İNSAN HAKLARI BİZİM (POLİS) İÇİN NEDİR? EKMEKTİRRR !!!
Mustafa ÖZKAVAK
Komiser
Öğretim görevlisi
Aksaray Polis Meslek Yüksek Okulu
Giriş
Okumaktan mana ne,
Kişi hakkı bilmektir;
Kişi hakkı bilmezsin,
Ha bir kuru emektir.
(Yunus Emre)
İnsan
İnsan, ruh ve bedenden ibaret, sözle anlaşan, akıl ve düşünme yeteneği olan, bilinçli hareket kabiliyetine sahip en gelişmiş, en üstün canlıdır.
İnsan toplum halinde yaşar, yaşarken olayları sorgular ve bunlardan tecrübe ve birikim denen çıkarımlarda bulunur. Ayrıca iyi ve kötü , doğru ve yanlış gibi tinsel kavramlara da sahiptir.
Ancak insan, en gelişmiş, en üstün canlı tanımlamasına çoğu zaman dürüst olmayarak, yalan söyleyerek, yapması gerekenleri yapmayarak, rüşvet alarak, kamu hizmetinin işlemesinde olumsuzluklar oluşturarak uyumsuzluk göstermektedir.
Bu nedenle insan hakları bağlamında insanı; nerede olursa olsun, hangi kamu hizmetini yürütürse yürütsün; işgal ettiği mesleki ve sosyal statünün ve pozisyonun farkına varan, benimseyen ve bu benimsemeyi uygulamaya dönüştürebilecek gerekli bilgi ve davranış modellerini öğrenmeye çalışan soyut insan ve bütün bunları bir vitrin gibi dışarıya yansımasını sağlayan somut insan olarak ikiye ayırabiliriz.
Soyut İnsan – Somut İnsan Bağlamında İnsan Hakları
Soyut insanını geliştirerek, hukuksal ve toplumsal çerçevede serbest hareket etme kabiliyeti olan özgürlüğü sayesinde, kendisine tanınmış olan yasal yetkileri yani hakları kullanan somut insanın, hem toplum içinde beraber yaşadığı bireylerin özgürlük alanlarına taşmadan hem de devlet düzeninin kurallarını aşmadan yaşayabilme kabiliyetini ise, soyut İnsan – somut insan bağlamında insan hakları kavramı olarak tanımlayabiliriz.
Dolayısıyla günümüzde evrensel bir kavram haline gelen ve devletlerin uluslararası arenada önemli bir yere sahip olmasını sağlayan “insan hakları” çerçevesinde, hem hizmet alan vatandaşın hem de hizmet verenin (genelde kamu görevlisinin özelde Polisin) özü olan soyut insan devamlı hizmet içi eğitim kurslarıyla eğitilmelidir ki, vitrin görevini gören somut insan bu sayede, hem vatandaş olarak daha bilinçli hareket edebilsin hem de kamu görevlisi (Polis) olarak yetki, görev ve sorumluluk üçgenini daha kaliteli, etkin ve verimli bir şekilde kullanabilsin.
Aksi taktirde ne olur?
Soyut insanını geliştirebilmek için gerekli eğitimi al(a)mayan böylece somut insanına gerekli mesleki davranış ilkelerini yansıtamayan Polis keyfi davranışlar gösterebilecek, bunun sonucunda da halkın devletine karşı olan güveni azalabilecektir. Daha sonra doğaldır ki, mağdurlar hak ve özgürlüklerini korumak amacıyla kolluk kuvvetlerine karşı güç kullanımına başvurabileceklerdir. Bu da o devlet içinde kaos, çatışma, huzurun bozulması ve daha vahim sorunların ortaya çıkmasına neden olacaktır.
Ayrıca böyle bir ortam içerisinde, uluslararası arenada devlete karşı olan politik ve ekonomik baskılar artacak, devletin gelir kaynakları (Turizm, Yabancı yatırım gibi) büyük zarar görecektir. En önemlisi de devlet uluslararası arenada itibar kaybına uğrayacaktır.
Kısaca polisin insan hakları eğitimi al(a)maması, keyfi hareket tarzıyla birlikte, toplum içinde kutuplaşmaya yol açarak huzurun bozulmasına ve uluslararası arenada itibarının kaybolmasına yol açacaktır.
O zaman ne yapılmalı?
Bilinçli ve paylaşıma açık bir eğitim. Çünkü insan hakları, doğuştan ve kendiliğinden kazanılır ama, doğuştan ve kendiliğinden bilinemez, öğrenilemez. Yaşam sürecinde her konuda olduğu gibi insan hakları kavramının tanınması, bilinmesi ve insan hakları bilincinin kazanılması, ancak öğretim ve eğitimle gerçekleşebilir. Doğuştan ve kendiliğinden kazanılan haklar, öğrenilmedikçe yoktur. İşte insan haklarının soyut insan içinde gerçeklik kazanıp somutlaşması, günlük yaşamın her anında davranışlarımıza yansıması ve böylelikle bir yaşam biçimi haline dönüştürülmesi öncelikle bilinmesine yani eğitime bağlıdır. Böylece insan haklarının kendisi için ne anlama geldiğini bilen birey, devleti karşısında taraf olabilecektir. Çünkü insan, bildiği, kullandığı ve benimsediği haklarıyla var olabilmektedir. Zaten insanı haklarından ayrı düşünmek, haklarından soyutlamak, hiçbir zaman hiçbir yerde hiçbir şekilde mümkün değildir.
