İnsan Hakları ve Özgürlükleri
Haşim YALÇINKAYA§
|
GİRİŞ
İnsanlar, toplum içinde yaşarlar. Toplum, insanlar ilişkiler kurduğu, kurulan bu ilişkilerin sosyal ilişkiler sistemine yol açtığı karmaşık bir bütündür. Toplum içindeki ilişkilere Sosyal ilişki denir. Sosyal ilişki, “Birbirlerinden haberi olan en az iki insan arasında bir süre devam eden, anlamlı, belirli amaçları bulunan toplumsal bağ” olarak tanımlana bilinir.[1]
Toplumsal ilişkileri alış verişe benzetenler, ilişkilerin en az iki yönlü olduğu görüşünü savunanlardır. Oysa, toplumsal ilişkileri, ekonomik yararlarını önce, saygınlık ve güç kazanır. Bu nedenle, insan ilişkilerinde karşılıklılık, ilişkilerin temelini oluşturur. Tek yönlü ilişkilerde başarı şansı çok düşüktür. Birde birey ile yani vatandaş ile devlet arasındaki ilişki vardır. devlet soyut vatandaş ise somut bir kavramdır ve ikisi arasındaki ilişki kurallarını İNSAN HAKLARI VE ÖZGÜRLÜKLERİ düzenlemektedir. İnsan hakları ve özgürlükleri kısaca ; İnsan hakları olarak kullanılmaktadır ki, İnsan hakları vatandaşı devlete karışı koruyan yazılı ve yazısız kurallardır. İnsan hakları ikinci dünya savaşından sonra kamu oylarının gündemine gelse de daha önceleri insan hakları yoktu anlamına gelmez. konu ile ilgili en çarpıcı örnekler Osmanlı İmparatorluğu zamanda yaşanmakla birlikte , Şelçuklular ve daha önceleri de gerek Türk gerek İslam tarihinde ilginç örnekler vardır.
Bugün ise İnsan hakları devlet olarak en çok eleştiri aldığımız ve girmek istediğimiz Avrupa Birliğinde yolunda en büyük engel olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülke içinde ise eleştirilerin kaynağı güvenlik güçleri özellikle emniyet teşkilatıdır. devlet adalet ve güvenlik hizmetlerini emniyet teşkilatı ile yürüttüğünden, İnsan hakları mahkemesinde her ne kadar devletimiz yargılansa da dolaylı olarak biz yargılanmaktayız. Birde alınan cezaların sebep olanlara ödettirilebileceği göz önünde bulundururluğunda İnsan hakları ile ilgili hükümlerin bilinmesinin gerekliği bir kat daha artmaktadır.
Bu makalede kısaca İnsan hakları, gelişimi ile birlikte Anayasamız ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden derlenen bilgiler ışında İnsan hakları neler olduğu anlatılmıştır.
1.İNSAN HAKLARI;
İnsan hakları, insanın insan olduğu için sahip olduğu haklardır. İnsanın diğer canlılar arasında özel bir yeri vardır. Ona bu özel yeri sağlayan, taşıdığı özellikler, onu diğer canlılardan ayıran bazı olanaklardır. İnsan bu özelliklere doğuştan sahiptir. Sadece onu geliştirmesi gerekir. Bu özelliklerin gelişmesi sonucu kendisine özgü bazı etkinliklerde bulunur ve bazı ürünler ortaya koyar.
İnsan, yalnızca biyolojik bir varlık değildir. O, aynı zamanda düşünebilen, aklı ve duyarlılığı olan psikolojik bir varlıktır. Bu özellikleri, onun bazı hakları olmasını gerektirir. İşte, insanın sadece insan olmasından dolayı doğuştan bazı haklarının var olduğu gerçeği, insan hakları düşüncesinin de başlangıcını oluşturmuştur.
