Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

GLOBAL BİR TEHDİT : TERÖRİZM

 Sabri DİLMAÇ*

 

İnsanın sosyal bir varlık olması ve bu nedenle bir arada yaşama zorunluluğunun beraberinde getirdiği düzen ihtiyacı, bir otoritenin de varlığını ve kabulünü kaçınılmaz kılmaktadır. Düzenin tesisi, toplumları oluşturan bireylerin farklı ihtiyaç ve anlayışlarının, belirli bir çıkar birlikteliği etrafında şekillendirilmesiyle mümkündür.

Düzeni tesis eden otoritenin bazen toplumu oluşturan fertlerin ihtiyaçlarına bütünüyle cevap verememesi veya genel kural  ve yapının bazı kişilerin ihtiyaçları ile çelişmesi, tatmin edilemeyen kişileri ortaya çıkarmaktadır. Tatmin edilemeyen kişilerin varlığı da otoriteye ve kurulu düzene karşı tavır alınmasına kadar, farklı seviyede tepkiye dayalı sonuçlar doğurmaktadır. Bu tavır bazen şiddet eylemleri şekline ve daha ileri aşamasında terör eylemlerine kadar uzanabilmektedir.

Toplumlarda hoşnutsuzlukların oluşturduğu küçük grupların varlığı kaçınılmaz olmakla birlikte, siyasal sistem dengesini koruduğu sürece çok fazla korku verici kabul edilmemektedirler. ([1]

Türkiye, Cumhuriyetin her döneminde farklı isimler altında terörizmin etki alanı içerisinde yer almıştır. Özellikle 1970’li yıllardan itibaren yoğun bir şekilde Marksist-Leninist ağırlıklı terör söylemleri ile karşı karşıya kalınmıştır. Ülke kaderini etki altına alacak derecede gündemde yerini alan, rejimin askıya alınmasına kadar giden sonuçlar doğuracak nitelik kazanmıştır. 

Ülkelerin kendi toplumlarındaki sosyal refah dengesinin bozulması, diğer yanda ülkeler arası zenginlik farkının giderek artan oranda büyümesi ve bunun sonucunda ekonomik nedenlere bağlı gelişen sosyal, siyasi ve ahlaki sorunlardan dolayı artan problemler, insanları daha duyarlı hale getirmekte, ülkeler arasındaki ekonomik, sosyal uçurumlar uluslararası terörü tahrik etmekte, aynı sınırlar içerisinde yaşayan insanlar arasındaki uçurum ise yerel terör hareketlerini beslemektedir.

Yeni Dünya Düzeni içerisinde gelişmiş ve güçlü devletlerin kendilerine alternatif oluşturacak gelişmelere meydan vermek istemeyişleri, uluslararası arenada kendi politikalarına yer arayan ülkeleri veya bazı devletlerin en azından bölgesel güç olma arzuları ve bu arzuların güçlü devletler tarafından kabul görmeyişi, birtakım devletlerin hedeflerine ulaşmada terörü bir araç olarak görmelerine neden olmaktadır. 

Dolayısıyla global olarak terörizme bakıldığında terör, “dolaylı bölücülük yöntemlerinin kullanıldığı bir dünya iç savaşı” şeklinde de algılanabilmektedir. ([2])

Bir kişi veya grup, haklı olduğuna inandığı davasını yaşarken, eğer yeterince güçlü değil ve sesini istediği yerlere duyuramıyor, inandığı davası mevcut sistemle çelişiyor ve hedefi durumuna gelerek kendine göre haksızlıklara maruz kalıyor ise, böylesi durumlarda terörizm bir çıkar yol veya tepkinin dışa vurumu olarak karşımıza çıkmaktadır. Sistemin gücü karşısında ezilenler terörizm ile bu dezavantajlı durumu gidermeye çalışırlar.

