Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

İÇ GÜVENLİK TEŞKİLATLARINDA YENİDEN YAPILANMA SORUNU*

 

 Halil YILMAZ**

 

“Polis, düşüncesizce manevralar ile kırılma tehlikesiyle karşı karşıya bırakıl(a)mayacak kadar değerli bir alettir”

Louis CASAMAYOR (Fransız Yargıç)

ÖZET

Çağdaş demokrasiler, temel hak ve hürriyetleri sağlamayı hedefleyen, çoğulcu ve katılımcı düşünceye dayanan, özgürlük ve hoşgörü ortamında gelişen sistemlerdir. İnsan Hakları ve temel hürriyetlerin tanınması evrensel bir ilgi konusu olmuş, günümüzde çok sık telaffuz edilen globalleşmenin tohumları aslında geçen yüzyılda atılmıştır.

Bunların güvence altına alınarak aykırı uygulamalardan korunması ve daha ileri düzeyde gerçekleştirilmesi amacıyla kurulan Birleşmiş Milletler (BM) ile Avrupa Konseyi (AK), Ülkemizin de kurucusu olduğu uluslararası kuruluşlardır.

Kopenhag Ölçütlerinden biri olan demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, İnsan Haklarını ve azınlıkların korunması ve saygı görmesini teminat altına alan kurumlardan biri polis teşkilatıdır ve bu teşkilatın istikrara kavuşturulması, bir ulusal dava olan Avrupa Birliği (AB) üyeliğimizin temel koşuludur.

Bu makalede, demokrasiyi yerleştirecek, İnsan Haklarına saygılı, demokrasi kuralları içerisinde etkin olarak çalışacak ve çağdaş bilimin bütün verilerinden ve uzmanlık bilgisinden yararlanacak istikrarlı bir polis teşkilatı için yeniden yapılanma önerileri geliştirilmektedir.

KAMU YÖNETİMİNDE YENİDEN YAPILANMA PROJESİ IŞIĞINDA POLİSİN KONUMU[1]

Kamuda (devlet yönetiminde) reform yapmak üzere 59. T.C Hükümeti tarafından hazırlanan Kamu Yönetimi Temel Yasa Tasarısı Ekim 2003’den itibaren Başbakanlık web sayfasında (www.basbakanlik.com) bulunmaktadır. Aynı sayfada,  görüş ve önerilerin bildirilmesi amacıyla bir erişim adresi verilmiştir. Bu tasarıya ilave olarak hazırlandığı bildirilen diğer 5 yasa tasarısı ile birlikte yönetimde ciddi ve kapsamlı bir yeniden yapılanma düzenlemesi yapılacağı dile getirilmektedir.

Geniş boyutlu ve Ülkemizdeki tüm vatandaşları ve doğal olarak bizzat tasarının ana unsurlarından olan kamu personelini yakından ilgilendiren bu tasarı, kamuoyuna ilan edildiğinden beri çeşitli kesimlerde inceleme ve eleştiri konusu yapılmaktadır. Yazılı ve görsel basına intikal eden bilgiler ve açık oturum tartışmalarında, yapılan eleştiri ve iletilen görüşler çerçevesinde tasarıya son şeklin verilerek T.B.M.M’ne gönderilmiştir[2].

Tasarıyla ilgili siyasal, hukuki ve diğer yöndeki değerlendirmeleri ilgili ve yetkililere bırakarak, Polis Teşkilatı açısından “teknik eleştiri”lerde[3] bulunmak yararlı olacaktır.

Tasarı Birinci Kısım Birinci Bölümde, kamu yönetiminin temel amaç ve görevi kaleme alınmıştır: Kamu yönetiminin temel amaç ve görevi, halkın hayatını kolaylaştırmak, huzur, güvenlik ve refahını sağlamak, hayat kalitesini geliştirmek, kişilerin hak ve özgürlüklerini kullanmalarının önündeki engelleri kaldırmak ve bu amaçlarla kanunlarla verilen görev ve hizmetleri yerine getirmektir (Madde 4).

Merkezi İdarenin ve Mahalli İdarelerin yetki, Görev ve sorumlulukların belirtildiği Birinci Kısım İkinci Bölümde; adalet, savunma, güvenlik, istihbarat, dış ilişkiler ve dış politikaya ilişkin görev ve hizmetlerin merkezi idare tarafından yürütüleceği belirtilmiştir.

Tasarıda hedeflenen amaçlar arasında huzur ve güvenliğin sağlanmasına, kişilerin hak ve özgürlüklerini kullanmalarının önündeki engellerin kaldırılmasına” yer verilerek “güvenliğe” ve “kişilerin hak ve özgürlüklerine verilen önem vurgulanmış, ancak Merkezi İdare tarafından yürütülecek önemli görevleri yerine getirecek kuruluşlardan sadece Polis Teşkilatı dışında kalan diğerleri her alanda, tasarı dışında bırakılmış, güvenlik hizmeti ne yazık ki yine özelliği olmayan bir kamu görevi gibi değerlendirilerek Polis Teşkilatı her hangi bir kurum/kuruluş gibi ele alınmıştır.

