Gerçek Cumhuriyet Coşkusu
Dr.Kemal SARIDAĞLI Emekli Emniyet Müdürü |
Cumhuriyetimiz bu yıl tam seksen yaşına giriyor. Atamızın bize emaneti olan Cumhuriyet ,çok zor kazanılan ve yüce Türk milleti ve Türk askerinin büyük fedakarlıklarla elde ettiği bir zaferin ürünüdür. Türk milleti bu uğurda büyük bir azim ve kararlılıkla savaşmış, kanını dökmüş ve hiç düşünmeden canını bu uğurda vatanı için siper etmiştir.
Burada size daha cumhuriyetin kurulmasının 10. Yılında basılmış olan “29 teşrinievvel 1933 tarihli,516 Nolu ,T.C. Samsun Vilayet Gazetesi’nde yer alan bir yazıyı aktarmak istiyorum. C.Gültekin’e ait olan bu yazıyı dikkatle okumanızı ve Cumhuriyetin 10.yılında o coşkunun nasıl yaşandığını bizzat hissetmenizi ve bugüne bakıp kendinizce bir değerlendirme yapmanızı istiyorum.
CUMHURİYETİN 10.YIL DÖNÜMÜNÜN MANASI
“Bugün neden içimiz içimize sığmıyor? Niçin saadetimizi geniş ufuklara haykırmak istiyoruz? Yollardaki taklar,binalardaki renkler,süsler, bayraklar nedir? Bu umumi şenlik neye? Neye mi? Hakki hürriyet şerefine…asırlardan beri ezilen ve çürütülen benliğimizi kurtarmamız şerfine.. kuvvet ve kudretimizi duymamız şerfine…
Evet 10 yıl evvel bugün de idi ki bütün dünyaya karşı biz de tam manasıyla müstakil ve yetişkin bir milletiz,hürriyet isteriz demiştik… işte bugün de bu muazzam hadisenin müebbet hatırasını anmak ve kutlamak için hazırlandık.
10 yıl evvel bugün de idi ki bizleri bin türlü sefaletlere,ölümlere sürükleyen, bizlere hak hayat ve huzur vermeyen sultanları, halifeleri (iradei seniye) dedikleri rezil ve sefil iradeleri ile birlikte memleketimizden defettiğimiz,milletin iradesini millete verdiğimiz, cumhuriyet idaresinin onuncu yıl dönümüdür. Zencirlerini kıranlar havaya ve aydınlığa kavuşanlar haysiyet ve şerefine kavuşanlar nasıl sevinirlerse biz de bu gün onlar gibi seviniyoruz.
Artık istediği zaman veren, istemediği zaman vermeyen alçak ve sefih sultanların ve onların uşaklarının köleleri değildir; artık Allah korkusuyla bizi insanlıktan çıkarıp, şeytanların bile iğreneceği bir ömür süren halifelerin ve onların ahmak, cahil vasıtalarının sersem meczupları değiliz… Kendimize sahip mukadderatımıza hâkimiz. İçimizde asil aileler, fertler yoktur; çünkü Türk Milleti baştan başa asildir…
İçimizde tekrar köle olmak isteyen tek bir vatandaş tasavvur ediyor musunuz? Elbette hayır… O halde bütün kuvvetimizle bağıralım. Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti yaşasın Cumhuriyetimizin yaratıcısı ve yaşatıcısı olan Gazi!…
Her gününü yüksek bir kahramanlıkla geçiren aziz Türk Askeri…Cihan Harbi’nde , Çanakkale’de yağan şarapnaller altında yalçın bir kaya kesildik. Yedi devletin kılıcı senin göğsün de paralandı ve seni asla kımıldatamadı… Arabistan’ın cehennem kumları üstünde yalın ayak gezdik. İki yüzlü hainlerin yılan ve akrep arabaları altında kuşlar gibi sahrada yiyecek aradın. Halbuki kükreyen sesin arslanların sesi idi.
Tanklarla geçen düşmana kundurasız ayaklarının kuvvetiyle yetiştin. Silahsız ellerinin tırnaklarıyla karşı koydun… Susuzluktan kuruyan dudaklarına kan götürdün yine şikayet etmedin.
Yaşa Türk Askeri…
Mütarekeden sonra da silah arkadaşların olan Almanlar, Bulgarlar, Avusturyalılar hepsi cesaret zencirlerini kabul ettiler. Hepsi galipler emrine itaat ettiler, yalnız sen ey aziz asker…Arslan başını kaldırdın.
