OLMAMASI GEREKEN
Mustafa YİĞİT[*] |
11 Eylül 2003 günü İstanbul Emniyet Müdürlüğü kadrosunda görevli Polis Memuru Reyhan Emre Şen,
Beşiktaş Yıldız oto parkında görev yaptığı sırada görevli arkadaşları Polis Memuru Dursun Demir ile Polis Memuru Naci Akarsu’yu resmi tabancasıyla vurarak öldürmüştür.
Yakalanıp yetkili Cumhuriyet savcılığına teslim edilen sanık polis memuru Reyhan Emre Şen gerekli tahkikat yaptırılarak gönderildiği yetkili mahkeme kararı ile tutuklanarak cezaevine kapatılmıştır.
Reyhan Emre Şen hakkında; Cumhuriyet Savcılığınca İstanbul 5.Ağır Ceza Mahkemesinde iki defa müebbet hapis cezası istemi ile dava açılmıştır.
Dava devam ederken mahkeme aldığı bir ara kararı ile sanık Reyhan Emre Şen’in akıl hastalığı sebebiyle sorumsuzluk durumunun saptanması için Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesine gönderilmiştir.
16 Şubat 2004 tarihi ile 3 Mart 2004 tarihleri arasında hastanede yatırılarak 7 ruh sağlığı uzman doktoru tarafından muayene, gözlem ve tetkikler yapılarak dava dosyasının da incelenmesi sonunda sözü geçen de (AKUT PARANOİD) bozukluk (Aniden gelişen paranoya hastalığı) saptanmıştır.
Bu nedenle Reyhan Emre Şen’in cezai ehliyetinin olmadığı için Türk Ceza Kanununun 46.maddesi hükümleri uygulanması gerektiği bildirilmiştir.
1933 Yılında 2275, 1953 yılında 6123 ve 1955 yılında 6569 sayılı yasalarla değişiklikler yapılmış olan Türk Ceza Kanunumuzun 46.maddesi aynen şöyledir.
“Fiilli işlendiği zaman şuurunun veya hareketinin serbestisini tamamen kaldıracak surette akıl hastalığına duçar olan kimseye ceza verilemez.
Ancak bu şahsın muhafaza ve tedavi altına alınmasına hazırlık tahkikatında Sulh Hakimi, ilk tahkikatta Sorgu Hakimi ve son tahkikatta vazifeli Mahkeme tarafından karar verilir.
Muhafaza ve tedavi altına alınan şahıs, muhafaza ve tedavinin icra kılındığı müessesenin sıhhi heyetince, şifası tebeyyün ettiğine dair verilecek rapor üzerine ayni kazai mercice serbest bırakılır.
Bu husustaki rapor ve kararda, hastalığın ve isnat olunan suçun mahiyeti göz önünde tutularak, içtimai emniyet akımından şahsın tıbbi kontrole ve muayeneye tabi tutulup tutulamayacağı, tutulacaksa müddet ve fasılası da gösterilir.
Tıbbi kontrol ve muayene, Cumhuriyet muddei umumilerince, kararda gösterilen müddet ve fasılalarda bu şahısların bulundukları mahalde, yoksa en yakın selahiyetli mutehassıs olan hastane sıhhi heyetlerine sevk edilmeleri suretiyle temin olunur.
Bu tıbbi kontrol ve muayenede nüks arazı gösterenler hakim veya mahkeme kararı ile yine muhafaza ve tedavi altına alınıp aynı muamelelere tabi tutulurlar.”
Buraya kadar olan anlatımla çok özet olarak elim, bir o kadarda vahim olayın oluşumu ve adli yargı ile ilgisi saptanmıştır.
Kuşkusuz adli yargı hukuk kuralları içinde yasaların gereğini titizlikle yapmaktadır ve yapacaktır.
Fakat olay karşısında yönetimin tutumu ile uygulamalarını hukuk ve yasalarla örtüştürebilmek olanaksızdır.
Suçun işlenmesiyle adli yargı olaya el koymuş yönetim ise; olayı Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü çerçevesinde Disiplin suçu olarak kabullenip polis memuru Reyhan Emre Şen’i polis mesleğinden ihraç etmiştir.