Tasarı İkinci Kısım Birinci Bölümde, taşra teşkilatı ve kuruluşuna ilişkin esaslar düzenlenmiştir: Taşra teşkilatı olan bakanlıklar illerde ve hizmetin niteliği ile ihtiyaçlar dikkate alınarak ilçelerde teşkilatlanır. Bu Teşkilatlar vali ve kaymakama bağlı olarak çalışırlar (Madde 22).

Madde gerekçesinde belirtildiği üzere taşra teşkilatında tek bir model öngörülmemiş, nüfus durumu, sosyal ve ekonomik şartlar ile görev ve hizmetin niteliğine göre farklı tip ve statüde taşra teşkilatı kurulması mümkün hale getirilmiştir. Bu anlamda, mesela bazı illerde sadece il düzeyinde bir müdürlük kurulurken, bazı illerde il müdürlükler de kurulabilir. Yine bazı illerde il müdürlüğü şeklinde bir örgütlenme yapılabilirken, bazı illerde ise sadece bölge müdürlüğüne bağlı şube müdürlüğü düzeyinde örgütlenme gerçekleştirilebilir. Ayrıca, bu teşkilatlara farklı yetkiler de verilebilir, diğer bir ifade ile, tüm taşra teşkilatları aynı yetkilerle donatılmayabilir.”

Tasarıda hiyerarşik kademeler ve unvanlar düzenlenmiştir (Madde 28/a): Genel Müdürlük şeklindeki bağlı kuruluşlarda; Genel Müdürlük, Daire Başkanlığı, Müdürlük, Taşra Teşkilatı il kuruluşlarında (28/c); Vali, İl Müdürlüğü, Şube müdürlüğü.

Bu düzenlemeden istisna olan kurumlar ve madde gerekçesinde de bunların hangileri olacağı belirtilmiştir (28/son paragraf): Dışişleri Bakanlığı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ile ilişkili kuruluşlar bu maddede öngörülen hiyerarşik kademe ve unvanlara ilişkin hükümlere tabi değildir. Bunlar hiyerarşik kademe ve unvanları kuruluş kanunlarında düzenlenir.

Kurum ve kuruluşun özelliğinden dolayı maddede öngörülen teşkilatlanma modeli ve hiyerarşik kademelere uygun düşmeyecek olan Dışişleri Bakanlığı, Milli Güvenlik Kurulu Genel sekreterliği, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ile ilişkili kuruluşlar bu maddede öngörülen hiyerarşik ve unvanlara ilişkin hükümlerden istisna tutulmuştur. Bu kurum ve kuruluşların hiyerarşik kademe ve unvanları bu Kanundaki temel yaklaşıma uygun bir anlayışla kuruluş kanunlarınca düzenlenecektir (Madde Gerekçesi/son paragraf).

Dikkatli bir gözle bakıldığında, kuruluş olarak özelliği olduğu ve bundan dolayı da teşkilatlanma model ve hiyerarşik kademeler olarak normal bir kamu kurumundan özgün olduğu aşikar olan Polis Teşkilatının, Dışişleri Bakanlığı, Milli Güvenlik Kurulu Genel sekreterliği, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ile ilişkili kuruluşlar gibi istisna tutulanlar arasında  olmadığı görülecektir.

Polis Teşkilatı, silahlı, sivil ve kendine özgü rütbe esasına dayalı bir hiyerarşisi olan bir teşkilattır. Hiyerarşi ve unvanlar da daha ziyade amir kadrosu söz konusu edildiği değerlendirildiğinde bir polis amiri, örneği sadece Orduda olduğu şekliyle, tüm masrafları devlet bütçesinden karşılanmak üzere, 4 yıl lise (Polis Koleji) ve 4 yılı Polis Akademisinde olmak üzere 8 yıl eğitim  alan, yabancı dil ve bilgisayar bilen, resmi elbise ile görev yapan bir kuruluştur. Şu an 200.000 e yakın personeli ile Merkez ve Taşrada İl ve İlçe düzeyinde, yurdun her bir köşesinde  hizmet verir. Kadrosu ve bütçesi ile Merkezdeki birkaç bakanlıktan daha büyük bir yapılanmaya sahiptir.

Dışişleri Bakanlığı, Milli Güvenlik Kurulu Genel sekreterliği, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı gibi son derecede önemli görevler ifa etmesi yanında yukarıdaki paragrafta açıklanan hususların varlığı kendine özgü bir özelliği içermektedir.

