Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

KAMPANA

 

 

Özdemir BAŞAT[*]

 

MUSTAFA KEMAL KADINI OLMAK

            Öncelikle yazımın köşe başlığının ne demeye geldiğini açıklayayım. Bilirsiniz, kampana, trenle yola çıkıp ayağını sağlam yere basmaya karar verenlere seslenerek onları bir araya toplamaya yarar. Ama gözden kaçan bir olgu var. Aslında kampana , kendilerinden uzaklaşan “iyilerin, İyiliklerin” ilk aşamada hedefine ulaşacağı, sonra yine döneceği umudunu taşıyan uğurlayıcıların özlemlerinin, beklentilerinin başladığını bildirir. Olanak buldukça buradan kampanayı dinleyen değil, çalan ben olacağım.

            Gelelim ilk (öncelikli) konumuza. Uzun süreden beri sorulup durmuştur: dişilik takımını kadınlara erkekler zorlamı benimsetmiştir, yoksa böylesinden hoşlandıkları, içgüdüleri bu olduğu için kadınlar mı ister olmuştur. “Takım” sözcüğünden, kokular, boyalar, kremler, giysiler, takılar vb. anlaşılmalıdır. ( Yani üretiminde çalıştırılanların çoğu ve tüketilmesi için de harcamaları üstlenenlerin çoğu erkekler olan nesneler).

            Toplum, kadınları erkeklerden daha “hazır” kotarmış olsa bile kadının “model”i vardır. Üstelik şu seçimler kadının dayatmasıyla oluşur: tiyatro oyuncusu, ulusal kahraman, gazino şarkıcısı,  politika savaşçısı kadın. Gerçi erkekler için de ortak örnekler eksik değildir. Dahası, işadamı, jigolo, aşçı, subay…

            Üniforma kimseyi çekmez oldu diyorlar. Ama bir bodrum katı penceresinin  üst yarısından bakın, kadınlı-erkekli herkes belden aşağı blucinli , bir bakıma mavi üniformalı. Marilyn Monroe ve Brigitte Bardot’yu sürdüren yok. Ne ki, Jeanne Moreau’nun uçları aşağı yönelik dudaklarına çizilmiş acılık da yok. Gelgelim bir tezgahtara, bir gazeteciye, bir öğrenciye arkasından bakanken ivedilikle “oğlum” ya da yanılarak “kızım” dememeyi öğrendik.

            Güzellik vardır, hoşluk vardır, çekicilik vardır. Oysa epeyce ilginç bir başka “estetik” değer, başka bir deyişle “güç” de vardır. Oldum olası, güç ile erkeklik bir bakıma eş anlamlı sayılmış. Bu açıdan, iri yapılı, sert bakışlı olmak ve kıllılık gücün zorunlu niteliklerini oluşturuyor. Ama Tarzan’ların hepsi de tartışılmaz biçimde gücü cisimleştirmesine karşın, saklı olarak düşünülememesi bir yana, hiçbir budala sinemacı bile bir sabah olsun ona ormanda tıraş yaptırmayı aklından geçirmemiştir. Vietnam savaşında günlerce dağlarda, bataklıklarda iz süren coniler de (nedense) tıfıldır.

            Öyleyse, böylesi bir güç öylesi bir erkekliği gerektirmiyorsa, gidip bir kadın bedenine de (beynine de) yerleşebilir. Hipodrom’da kısraklarda erkek beygirler kadar hızlı koşuyor. Sonuçta, yeni Havva’nın gelişi söz konusu. İşte bu, Mustafa Kemal Kadını olabilir. Eskisi gibi esnek bıngıl bıngıl yumuşak, tombulca ve yaşlanınca da tonton olması gerekmiyor. Yağsız gövde, bakımlı cilt,vs…(kafaca da) bir ifade bütünlüğü. Memeler bile, eğer bebek emzirmeye niyetli değilse, yalnızca göğsün bir astarından başka bir şey değil. Balerinlerin hiç birinde “fışkıran” meme yok.

            Gözden kaçmamalı, bu tanımlama girişiminde  kesinlikle dişiliğin sınırları kısıtlanmamıştır. Ama başıboş olarak da tasarlanmamıştır.  Erkeksi özelliklerden artık tek iz, her hangi bir kalıntı yok. Kışkırtıcı bir denge söz konusudur. Özgürlüğe evet, duyarlılığa evet, yaratıma da evet. Ancak “dişli kadın”, “delikanlı kadın”, giderek “maço kadın” ayrımının bilincinde olmak gerek.

            Yine gözden kaçmamalı, anahtarlar ve kilitler, genelde uymazlıklarıyla birbirini yararsızlaştırıyor. Simgesel bir dile getiriş, ama tüm dünya bir anahtar yığını ve bir kilit dizisinden başka bir şey değil. İnsan yüzü(kadın), kitap(her sanat yapıtı), her yabancı ülke birer kilit. Silah, para, her çalgı, genel olarak her araç ise bir anahtar. Anahtarı da kilidi de kullanmasını bilmek başlangıç için yeter…buyruk altına alabilmek için değil, uyumlu olabilmek için.

            Kilit bir kapalılık kavramını canlandırır, anahtar bir açma davranışını. İkisi de bir tür sesleniş, bir iç çağrı  oluşturur, ama ters yönlerde. Anahtarsız bir kilit, açıklığa kavuşturulacak bir giz, dağıtılacak bir karanlık, çözülecek bir yazıttır. Kilitsiz bir anahtar ise, bir yolculuğa başlama düdüğüdür; o, kilit görünüşü sunan her şeyi dener(denemelidir). Örneğin çocuk, her nesnenin bir kilidi nedenlendiren  bin anahtar olduğunu basamaklayarak, her fırsatta ”Bu ne işe yarar?” diye sorup durur. (Sizler ne işi yararsınız ey hanımlar?)

            Erkekler kadınları koruyup kollamak zorunda değildir. Böyle olunca, kadın, bir anlamda yalnız başınadır. Elbette baş eğmek durumunda kalmasın. Baş sallamayacak, başı yerde olmayacak, başında taşımayacak. Başı çekecektir gerektiğinde ; bunun  için başını gösterecektir, baş koyacaktır, baş koşacaktır, başa güreşecek, başa çıkacak…kendine çeki düzen vererek.

            Şimdi aynaya yeniden bakmaya başlayın Mustafa’nın kadınları. Ama eğer giyinikseniz aynada kendi resminizi çekin. Öbür türlüsünü fotoğrafçıya  götüremezsiniz. Yani önce donanımlı ve de donatımlı olmak zorunluluğu var gibime geliyor erkek gözüyle bakınca.

 



[*] Kamu Yönetimi Uzmanı, İletişim Uzmanı