DEVRİMCİ SOL adlı terör örgütünün lideri Dursun KARATAŞ’ın takma bir ad ile yayın organları olan bir dergide yer alan yazısında ise çok farklı bir yorum ile terörizme yaklaşılmaktadır. KARATAŞ’a göre ulusal ve sosyal kurtuluş hareketlerinin emperyalizm tarafından engellenmek istenmesi ve mahkum edilmesi için “Terörizm” suçlamasıyla kurtuluş hareketlerinin gayri meşru duruma düşürülmek istendiği ileri sürülmektedir. ([3])  Bu ifade, terör örgütlerinin kendilerini nasıl gördüklerini anlatması açısından önemlidir.

Uluslararası iç savaş olarak da adlandırılan terörizm, dıştan sızma ve bölücülük ile yapılıp, dış yardım ile sürdürülen bir iç savaş ile bir devleti yıkmak için kullanılan bir vasıta olarak ifade edilmektedir. Bu yaklaşım örgütlerin ideolojik yapılanması açısından büyük ölçüde doğru olmakla birlikte nihai amacın bir devletin yıkılması değil, siyasi ve ekonomik açıdan zaafa uğratılması, belirli bir yöne zorlanması veya mevcut sistemin ya da politik iktidarın  hedef alınması olduğunu söylemek daha doğru olacaktır. Çünkü terörizm ile bir devletin yıkılması mümkün görülmemektedir. Terörist örgütlerin potansiyel durumları dikkate alındığında düşman kabul ettikleri sistem ve devlet karşısında çok fazla başarı şansları bulunmamaktadır. Birtakım eylemlerle zaman zaman devleti zor durumda bırakıyor olmaları, nihai planda hedeflerine ulaşmaları için yeterli değildir.

Kaldı ki, terör eylemlerinde, yürüttükleri gizli faaliyetin bir gereği ve hedef seçimi ve eylem zamanı konusunda çok fazla kendilerini sınırlayan şeylerin olmayışı teröristleri üstün duruma geçirmektedir. Sebep sonuç ilişkisinden uzak bir şekilde gerçekleştirilen terör eylemlerinin, zamanından önce haberdar olunarak önlenmesi veya faillerinin yakalanması oldukça güç olduğundan terörün etkinliğinde rol oynamaktadır.

Terör örgütleri, eylemlerinde kendilerini sınırlayan ahlaki veya insani çok fazla engel tanımadıklarından psikolojik bir üstünlük elde eder gibi gözükmektedirler.

Terör, insanlık adına, insanların özgürlüğü adına hareket ettiğini ileri süren unsurlarca, bazen bir örgüt, bazen bir kişi ya da bir devlet olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunların ilan ettikleri hedefler, ülkenin bir kısmını devletten ayırmak veya azınlık haklarını elde etmek, sosyal ve siyasal ihtilal hareketi gerçekleştirmek gibi şeyler olabilir. Ama asıl önemlisi, insanlık adına, insanların hak ve özgürlüklerini savunma adına ortaya çıkanların, savundukları insanların hak ve yaşam özgürlüklerini ellerinden almalarıdır. Daha da ilerisi, uğruna mücadele ettiklerini ileri sürdükleri kitleler adına, onlara rağmen karar vererek, kitleleri de amaçları doğrultusunda feda etmeleridir.

Halk hareketi olarak ortaya çıkan terörizm olgusunun, birinci hedef olarak yine halkı karşısına aldığı, halkın düzenini sağlayan, toplumu ayakta tutan kurumları yıkmaya çalıştığı dikkatleri çekmektedir. Bu durum, terörizm kavramının belirsizliğini kuvvetlendiren önemli bir husustur. 

Terörizm olayı sadece şiddet kalıbı içerisinde sınırlı kalmamaktadır. Terörizm, bazen ilk önce çeşitli legal ve kabul edilebilir protesto şekilleri içerisinde ortaya çıkıp, toplantılar, gösteriler gibi dışa vurmalarla kendini hissettirmeye başlamaktadır. Daha sonra illegal, ancak genelde kamuoyu tarafından tölerans gösterilebilen hafif şiddet eylemlerine, daha sonra ise öldürmelere kadar varan şiddet eylemlerine dönüşmektedir.