Yüzyılımızda tüm dünyada iç güvenliğin gittikçe artan ölçüde önem arz ettiği ortadadır. Ancak iç güvenlik sağlanırken kişilerin hak ve özgürlükleri de korunacaktır. Bu tasarının hazırlanmasına esas neden olan ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesi için kişi hak ve özgürlükleri korunarak sağlanacak iç güvenlik, artık kimsenin inkar edemeyeceği derecede önemlidir. İç güvenliğin gereği gibi sağlanamaması veya kişi hak ve özgürlüklerinin ihlali halinde çıkabilecek diğer sıkıntıların yanında, beklenen yabancı sermaye gelmeyeceği gibi, halen Ülkemizde faaliyette bulunanların bile devam edip etmemede tereddüt gösterdiği, yaşanılan olaylarla maalesef hep şahit olunmuştur. Bu gelişmeler ışığında, yapılacak yeniden yapılanma ve iyileştirme çalışmalarında, benzer fonksiyon ifa eden her kurumu kendi özel konumunu doğru değerlendirme ve çalışmaları bu şekilde yürütme zorunluluğunu da beraber getirmektedir. Bunun aksine yapılacak bir çalışmada, beklenenin aksine, telafisi gerçekten zor sonuçlar ortaya çıkacaktır.

Tasarı ile ortadan kaldırılması planlanan İl Müdür Yardımcılığı ve Daire Başkan Yardımcılığı, Teşkilatımızda 2. Sınıf Emniyet Müdürü olan bir rütbeye denk gelmektedir. Ve, herkes bilir ki, resmi bir görevde, tenzili rütbe ancak çok ağır bir eylem sonucu gerçekleştirilir!.

İçişleri Bakanlığı Strateji Merkezi Başkanlığınca yayınlanan, bölümlerinin bazılarını Emniyet Teşkilatı Personelinin hazırladığı oldukça kapsamlı eser[4] incelendiğinde, 15’i Avrupa Birliği ülkesi 27 ülkenin Polis Teşkilatlarının önemli bölümünün kendi özel yasaları çerçevesinde yapılandırıldığı ve yine bu eserin önsözünde dile getirildiği üzere Ülkemizde yapılacak çalışmada, bunlardan alınacak dersler ve uygulama örneklerinden yararlanılabilir. Burada dikkati çeken bir diğer husus ise, genellikle henüz demokratik sistemlerini tam oturtamamış ülkelerde, iç güvenlik hizmetlerinin daha ziyade “paramiliter” bir yapı, diğerlerinin ise tamamen sivil yapılanma teşkil ettiğidir.

DEMOKRASİ VE AVRUPA BİRLİĞİ

Bugün dünya üç önemli prensibi kabul etmiştir; (1) demokrasi, (2) İnsan Hakları ve (3) pazar ekonomisi[5]. Bunlar AB’nin şartlarıdır: “Üyelik, aday ülkenin demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, İnsan Haklarını ve azınlıkların korunması ve saygı görmesini teminat altına alan kurumların istikrara kavuşturulmuş olmasını, işleyen bir piyasa ekonomisinin mevcudiyetini, AB içindeki rekabet ve piyasa güçleriyle baş etme kapasitesini gerektirmektedir. Üyelik, adayın, siyasi, ekonomik ve parasal birliğe katılım da dahil olmak üzere, üyeliğin getirdiği yükümlülükleri üstlenebileceğini varsayar[6].

Çağdaş demokrasiler, temel hak ve hürriyetleri sağlamayı hedefleyen, çoğulcu ve katılımcı düşünceye dayanan, özgürlük ve hoşgörü ortamında gelişen sistemlerdir. İnsan Hakları ve temel hürriyetlerin tanınması, evrensel bir ilgi konusu olmuş, günümüzde çok sık telaffuz edilen globalleşmenin tohumları aslında geçen yüzyılda atılmıştır. Bunların güvence altına alınarak aykırı uygulamalardan korunması ve daha ileri düzeyde gerçekleştirilmesi amacıyla kurulan Birleşmiş Milletler (BM) ile Avrupa Konseyi (AK), Ülkemizin de kurucusu olduğu uluslararası kuruluşlardır. Bu kuruluşların misyonu, İnsan Haklarının korunması ve temel hürriyetlerin tanınmasına öncülük etmektir. Globalleşmeyi sağlayan uluslararası belgeler, çağdaşlığı kendisi için esas almış Ülkemiz tarafından imzalanmış, usulüne uygun olarak onaylanmış, Anayasamıza aykırılığı iddiasında dahi bulunulması mmkün olmayan iç hukuk mevzuatı haline getirilmiştir. Böylelikle milletler, birbirine müteselsil kefil haline gelmiştir[7].