İnsan haklarının temellinde, hiçbir canlıda bulunmayan özellikleri nedeniyle, insanın değerinin korunması gerekliliği yatar. İnsan hakları korunmazsa, insanın değeri yok sayılmış olur ve bir çok sorun ortaya çıkar.[2]
İnsanın doğuştan gelen, doğal ve devredilemez/vazgeçilmez hakları olarak tanımlanan insan hakları; kişilerin, siyasal iktidar karşısında cins, ırk, yaş, düşünce farkı gözetilmeksizin eşit oldukları ve insan olmakla doğuştan devredilemez doğal haklara sahip oldukları kabul edilmektedir. Bu eşitliğe ve doğal haklara insan hakları adı verilmektedir. İnsan hakları insanın doğmadan önce sahip bulunduğu vazgeçilemeyen ve değerler sisteminde en üst sırada yer alan temel haklar şeklinde de tanımlanmaktadır. Yenisey’de insan haklarını; insanın doğmadan önce sahip bulunduğu vazgeçilmeyen ve değerler sisteminde en üst sırada yer alan temel haklar şeklinde tanımlamaktadır.[3] Diğer bir tanım ise; insanlar için belirlenmiş bir takım temel hak ve özgürlüklerden bütün insanların yararlanabilmesidir.[4]
İnsan hakları çeşitli disiplinler tarafından ele alınmaktadır ve bir hukuk meselesi değildir. Etik, felsefi, sosyolojik, tarihi yaklaşımlar, dini yaklaşımlar İnsan Hakları konusunu ele almaktadır. Ancak bunların içinde hukuki yaklaşım, hukuk terimleri kullanılarak yapılan açıklamalar uygulaması olduğu için, mahkemeler bu tür kuralları tatbik ettiği için, çok büyük önem taşımaktadır.[5]
2. İNSAN HAKLARININ TARİHİ GELİŞİMİ
Her bireyin doğuştan kazanılmış temel hakları olduğu düşünüldüğünde ülkesel farklılıkların bireyin belirli haklardan yararlanamama sonucu doğurmaması, her bireyin uluslararası standartlarda belirli haklardan yararlanması gerekmektedir. Çeşitli sözleşmelerle güvence altına alınan hakların etkin denetiminin temini için ise birçok denetim mekanizmaları geliştirilmiştir. Tüm aydınlar ırk, renk ve sınıf gibi bölücü faktörlerin ortadan kaldırılarak geniş insani temellere dayanan[6] bir yönetim biçimi kurulmasını arzulamıştır. Bunun içinde çeşitli belgeler düzenlenmiştir. Bu belgelerden en önemlisi İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesidir. Bu sözleşmenin oluşturduğu denetim organları önünde ülkemiz ile ilgili ihlal iddiaları ve bu organlarca tespit edilen ihlaller bu hakların uygulanmasında ülkemizde bazı eksikliklerin olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Bu alandaki son Avrupa belgesi ise gelecekte Avrupa Birliği Anayasası olacak Avrupa Temel Haklar Şartı’dır.
İnsan hakları ve özgürlükler, pozitif hukuk sınırlarını taşan özelliklere sahiptir. İnsan hakları, hukukça çerçevelenmiş veya güvencelenmiş beşerî ayrıcalıklardır. İnsan haklarını vermek, hukuku özgürlüğün hizmetine sokmaktır. İnsan hakları ve özgürlükler büyük ölçüde örtüşürler. İnsan hakları, insanın yüce bir varlık olmasından kaynaklanan, onun kutsal ve dokunulmaz bir varlık olarak bizatihi varlığına bağlı bulunan değerler bütünüdür. İnsan hakları, yasalar gözünde bireyin önceliğinin ve üstünlüğünün savunulması ilkesinin sonucudur.
İnsanın kişiliğine bağlı ve sosyal bir varlık olması dolayısıyla sahip olduğu soyut ve değişmez nitelikteki yetkiler demeti olarak da tanımlanan insan hakları ve bu haklar arasında bulunan sanık hakları uluslararası planda çok eski tarihten bu yana korunmuş bulunmaktadır. Batıda insan haklarının korunması ve sanıklara ceza kovuşturması sırasında bazı hak ve güvencelerin tanınması ile ilgili ilk hükümlerin sınırlı da olsa 1215 tarihli Magna Carta Libertatum’da (Büyük Hürriyet Fermanı)[7] yer aldığı kabul edilmektedir. Bu düzenlemelere göre kraliyet hakimlerinin bakması gereken davalara hiçbir şekilde memurlar bakamayacak, özgür kişilerin mal ve can güvenliklerine bağlı bulundukları mahkemelerin yasalara uygun bir kararı olmaksızın dokunulamayacak yani mahkeme kararı dışında tutuklama, hapis, sürgün, mal müsaderesi yapılamayacak, cezalar suçun ağırlığı ile orantılı olacaktır.
