Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

KURTARILMAYI BEKLEMEK

Cengiz GÜN

Başkomisir

Ankara Ruh.Teb.Şb.Md.lüğü

 

                Osmanlının gerileme ve çöküş sürecinin başlaması ile toplumumuza bulaşan ve hala devam eden bir hastalığımız var: Aydınlar kanadından bakıldığında “devletin kurtarılması”, halk cephesinden bakıldığında ise “kurtarılma”. Erken genel seçim sürecine girdiğimiz içinde bulunduğumuz şu günlerde, bu hastalğımız yine nüksetti. Bir önder çıkacak, elindeki sihirli değneği ile aksayan, bozuk işleyen her sistemimizi düzeltecek, bizler de özlemini çektiğimiz hayata kavuşacağız. Bireyler olarak bizim yapabileceğimiz ya da yapmamız gereken fazlaca da bir şey yoktur veya olduğunu düşünmek istemeyiz.

                Devlet üretimi, ticareti teşvik amacıyla tarıma, hayvancılığa, sanayiye, ithalat ve ihracata yönelik ayrıcalıklı düzenlemeler yapar, uygun şartlarda özel krediler verir. Ama ne tarımsal alanda ne de sanayide istenilen, özlenen düzeye gelemeyiz. Çiftçi krediyi geri ödememe niyetiyle alır. Devlet hayvancılığı teşvik amacıyla kredi verir, ayrıcalıklar tanır. Vatandaşımız inşaat iskeleti yapar, krediyi alır, gerisi gelmez. Çünkü yapılan inşaat sadece krediyi alana kadar göz boyamak içindir. Sanayide ayrıcalıklar tanınır, üretimden sonra vergi kaçırma üzerine kafa yorulur. İhracatı teşvik edip yurda döviz girdisi, dolayısıyla da ithalat için döviz rezervi oluşturulmaya çalışılır, ekonominin güçlendirilmesi hedeflenir. Ama bizim ihracatçımız çakıl taşı ihraç ederek vergi iadesini cebe indirmekten hiç rahatsız olmaz.

                Özel kanunlarla, sıkı kurallar çerçevesinde bankalar kurulur, holdingin arka bahçesi olarak, yolsuzluk ve hortumlama aracı olarak kullanılır. Hem beklenilen kamusal fayda ortaya çıkmaz hem de ekonomiye öyle bir kambur olur ki, yaptığı tahribat diğer yolsuzluklara da benzemez. Tabi olduğu özel mevzuatı gereği bankaya yatırılan mevduat getiremeyecek duruma düşerse, zarar hazineden, dolayısıyla halkın cebinden ödenmektedir. Hortumcu ise yolsuzluğunu, ileride mevcut hukuki süreci tıkayacak bir usulde yaptığından yaptığı yanına kar kalmakta, vurgununun keyfini çıkarmaktadır.

                Sokakta da farklı bir durum yoktur. Trafik lambalarında durursunuz, yanınızdan kendini uyanık olarak gören bir saygısız sıyrılarak geçer gider.Yaya geçidinin altından, yoldan karşıdan karşıya geçilir. Yaralamalı ya da ölümlü bir kaza olursa iş trafik canavarına havale edilir, olay kapanır. Gösterilebilecek küçük bir hoşgörü ile geçiştirilebilecek küçük şeyler cinayet sebebi bile olabilir. Kaldırımda omuz çarpma, trafikteki hatalı bir haketin ne sonuç doğurabileceği her zaman tam olarak kestirilemez.

                Özel sayılabilecek alanda durum böyle de, kamu hizmeti veren devlet dairelerinde durum çok mu farklıdır? Muhatap olduğunuz, Devlet Memurları ya da özel bir kanuna tabi görevlinin yapması gereken görev, izlenecek prosedür bellidir. Ancak işiniz her zaman istenilen hız ve şekilde gitmez. Her nasılsa elde ettiği devlet kadrosunu kendi kuralları ile donatarak hizmet etmek de (!) bizim insanımızın özelliklerindendir. Nasıl olsa memuriyete bir defa kapağı attımı oradan söküp atmak çok zordur. Memurumuz da bu güvence ile vatandaşımıza en üst düzeyde (!) hizmet verir. Fizikteki bileşik kaplar kanunu toplumsal alanda da geçerlidir. İnsan kaynağımız özel sektöre ve kamu görevlerine dağılır. Aynı kaynaktan beslenen tüm firma, kurum ve toplum kesimlerinde düzey birbirine yakındır. Ortalama bir düzey geneldir, yüksek ve düşük dağılımı da yine kurumlar ve toplum kesimleri karşılaştırıldığında fazla bir farklılık arz etmez. Ortalama düzeyin yükseltilmesi özel bir öneme sahiptir.

                Erdemler evrenseldir, hiçbir ulus ya da bireyin tekelinde olamaz. Yurt dışını görenlerin anlattığına göre Avrupa ve Amerika’da insanlar sabahın erken saatlerinden başlayarak, suistimal ve yolsuzluğu düşünmeden çalışmaktadırlar. Bir sistem kurulmuştur, insanlar diğer insanların hakkına tecavüz  sınırlarını zorlamadan bir toplum hayatı sürdürmektedir. Zihinsel faaliyetler gelişmeye, toplumsal faydaya yöneliktir. Diğer insanların hakkına saygıyı esas alarak toplumsal gelişmeye, üretime yönelik çabalar bizde farklı sonuç verecek değildir. İyi niyetli çaba içinde olan birey sayımızın şu an itibariyle yeterli olduğunu maalesef düşünemiyorum. Geçen yıl basına da verilen, yolsuzluklarla ilgili sosyolojik araştırma sonuçlarına göre, halkımız özü itibariyle yolsuzluğa karşı değil, tepkisi yolsuzluk sonucu ortaya çıkan durum ve menfaatlerden yararlanamamasınadır. İleride kendisinin de bir türlü nasipleneceğini düşünen kitleler özde yolsuzluklara hoşgörü ile bakmaktadır.

                Genel seçim sürecine girdiğimiz şu günlerde yine kurtarılma özlemi hastalığımız nüksetti. Ancak nasıl kurtarılacağımız yönünde zihinlerde bir konsensus oluştuğunu zannetmiyorum. Herkesin kurtarılma yolu, düşüncesi, içinde taşıdığı niyeti, bilgi ve kültür birikimi çerçevesinde şekillenmekte. Kurtuluşumuzu başkalarında aramanın hiçbir anlamı yok. Öncelikle iyi niyetin yaygınlaşması, toplumuna katkı sağlamak için yapılan çalışmaların enayilik olarak görülmekten vazgeçilmesi, herkesin başkalarından bekleme yerine kendisinin harekete geçmesi gerekir. Hhiç kimsenin elinde sihirli değnek yoktur ve bir dokunuşla hiçbir şey anında düzelmez. Kurtuluş reçetesi bir kişi ya da gruba indirgenemeyecek kadar ciddi bir konudur ve en azından toplumu harekete geçirecek sayıda bireyin harekete geçmesini gerektirir.