Halkın egemenliği temeline dayanan bir yönetim biçimi olan demokrasinin gelişmesinin temel koşullarından biri vatandaşların özgür olmasıdır. Anayasamızda düzenlenen temel haklar vatandaşlarımıza ve hatta yabancılara tanınarak demokratik yönetimin anayasal gerekleri yerine getirilmiştir. Ülkemizde anayasal güvence altında bulunan temel hakların, yasal sınırlar içinde özgürce kullanılması zorunludur. Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasında kanun, hukuk ve demokratik otoritenin üstünlüğü tesis edilmeli ve kesinlikle zedelenmemelidir. Hakkın özüne dokunulamayacağı gibi, hakkın suiistimaline ve bu suretle fetret yaratılmasına da izin verilemez. Kanunlar uygulanmalı, bu hususta hiçbir tereddüt olmamalı, vatandaşın gözünde “bu kanunlar uygulan(a)maz” gibi en ufak bir endişe duyulmamalıdır[8].

“Tam bir özgürlük anarşidir, tam bir düzen de zulüm. Bu iki uç arasındaki dengeyi korumak demokratik toplumların asırlar boyu amacı olmuştur[9].” Bu görüş, çağdaş toplumların belirgin nitelikleri arasında yer alan demokratik toplumun sınırlarını çizmektedir. Güvenlik ve özgürlük arasındaki ilişki ve denge dikkatle korunmalıdır. Yasalarla ne kadar özgürlük tanınmış olursa olsun, o özgürlükleri yaşatamıyorsanız veya ülke fetrete ve anarşiye gitmişse, o zaman yönetemeyen demokrasiyle karşı karşıya kalınır. Devleti ayakta tutacak hukukun gücü kullanılmadığı takdirde fetrete, anarşiye kayılabilir. O zaman, “birisi gelsin de, bizi şu belalardan kurtarsın” denilmeye başlanır. Diktatörler, hep kanun, nizam hakimiyeti sağlanamadığı zamanda halkın, “canımız her şeyden önemli, bırakın demokrasiyi, cumhuriyeti, tatlı canımızı kurtaralım, birisi gelsin de bizi kurtarsın” noktasına gelindiği zaman ortaya çıkar. Onun için mutlaka hukuk devletini işletebilmek, hukukun üstünlüğünü sağlayacak, İnsan Haklarını ve azınlık haklarını koruyacak -hukuki ve yapısal- mekanizmaların oluş(turul)ması gerekir[10].

Bu noktadaki temel sorumluluk, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, İnsan Haklarını ve azınlıkların korunması ve saygı görmesini teminat altına alan kurumlardan biri olan polis teşkilatına aittir ve bu nedenledir ki bu teşkilatın istikrara kavuşturulması AB üyeliğimizin temel koşuludur. Zaten Ülkemizin mutlak uymak zorunda olduğu temel ölçütler içinde güvenlik politikalarına ilişkin olanlar, toplam AB müktesebatının 1/5’i kadardır.

Güçlü polis teşkilatı olmayan bir ülkede demokrasiyi yerleştirmek mümkün olamayacağı için, tüm çağdaş devletler polis teşkilatını kuvvetlendirme gayreti içindedir. Amaç, İnsan Haklarına saygılı, demokrasi kuralları içerisinde etkin olarak çalışan ve çağdaş bilimin bütün verilerinden ve uzmanlık bilgisinden yararlanan bir polis teşkilatına sahip olmaktır[11].

Diyebiliriz ki polislik, bir risk yönetimidir; özgürlüklerin kullanılmasına müdahale etmeyecek, fakat anarşiye de izin vermeyecek. Kamu düzenini sağlamak için yapılacak denetimde sadece düzen sağlanmak istenirse ortaya çıkacak sonuç zulümdür. Bu noktada, polis, anarşi ile zulüm arasındaki denge olarak da tarif edilebilir[12].

Bu hassas dengeyi korumak son derece önemli bir misyondur. Demokratik bir toplum olabilme, AB’ye girebilmenin yükümlülüğü zordur ve başta polis teşkilatı olmak üzere buna katkı sunacak kurumların işi de çok çetindir.

TÜRK POLİS TEŞKİLATI

“21. Yüzyıla Hazırız” sloganı ile 2000’li yıllara giren Türk Polis Teşkilatı, suç işlenmesini önlemek, işlenmiş suçları aydınlatmak amacıyla çağdaş bilimin bütün verilerinden ve uzmanlık bilgisinden gerektiği şekilde yararlanmaktadır. Nüfus oranına göre en az suç işlenen ülkeler arasında sayılabiliriz. Teknik donanım ve teknoloji kullanımı üst seviyelerdedir. Bu konuda çok önemli gelişmeler elde edilmiştir.

Ülkemizde demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, İnsan Haklarını ve azınlıkların korunması ve saygı görmesini teminat altına almak amacıyla başta Anayasa olmak üzere polise görev ve yetki veren kanunlarda değişiklikler yapılmıştır. Ancak yasa değişikliği yeterli değildir, uygulamanın da yasaya uygun yürütülmesi zorunludur[13].