Büyük kurtarıcının bir işaretle herkesin ulu dediği kurak ve yanık Anadolu’dan billor ve bir kaynak halinde fışkırdın… Sel oldun taşan coşan bir nehir oldun. Ve nihayet bir gecede Afyon Karahisarından dağları yürüten kayaları koparan zelzeleler, fırtınalar halinde hücum ederek bir hamlede İzmir ufuklarında şimşek gibi parladın…
Kazandığın büyük zafer ve Lozan’da yaptığın şerefli bir sulh ile bütün düşmanlara iman ettirdin ki Türk toprakları düşmanları için ebedî bir mezar; Türk ordusu Karşısına çıkılmaz ve çıkılamaz kahhar bir arslandır. Yaşasın Türk Askeri!…
Büyük zaferimizden sonra bu zafere lâyık büyük bir inkılâp savaşı açtık… Bu inkılâp zaferinin mütekâmil yollarında da ulu Gazimizin yüksek rehberliği altında yürüyüşümüze devam ettik ve ediyoruz. Bu yürüyüşümüze devam ederken karşımıza çıkacak herhangi bir kuvveti; inkılâbımızın kanı, inkılâbımızın ateşi, inkılâbımızın demir pençesi boğacak ve öldürecektir.
Bu savaş yüzünden değil midir ki asırların inkılâbını yılar hatta günler içinde görüyor ve yaşıyoruz… İşte din işlerinin devlet işlerinden ayrılması; dilimizin özleşmesi, yazımızın kolaylaşması; kıyafetimizin düzelmesi, medeni hakların kabûlü, Akdenizi Karadenizi şarkı garba bağlayan şimendiferlerimiz; yer yer yükselen fabrikalarımız; on seneden beri semamızda parlayan Cumhuriyet güneşinin bu feyizlerini görmeyen ve doymayan var mıdır? Gözleri kör, ruhları katran gibi simsiyah olanlar bile hissetmişlerdir.
Arkadaşlar soruyorum!…
Türk Dünyası ne zaman bu derece asayiş ve huzur içinde kalmıştır. Bu memlekette halkın refah ve saadeti için kalmıştır. Türk Milleti, ne zaman bütün dünyanın bu derece hayret ve hürmetini celp etmiştir.
Bugün eriştiğimiz netice asırlardan beri çekilen millî ıstırapların doğurduğu intibahın ve bu aziz vatanın her köşesini suladığımız kanların bedelidir… O halde yaşasın Türk İnkîlabı…
Türk gençliği!…tarihin yine bir batağa saptığını işitiyor musun?… Elbette ki hayır…O halde Türk inkılâp ve ihtilâlinin doğurduğu mukaddes Cumhuriyetimize tecavüz etmek isteyenlere karşı sinirlerinizden boşanan, damarlarınızdan kopan heyecan kasırgalarıyla, isyan dalgalarıyla hücum ediniz!…ve onlara deyiniz ki millî hakimiyet öyle bir devdir ki onun karşısında zencirler erir, taç ve tahtlar yanar mahvolur; Cumhuriyet ise babalarımızın kanından, kalbinden, imanından yapılmış kudsî bir mabettir. Bu mabede girilmez ve girilemez.
Herkes bilsin ki ana vatanımız bu topraklar, ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal, ruhumuz ve maneviyatımız baştan başa Cumhuriyettir!…..”
İşte gördüğünüz gibi cumhuriyetin 10.yılında yayımlanan bu yazı o yıllarda yaşanan cumhuriyet coşkusunu apaçık gözler önüne sermektedir. Sizce bu yıllarda bu coşkunun ne kadarını yaşayabiliyoruz? Ya da bu kutsal emanetin değerini ne kadar anlıyor ve anlatabiliyoruz? İşte bu sorulara yanıt bulmamız ancak cumhuriyetin değerini bilmek ve onun nasıl elde edildiğini anlamakla mümkündür. Bize bu cumhuriyeti armağan eden Yüce atamıza, silah arkadaşlarına ve yüce Türk milletine olan minnet borcumuz gereği bu bir vatandaşlık görevidir. Bu açıdan bu yazının yazılmasında bize kaynak teşkil eden bu eserin temininde yardımcı olan Sayın Samsun Valimiz Mustafa Demir ve Sayın Müdürümüz A. Tekin Akın’a sonsuz minnet ve şükranlarımızı sunarız. Cumhuriyet Bayramız kutlu olsun.
Saygılarımla…..