Terör örgütleri halk içerisinde gerekli desteği bulamadıkları zaman, şiddet eylemlerini yoğunlaştırarak devleti sert tedbirler almaya ve dolayısıyla halkın bu durumdan rahatsız olmasını sağlamaya ve rejimden soğutmaya çalışırlar. 

Terörizmin incelemesinde dikkate alınması gereken önemli bir konu da teröristin kim olduğudur. Terörist eylemler içerisinde yer alan insanlar, içinde yaşadıkları ve tepki gösterdikleri toplumların birer üyeleridirler. Bu gerçek, onlara karşı yaklaşımlarda dikkate alınması gereklidir. Sahip olduğumuz toplumun şartlarından, zorlama ile de olsa doğan teröristleri, tamamen düşman olarak algılamak yanlış olacaktır. Bu insanların topluma kazandırılması hedef alınmalıdır. Ancak böyle bir anlayıştır ki terörizmin ortadan kalkmasına veya terör ortamlarının tekrar oluşmamasına yardımcı olacaktır.    

Terörizm ile ilgili olarak değişik kaynaklarda çok farklı tanımlara rastlamak mümkündür. Özellikle neyin terörizm olduğu veya olmadığı üzerinde kesin bir yaklaşım belirlemek mümkün olmamıştır. 

Encylopecia of Sciences’a göre terörizm; “önceden belirlenmiş amaçlarına ulaşmak için, sistematik olarak şiddete başvuran bir örgütlenmiş grup ya da partinin kullandığı yöntem” olarak tanımlanmaktadır. ([4])  

Ceza Hukukçusu DÖNMEZER terörizmi; “şiddetin, sosyal, ulusal, ırki, dinsel, fesat çıkarıcı ve benzer diğer maksatlarla ve sosyal sınıflar arasında çatışma, savaşı tahrik etmek üzere, planlı ve hukuk dışı olarak kullanılmasıdır.” şeklinde ifade etmektedir. ([5])

Terörizm kavramının yükünü üzerinde taşıyan Komünist ideolojinin kurucularından Lenin’e göre  terör kavramı, bilinen şeklinin dışında ele alınarak; “savaşın belirli zamanlarında, güçlerin belirli bir durumunda, kesin savaşın varlığında, yararlı ve hatta esas mücadele olabilecek olan askeri eylem biçimlerinden birisi” olarak ifade edilmektedir.

12.04.1991 tarihinde kabul edilen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun Terör Tanımı başlığı altında 1 nci maddede verdiği tanıma göre;

“Terör; baskı, cebir ve şiddet korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasa’da belirtilen Cumhuriyetin temel niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzenini değiştirmek, Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak ve yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla, bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü eylemlerdir.” ([6]) şeklinde ortaya konmaktadır.

Burada görüleceği üzere terör, çok geniş bir şekilde tanımlanmaya çalışılmakta ve şiddet unsuru ile eylem unsuru ön plana çıkartılmaktadır.

Bütün bu veriler ışığında terörizmi; bir ülkede mevcut sosyal (kişilerin toplum içerisinde saygın bir yer edinememelerinin getirdiği sosyal uyumsuzluklar veya psikolojik nedenler gibi.), ekonomik ve politik (siyasal katılım yollarının kapalı veya yetersiz oluşu gibi) eksikliklere dayalı olarak ortaya çıkan sistem karşıtı hoşnutsuz kitlelerden bazılarının ideolojik bir temel etrafında gizlilik esasları içerisinde örgütlenerek, çekirdek bir yönetim ve lider kadro içerisinde, istek ve arzularını şiddete dayalı olarak ortaya koyan yapılanmalar şeklinde özetlemek mümkündür.

