HAYAT BİR GELİŞİM FIRSATIDIR
Bahri DURABAY[*] |
İnsan hayatta hep mükemmeli arzular dedik. Başarılı olmak, beğenilmek ve aranılan insan olmak gerçekten herkesin rüyasıdır. Bunu aklen ve mantıken inkar edenler bile kalplerine, ruhlarına dönüp bir baksalar bunu görecekler.
Tüm bu arzular ancak mücadele ile elde edilir. Oturduğun yerden, “Armut piş , ağzıma düş” mantığı ile beklemek insanı hedefine ulaştırmaz. Hayat, mücadele eden ve bu mücadelenin getirdiklerine tahammül edenlere mükafatını sunar. Karşılaşılabilecek tüm problemler, zorluklar hayatın yapısı gereğidir. Yani hayat, acısı ve tatlısı ile vardır. Hiç acısı olmadan, devamlı sefa sürülen, hiç cefası olmayan bir hayat düşünülemez.
Fakirlik artık canlarına yetmişti. Kabiliyetli olduklarını biliyorlardı. Ama okuma imkanları yoktu. Hasta ve yaşlı olan babaları da ölünce, anneleri yalnız ve çaresiz kalmış, diğer kardeşlerde bakıma muhtaç duruma düşmüşlerdi.
İki kardeş baş başa verip düşündüler. Aralarında kura çektiler. Birisi amelelik yaparak hem diğerinin okumasını sağlayacak, hem de anne ve kardeşlerine bakacaktı. Okuyan mezun olunca, bu sefer çalışan okuyacak, diğeri çalışacaktı.
Birisi inşaatlarda çalışırken, okuyan kardeş önce lise ve sonra güzel sanatlar akademisinin resim bölümünü bitirdi.
Okuyanın başarılı bir ressam olarak mezun olmasının şerefine hazırlanan yemekte, tüm tanıdıklar vardı. Herkes eğlendi.
Her iki kardeş herkesin önünde yeminlerini dile getirdiler. Okuyan kardeş “Ben kardeşim sayesinde okudum ve kabiliyetimi değerlendirme imkanı buldum. Şimdi çalışma sırası bende. Ben çalışıp anneme ve kardeşlerime bakacağım. O da okuyup yeteneklerinin zirvesine çıkacak.” Bu ifadeler herkesi duygulandırmıştı.
Ancak sıra kendisine gelen kardeş, orada bulunanlara ve kardeşine, çalışmaktan nasır tutmuş, büyümüş, çimento, çamur ve alçıdan artık parmakları bükülmez hale gelmiş ellerini gösterince, genç ressam gözyaşları içinde bu elleri tutup öpmüş, öpmüş, öpmüş. Karşısında saygıdan iki büklüm olduğu bu elleri tablolaştırmış ve bu tablo “dua eden eller tablosu” olarak ün salmış. İşte o genç ressam, Albrerchet DÜSER’ dir. Hayata kendilerince bir savaş açmışlar ve ayakta kalmayı başarmışlardır.
Gönlünce yaşayıp, hiç zorluklarla karşılaşmadan başarayım diye düşünmek hayalciliktir. Hem yan gelip yatacaksın, hem de gelişip başarı sağlayacaksın. Bu mümkün değil. Başarı böyle bir tezadı asla bünyesinde barındırmaz.
Sporda bile gelişmek kasların acısına tahammül etmekle olur. Hem yorulmayayım, hem kaslarım ağrımasın, hem de spor yapayım ve vücudumu geliştireyim. Bu olmaz. Ya yardan vazgeçeceksin ya serden.
Kısacası, mücadele etmeyeceksen başarı istemeyeceksin. Bir köşeye çekilip oturacaksın. Susacak ve konuşmayacaksın. Eğer başarı istiyorsan…
Mesuliyet almalısın. İnsan eğer bir şeylerden kendini sorumlu görürse kendini zorlama mecburiyeti hisseder. Mesuliyet ve mecburiyet iç içedir. Eğer sorumluluğun yoksa , ilk tıkanmada vazgeçebilirsin. Nasıl olsa sana hesap sormayacaklar. Siz durumu izah etmek zorunda kalmayacaksınız. Ama mesul olursanız, durum değişir. Hesap sorulduğunda mahcup olmamak için mutlaka başarmak isteriz. Bu istek içimizde müthiş bir güç oluşturur. Bu da insanı başarıya ulaştırır.
Şunu unutmamak lazım; mücadele beraberinde risk getirir. Yani her zaman için olumsuz bir sonuç, başarısızlık riski vardır. Bu noktada “Başarısızlık yok, sadece sonuçlar var” yaklaşımıyla ayakta durmaya çalışmak lazımdır. Karşılaşılan engellerin büyüklüğü, başarının da büyük olmasını sağlar. Zira aşılan büyük dağlar, çekilen büyük zahmetler, hedefin kıymetini daha da arttırır.
Tüm bu başarı hayalleri, bizim, belki de sıklıkla fedakarlıkta bulunmamızı da gerektirebilir. Aç kaldığımız, uykusuz geçirdiğimiz günlerimiz olabilir. Bazı alışkanlıklarımızı terk etmek zorunda kalabiliriz. Başarıya kilitlenme, böyle bir fedakarlığa rahatça katlanmamızı sağlayacaktır.
Devamlı rüzgar olan yerlerde büyümeyi başarmış ağaçların kökleri hem derin hem de kalın olur. Onları bu şekilde olmaya zorlayan karşılaştıkları rüzgarlı, fırtınalı günlerdir. Onlar bu engellere rağmen ayakta kalmayı seçtiklerinden, zamanla güçlenirler ve artık o saatten sonra onları hiçbir engel yıldırmaz. Karşılaştığımız engeller bizim hayata karşı bilenmemizi, gelişmemizi sağlar.
Meksika Körfezi ile Antil adaları arasında kalan bir bölgede elyafça zengin ve dokumada çok faydalı bir bitki üretilmektedir. Sert ve taşlı yerleri seven bu bitki, fazla organik maddesi olmayan topraklarda yetişen bir bitkidir.
Bir zaman sonra bir Amerikan şirketi Florida’ da bu bitkiden yetiştirmeye karar vermiş. İyi bakılmış, mükemmel ve zengin bir toprağa dikilen bitki büyümüş, gelişmiş. Şirket gayet mutlu bir şekilde hasat etmiş. Ancak ne görsünler? O kadar büyük yapraklarda gram elyaf yok. İşte o zaman anlaşılmış ki, şartların kolaylaştırılması bu bitkinin aleyhine bir işlemdir.
Sağlam karakterli insanlar, çektikleri zorlukların, yaptıkları mücadelelerin eseridir. Yoksa huzur, rahat ve rehavetin eseri değildirler.
O halde zorluklardan yılıp, değişmeyi ve gelişmeyi istememek acizliktir. Halbuki değişmek ve gelişmek aslında insan olan insanın ruhunda yatan bir arzudur. Bunu göz ardı edemeyiz. Ve tüm gücümüzle mücadeleye hazır olmalıyız.