Polis Teşkilatı, İnsan Haklarına saygı, demokrasi kuralları içerisinde etkin olarak çalışma açılarından eleştirilmektedir. Öte yandan akıllı, duygulu ve büyük sorumluluk gerektiren işlerle uğraşanlarda görülen “tükenmişlik sendromu” belirtileri ne yazık ki Polis Teşkilatında da görülmeye başlanmıştır. Polisin gözü önünde bir kişinin defalarca bıçaklanmasına rağmen polisin bir şey yap(a)mamasını, özellikle son aylarda Teşkilat içinde görülmeye başlayan intihar, eş ve çocuklarını, mesai arkadaşlarını öldürme, vatandaşları rehin alma gibi davranış bozukluklarını başka şekilde izah edebilmek mümkün değildir.

Bunların nedeni kanımca bu Teşkilatın istikrara kavuşturulamamış olmasıdır; sistemsizlik, etkisizleşme, kuralların uygulanmaması ve bilgi eksikliği Polis Teşkilatının temel sorunlardır. Bu noktada biraz düşünmek; güvenliğimizi, özgürlüklerimizi, demokrasimizi ve AB’ye girişimizi güvence altına almak için tedbir(ler) almak gereklidir[14].

AB NORMLARINDA BİR POLİS TEŞKİLATI

Alt yapısının tam, personel seçimi ve eğitiminin çağdaş, çalışma koşullarının mükemmel, maaşların yeterli olduğu, istikrarlı bir polis teşkilatı ile, Kopenhag Ölçütleri olarak bilinen “demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, İnsan Haklarını ve azınlıkların korunması ve saygı görmesini teminat altına alma“ mümkün olabilecektir. Bu açıdan bakıldığında sadece ekonomik kurumlarda değil polis teşkilatında da yapılacak iyileştirme, Ülkemizin AB’ye girişine doğrudan etki edecektir. AB yolu polis teşkilatından geçtiği için bu hedefin sevdalısı olan herkesin el ele vererek bu teşkilatın da sorunlarını temelden çözmeleri gerekir. Geliştirilmiş bir Polis Teşkilatı, Türkiye’nin stratejik hedeflerinden biri[15] olmalıdır.

Kopenhag Kriterlerinin, siyasi kriterler başlığı altında yer alan; “demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, İnsan Haklarını ve azınlık haklarını güvence altına alan istikrarlı kurumların oluşturulması” yükümlülüğümüz kapsamında, bu kurumlardan biri olan polis teşkilatının istikrara kavuşturulması için yasal ve idari düzenlemeler yapılmalıdır. Bu amaçla profesyonel bir araştırma şirketine yaptırılacak bir araştırma ile, her rütbeden teşkilat mensupları, onların eş ve çocukları, polisin hizmet sunduğu kişi ve kuruluşlar ile sivil toplum örgütlerinin bakış açılarına göre polis teşkilatının sorunları, çözüm önerileri tespit edilmelidir. Aşağıda, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne inanan, İnsan Haklarını benimsemiş, azınlıkların korunması ve saygı görmesinin teminatı, istikrarlı bir polis teşkilatı için gerekli olduğu düşünülen bazı öneriler geliştirilmiştir:

YENİ BİR YASAL DÜZENLEME

Tüm memurların hak ve yükümlülüklerine ilişkin düzenlemeler genel nitelikteki 14/7/1965 tarih ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile yapılmıştır. Ancak kanun koyucu, bazı mesleklerin kendine özgü koşulları nedeniyle genel kapsamda değerlendirilmelerini uygun bulmamış, özel hükümlere tabi olmalarını öngörmüştür. Anayasa Mahkemesi üye ve yedek üyeleri ile raportörleri, hakimlik ve savcılık mesleklerinde veya bu mesleklerden sayılan görevlerde bulunanlar; Danıştay ve Sayıştay meslek mensupları ve Sayıştay savcı ve yardımcıları; Üniversitelerin, İktisadi ve Ticari İlimler Akademilerinin, Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademilerinin, Devlet Güzel Sanatlar Akademilerinin, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün öğretim üye ve yardımcıları; Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası üyeleri, Genelkurmay Mehteran Bölüğü Sanatkarları, Devlet Tiyatrosu ile Devlet Opera ve Balesi ve Belediye Opera ve tiyatroları ile şehir ve belediye konservatuar ve orkestralarının sanatkar memurları, uzman memurları, uygulatıcı uzman memurları ve stajyerleri; Spor-Toto Teşkilatında çalışan personel; subay, astsubay, uzman çavuş ve uzman jandarmalar ile Emniyet Teşkilatı mensupları özel kanunları hükümlerine tabidir (657 SK Değişik: 19/2/1980-2261/5 md).

Emniyet Örgütü mensupları hakkında uygulanmakta olan 657 sayılı Kanun; bunun ek ve değişiklikleri, ilgili KHK’ler ve bu yasalara dayanılarak yürürlüğe konulan yönetmelikler hükümlerinin kapsamına giren konular, Emniyet Örgütünün hizmet ve kuruluşunun nitelik ve özelliği göz önüne alınarak özel bir kanunla düzenlenir, 657 SK Ek Geçici Madde 54 (Ek: 19/2/1980-2261/5 md.).

