mutlak gerekli bu kişilerin, onların çocuklarının, eşlerinin de hakları yok mu; yaptıkları işe, çalışma sürelerine ve şartlarına, aynı işi yapan diğer genel kolluk teşkilatlarının mensuplarına uygun ücret almaları gerekmiyor mu?
*Almanya’ da bir polis çok istisnai haller dışında diğer memurlar gibi günde sadece 8 saat çalıştığı halde, Ülkemizde günde en az 12 saat çalışıyorsa; sadece emirle çalışma süresi uzatılabiliyor, yasal izni kesilebiliyorsa; bunun yorgun polise, böyle bir polisin eşine, çocuklarına, işi gereği muhatap olacağı vatandaşlarımıza verebileceği zarar[4] ne zaman dikkate alınacak?
*Polisin maaşının düşük olmasının sadece polisi değil suçlulukla mücadeleyi de olumsuz yönde etkileyebileceği, polise yoksulluk sınırında maaş verilmesinin yaratabileceği komplikasyonlar[5] tahmin ediliyor mu?
*“Polisin çalışma koşullarına ilişkin düzenleme ve uygulamalar Anayasanın, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ilgili hükümlerine aykırıdır. Bu nedenle… yakınmalara kulak vermek gerekir[6]” bilimsel görüşleri ve personelin “yakınmaları duyuluyormu?
*Çalışma saatlerinin düzensizliğinin insan hakları ihlallerine yol açtığı gerekçesiyle İzmir İl İnsan Hakları Kuruluna yapılan başvurunun[7] ardından daha kimlerin hangi makamlara başvurması bekleniyor, personelin İdare ile davalı hale düşmesi kime ne kazandıracak?
*Polisin koşullarının düzeltilmesinin sadece polisin yararına değil, aynı zamanda insan hakları ihlalleri ile mücadelenin en gerçekçi yolu[8] olduğunu Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi raporu veya İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararı ile mi öğrenmemiz gerekiyor?
*Kolluk hizmetlerinin kalitesinin her bir yurttaşımıza, toplumumuza, demokrasimize ve hatta geleceğimize etkisini hesap edemez miyiz?
*Alt yapının tam, personel seçimi ve eğitiminin çağdaş, çalışma koşullarının mükemmel, maaşlarının yeterli olduğu bir polis teşkilatında görev yapanlardan hiç kötü muamele beklenebilirmi?[9]
*Kolluk personelinin özlük haklarını, görev koşullarını, mesleki güvencelerini ve kolluk hizmetlerini iyileştirmeden Avrupa Birliği’ne girebilecek miyiz?
*Bütün bunların ve başka soruların cevapları olumlu değil ise, anarşi ile zulüm arasındnaki denge olunabilir mi?
Ne dersiniz?
[1] DÖNMEZER, Sulhi, Ord.Prof.Dr. Mala Karşı İşlenen Suçlarla Mücadele Semineri, 24.05.2000,Çırağan Sarayı/İSTANBUL
[2] DÖNMEZER
[3] GÜLARI, Rıdvan (1973) ; Atatürk, Trabzon seyahatine çıkmak üzere Dolmabahçe Rıhtımı’nda motor beklerken yaramazlık yapan Ülkü’ye müdahelede bulunan polise Salih BOZOK’un “çocuğu rahat bırakınız!” demesi üzerine: “Olmaz, olmaz! Polis kanun adamıdır, mutlaka sayılmalıdır…” ikazında bulunuyorlardı.
[4] Ayrıntılı bilgi için bakınız; ÖZTÜRK, Bahri Prof.Dr. D.E.Ü.Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku ABD Başkanı, SANCAKTAR, Oğuz, Y.Doç.Dr.D.E.Ü. Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Öğretim Üyesi (Polis Dergisi,Sayı 29 Ekim/Kasım/Aralık2001)
[5] ÖZTÜRK VE SANCAKTAR
[6] ÖZTÜRK VE SANCAKTAR
[7] Polis dergisi, Sayı 29, Ekim/Kasım/Aralık 2001
[8] ÖZTÜRK VE SANCAKTAR
[9] ÖZTÜRK VE SANCAKTAR