Görüldüğü gibi olayın bir adli yargı bölümü bir de disiplin cezası uygulaması bölümü vardır. Bu iki bölüm birbirinden tamamen hukuki ve yasal farklılıklar gösterir.
Suç; hukuk düzeninin, sonucunu bir cezaya bağladığı eylemlerdir.
Disiplin Suçu; bir memuriyetin özelliğinin gerektirdiği kurallara uyulmamasına sebep olan kusurlardır.
Ceza; yasanın topluma zarar verdiğini kabul ettiği eylemleri gerçekleştirenlere eylemin ağırlığı ve eylemi gerçekleştirenlerin sorumlulukları ile orantılı olarak yargılama yetkilerinin verdiği ve suçluya bir takım mahkumiyetlere tabi kılıcı ve korkutucu nitelikteki yaptırımlardır.
Disiplin Cezası; memurun mesleki hayat ve vazifesinde görülen kusurlara karşı kendisine tatbik edilen bir takım yaptırımlardır.
Ceza kanunları ile konulan cezalar kamu düzeninin korunmasına yöneliktir.
Disiplin cezalarının esas amacı ise, memurların düzenli çalışmalarını sağlamaktır.
Ceza kanunları ile getirilen cezalar, toplum düzenine karşı gerçekleştirilen eylemlere uygulanacak yaptırımlar oldukları için ağırdırlar. Kişinin hayatına, özgürlüğüne, malına, kişisel haklarına, sosyal durumuna etkili sonuçlar doğururlar.
Oysa ki disiplin cezaları memurun yalnız mesleki hayatına etkili olurlar.
Ceza kanunları memur olsun olmasın herkese uygulanır.
Disiplin cezaları ise yalnızca hangi mesleğin çalışanı ise o mesleğin görevlisine uygulanır.
Ceza kanunundaki yaptırımlar yargıç tarafından uygulanır. Bu itibarla ceza hukuku alanında bir hakkı doğrudan doğruya etkiler.
Disiplin cezaları ise, idari makamlar tarafından uygulanır.
Bu farklılıklardan anlaşılacağı üzere disiplin cezaları, ceza hukukundaki anlamı ile birer ceza ve bu cezaları doğuran yaptırımlarda yargısal yaptırım değillerdir.
Ceza hukuku esaslarına göre oluşturulan bir eyleme iki defa ceza uygulanamaz. Oysa ki disiplin ceza hukukuna göre, suç teşkil eden bir eyleme Ceza kanununa göre ceza uygulanmış olması, o eyleme aynı zamanda disiplin cezası uygulanmasına engel teşkil etmez. Nitekim 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 131.maddesi:
“Aynı olaydan dolayı memur hakkında ceza mahkemesinde kovuşturmaya başlanmış olması, disiplin kovuşturmasını geciktirmez.
Memurun Ceza Kanununa göre mahkum olması veya olmaması halleri, ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel olmaz” demek suretiyle düzenlenmiştir.
İdare Mahkemeleri disiplin cezalarına karşı açılan davalar nedeni ile görevi olan yargısal denetimi yürütürken, genel olarak ceza mahkemesi kararlarını disiplin suçunun işlenip işlenmediğinin ortaya çıkarılmasında kuvvetli bir kanıt olarak değerlendirmektedir.
İşaret edilmesi gerekli önemli bir nokta da Emniyet Örgütü 657 sayılı devlet memurları yasasının kapsamı içerisinde bulunması nedeniyle tüm Devlet Memurlarına uygulanan genel hükümlerin bu personele de uygulanması sorumluluğudur. Bu zorunluluk karşısında 657 sayılı devlet memurları yasasının 1327 sayılı yasa ile değişik 105.maddesini buraya kaydetmekte fayda vardır.
