MUSTAFA ÖZGEN’DEN ANONİM BİR ÖYKÜ
Mustafa ÖZGEN[*] |
>Genç bir adam, değerli taşlara ilgi duyarmış ve
>mücevher ustası olmaya karar vermiş. “Bu mesleği yapacaksam,
>iyi bir mücevher ustası olmalıyım” diye düşünmüş ve ülkedeki
>en iyi mücevher ustasını aramaya başlamış. Sonunda bulmuş,
>yanına varmış, bir süre bekledikten sonra usta tarafından
>kabul edilmiş. “Anlat, dinliyorum” demiş usta. Genç adam
>anlatmaya başlamış; taşlara ilgi duyduğunu ve iyi bir
>mücevher ustası olmaya karar verdiğini heyecanla anlatmış.
>
>Yaşlı usta sesini çıkarmadan genç adamı dinlemiş, sözleri
>bitince de ona bir taş uzatmış, “Bu bir yeşim taşıdır” dedikten
>sonra genç adamın avucuna taşı bırakmış ve avucunu kapatmış.
>”Avucunu aynen böyle kapalı tut ve bir yıl boyunca hiç açma.
>Bir yıl sonra tekrar gel. Haydi şimdi güle güle” demiş ve
>şaşkın genç adamı öylece bırakıp kalkmış, odadan çıkmış.
>
>Genç adam evine dönmüş, kendisini merakla bekleyen
>annesiyle babasına neler olduğunu anlatmış. Anlattıkça da
>kendisine çok anlamsız gelen bu hareketi ve soğuk
>konuşması nedeniyle kızdığı ustaya olan öfkesi
>artıyormuş. Günler geçmeye başlamış. Genç adam
>sürekli söyleniyor ama avucunu hiç açmıyormuş.
>
>”Nasıl böyle budalaca bir şey yapmamı ister.
>Bir de ülkenin en iyi mücevher ustası olacak.
>Bu saçmalığa bir yıl boyunca nasıl katlanacağım,
>böyle bir eziyetle nasıl yaşarım. Bu ne biçim ustalık.
>Ustalık kaprisi yapacaksa, bari başından yapmasaydı.”
>diye devamlı söyleniyor, her önüne gelene
>ustadan yakınıyor ama avucunu hiç açmıyormuş.
>
>Avucu kapalı uyuyor, bütün işlerini diğer eliyle yapıyormuş.
>Ve bu duruma da giderek alışmaya, diğer elini çok rahat
>kullanmaya başlamış. Uyurken de yanlışlıkla avucu açılıp
>taş düşmesin diye hep yarı uyanık uyuyormuş.
>
>Böylece bir yıl geçmiş, her günü zorluklarla dolu,
>her gecesi de yarım uykuyla yaşanmış bir yılı tamamlamış.
>Ve o gün gelmiş. Genç adam tam bir yıl sonra,
>büyük ustanın karşısına çıkmış.
>Usta bir süre beklettikten sonra yanına gelince,
>genç adam ne kadar saçma bulursa bulsun,
>bu sınavı başarıyla tamamlamış olmanın verdiği
>gururla elini uzatmış, avucunu açmış.
>
>”İşte taşın” demiş, “Bir yıl boyunca avucumda taşıdım,
>şimdi ne yapacağım?” Yaşlı usta sakin bir sesle cevap
>vermiş: “Şimdi sana bir başka taş vereceğim, onu da
>aynı şekilde bir yıl boyunca avucunda taşıyacaksın.”
>Bu söz üzerine genç adam bütün sükunetini
>kaybetmiş, bağırıp çağırmaya başlamış.
>
>Yaşlı ustayı bunaklıkla, delilikle suçlamış,
>mücevher ustalığını öğrenmek için gelen genç bir insana
>böyle eziyet ettiği için, hasta olduğunu bağıra çağıra
>söylemiş. Genç adam bağırıp çağırırken,
>yaşlı usta ona hissettirmeden birtaşı avucuna sıkıştırmış.
>Öfkeden yüzü kıpkırmızı genç adam, bir yandan bağırıp
>çağırırken avucundaki taşı hissetmiş. Durmuş, taşı
>biraz daha sıkmış ve heyecanla konuşmuş:
>”BU TAŞ, YEŞİM TAŞI DEĞİL USTA!”
>
>
>
>Öğrenmek için zaman gerekir,
>sabır gerekir, ustaları izlemek gerekir.
>Dünya hızlandıkça zaman kısalabilir
>ama öğrenmenin esası değişmez.
>
>
>Yazarı Bilinmiyor