Amerikan Haklar Bildirileri ile insanların doğuştan bir takım tabii haklara sahip bulundukları, bunların devletten önce mevcut olduğu ve dolayısıyla devlet iktidarının bu haklarla sınırlanması gerektiği yolundaki fikirler, hukuki formüllerle doktrin alanından uygulama alanına geçmişlerdir.
Amerikan Haklar Bildirileri’nin ilanından kısa bir süre sonra Fransız İhtilali ile birlikte ilan edilen 1789 İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirisi, Amerikan Haklar Bildirileri’ne nazaran büyük bir yenilik ve değişiklikler getirmemesine rağmen bu bildiri üslubunun daha berrak, çekici olması, genel olarak kullanılan formüllerin daha evrensel nitelik taşıması ve bildirinin o dönemde İngilizce’ye göre daha yaygın bir dil olan Fransızca olarak kaleme alınmış olmasından dolayı Amerikan Haklar Bildirileri’ne göre daha çok ünlenmiş, daha büyük etki yaratmış ve daha etkin bir şekilde yayılmıştır. Birleşmiş Milletler Antlaşması insan haklarını ve temel hürriyetlerini sadece anmakla yetiniyor, ancak bunları teker teker belirlemiyor ve açıklamıyordu. Bu eksiklik Birleşmiş Milletler bünyesindeki İnsan Hakları Komisyonu’nca hazırlanan, 10 Aralık 1948 günü Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca kabul ve ilan edilen, insanlık tarihinin sayılı belgelerinden olan, insanlığın gelişme süreci içinde bir dönüm noktasını simgeleyen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ile giderilmiştir.[8] İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, dolayısıyla bu belge ile düzenlenen haklar hukuki yönden bağlayıcı değildir. Bu bildiriyi ve bildiride sayılan hakları tanıyan devletlere herhangi bir yükümlülük getirmez. Bildirinin bu özelliği onu benzer hükümleri ihtiva eden İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesi’nden farklı kılan en büyük özelliğidir.
İnsan haklarının gelişiminde üç evreden söz edebiliriz.
Birinci evre: (17. ve 18.YY’lar)
İngiliz, Amerikan ve Fransız devrimlerinin getirdiği klasik hak ve özgürlükler. Bunlar:yasal eşitlik, kişi güvenliği, düşünce ve inanç özgürlüğü, mülkiyet hakları, siyasal haklar. Devletin görevi, karışmamaktır.
İkinci evre; (19. YY.)
Kitle hareketleriyle ortaya çıkan “sosyal haklar” söz konusudur. “Sosyal devlet” kavramı doğmuştur. Bu dönemde, özellikle çalışma hakkı, adil ücret, sosyal güvenlik, sendika ve grev, sağlık ve eğitim gibi haklar gündeme gelir.
Üçüncü evre; (20.YY.)
Bu dönemde ortaya çıkan haklar, 3. Dünya ülkelerinin talepleridir. Bunlar: ulusların sosyal, ekonomik, siyasal ve kültürel geleceklerini belirleyebilme hakkı, sosyal gelişme hakkı. Barış hakkı, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı vb. haklar.
2.1.Uluslararası İnsan Hakları Belgeleri;
Sınırsız olan devlet gücünün sınırlandırılması ve insanların özgürleştirmeyi amaçlayan öğret, Virginia Haklar Bildirisi ve Fransız devrimiyle dünyaya yayılmaya başlamış ve 19. yüzyıldan itibaren demokratik ülkelerin sistemlerine temel oluşturulmuştur.
Her ne kadar 17. ve 18. yüzyılda kişisel özgürlükler ve insan hakları alanlarında küçümsenmeyecek ilerlemeler kaydedilmiş, 19. yüzyılda bu konularda yeni fikirler dünyanın bir çok yerinde yavaş yavaş yayılmaya başlamışsa da, insan haklarının uluslar arası bir boyuta ulaşma arzusu, insanlığın bu hakların en korkunç bir şekilde ve bütün dünyanın gözleri önünde çiğnendiğini gördüğü İkinci Dünya Savaşından sonra güç kazanmıştır. Günümüzde insan hakları, devletlerin veya ulusların bir iç hukuk sorunu olmaktan çıkarak uluslar arası hukukun ilgi odaklarından biri olmuştur. Bu gelişme, insanı yalnızca bir devletin uyruğu sayan anlayışın aşılarak insana, yalnızca insan olmasıyla bazı hak ve özgürlükleri bulunan özerk bir varlık veya birey olarak bakan anlayışın yaygınlık kazanmasını sağlamıştır.