Ancak özel bir yasa çıka(rtıla)na değin yukarıda sayılan kurumların durumlarının askıda kalması da söz konusu olamayacağı için bir istisna getirilmiştir: Bu düzenleme yapılıncaya kadar, Emniyet Örgütü mensupları hakkında halen yürürlükte bulunan söz konusu hükümlerin uygulanmasına devam olunur (657 SK Ek: 19/2/1980-2261/5 md).

Burada unutulmaması gereken husus, yukarıda belirtilen düzenlemenin geçici bir durum olduğudur. Bu nedenle sayılan kurumların tümünün özel yasaları yürürlüğe konduğu halde,`bunlar arasında sadece Polis Teşkilatının yasası çıkartılmamış, genel yasa kapsamında kalmıştırn Bu olumsuz ayrımcılığı, dışlanmışlığı anlamak mümkün değildir.

Kamu yönetiminde reform yapılmasının gündemde olduğu bu dönemde polis teşkilatının da hak ve yükümlülüklerine ilişkin düzenlemeler bu kuruluşun hizmetleri, nitelik ve özelliği göz önüne alınarak acilen özel bir kanunla düzenlenmelidir. Polis Teşkilatının, Kamu Yönetimi Temel Yasa Tasarısının 7.a ve diğer maddelerinde sayılan benzeri eşdeğer kurumlar gibi, tasarı kapsamı dışına alınması ve ancak tasarının genel gerekçeleri esas alınmak üzere ve de bu çalışma ile  paralel bir süreç içinde yürütülmek kaydı ile, kendi özel yasasının hazırlatılması en uygun yöntem olacaktır.

Yasa tasarısını hazırlayacak komisyonda İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü uzmanlarının dışında Maliye Bakanlığı kadro ve bütçe uzmanları, Adalet Bakanlığından tetkik hakimi ve Cumhuriyet savcısı, DPT güvenlik sektörü planlama uzmanı, Hazine Müsteşarlığı uzmanı, Devlet Personel Başkanlığı uzmanı yer almalı, yasa tasarısı üzerinde yazılı görüş bildirmenin sakıncaları ta işin başında ortadan kaldırılmalıdır.

Ne yazık ki  bugüne kadar bir türlü çıkartılmayan bir “Emniyet Teşkilatı Yasası”nın hazırlanması talimatının verilmesi ile Polis Teşkilatına büyük bir moral verilecektir ve arzulanan düzeyde bir yasa hazırlanabilecektir. Eğer bu, şimdiye kadar gerçekleştirilmiş olsaydı, aynı Bakanlığın bünyesinde yer alan, özellikle yönetici kadrosunun benzer eğitim aldığı iki Kurum görevlileri arasında özlük hakları ve ücret farkı, uçurum denecek ölçüde dengesiz olmazdı[16]. Ve bu Ülkede yaşayan hiç kimsenin inkar edemeyeceği gibi, yaşanılan son 20-25 senelik çileli ve fedakar çalışması ile, bugünkü huzur ortamının oluşturulmasının ana mimarlarından biri olan Polis Teşkilatı bunu zaten hak etmiştir. Bu hakkın, artık kendisine teslim edilme zamanı gelmiş ve de geçmektedir!.

TÜZEL KİŞİLİK

Hukuki açıdan insanlar gerçek kişi olarak nitelendirilir, kurum ve kuruluşlar ise tüzel kişi. Gerçek ve tüzel kişilerin varlık kazanabilmeleri bazı prosedürlerin yerine getirilmesine bağlıdır. İnsanların nüfusa kaydedilmeleri, kurum ve kuruluşlar için ise yasada özel hüküm bulunması veya kayıt ve tescil edilme gibi.

Kişi sayılmak sonuçları itibariyle önemlidir, kişiye bazı hak ve borçlar yükler. Vatandaşların askerlik hizmeti yapmaları, seçimlerde oy kullanmaları bir yüküm, seçilmek bir haktır. Bunun için bir gerçek kişinin nüfusa kayıtlı olması gerekir.

Tüzel kişiliğin en önemli göstergesi ise, hak ve borç ehliyetine sahip olmaktır. Derneklerin, siyasi partilerin, anonim şirketlerin, bazı kamu kurumlarının tüzel kişilikleri olduğu için bunlar kendi adlarına işlem yapma yetkisine sahiptirler. Orman Genel Müdürlüğü, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü gibi kamu kurumlarının yasalarında hüküm bulunduğu içindir ki bunların tüzel kişiliği vardır. Ürettikleri iş ve işlemleri kendi adlarına yapmaktadırlar, bunlardan doğan sorumluluk da kendilerine aittir.

