Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

ÖNCE İNSAN, SONRA POLİSİM! (POLİS OLMANIN DAYANILMAZ SANCISI)

Metin Murat ARSLAN

Emniyet Amiri

Sosyolog

Bartın Emniyet Müdürlüğü

Polis; uyumaz, acıkmaz, yorulmaz dediler. Fakat yaşarken baktım ki; ben hem uyuyabiliyor, hem acıkabiliyor, hem de yorulabiliyorum. Ya bende bir hal vardı; ya da bu iddialarda.

Polis; sadeliklerin bol, ama marjinalliklerin (sivriliklerin aşırı uçların) az olduğu yerden geliyordu. O geldiği yerde herkesi tanır, herkeste onu tanırdı. Ama o şimdi köyü kadar apartmanda yaşıyordu. Artık yeni geldiği yerde horozlor ötmez olmuş, sokaklarda çeşmeler yok olmuş veya akmaz olmuştu; kaldığı apartmanda seneler geçtiği halde ne giden gelen oluyor, ne de kimse kimseyi tanıyordu.

O tarlasına veya işine yürüyerek giderdi; çok çeşitli yemekleri olmaz ya bulgur pilavı veya patates yemeğine kaşık sallardı. Ama, şimdi arabayla işine zor varır olmuştu. Albenisi olan ve kendisini tahrik eden yemekler çok; ama alacak yeterli parası yoktu.

Onun köyde çocuklar güle oynaya okula yürüyerek giderdi; belki fazla bir eğitim alamıyor, yaşıtlarıyla üniversite kulvarında yarışmıyordu  O şimdi çocuklarını daha iyi okula ve o okula gidecek servis ve giderleri için gereken paraya kafa yoruyordu.

O köyde kalsa idi; tüylerini ürperten vücut kimyasını bozan, ruhi yapısını etkileyen 5 yaşındaki kız çocuğuna veya 50 yaşındaki kadına tecavüz edilerek öldürülüşünü belki hiç görmeyecekti; ama şimdi bu ve bunun gibi nice çeşitli suçlar görüyor, teknik imkan azlığından bilgiye ulaşamıyor ve bu nedenle suçlunun suçunu ispat edememesinden dolayı üzülüyordu.

O mesleğe yeni girerken dahi, geçmişteki olumsuz meslektaşlarının oluşturduğu olumsuz imajla birdenbire karşılaşmış; bu imajı değiştirmek için didinerek tırnaklarıyla kendine yeni ve olumlu imaj oluşturmaya çalışmıştı.

O cebindeki para kendisine ve ailesine zor yeterken; sokak çocuklarını, kaldırım fahişelerini; beş yüz bin lira daha kazancımız olsun diye halk ekmek kuyruğundaki garibanları gördükçe bir şeyler yapamamanın ezikliğini yaşıyordu.

O kuralları uygulamaya çalışıyor ve çalıştıkça da anlaşılamıyor, fakat eğitimin uzun vadeli bir yatırım olduğunu bilerek doğruları uygulamaya çalışıyordu.

O milletin sosyal problemlerine sihirli bir asa ile çözüm getiremeyişine; M.A.Ersoy’un “Tarih’i tekerrür diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” ifadesinin haklı çıkmasına ve ne yazık ki tekerrürlere içi sızlayarak bakarak, içi kan ağlarken, “ağzında kan var diyenlere”, “hayır kızılcık şerbeti içmiştim izi kalmış” diyordu.

O yetiştirilemeyişine, o horlanışına, o saatlerce çalışmasına ve takdir edilemeyişine üzülüyordu.

O duygulanmak istiyordu, bu kadar görüntü karşısında ağlamak istiyordu.Varsın desinler erkekler ağlamaz diye; ama işte yufka yürekliydi ağlamak istiyordu. Bazen bir ekip arabasında, bazen bürosunda, bazen sokakta için için ağlıyordu. O diyordu; gel ağlayan yavrucak, hiçbir suçun olmadan terk edilişine gel beraber ağlayalım. Eli nasırlı köylü analar, bacılar, teyzeler geliniz; dertlerinize derman olamayışıma ben de ağlayayım. Ama bütün bunlara rağmen O diyordu “bana, kaldıraç için bir destek noktası verin dünyayı yerinden oynatayım” diyecek kadar da güçlü ve kararlı idi.

Gel polisim gel; hem dertlerimize hem milletin dertlerine ve tüm insanların dertlerine birlikte ağlayalım. Ağlayalım da içimizi temizleyelim, sonra kendimize diyelim ki; belki dikili bir ağacımızda olmasa da bu vatan benimdir ve bir metre kare temizlemeye gücümüz yetecekse temizleyeceğiz. N.Hikmet’in dediği gibi,

“Ben yanmasam,

   Sen yanmasan,

                Biz yanmasak,

                 Nasıl çıkar

                  Karanlıklar

                    Aydınlığa… diyoruz.

İnsan gölüne bir kaşık sevgi mayası çalıyoruz ve tutacağına inanıyoruz. Ve sen insan olan polisim tut ki yalnız kalmayayım karanlıkta durmayayım ve kapaklanıp düşmeyeyim.