105.Madde:
“Devlet memurlarına hastalıkları halinde, verilecek raporlarda gösterilen tutum üzerine, aylık ve özlük haklarına dokunulmaksızın aşağıdaki esaslar dairesinde izin verilir.
a) Beş yıla kadar (Beş yıl dahil) hizmeti olanlara üç aya kadar
b) Beş yıldan on yıla kadar (on yıl dahil) hizmeti olanlara altı aya kadar
c) On yıldan daha çok hizmeti olanlara on iki aya kadar
d) Kanser, verem ve akıl hastalıkları gibi uzun süreli bir tedavi ihtiyaç gösteren hastalığa yakalananlara on sekiz aya kadar,
İzin süresinin sonunda hastalıklarının devam ettiği resmi sağlık kurumlarının raporu ile tespit edilenlerin izinleri bir katına kadar uzatılır. Bu sürenin sonunda da iyileşmeyen Devlet memurları hakkında emeklilik hükümleri uygulanır. Bunlardan gerekli sağlık şartlarını yeniden kazandıkları resmi sağlık kuruluşunca tespit edilenler tekrar görev almak istedikleri taktirde, eski sınıf ve derecelerine öncelikle atanırlar.
Görevleri sırasında ve görevlerinden dolayı bir kazaya uğrayan veya bir meslek hastalığına tutulan devlet memurları, hizmet süreleri ne olursa olsun, iyileşinceye kadar izinli sayılırlar” denmektedir.
Sonuç:
Yukarı kısımda olayla ilgili olan bölüm paragraf başlıklar halinde ortaya konan bazı hukuki ve yasal hükümler ile görüşler iki ayrı noktada odaklanmaktadır.
Birinci oluşum; olay sonrası adli yargı organlarının saptadığı gerçektir. İki polis memurunu öldüren polis memuru Reyhan Emre Şen’in Cezai Ehliyetinin olmadığıdır.
Gerçekleşen bu durum üzerine adli yargı gereken hukuki ve yasal işlemleri yapmaktadır.
İkinci oluşum; yönetiminin polis memuru Reyhan Emre Şen’in iki polis memurunu öldürme eylemini disiplin suçu olarak kabullenip Emniyet Örgütü mensuplarına verilecek disiplin cezasını gösteren tüzük hükümlerine göre meslekten ihraç etmesidir.
Yönetimin bu uygulamasını irdelememek olanaksızdır.
Şöyle ki:
Öncelikle iki kişiyi öldürmek gibi çok ağır bir suçun disiplin cezası dahi olsa meslekten ihraç olmaması gerekir. Memuriyetten ihraç olmasında zorunluluk vardır.
Emniyet örgütünde memuriyetten ihraç cezasını vermeye İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu yetkilidir. Buna karşın bu kurulun meslekten ihraç cezası verme yetkisi yoktur. Kuşkusuz bu bir hukuki çelişkidir. Bir de buna adli mahkemeler tarafından feri ceza olarak verilen kamu haklarından men cezası eklenirse uygulamada çelişki karmaşaya dönüşür. Disiplin konusunda ki düzenlemelerinin özellikle Emniyet Örgütünde yeniden ele alınması ve gerekli düzenlemelerin yapılması zamanı geçmektedir.
Tanık dinlemekten naip atamaya kadar her türlü araştırmayı yapmaya yetkili Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulu kusurlu olarak önüne gelen bir mensubunun hastalığını dahi saptayamamıştır.
Adli yargı organlarının cezai ehliyeti olmadığından ceza veremediği bir kişiye disiplin cezası uygulanması hiçbir hukuk kuralı ile açıklanamaz.
Emniyet Örgütü hasta olan mensubu hakkında yukarıda kaydettiğimiz 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun değişik 105.maddesini dikkate bile almamıştır.
Bundan seneler evvel Genel Müdürlük kadrosundan bir daire başkanını öldürmüş olan şube müdürü cezai ehliyeti olmadığından Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine yatırılmış ve orada intihar etmiştir.
Bu tip olaylara Emniyet Örgütümüzde sık rastlanır olmuştur.
Öldürülen meslektaşlarımızın varisleri herhalde İçişleri Bakanlığı aleyhine hizmet kusuru sebebiyle idari yargıda tam kaza davası açacaklardır. Fakat kazanacakları bu dava kaybettikleri yanında ne ifade eder.
Emniyet Teşkilatımızın en kısa zamanda yeniden düzenlenmesi zorunluluğu bu elim olayla bir kez daha açıklanmıştır.