2.1.1.İnsan Hakları Everensel Bildirgesi;
Birleşmiş Milletler örgütü içerisinde oluşturulan İnsan Hakları Komisyonu, bütün halklar ve milletlerce ulaşılması istenen ortak bir idealin temelini oluşturacak bir uluslar arası insan hakları bildirisi hazırlamakla görevlendirilmiştir. Bu ideal ise, 10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun oybirliği ile kabul ettiği İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ile gerçekleşmiştir. Türkiye İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini 6 Nisan 1949’da benimsemiştir.[9]
Genel Kurul bu bildirgeyi tüm halklar ve uluslar için ulaşılacak bir ortak ülkü olarak nitelemiş, tüm üye devletlere ve halklara bildirgede sayılan hak ve özgürlüklerin etkin biçimde tanınması ve gözetilip korunmasını güvence altına alma çağrısında bulunmuştur. Hukuksal bir bağlayıcılığı olmayan bu bildirgede; Fransız Devriminden bugüne kadar savunulan ve klasik haklarda ve çağdaş anayasalarda giderek yerini bulan toplumsal ve ekonomik hakları, bir arada ve bütünlük içinde ele almıştır. Böylece kişi hak ve özgürlüklerinin ancak toplumsal ve ekonomik haklar temeli üzerinde gerçekleşebileceği anlayışını evrenselleştirmiştir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin Giriş Bölümünde insan hakları konusundaki duyarlık şu şekilde dile getirilmiştir.
İnsanlık ailesinin tüm üyelerine olan saygınlığın ve bunların eşit ve devredilemez nitelikteki hakların, adaletin ve dünyada barışın temelini oluşturduğunu, insan haklarının tanınmasının ve hor görülmesinin, insanlığın bilincini isyana yönelten barbarlık eylemleriyle sonuçlandığını ve insanların konuşmak ve inanmakta serbest olduğunu, terör ve sefaletten kurtulmuş olacakları bir dünyanın insanoğlunun en büyük özlemi olarak ilan edildiğini, insanın son çare olarak, zorbalık ve zulme isyana zorlanmaması için, insan haklarının korunmasının ve uluslar arasındaki dostluk ilişkilerini geliştirmeyi teşvik etmenin temel nitelikte olduğunu, Birlemiş Milletler halkalarının, Birleşmiş Milletler Yasası’nda, insanını temel haklarına, saygınlık ve değerine, kadınların haklarıyla erkeklerin haklarının eşit olduğuna inançlarını bir kez daha ilan ettiklerini ve sosyal ilerlemeyi kolaylaştırmaya ve daha büyük bir özgürlük içinde daha iyi yaşam koşulları kurmaya kararlı olduklarını bildirdiklerini, Üye devletlerin, Birleşmiş Milletler örgütüyle işbirliği içinde, insan hakları ve temel özgürlüklere evrensel saygı sağlamayı taahhüt ettiğini, bu hak ve özgürlüklerle ilgili ortak bir anlayışın, bu taahhüdü tam olarak yerine getirmek bakımından son derece önemli olduğunu göz önünde tutarak, Genel Kurul, bu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni tüm halklar ve uluslar tarafından, bu bildiri sürekli olarak zihninde bulunan toplumun tüm bireyleri ve organlarının, eğitim ve öğretimle, bu hak ve özgürlüklere saygıyı geliştirmesi ulusal ve uluslar arası nitelikteki, gitgide ilerleyen önlemlerle, gerek üye devletler halkalarının kendileri, gerek bunların yargı alanı içine konmuş olan halklar arasında tanınması ve uygulanmasının sağlanmasına çalışması için ortak ideal olarak ilan eder.
Önsöz ve otuz maddeden oluşan Bildirge incelendiğinde, bunun çağdaş anayasalarda yer alan insan hak ve özgürlüklerini kapsadığı ve yine çağdaş görüşe uygun olarak klasik özgürlüklerle, sosyal ve ekonomik hakların bir sentezini gerçekleştirmeye çalıştığı görülür.