Polis Teşkilatı, kendi sorumluluk bölgesindeki genel emniyet ve asayişi İçişleri Bakanı adına sağlamaya (3201 SK Md.1) çalışmasının yanında, bir suç işlenmesi durumunda el koyduğu olayları, yakalanan kişiler ile bunlara uygulanan tedbirleri Cumhuriyet  savcılarına bildirmek ve Cumhuriyet  savcılığının adliyeye ilişkin işlerde emirlerini yerine getirmekle yükümlüdür (CMUK Md 154). Daha işin başında polisin idari ve adli görev ve sorumlulukları bulunmaktadır. Bunların dışında sağlık, çevre, kültür, turizm gibi aklınıza gelebilecek tüm bakanlıkların görev alanlarına giren konularda polisin de bir işi, görevi ve yetkisi vardır.

Gerek pek çok bakanlığı ilgilendiren konulara ilişkin görevlerin yerine getiriliyor olması ve gerekse yapılan işlemler nedeniyle hak ve yükümlülüklerin doğrudan doğruya Polis Teşkilatı adına doğması için bu teşkilatın da bir tüzel kişiliği olmalı, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) gibi Türk Polis Teşkilatű (TPT) adı altında tüzel kişilişe kavuşturulmalı, bir “kişi” sayılarak vesayet altından kurtulmalıdır.

TEŞKİLATLANMA

3201 sayılı Kanun, genel emniyet ve asayişi sağlamakla sorumlu ve görevli makam olarak bizzat İçişleri Bakanını belirlemiştir. Bakan, bu işleri kendi özel kuruluş kanunlarına göre çalışan Emniyet Genel Müdürlüğü ile Jandarma Genel Komutanlığı … ile ifa … eder.

Bu yasaya göre Polis Teşkilatının doğrudan İçişleri Bakanına bağlı olması gerektiği halde, İçişleri Bakanlığının kuruluşunu düzenleyen KHK ile de EGM, Bakanlığın bağlı kuruluşları arasında gösterilmesine rağmen Emniyet Genel Müdürü Bakanlık Müsteşarına bağlanmıştır. Bu noktada her iki mevzuat birbiri ile çelişmektedir. Emniyet Genel Müdürü doğrudan Bakana bağlanmalı, Genel Müdürlük de Müsteşarlık seviyesine yükseltilmelidir.

Öte yandan Trafik Hizmetleri Başkanı olarak bir Emniyet Genel Müdür Yardımcısının kanunla görevlendirilmesinde olduğu gibi diğer tüm Emniyet Genel Müdür Yardımcıları da, İnsan Kaynakları Başkanı, Adli Hizmetler Başkanı, Uluslararası İlişkiler Başkanı, Lojistik Başkanı, Trafik Hizmetleri Başkanı sıfatları ile kendilerine bağlı birimlerin hizmetlerini koordine etmelidir. Teşkilat Müsteşarlık olarak düzenlendiğinde tüm bu birimler haliyle birer Genel Müdürlük olacaktır.

KARİYER MESLEĞİ

1987 yılında vatandaşlarımıza tanınan AİHM’ne kişisel başvuru hakkının ardından bu Mahkemece Ülkemiz aleyhine pek çok ihlal kararı verilmiş, Ülkemiz trilyonları bulan tazminatlara mahkum edilmiştir. Önümüzdeki günlerde Uluslararası Ceza Adalet Divanı da çalışmalarına başlayacak, kamu görevlileri uluslararası Lahey Ceza Mahkemesinde yargılanabileceklerdir.

Bir polis memuru, yasa kendisine yetki ve görev verdiği için gerektiğinde anayasa ile teminat altına alınmış temel hak ve özgürlüklere dokunacak eylem ve işlemler yapmaktadır. Yaşam hakkı, özel hayatın gizliliği, haberleşme ve seyahat özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlüklerin özüne yasal düzenlemelere uygun olarak dokunabilen ender kamu görevlilerinden biri polistir. Sonuçları itibariyle bu kadar önemli yetki, görev ve sorumluluğu bulunan bir meslek, ‘herkesin elde edebildiği’ değil, sadece ‘seçilen kişilerin kabul edildiği’, uygun eğitimle desteklendiği bir “kariyer mesleği” olmalıdır.

Bu şekilde Ülkemizin AİHM tarafından tazminata mahkum edilmesinin önlenmesi yanında bir Türk kamu görevlisinin uluslararası ceza mahkemesince cezalandırılmasının da önü alınabilecektir. Her iki uluslararası mahkemenin yargılama sonuçları dikkate alındığında, müfettişlik; DPT, hazine uzmanlıkları gibi birinci sınıf bir memuriyet ve “kariyer mesleği” haline getirilmesi gereken polisliğin önemi ve gelecekte Ülkemizin prestijine ve demokrasimizin gelişmesine katkısı çok daha iyi anlaşılabilecektir.