Batı ülkelerinde terörizm tanımında birliktelik büyük ölçüde sağlanmakla beraber, ortaya çıkan fiili durumda sıkıntı, kişilerin terörist mi? siyasal suçlu mu? oldukları üzerinde yaşanmaktadır. Her devlet, bu kararı kendi siyasal politikaları doğrultusunda verdiği için terörle mücadelede engelle karşılaşılmaktadır. Bir ülkenin terörist olarak tanımladığı kişiler, başka bir batı ülkesinde çok rahat siyasal suçlu kapsamına dahil edilebilmektedir. Türkiye’de hemen bütün terör örgütlerinin lider tabanı yurtdışında, siyasal suçlu kapsamında kabul edilerek örgütlenme imkanı bulmaktadırlar. 

Terörizm, anlamını teröristlerin varlığı ile kazanmaktadır. Bu nedenle terörist  kavramına da açıklık getirilmesi yerinde olacaktır. Yalın anlamı ile terörist, terör faaliyetinde bulunan, terörizm tanımı içerisinde yer alan nedenlere bağlı olarak şiddet eylemlerinde bulunan kişidir.

Terör örgütü mensuplarının psikolojik yapıları hakkında yapılan araştırmaların çoğunda, bunların genelde normal insanlar oldukları, teröristlerin kayda değer hiç bir psikolojik rahatsızlıklarının bulunmadığı sonucuna varılmakla birlikte, teröristlerde fark edilmesi güç kişilik bozukluklarının bulunduğu, iç dünyalarının bütün zayıflıklarını, hatalarını ve dengesizliklerini dışarıya yansıttıkları ortaya konmaktadır. ([7])

Terörizmin amacının, hedef aldığı rejimi yıkarak, yerine kendi ideolojileri doğrultusunda yeni bir yönetim tesis etmek oluşu, terör örgütlerinin gücü dikkate alındığında anlamsız görülmektedir. Hiç bir zaman 5-10 kişilik küçük grupların oluşturduğu örgütlenmelerin, karşılarında bulunan binlerce kişilik güvenlik güçlerini yenmeleri, onlara karşı başarı kazanmaları beklenemez. O halde terörizmin ve teröristlerin siyasi rejimi yıkmaktan başka amaçlarının da olması gerekir.

Terörizm, geleneksel savaş veya savaşım (mücadele) yöntemleriyle ulaşılacak sonuçların peşinde değildir. Teröristler, bir alanı/mekanı zaptetmezler, rakiplerin güçlerini tümüyle yok etmezler. Zaten çoğu kez bunu yapacak güçleri de yoktur. Onun yerine eylemleriyle, bu kitle iletişimi çağında bir davaya ya da siyasal anlaşmazlığa dikkat çekmek isterler. ([8])

Ancak, terörün görünen amacı, uzun vadede hedef aldığı siyasi rejimi devirmek gibi görünmektedir. Böyle olunca kısa vadede de bazı amaçlarının bulunması gerekmektedir. Terörizmin, birbiriyle iç içe geçmiş bulunan kısa dönem amaçlarını özetle şu şekilde ifade edebiliriz:

a.Öncelikle hedef alınan rejimi ve siyasi iktidarı yıpratmak, mevcut otoriteyi sarsmak. Bunun için de, halkın arasında ihtiyaç duyduğu anda devletin kendisine yardım edemeyeceği inancını yaymak.

b.İç ve dış kamuoyunda davalarının duyurulmasını sağlamak ve dikkatleri savundukları davanın üzerine çekmek.

c.Şiddet eylemlerine bağlı olarak oluşturdukları tedhişle, toplumun direnme gücünü kırarak kendi davalarına karşı olumsuz duyarlılıkları ortadan kaldırmak ve kitleleri itaate zorlamak.