Çağdaş belgelerin çoğunda yer alan” korunması gereken toplum kesimleri”nin hakları, bildirgede yer almamıştır. Başta etnik gruplar; din ve dil gurupları olmak üzere azınlık guruplar, kadınlar, çocuklar, yaşlılar, özürlüler, bir ülkede yabancı statüsünde olanlar, göçmen işçiler gibi guruplar bildirge tarafından olma olanağı bulamayan topluluklarıdır. Diğer yandan ikinci kuşak haklar olarak adlandırılan ve çeşitli uluslar arası belgelerdi öne sürülen barış, çevre ve gelişme hakkı gibi çağdaş haklar, evrensel bildirgede yer almıştır. Bu bakımdan evrensel bildirgenin günümüz hak ve özgürlük gereksinmeleri açısından yetersiz kaldığını söylemek olanaklıdır.
Bildirgede kabul edilen haklar daha sonra birleşmiş milletler ikiz sözleşmesi olarak bilinen” kişisel ve siyasal haklara ilişkin uluslar arası sözleşme” ve “ekonomik, toplumsal ve kültürel haklar uluslar arası sözleşmesi” ile ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi yalnız Birleşmiş Milletler düzeyinde kalmamış, bölgesel nitelikte olan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne de kaynaklık etmiştir.[10]
2.1.2.Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi;
Avrupa Konseyi olduktan sonra, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini hazırlamayı görev edinmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi esinlendiği insan hakları evrensel bildirgesinde daha da kapsamlı olmakla birlikte uluslar arası hukuka büyük katkısı olan uluslar arası hukukta yeni gelişme yolları açan bir sözleşmedir. Bu sözleşme, insan hak ve özgürlüklerini ulusal düzeyden uluslar arası düzeye geçmesini sağlamış ve bireyi hak ve özgürlüklerinin korunması açısından uluslararası hukukta hak sahibi yapmıştır. Çünkü sözleşme insan hak ve özgürlüklerini ulusların yardımsal denetim mekanizması ile ortak bir güvenceye bağlamıştır.
Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi barışın ve adaletin asıl dayanağını oluşturan temel özgürlüklerin gerçekten demokratik olan bir siyasal düzene ve insan hakları ortak anlayış ve saygısına dayandığı inancı üzerine kurulmuştur. Özgürlüğe saygı ve hukukun üstünlüğü alanlarında ortak varlığa sahip olan Avrupa Devletleri bu hakların gerçekleştirilmesi için ilk olarak adımlar atmışlardır. Sözleşme ve sözleşmeye yapılan ek protokoller, TC Anayasa’sında “Kişi Hakları” ve “Siyasal Haklar” adı altında düzenlenen hak ve özgürlüklerin bir bölümünü içermektedir. Güvence altına alınan hakların büyük bir kısmı sözleşmede bir kısmına sonradan çıkarılan protokollerde yer almış ve sözleşmenin kapsamı zaman içinde genişletilmiştir. Sözleşme ve ek protokollerde güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklere bazı devletlerce iki yönlü kısıtlamalar getirilmiştir. Bunlardan biri ilgili devletlerce sözleşme onaylanırken sözleşme maddelerine çekince konulması gereği de ek protokollerin kimi devletlerce hiç onaylanmaması veya bazı maddelerine çekince konulmasıdır. Türkiye sözleşmeyi çekince koymadan onaylayan devletler arasındadır.[11]
2.1.3.İşkencenin Önlenmesi Hakkında Avrupa Sözleşmesi;
İşkencenin önlenmesi hakkında Avrupa Sözleşmesi olarak bilinen “İşkenceyi ve İnsanlık Dışı Yada Aşağılayıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesine İlişkin Avrupa Sözleşmesi” 26.02.1988 tarihinde Bakanlar kurulunca onaylanmıştır. Türkiye sözleşmeyi imzalayan ilk Avrupa Konseyi Üyesi Ülke olmuştur.
