OLAY YERİNDEN ELDE EDİLEN DELİLİN DÜRÜSTLÜĞÜ VE İNANDIRICILIĞI
Kemal PELİT§ |
XX. yüzyılın ikinci yarısını “İnsan Hakları Çağı” olarak nitelemek abartılı bir yaklaşım sayılmaz. Bu dönemde çabalar, insan hakları ve özgürlüklerinin kurumsal alandan çıkıp uygulama alanına girmesi, etkili bir güvence sistemine kavuşturulması yönünde olmuştur. İnsan haklarının korunması ve güvence altına alınması, önceleri esas itibariyle bir iç hukuk, bir anayasa sorunu olarak görülmüştür. İnsan hakları ve temel özgürlüklerin korunması, özellikle 20. Yüzyılın ikinci çeyreğinden bu yana devletlerin “iç işi” olmaktan çıkmış, uluslar arası bir nitelik kazanmıştır. Böylece birey ulusal hukuk öznesi olmanın yanında, uluslar arası hukuk öznesi, başka bir değişle hak sahibi olmuştur.Sözleşmenin getirdiği mekanizmaya göre, güvence altına alınan bir hak, yada özgürlüğün sözleşmeci devlet tarafından çiğnenmesi durumunda “Mağdur” olan birey, devleti komisyona şikayet edebilecektir. Bu mekanizma, uluslar arası hukukta bir “ İhtilal gerçekleştirmiş bireyi ilk kez uluslar arası hukukta hak sahibi yapmıştır.(1) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Türkiye’den intikal eden bir davada, sadece dava dosyasında balistik raporu olamadığı için, Türkiye yüklü miktarda tazminat ödemeye mahkum edilmiştir.(2) Tüm bu gelişmeler ve yaptırımlar suç ile mücadelede ”delilden sanığa ulaşma” prensibini olmazsa olmaz şart olarak dikte etmektedir. Litaratür ve ilgili mevzuatımız tarandığında delilin ortak tanımı şu şekilde yapılmıştır. Meydana gelen bir suçun aydınlatılması ve suç sanıklarının tespitine yarayan her türlü ispat vasıtasıdır.(3) Yeni Dünya düzeninin toplumlara sunduğu insan hakları konsepti çerçevesinde, insan hakları ihlallerine sebebiyet vermeden bilimsel, teknik, dürüst, inandırıcı ve adil şekilde suç ile mücadele metodu oluşturmak, polis-savcı-adliye teşkilatlarının tartışılan gündem maddesi olmuştur. Polisler, Savcılar, Hakimler ve savunma makamları ;a) Olay yerinin korunması ve güvenliğinin sağlanması,b) Olaylara müdahalede kullanılan metotlar ve teknik donanım,c) Olay yerlerine yetkisiz kişilerin girip – girmemesi,d) Olay yerinde delil toplama teknikleri vb. gibi konuları artık tartışmamaktadırlar. Çünkü konuyla ilgili bütün birimler yukarıda sayılan eylemlerin yapılması konusunda hemfikirdirler. Ayrıca bu teknik ve metotlar, kusursuz olarak uygulanmaya da çalışılmaktadır. ————————————- 1- GÖLCÜKLÜ, Feyyaz – GÖZÜBÜYÜK A. Şeref – Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, Ankara 1994, S.1-22- BİRAND, M. Ali – Hürriyet Gazetesi , Baskı 19993- AKBULUT İlhan – Emniyet Teşkilatı ve Görevleri , İstanbul 1995 S.125 Olay yeri incelenmesinin ve delil toplanmasının tartışmaya açılan ve henüz açığa kavuşturulamayan farklı bir boyutu ön plana çıkmış gözükmektedir. Hukuk ve İnsan Hakları alanında gelişmiş toplumlar artık, elde edilen delilin dürüstlüğünü ve inandırıcılığını tartışmaktadırlar. Bu tartışmayı Amerika’da meydana gelen bir cinayet olayı daha da önemli kılmıştır. Bu olay ”Discovery Channel” de yayınlanan ve hepimizin bildiği Ocey SİMPSON davasıdır. Bu olayı delilin dürüstlüğü ve inandırıcılığı açısından bir kez de biz