Polis amir adaylarına Polis Kolejinde 4 yıl lise, Güvenlik Bilimleri Fakültesinde de 4 yıl lisans eğitimi, memur adaylarına ise Polis Meslek Yüksek Okullarında (PMYO) iki yıl ön lisans eğitimi yatılı olarak verilmektedir. Eğitimin sonunda tüm memurlar ve amirler adeta aynı tornadan çıkmış gibi, hemen herkes aynı şeylerden zevk alır, aynı şeylere üzülür hale gelmektedir. Ancak unutmamak gerekir ki polislik hizmeti halkla birlikte, halka sunulan bir kamu hizmetidir. Bu hizmeti üreten ve sunan kamu görevlilerinin tek tip olmaları sakınca yaratmaktadır.

Polis Koleji eğitimine gerek olmadığı gibi özellikle Güvenlik Bilimleri Fakültesi de, belli lisanslardan mezun olanların kabul edildiği, burada bir veya iki yıl mesleki temel eğitimin verildiği bir eğitim kurumuna dönüştürülmelidir. Bu sayede; maliye, uluslararası ilişkiler, hukuk, kamu yönetimi gibi hangi alanlarda personele ihtiyaç duyuluyor ise o alanlardan en iyiler seçilerek istihdam edilmelidir.

Bu öneriye göre Polis Koleji ve Polis Meslek Yüksek Okullarına (PMYO) ihtiyaç bulunmamaktadır. Herkes Güvenlik Bilimleri Fakültesinden mezuniyetinde Polis Memuru olmalı, rütbelerin her yıl belirlenecek ihtiyacını karşılamak üzere bir önceki rütbede olanlardan asgari süre vb şartlara uyanların katılacağı bir sınav açılmalıdır. Sınavı kazananlar o rütbe için gerekli oryantasyon eğitimine tabi tutulmalıdır.

 

                                                                                                          Sürecek…..



* Bu yazıda ifade ettiğimiz görüşlerimiz Polis Dergisinin 32. sayısında ve AYNASIZDAN POLİSE yol haritası (Atlas Yayıncılık Ankara 2003) kitabımızda ÜLKEMİZİN AB ÜYELİĞİNE POLİS TEŞKİLATININ ETKİSİ, Çağın Polisi dergisinin 14. sayısında POLİS REFORMU OLMADAN ASLA başlıkları ile yayınlanmıştır.

** İstanbul İl Emniyet Müdür Yardımcısı

[1] Bu bölüm , 1.Sınıf Emniyet Müdürü, APK Uzmanı Sayın Yusuf Vehbi Dalda tarafından hazırlanmıştır.

[2] TRT, 13.12.2003 tarihindeki SUSMA, KONUŞ programı

[3] AKYOL Taha, 11.12.2003 tarihli Milliyet Gazetesi

[4] NİTAS Koraltay, Vali – Editör YİRMİ BİRİNCİ YÜZYILDA YÖNETİM, Ankara 2003, İçişleri Bakanlığı – Türk İdari Araştırmalar Vakfı

[5] DEMİREL Süleyman, 21. YÜZYIL TÜRKİYE’SİNİN STRATEJİK HEDEFLERİ, Stratejik Analiz (Avrasya Bir Vakfı Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Aylık Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Dergisi), Sayı 27

[6] KOPENHAG AB ZİRVESİ BAŞKANLIK SONUÇLARI’ndan alıntı, T.C. Dışişleri Bakanlığı ARUD

[7] DEMİREL, a.g.e.

[8] DEMİREL, a.g.e.

[9] KNIGHT Richard

[10] DEMİREL, a.g.e.

[11] DÖNMEZER Sulhi, Ord. Prof. Dr. MALA KARŞI İŞLENEN SUÇLARLA MÜCADELE SEMİNERİ (EGM Asayiş Dairesi Başkanlığı), 24.05.2000, Çırağan Sarayı/İSTANBUL

[12] YILMAZ Halil, POLİS, ANARŞİ İLE ZULÜM ARASINDA DENGE, IPA Türkiye Aktüel dergisi, IPA (Uluslararası Polis Birliği) Türkiye yayın organı, sayı 2

[13] FERHUGEN Vünther (AB genişlemeden sorumlu komiseri), 26.9.2002 tarihli basın haberi

[14] Alınacak tedbirler AB üyeliğimiz için müzakerelerin başlayabileceği 2004 Aralık ayından çok önce sonuçlanmalı ve bu tarihe kadar uzunca bir süre uygulanıyor olmalıdır.

[15] DEMİREL, a.g.e.

[16] POLAT Özgüner, Emekli Emniyet Müdürü, SAĞLIĞIMIZ VE MAAŞLARIMIZ, Çağın Dergisi, Yıl 2, sayı 23, sayfa 2, ve ÖNDER Şükrü, AKP Yalova Milletvekili, Başbakan’a sunulan POLİS  RAPORU:  POLİSİN MORALİ BOZUK, 09.12.2003 Zaman Gazetesi