İşkence suçlarının bastırılması ve bu suçu işleyenlerin cezalandırılması amacını etkin sayan İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine karşın bu sözleşme önleme amacına dayanmaktadır. İşkencenin Önlenmesi Hakkında Avrupa Sözleşmesi, işkence olasılığı bulunan yerlere önceden ziyaret yaparak bu tür uygulamaların önüne geçmek için yapılmıştır. Sözleşme Birleşmiş Milletler Sözleşmesinden farklı olarak işkencenin maddi hukukuna ilişkin bir hüküm içermemekte, sadece Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesinin yetkilerini düzenlemektedir. Sözleşmenin başlangıç bölümünde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3. maddesine göndermede bulunarak işkence yasağının bu madde ile kurala bağlandığı ve 3. madde ihlallerinin mağdurları olduklarını iddia eden kişiler için bu sözleşme de öngörülen mekanizmanın işlemekte olduğu belirtilmektedir. Ayrıca yine aynı bölümde, özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin, işkence ve insanlık dışı ya da aşağılayıcı ceza veya muameleye karşı korunmalarının ziyaretlere dayanan, önleyici nitelikte, yargısal olmayan yollarla sağlanmasının amaçlandığı vurgulanmaktadır.
Başka bir anlatımla bu sözleşme, tutuklu veya hükümlü kişilerin işkenceye karşı korunmaları için, bulundukları yerde gözlemler yaparak önlem alınması amacıyla tarafsız kişilerin aracılığıyla denetim mekanizmasına dayanmaktadır. Bu amaçla taraf devletlerce seçilen bir komite oluşturulmakta ve sözleşmenin uygulaması bu Komite tarafından yapılmaktadır. Oluşturulan komite ise Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesidir.
Sözleşmenin 2. Maddesi ile oluşturulan komitenin ziyaretler yaparak özgürlüğünden yoksun kılınan kişilere uygulanan işlemleri, işkenceye, insanlık dışı ve küçültücü davranışa karşı korunmalarını güçlendirmek amacıyla inceleme yetkisi bulunmaktadır.
Komite, gözaltında tutulanlara nasıl davranıldığını görmek üzere cezaevleri, karakollar, nezarethaneler, yabancıların kaldıkları merkezler, kışlalar yada psikiyatrik kurumlar gibi gözaltı yerlerini ziyaret edebilir. Komite, gözaltı yerlerine sınırlama olmaksızın girebilmekte ve gözaltında tutulanlarla yada insan haklarıyla ilgilenen hükümet dışı kuruluşlar ile, yetkililerin kendileri dahil olmak üzere bilgi verebilecek herhangi bir kimseyle özel görüşme yapabilmektedir.[12]
Komite, Sözleşmeye taraf üyelerin sayısınca üyeden oluşmaktadır. Üyeler sözleşmenin kapsadığı alanlarda, insan hakları konusunda yetkileri ile tanınan veya mesleksel deneyimleri olan, olgun ahlaksal karaktere sahip kişilerden seçilmektedir. Üyeler ülkeleri adına değil kendi adlarına bağımsız ve tarafsız olarak görev yapmaktadırlar.[13]
Komite ziyaretlerini belli aralıklarla yapabileceği gibi, koşullara göre gerekli durumlarda da yapabilmektedir. Ziyaretlerde en az 2 komite üyesi bulunur ve gerekiyorsa uzman ve çevirmenlerden yararlanılır. Ziyaretten önce komite ilgili taraf taraf hükümeti yazılı olarak haberdar eder. Bu bildirimden sonra özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin bulundukları herhangi bir yeri herhangi bir zamanda ziyaret edebilmektedir. Taraf devletler bu ziyaretlerde komite üyelerine kolaylık göstermekle yükümlüdür. Üyeler konuyla ilgili tüm bilgileri isteme hakkına sahiptir. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin bulunduğu her türlü yere sınırlama olmaksızın girebilmekte, bu kişilerle görüşebilmekte ve bilgi alabileceği her kişi ile serbestçe iletişim kurabilmektedir.
Sözleşmenin 10.maddesine göre komite, ziyaretlerinden sonra ilgili tarafın gözlemlerini de dikkate alarak bir rapor düzenlemektedir. Gerekli gördüğü takdirde, önerilerine de yer verdiği raporu ilgili tarafa gönderebilmekte ve özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin daha iyi korunmaları konusunda önerilerde bulunmak amacıyla danışmalarda bulunabilmektedir. Taraf devlet işbirliği yapmadığı veya öneriler doğrultusunda iyileştirme yapmayı kabul etmediğinde komite, “kamu açıklaması” yapma yoluna gitmektedir. Kamu açıklaması komitenin en ağır yaptırımıdır.