DHKP/C terör örgütü ise, terörizmin amacını farklı bir açıdan belirlemekte ve;

“Terörizmin amacı, Amerika’dan Asya’ya, Avrupa’dan Afrika’ya dünya nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan ve tüm değerlerin gerçek sahibi olan emekçi halkların ürettiklerine el koymak, yeraltı-yerüstü zenginliklerini talan etmek, egemen sınıfların asalak yaşamını devam ettirmek. Bunun için sömürüye karşı çıkan insanları, grup ve örgütleri, ülkeleri karşı-devrimci zorla baskı altında tutmak, yıldırmak. Ve tüm dünyada ekonomik, askeri ve siyasal olarak kendi düzenini egemen kılmak.”şeklinde ifade ederek, emperyalizmin bu amacına ulaşmak için başta NATO gibi askeri örgütlenmeler ve IMF, Dünya Bankası gibi ekonomik terör örgütleri vasıtasıyla hareket ettiğini ileri sürmektedir. ([9]) Bu yaklaşım, klasik anlamda Üçüncü Dünya ülkelerinin görüşünü yansıtmaktadır.

Sonuç olarak; 

İnsanların huzur ve güvenliğinin sağlanması devletlerin asli vazifelerinden olduğu için, terörle mücadele alanında devletler çok geniş şekilde tatbikatlarda bulunmaktadırlar. Toplumda huzurun temin edilemeyişi, vatandaşların günlük yaşantılarını doğrudan etkilemekte, bu etki devletin işleyişi ve ülkenin ekonomisi gibi bütün alanlara yayılmaktadır. Toplumu bir vücut gibi kabul ettiğimizde, vücudun bir yerinde meydana gelen arızanın her tarafı etkilediği gibi, terör de, devleti ve toplumu bütünüyle etkisi altına alabilmektedir.

                       

Türkiye örneğinde görüldüğü gibi, terör ülkenin birinci meselesi haline gelerek, devlet işleyişi ona göre şekillendirilmek zorunda kalınmaktadır. Sosyal, siyasi ve ekonomik hayatı etkilemesi, terörün gözardı edilememesi sonucunu doğurmakta, dolayısıyla karşı tedbir olarak geliştirilen her durum kabullenilmek zorunda kalınmaktadır.

HENZE, Şiddet ve terörizmi doğuran ve buna cesaret veren şartların incelenmesi, sosyo-politik hastalıkların topluma zarar verecek ve istikrarsızlığa neden olacak ölçüde yayılmadan önce kontrol altına alınmasının önemini vurgulamakla birlikte, madalyonun diğer yüzünde ise yıkıcılık, yani şiddet unsuruna değinerek, terörle mücadele eden devletlerin şiddet karşısında tedbir almaları gerektiğini belirtmektedir. ([10])

Bu yaklaşım akla siyasi çözüm-askeri çözüm tartışmalarını getirmekte ve terörle mücadelenin birbirinden bağımsız yürütülemeyeceği sonucu çıkartılabilmektedir. Bu yaklaşımda dikkat edilmesi gereken siyasi ve askeri anlamdaki çözümlerde dengenin sağlıklı bir şekilde kurulabilmesidir.

Terörle mücadele, iki aşamalı tedbirler geliştirilerek bir çözüme kavuşturulabilir. Öncelikle kısa vadede, teröre doğrudan darbe vurmaya yönelik polisiye tedbirler çok iyi bir şekilde geliştirilmeli, hukukun üstünlüğü prensibinden hareketle, kanunlar net bir şekilde terör ve destekleyici faaliyetlere karşı uygulanmalıdır. Bu konuda verilecek tavizler, terörü ve terörist grupları yumuşatmayacağı gibi, daha fazla güç kazanmalarına, zafer elde ettikleri hissine kapılmalarına neden olmaktadır.

Terörist unsurlara karşı yürütülecek faaliyetlerde hissi davranılmaması çok önemlidir. Teröristler, bulundukları toplum içerisinden çıkan, o toplumun aynası olan kişilerdir. Bu nedenle teröristlerin kendi insanımız olduklarını gözardı etmeden, bir düşman olarak algılayıp, tamamen dışlamaktan ziyade, kazanma esas amaç olmalıdır. Nitekim, ülkemizde PKK terörüne karşı yürütülen mücadelede, pişmanlık yasasının çıkartılması ve işlerlik kazandırılması böyle bir mantığın ürünü olarak kabul edilmektedir.