İnsan hakları eğitiminde öncelikle insana, “insan olabilme değeri ” nin verilerek, bu soyut kavramın öteki görünen somut özelliklerinden daha önce geldiği öğretilmeli ve bu doğrultuda en üstün, en gelişmiş varlık sıfatını hak edecek şekilde insan olabilme bilinci kazandırılmalıdır. Bir başka deyişle insan, kendi hakları kadar başka insanların da haklarının bulunduğunun, onlara da saygı göstermek gerektiğinin bilincinde olmalıdır. Böylece insan olabilmenin anlamının, insanların tercih fırsatı olmaksızın edindiği soy, renk, cinsiyet, dil, din, köken vb. başka özellikleri yönünden herhangi bir ayrıma tabi tutulmamalarında, anayasal ve toplumsal düzen içerisinde haklar ve onur yönünden eşit olmalarında yattığı kolaylıkla anlaşılabilecektir. İşte insan hakları eğitimi, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi konusundaki bilinçlenmeyi öncelikle soyut insana kazandırmalı ki, somut insan buna göre düşünüp, yapmış olduğu görev ve kullandığı yetki dairesinde insan hakları ihlallerine karşı duyarlılık kazansın ve hem hizmet verdiği kendi meslek teşkilatı içersindeki hem de hizmet aldığı diğer meslek teşkilatları içerisindeki ihlalci davranış tarzlarına etkin biçimde karşı çıkıp, tepkisini ortaya koyabilsin. Böylece, bir yandan insan hakları ihlallerinin hem uygulama hem de anlayış bakımından asgari düzeye indirilme çabaları gerçekleştirilmeye çalışılırken bir yandan da bu tür çabaları destekleyecek zaten var olan ama yeni yenianlaşılmaya başlanan meslek ilkeleri kendini gösterecektir.
Soyut gelişiyor, somut şekilleniyor.
İşte polisleri görevleri esnasında belirli bir şekilde bir başka deyişle hukuka uygun olarak davranmaya, insan haklarına saygıya zorlayan, bedava olarak sunulan güvenlik hizmetleri esnasında kişisel eğilimlerini sınırlayan, meslek üyelerini polislik için yeterli ve ilkeli hale getirmek için eğiten, meslek içi rekabeti düzenleyen ve hizmet ideallerini korumayı amaçlayan polislik mesleğine ilişkin ilkeleri; tarafsızlık, profesyonellik, halka karşı sorumluluk, tahrik etmemek, tahrike kapılmamak, şeffaflık ve dürüstlük, denetime açıklık, kamu kaynaklarını etkin kullanmak ve moral faktörler olarak sayabiliriz.
Bedava bir ürün olan güvenlik hizmetini üreten bir fabrikanın işçileri olarak biz polisler için vatandaşa hizmet ve kurum içi ilişkiler çerçevesinde çok önemli ve gerekli olan bu meslek ilkeleri, insan hakları eğitimi sayesinde geliştirdiğimiz soyut insanımız yönlendirmesi doğrultusunda somut insanımız eliyle ortaya verimli bir şekilde konulacaktır.
Peki alınan eğitimler ve meslek ilkeleri çerçevesinde soyut insanını geliştirmiş olan bizler (Polisler) için insan hakları ne anlam ifade edecektir?
Mesleğini icra ederken amacının kamu düzeninin korunması olduğu bilinci ile kanunlarda çizilen sınırlar aşılıncaya kadar bireylerin hak ve özgürlüklerine müdahale edilemeyeceğini, vatandaşlar arasında herhangi bir ayrım gözetmeksizin tarafsızlık ilkesi kapsamında davranılması gerektiğini, bireylerle devletin menfaatleri çatıştığı zaman yürürlükteki kurallar doğrultusunda her türlü önyargıdan uzak durarak bir denge unsuru olması gerektiğini ve en önemlisi insan haklarına saygının sağlanması ve korunması konusunda öncelikli görevin soyut ve somut insan bütünlüğü içerisinde özellikle polise düştüğünü, bu nedenle polislerin kendilerine verilen yetkileri kullanırken ölçülülük ilkesi kapsamında hareket etmek zorunda olduklarını bilmesini, anlamasını ve benimsemesini ifade edecektir.
Sonuç: İnsan hakları nedir? Ekmektirrr !!!
Amacı, kendisine devlet tarafından verilmiş görev ve yetkilerle keyfiyete kaçmadan, vatandaşın devlet tarafından tanınmış olan hak ve özgürlüklerini teminat altına almak bir başka deyişle hukuka uygun bir şekilde hareket ederek kamu düzenini sağlamak olan Polis ancak bu şekilde ekmeğini kazanabilmektedir. Eğer bu Polis ekmeğini kazanıp evine götürmek istiyorsa, soyut insanını, bu amaca uygun olarak eğitip hareket ettirmek zorundadır. Aksi takdirde bilmelidir ki, kazanmak zorunda olduğu o ekmeği, bir şekilde denetim mekanizması marifetiyle, somut insanının kafasına inecek bir balyozla elinden alınacaktır. Dolayısıyla bu durumdan hem ailesi, hem toplum hem de devlet olumsuz yönden de etkilenecektir.
Nasıl ekmeğe karşı saygısızlık yapanlara büyük bir tepki gösteriliyorsa, hukuka aykırı hareket edenlere ve insan haklarına gereken önemi vermeyen görevlilere karşı da büyük bir tepki gösterilecektir. Bu nedenle insan hakları denildiğinde, biz polislerin soyut insanının aklına gelmesi gereken ilk kavram EKMEK olmalıdır. Böylece bu kavram ile somut insanımız, sınırlarının ne olduğunu nereye kadar olduğunu hatırlayacağı gibi ayrıca bu sınırlar bizi hukuka uygun hareket etme tavrına yani insan haklarına saygıya götürecektir. Bu sayede de hem ailemizin mutluluğu hem toplumumuzun huzur ve refahı hem de devletimizin bölünmez bütünlüğü ve devamlılığı sağlanacaktır.