Komite raporu, ziyaret ile ilgili olarak toplanan bilgiler ve taraf devletle yapılan görüşmeler gizlidir. Komite taraf devletin istemi durumunda, o devletin yorumlarını da dikkate alarak raporunu yayınlayabilmektedir. Kişisel bilgiler ise, ilgili kişinin kabul etmesi halinde yayınlanabilmektedir.
Komitenin genel olarak belirli aralıklarla yapılan “periyodik” ve koşulların gerektirdiği “ad hoc” olmak üzere iki tür ziyareti bulunmaktadır. Komite bunların yanında izleme, üst düzey temas ve davet üzerine gerçekleştirilen ziyaretlerde de bulunabilmektedir. Periyodik ziyaretler ayrım gözetmeden taraf bütün ülkelere belirli aralıklarla yapılan ziyaretlerdir. Ad-hoc ziyaretler ise kısa süreli ve tek bir görev için koşulların gerektirdiği durumlarda yapılır. İzleme ziyareti ise daha önce periyodik veya Ad-hoc ziyareti yapılan bir yere bu ziyaretlerin sonuçlarının gözlenmesi ve önerilere uyulup uyulmadığının kontrol edilmesi için yapılan ziyaretlerdir. Bunların yanında üst düzey temaslarda bulunmak için ve ülkelerin daveti üzerine gerçekleştirilen ziyaretlerde bulunmaktadır.[14]
Komite bugüne kadar Türkiye’ye 11 ziyaret gerçekleştirmiştir. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi kuruluşundan bu yana ziyaretlerindeki gözlem ve incelemeleri neticesinde “kamu açıklaması” yapma yaptırımını Aralık 1992 ve Aralık 1996 yıllarında olmak üzere iki kez ve sadece Türkiye’ye karşı yapmıştır. Söz konusu açıklamalar uluslar arası toplantılarında ve ikili ilişkilerde Türkiye aleyhine geniş şekilde kullanılmaktadır.[15]
AİÖK, bu yetkileri çerçevesinde ülkemize gerçekleştirmiş olduğu 14 ziyaret sonucunda yayınlamış olduğu raporlarda ele alınan hususlar genel olarak;
* Polisin, sorgulama sırasında fiziksel ya da psikolojik işkence ve kötü muameleye başvurmasının önlenmesi,
* Gözaltında bulunanların avukatlarıyla görüşebilmeleri ve bu durumu yakınlarına bildirebilmeleri, bu konulara istisna getirilecekse, kanunda açıkça belirtilmesi ve bir süre ile sınırlanması,
* Gözaltında bulunanların kendi seçtiği ya da ilgili meslek kuruluşu ile mutabık kalınarak hazırlanacak bir listede yer alan doktorlar tarafından muayene edilmesi, adli tıp doktorlarınca yapılacak muayenelerin sorgudan önce ve sonra olması, muayene esnasında polisin bulunmaması ve muayene sonuçlarının bir raporla belgelenmesi ve raporun bir nüshasının sanığa verilmesi,
* Sorgulama usullerine ilişkin bir talimatname hazırlanarak yayınlanması,
* Bütün işkence iddialarının ciddi şekilde soruşturulmasının sağlanması,
* Polis ve jandarma karakollarındaki hücre koşullarının düzeltilmesi, hususlarında tavsiyelerde bulunmuşlardır.
* Gözaltına alınanların sorgudan önce tıbbi muayeneden geçirilmeleri hususunda titiz davranılması,
* Adli tıp kurumu doktorlarınca yazılan raporlarda gözaltına alınan kişilerin kişisel şikayet ve ifadelerine yer verilmesi,
* Daha teknik ve modern cezai sorgulama ve tahkikat metotlarının geliştirilmesinin planlanması,
* Gözaltına alınan şüpheli şahısların gözaltında tutulmaları ve sorgulamaları sırasında uygulanan metotların kapsamlı bir şekilde araştırılıp, incelenmesinde görevlendirilecek ve bu hususta gerekli yetkilere haiz olacak bağımsız kişilerden oluşturulacak bir komisyonun kurulması, hususlarında tavsiyelerde bulunmuşlardır.