Uzun dönemde eğer terörün önlenmesi isteniyorsa, mutlaka teröristlerin anlaşılmaya çalışılması zarureti bulunmaktadır. Yalın bir şekilde, sadece şiddete dayalı bir yaklaşım, terörle mücadelenin uzun vadede eksik kalmasına yol açmaktadır. Prof. FERRAROTİ, terör karşısında sadece şiddete sarılmanın teorik bir hata ve bu hatanın muhtemel sonucunun da şiddeti azaltmaktan ziyade, fiilen arttırmakta olduğunu ileri sürmektedir. ([11])

Salt polisiye tedbirlere yönelik mücadele şekilleri, kısa vadede gözle görülen bir başarı elde edilmesine yol açmış bile olsa, uzun vadede terörü oluşturan ortamın ve ideolojisinin varlığı, terörün devamını sağlamaktadır. Bu nedenle, polisiye tedbirlerin uzun vadede tek başına yetersiz olduğu tezinden hareketle, terörü görünüşte oluşturan veya örgütlerin taban kazanmada ve kendilerini meşrulaştırmada ileri sürdükleri ortamın iyileştirilmesinin yanında,  terörizmle esas mücadele, psikolojik alanda, yani fikir planında, felsefi sahada yapılmalıdır.

Terör ortamının yaygınlaşması sonucu, yöneticilerin yanlış ve sağlıksız kararlar alması, olayın daha da kronikleşmesine yol açacak çözümler üretilmesine neden olmaktadır. Böylece terör iyice içinden çıkılmaz bir hal alarak, devletin bütün kurumlarını meşgul eden birinci meselesi haline gelmektedir. Siyasi mekanizmanın, terör konusunun aciliyeti ve önemine dayalı olarak, sürek bir şekilde etkin bir çözüm bulma arayışları ve terör konusunda yeterli çözüm üretecek uzmanın olmayışı veya çok iyi gibi gözüken çözümlerin denenmeye çalışılması her zaman başarılı neticeler vermemektedir.

Bu nedenle, içinde yaşanılan toplumun ve terör örgütlerinin yapısını dikkate almadan ortaya konacak çözümler ve yaklaşımlar, kısa vadede bir başarı gibi gözükse de, uzun vadede terörün kronikleşmesine katkıda bulunmaktadır.

Terörle mücadelede dikkat edilmesi gereken önemli bir husus ise, terörün tamamen dış etkilere bağlanıp kolaycılığa kaçılmasıdır. Terör, mevcut veya istismara açık bir zeminin olmadığı yerlerde yaşama imkanı bulamaz. Dolayısıyla bir yerde yaygın olarak terör mevcut ise, orada gerçekten birşeylerinde yanlış gittiğini kabul etmek gerekir.

Olayın tamamen dış dinamiklere bağlanarak iç dinamiklerin gözardı edilmesi, kendi kendimizi kandırmaktan başka bir şey olamaz. Bunun birde tersini düşünürsek, terörü yorumlarken sadece iç dinamikleri ele alıp, dış dinamikleri dikkate almamak da başka bir hatadır. İç ve dış dinamiklerin, abartılmadan dikkate alınmak suretiyle, terörle mücadelede alınacak tedbirler geliştirilmeye çalışılmalıdır.

 

Terörle mücadelede en önemli hususlardan biri de, terör örgütlerinin sosyal desteğinin, halk tabanının kesilmesi ve örgütün, haklarını savunduğunu iddia ettiği insanlarla tezat içerisine düşürülmesi ve topluma yabancılaştırılmasıdır. Faaliyet gösterdiği alanlardaki maddi, manevi halk desteği kesilen, özellikle yeni eleman kazanmada zorlukla karşılaşan örgütler, marjinal olan yapılarını daha da ileriye götürecek ve ayakta kalabilmek, varlıklarını sürdürebilmek ve seslerini duyurabilmek için yeni arayışlara gireceklerdir.

