Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Kuruluşunun 175. Yılında Türk Polisine…

Pasifik’ten Atlantik’e, Kuzey Buz Denizi’nden Hint Okyanusu’na taşan ana karaya damgasını basmış, kanunlara saygıyı milli bir gelenek haline getirmiş, uygarlık ve yükselmenin huzur ve güven ile mümkün olabileceğini, bütün milletlerden önce kavramış…

Milli şair Mehmet Akif Bey’in tarihe sığdıramadığı; ‘’O’nu ancak ebediyetlerin istiap edebileceğini’’ terennüm ettiği millet, TÜRK milletidir.

Kendini Türk duyan, Türklüğe adayan ve Türkçe konuşan; Tarih boyunca var olan Türk Kültürünü, bin beş yüz yıldır var olan Türk-İslam kültürünü; soyunun, medeniyetinin ve asaletinin temeli olduğunu kavramış ve bu sebeple disiplini sevmiş, uyumsuzluğu, isyanı ve serkeşliği hoş görü ile karşılamamış Türk insanıdır.

Türk mensubiyeti cihetiyle; sözünde duran, yalan yere yemin etmeyen, mertliğe, açık yürekliliğe, açık sözlülüğe saygı duyan,onuruna düşkün bir insandır. Dolayısıyla davranışları ciddi, ağırbaşlı ve vakurdur. Onda edep ve hayâ duyguları mahviyet ve tevazu ile birleşmiştir. Cesaretinin hududu yoktur, ölüm karşısında bile metanetini kaybetmez.

Kutsi bir fazilet müessesesi olan aile ortamında; büyüğe saygı, küçüğe ilgi, sevgi ve şefkat göstererek büyümüştür.

Sosyal ilişkilerinde; terbiye, nezaket ve tevazu esastır. Az ve öz konuşur. Dalkavukluk, gurur ve kibri hoş karşılamaz. Kin ve garez gütmez. İyiliksever, hoşgörülü ve âlicenaptır. Din, mezhep, cins farkı gözetmez, davranış ve yaşayışında adil ve eşitlikçidir ve büyük önder Atatürk’ün buyurdukları gibi “Türk Milleti Çalışkandır, Türk Milleti Zekidir”

İşte, Şühedanın kanı, Ulemanın ilmi, her bir ferdinin irfanı ile vatan toprağı olan, bu ülkenin toprakları üzerinde, şanlı bayrağı altında yaşayan toplumun adı Türk’tür. Ve de Türk Polis Teşkilatının her rütbeden her mensubu bu Yüce Milletin öz be öz evladıdır.

Bu toplum; Selçuklu, Osmanlı ve de Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini kanla, ilim ve irfanla, imanla atmış iken, üç Kıt’ada adaletle hükmetmiş, o muhteşem kuva-i milliye ruhu ile Anadolu’yu yedi düvele karşı korumuş ve kurtarır iken Türk Polisi, cephede, cephe gerisinde ve Gazi Türkiye Büyük Millet Meclisin de öz varlığıyla yerini almış, Türk İstiklal mücadelesinde ben de varım demiştir.

Bütün vatan sathı kavgasız, korkusuz ve cennet gibi bir ülke haline gelmiş, göğüslere gurur, kalplere iman veren bir havayı teneffüs ederek muasır medeniyetler seviyesine çıkmak için hızla ilerler iken…

Türkiye üzerinde çıkarları olan ve Türk Milletini kendi çıkarları karşısında engel ola rak görerek bin yıldır yok etmek isteyen uzak-yakın, sözde dost, müttefik veya komşu veya değil, emperyalist güçler ve onların satın aldığı, ferdi seciyeleri itibariyle kararsız, tamirden daha çok tahribe açık, fırsat bulduklarında hemen tecavüze geçen, yetmediklerini anladıklarında sünepeleşen… Kafaları günlük meselelerle dolu alternatif düşünce üretme yerine bütün güçlerini tahrip ve tenkide hasretmiş, yıkmadan hoşlanan, beyinlerini, ruhlarını veya midelerini satmış; Ajan, Etki Ajanı, Ajitatör, Provokatör, ismini ne koyarsak koyalım, bu kabil insanlar, içlerinde yer aldıkları legal, illegal örgütler ve medya vasıtasıyla, büyük ölçüde ve özellikle de, araştırmayan, okumayan, bilmeyen, kitleler üzerinde daha olumsuz tesirler icra eden ve her vesileyle saf yığınların ta benliklerine sokulup onları felç eden, çürüten ve bir kısım düşüncelerin kölesi haline getiren, dinden bahsederken, milli değerlerimiz üzerinde dururken, geçmişi konuşurken hep aşağılayıcı olan, nizama, bediiyatımıza saldıran, san’at anlayışımızı yerden yere vuran şer odakları var.

Netice de Türk vatanı, Nuhun gemisinden karışık, Babil kulesinden gürültülü hale getirilmeye çalışılmaktadır ki, biz bu kabil faaliyetler ve içlerinde bulunanları TEHDİT UNSURU olarak görüyor, tanımlıyoruz.

Necip, aziz Türk Milleti ,tarih sahnesine çıktığı ilk günden bu güne, birlikte, huzur içinde, hür olarak yaşamasının teminatı olarak, her çağda ve her coğrafyada tanımlamaya  çalıştığımız tehdit unsurunun bütün yıkıcı, engelleyici, bölücü faaliyetlerine rağmen, iz bırakan devletler kurmuştur. Bir açıdan kurulan devletlerin hanedan ve idare değişiklikleri bir yana bırakılır ise adeta birbirinin devamı olduklarını rahatça ifade edebiliriz.

Tarihinin her döneminde devletsiz kalmayan Türkler, sınırları içinde güvenlik teşkilatlarını, dıştan gelebilecek tehdide karşı da ordularını kurarak her daim hazır tuttular.

Orta Asya’dan Viyana kapılarına ve oradan Türkiye Cumhuriyeti’ ne geçen süreçte, Yasavul, Karakullukçu, Yasakçı adları ile güvenlik teşkilatları hep var olmuştur.

Kabul edilen tarih ile bugünkü manada Türk Polis Teşkilatı, 11 rebiyülevvel 1261 tarihli (10 Nisan 185) Polis nizamnamesi esas alınarak Zaptiye Nezaretine bağlı olarak kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşuna müteakip, Emniyet Teşkilat Kanunu ve Polis Vazife ve Salahiyetleri hakkında kanunlar, nizamnameler ve yönetmelikler ile her gün çağın gereklerine uygun olarak gelişti.

Atatürk’ün emirleri ile kurulan Polis Enstitüsü ve Polis Koleji ile yönetici kadroları yetiştirildi. Uzun yıllar siyasal bilgiler, hukuk fakülteleri mezunları ve emekli subaylar ile yönetilen Polis teşkilatı, zaman içerisinde Polis Koleji, Polis Enstitüsü ve Polis Akademisi mezunlarınca yönetilir hale geldi.

1962 yılında Polis Koleji ve Polis Enstitüsü Müdürlüğü görevini yürüten Emekli Albay Cemal Alkan’ın çalışma ve gayretleri ile 10 Nisan 1962 gününden itibaren Polis Teşkilatının kuruluş yıl dönümü bayram olarak kutlanmaya başlandı.

…….