* Terörizmi kabul edilemez bulduğunu, ancak gerçek bir mücadele isteyen teröre karşı koymanın, kanun görevlileri açısından hiçbir şekilde işkence ve kötü muameleye dönüşmemesi gerektiği, bu konunun önlenmesi için yapılan çalışmalarda daha titiz hareket edilmesi,
* İşkence iddiaları ile görevliler hakkında yapılan soruşturmalarda, işkence zanlılarının polis teşkilatınca soruşturulması (Memurun Muhakematı Hakkında Kanun) ve işkence mağdur ve zanlılarının adlarının saklı tutulmasının soruşturmaların sonuçsuz kalmasında etkili olduğu,
* Polisin insan hakları alanında eğitilmesi amacı ile başlatılan faaliyetlere devam edilmesi,
* Gözaltı talimatnamesinin uygulanıp uygulanmadığının denetlenmesi, gözaltı şartlarının iyileştirilmesi,
* Gözaltı talimatnamesine uyulmasının sağlanması,
* Gözaltına alınan istisnasız herkesin kaydedilmesi, nakil veya serbest bırakılmalarının da gecikmeksizin kayda geçirilmesi,
* Sağlık muayenelerinin kolluk kuvvetlerinin gözetimi dışında yapılması,
* Valiler ve sıralı amirlerin polis merkezlerini denetlemesi hükmüne işlerlik kazandırılması,
* Gözaltı başında sorgu öncesi ve sonrasında, gözaltından çıkarken ve gözaltında bulunduğu her 48 saatte bir doktor raporu alınması,
* Gözaltı şartlarının iyileştirilmesi, sorgulama odalarının modernleştirilmesi,
* İşkence şikayetlerinin dikkate alınması ve sorumluların cezalandırılması,
* Gözaltındaki şahısların avukatla görüştürülmeleri ve gözaltı süresinin uzatılacağı durumlarda hakim önüne çıkarılması,
* Fiziki gözaltı şartlarının iyileştirilmesi,
Komite tarafından ülkemiz aleyhine, raporlarda geçen hususlar ile ilgili olarak vaat edilen önlemlerin alınmadığı kanaatine varılarak 22.12.1992 ve 06.12.1996 tarihlerinde iki kez AİÖS’nin en ağır müeyyidesi olan “Kamu Açıklaması” sürecini başlatmıştır.[16]
Sürecek….
- § Başkomiser, Van İl Emniyet Müdürlüğü.
[1] Emine YAMANLAR,Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi, Ders Kitapları A.Ş.,İstanbul,2000,s.72
[2] Emine YAMANLAR,Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi, Ders Kitapları A.Ş.,İstanbul,2000,s.73
[3] Hizmet içi eğitim programları, E.G.M. Eğitim Daire Başkanlığı, Ankara, 2001 s. 3
[4] Büyükkaragöz, S., Demokrasi ve İnsan Hakları Eğitimi, Ofset Fotomat,Ankara,1998 s.IX
[5] Farklı Bakış Tarzları İle İnsan Hakları Uygulamaları, EGM Basımevi,Ankara,2000,s.4
[6] Necmettin TOZLU,İkbal’in Eğitim Felsefesi,Ankara Okul Yayınları,Ankara,2003,s.117
[7] Serap PALAZ/KOCAK,Demokrasi Dosyası,Ofset Fotomat,Ankara,2001,s.427
[8] Birol AYDIN,Doğu Anadolu’da Güvenlik ve Huzur Sempozyumu,Çağlayan A.Ş.,Elazığ,1999,s.282
[9] Arif ÖZSAĞIR,Demokrasi Dosyası,Ofset Fotomat,Ankara,2001,s.229
[10] Hizmet İçi Eğitim Proğramları,EGM Yayınları,Ankara,2001,s.8
[11] Hizmet İçi Eğitim Proğramları,EGM Yayınları,Ankara,2001,s.8
[12] Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesinin ve Ziyaretlerinin Amacı Nedir?,EGM Yayınları,Ankara,s.4
[13] Kemal BAŞLAR,İnsan Hakları ve Kamu Hürriyetleri (2),SNF,Ankara,2001,s.16
[14] Kemal BAŞLAR,İnsan Hakları ve Kamu Hürriyetleri (2),SNF,Ankara,2001,s.17
[15] Hizmet İçi Eğitim Proğramları,EGM Yayınları,Ankara,2001,s10
[16] Kemal BAŞLAR,İnsan Hakları ve Kamu Hürriyetleri (2),SNF,Ankara,2001,s.17