İnsanların istek ve arzularını bütünüyle tatmin etmek, herkesi ayrı ayrı memnun etmek mümkün olmadığına göre, her zaman hoşnutsuz kişiler ve gruplar var olacağından, önemli olan, bu grupları yok sayma yerine, varlıklarını kabul edip, bilinçli bir şekilde, bunların marjinalde kalmalarına çalışılmasıdır. Böylece toplumun geneline yayılmasının önüne geçilecektir. Dikkate almama, küçümseme veya yok sayma ise, kısa vadede rahat bir çözüm gibi gözükse de, uzun vadede sorunu daha da karmaşık hale getirerek, çözümü zorlaştırmakta, yaygınlaşmasına neden olmaktadır.

Devletin ve mevcut idari sistemin, azınlıkta kalsalar bile, halktan ve onun beklentilerinden uzak kalmaması, terör ortamını azaltacaktır. “Halk devlet için değil, devlet halk için var olduğu” felsefesinden hareketle, demokratik ortamda, siyasal katılım ve düşüncelere, Anayasal çerçevede belirlenen genel prensipler içerisinde hayat hakkı verilmesi, terör ortamını da etkileyecektir. 

Devleti ve milleti ayakta tutan temel değerler çerçevesinde, kısa ve öz bir şekilde düzenlenecek Anayasa ve buna bağlı olarak oluşturulacak hukuki çerçeve içerisinde, mevcut bütün siyasi akımları, hukuk sınırları içinde kalmaya teşvik ederek, demokratik ortamın, herkesin kendini ifade edebileceği şekilde düzenlenmesi önemli bir adım teşkil edecektir.

 

             

             

 



*4.Sınıf Emniyet Müdürü, EGM İDB Şube Müdürü, Polis Akademisi’nde Devlet Güvenliği ve Haberalma dersi vermektedir. Gazi Üniversitesi SBE Uluslararası İlişkiler Bölümünde Master yapmış, basımı yapılmış (3) kitabı bulunmaktadır.

([1]) TOFFLER, Alvin: (Çev.Belkıs ÇORAKÇI) Yeni Güçler Yeni Şoklar, Altın Kitaplar, Istanbul, 1992, s.267

([2]) TAMKOÇ, Metin: “Uluslararası Terörizmin Rusya ile Bağlantısı”, Ankara Üniversitesi (Der.) Uluslararası Terörizm ve Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı, Ankara, 1984, s.66

([3]) BARAN, M.Ali: “Emperyalist ve İşbirlikçilerinin En Büyük Yalanı: Terörizm”,  Kurtuluş Dergisi, S.20, 24 Haziran 1995, s.3-4

([4]) ”Terrorism”, International Enculopedia of the Social Sciences, New York, 1934, V.14, s.76

([5]) DÖNMEZER, Sulhi: “Her Yönüyle Tedhiş”, Son Havadis, 10.11.1977

([6]) 12.04.1991 tarih ve 3713 Kanun No’lu “Terörle Mücadele Kanunu”

([7]) CÖMERTOĞLU, Yeşim: “Terörün Psikolojik Temelleri”, Strateji Dergisi , 1995/2, s.135        

([8]) ERGİL, Doğu: “Terörizmin…”, a.g.m., s.174

([9]) “Gerçek Teröristler ve Terör Faaliyetleri”, Kurtuluş Dergisi, S. 20, Haziran 1995, s.16

([10]) HENZE, Paul: “Terörizmle Mücadele”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S.13, Mart 1986, s.65

([11]) SCHLESINGER, Philip: (Çev. Mehmet KÜÇÜK) Medya Devlet ve Ulus, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1994, s.52