inceleyelim. Siyah (Zenci) ve ünlü bir futbol yıldızı- başarılı ve ünlü- koca- katil zanlısı. Beyaz ve güzel bir kadın- eş- öldürüldü. Beyaz bir polis- olayı soruşturmakla görevlendirildi- geçmişinde siyahi insanlara karşı mücadele verdiği söylenen bir beyaz örgütlenme içerisinde olduğu iddia edildi. Suçu araştırmakla görevlendirilen polisler titiz bir olay yeri incelemesi yaparak, bilimsel ve teknik olarak delilleri toplarlar. Bu delillerden elde edilen sonuçlar ve bağlantılar siyahi futbolcunun olay yerinde olduğunu ve eşini kendisinin öldürdüğünü kesin olarak kanıtlar. Ancak zenci futbolcu sürpriz bir şekilde bu davadan ceza almadan kurtulur. Olayın bu yönde sonuçlanmasının en önemli nedenlerinden bir tanesi, katil zanlısı Ocey SİMPSON’ ın çorabında bulunan ve öldürülen eşine ait olduğu belirlenen kan lekesindeki (EDTA) kimyasal madde miktarıdır. Evet! Olay gecesi olay yerinde olmadığını ve eşini öldürmediğini söyleyen Ocey SİMPSON’ a ait çorapların boyun kısmında olayı soruşturan polislerce kan lekeleri bulunmuş ve bu kan lekeleri üzerinde yapılan DNA analizleri neticesinde çoraptaki kanın öldürülen eşine ait olduğu tespit edilmiştir. Bunun üzerine iddia makamı, Ocey SİMPSON’ı öldürme suçu ile itham ederek dava açmıştır. Savunma Makamı ise; İddia makamının delil olarak sunduğu Ocey SİMPSON’ ın çorabı üzerindeki kanı bir kez de kendileri bağımsız bir Laboratuarda analiz yaptırmışlardı. Sonuçlar gerçekten çok ilginç çıkmıştı. Çoraplar üzerideki kan öldürülen beyaz kadına aitti. Ama kanda açıklanması zor şeyler vardı. Normal bir insanın kanında 1 birim olarak olması gereken (EDTA) kimyasal madde miktarı çorap üzerindeki kanda tam 10 katı tespit edilmişti. Bu olamazdı, anormal bir durumdu bu ancak bir şekilde görülebilirdi, polisler yada delil toplayıcılar mukayese olarak aldıkları sıvı kan numunesi bozulmasın ve pıhtılaşmasın diye koruyucu bir madde olan “EDTA” yı bu oranda kullanıyorlardı. Herkesin aklına şu gelmişti, acaba olayı soruşturan polis şefi, öldürülen kadından aldığı mukayese kanı hiç sevmediği, başarılı, beyaz bir kadınla evli bu gibi güzel şeyleri hak etmediğini düşündüğü zenci Ocey SİMPSON‘ın çorabına kendisi mi bulaştırmıştı? Bu şüphe katil zanlısının serbest kalmasını sağlamıştı. İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin 6. maddesinin 2. fıkrası; bir suç ile itham edilen her şahsın suçluluğu kanunen sabit oluncaya kadar masum sayılır. (4) Genel hukuk ilkesi de bu tür olaylarda suç ile itham edilen kişi yada kişilerin serbest bırakılmasını emretmektedir. Bu davada görüldüğü üzere bilimsel ve teknik olarak olay yerinde her şey yapılmıştı. Olay yeri çok iyi korunmuştu. Mevcut en son teknik kullanılmıştı, görsel açıdan hiçbir hata yapılmamıştı hatta seminerde tartıştığımız yada tartışacağımız olay yeri incelemesi ve koordinasyonu ile ilgili hiçbir hata yapılmamıştı deliller toplanmış, bilimsel olarak katil tespit edilmişti ama sorulması ve cevaplanması gereken bir gerçek vardı. Elde edilen deliller dürüst müydü, inandırıcı mıydı, hukuka uygun muydu? Dünya artık olayın bu boyutunu tartışıyor. Bizimde bu boyutu tartışmamız gerektiğine inanıyorum. Sanırım Türk polisi de artık bu evreye gelmiştir.