Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Genel Yayın Yönetmeni’nden YAZMAK

 

Özgüner POLAT[*]

 

APK Uzmanı Erol Özdemir’in, polis etiğiyle ilgili kaleme aldığı kitabı, Mavi Yol adıyla Piramit Yayıncılık tarafından yayımlandı.

Kitap, bir vilayete yeni atanmış il emniyet müdürünün ilk toplantısında personeline anlattığı hususları kapsamaktadır.

Özdemir kitabında, polisle vatandaşın el ele vererek, hoşgörüyle, doğru çözümler üreterek bir umut yolunda, o umutların yaşama dönüştürülmesini hedeflemiştir. Ve umudu simgeleyen “Mavi Yol’u, kitabının kapağına resmetmiştir.

Resme bakıldığında, mavi yolun yerini giderek beyaz yola bıraktığı görülmekte, bu da il emniyet müdürünün söylediklerinin gerçekleşmesi halinde aydınlığa ulaşılacağını ifade etmektedir.

Kitabın bir de ikinci adı vardır: 33 10 Merkez. 33 10, il emniyet müdürünün telsiz kod numarasıdır. Merkez aracılıyla personeline seslendiğinin bir ifadesi olarak bu ikinci isme gerek duyulmuştur. 

Mavi Yol’da, polise mal edilmiş kötü unsurlarda en büyük pay sahibinin polisin kendisi olduğu vurgulanmakta, çözümün ise yine polisin kendisinde olduğu anlatılmaktadır.

Öte taraftan insanların temel hak ve hürriyetleriyle doğrudan ilgisi nedeniyle polisliğin ne kadar kutsal ve yüce bir görev olduğu ifade edilmeye çalışılmaktadır.

Özdemir’e göre, öncelikle davranış birliği içinde olunması gerekmektedir. Zira farklı yönetim anlayışları olan ve farklı uygulamalar yapan emniyet müdürleriyle çalışıldığında, edinilecek farklı tutum ve davranışlar, toplumun polise olan güvenini sarsabilecektir.

Mavi Yol’da yanıtını bulabileceğimiz bazı sorular şunlardır:

Yabancı filmlerin de etkisiyle ülkemiz polisi için kullanılan “aynasızlar” yakıştırmasını kendimizden nasıl uzaklaştırmalıyız?

Rüşvet konusunda adımız üst sıralarda anılmaktadır. Bu illetten kurtuluşumuz nasıl olmalıdır?

Kötü muamele konusunda karnemiz zayıf doludur. Bu durum artık yüz kızartıcı bir tablo oluşturmaktadır. Hangi yöntemlerle bundan kurtulmalıyız?       

Özdemir, stres çağından sevgi çağına geçiş için de şunları dile getirmektedir:

“Günümüzde polisimiz, huzurlu bir toplum ortamı sağlama çabasıyla iç içeyken, öte yanda, teknolojik gelişmeler baş döndürücü bir hızla ilerlemekte, bu da suç sayısında artışlara yol açmaktadır.

Dostça yaşanılası dünyada, insanlar, nedense, birbirlerini yeterince anlamamakta, gereksiz yere birbirlerini kırmakta ve üzmektedirler.

Çağımızın, stres çağı olduğu bir gerçektir. İnsanlarımız gerilim içerisindedir. İyi şeyleri, bir enjektörle bireylere vermek mümkün olabilseydi sorun çoktan çözülebilirdi. Bu olamayacağına göre yine görev, sağduyulu insanlarımıza düşmektedir. Günlük yaşam içerisinde insanlarımız, yerine göre ‘aman bir tatsızlık çıkmasın’ demeyi ve problemlerle karşılaştıklarında alttan almayı bilebilmelidirler.

Böylesine bir ortamda polisimize düşen görev, adeta bir sosyolog gibi, sabırla ve özveriyle bu stres çağının hızla geçiştirilmesinde rol sahibi olabilmektir.

‘Çağımız, sevgi çağıdır’ diyebileceğimiz bir dönemin gelmesinde ve de güvenli bir ortamın yaratılmasında, yeterince birbirlerini anlayan bireylerin oluşturduğu toplum olma yolunda, polis olarak katkı da bulunmak, mesleğimizin yüceliğini ve kutsallığını bir kez daha ortaya koyacaktır.”

Bilindiği gibi emniyet teşkilatı son yıllarda bina, araç ve gereç olarak büyük hamleler yapmıştır. Ancak şu bir gerçektir ki, beyinsel hamleler yapılmadığı sürece gelişmeden söz edilemez.

Dünyada en az kağıt tüketen toplumlardan biriyiz. Eğer kağıt tüketmeyi arttırmazsak batılı ülkelerle aradaki farkı kapatmamız daha da güçleşecektir.

Atalarımızın, matbaayı batılı ülkelerden 200 yıl sonra almalarının ağır bedelini bugün bizler ödüyoruz. Ama aynı hatayı şimdi bilgisayar konusunda kendimiz yapıyoruz. Bir bilimsel toplantıda açıklanan rakamlarla İsviçre’de her 100 kişiden 35’inde, Danimarka ve Norveç’de her 100 kişiden 27’sinde, Hollanda’da her 100 kişiden 20’sinde bilgisayar varken Türkiye’de her 100 evden (kişiden değil) sadece 3’ünde bilgisayar vardır.

Cumhuriyet döneminde yeni Türk harflerinin kabulüyle yurt çapında eğitim seferberliği başlatılmış ve açılan halk mekteplerinde insanlarımız yeni Türkçe ile okuma yazmayı öğrenmişlerdir. Matbaa da olduğu gibi, gelecek kuşaklar tarafından yargılanmamamız için, aynı seferberliği, bugün bilgisayar için bizler yapmalıyız. Bilgisayar kullanımını tüm ülke geneline yaymalıyız. Özdemir’in kitabı bu anlamda da bir değer ifade etmektedir.

Kitap, değişik bir üslupla kaleme alınmıştır. Okur, karşısında, sanki konuşan birini görmektedir. Bu konuşmalar sırasında kimi zaman senli benli ifadelere yer verildiği de görülmektedir. Bununla samimi bir havanın yaratılmak istendiği anlaşılmaktadır.

Özdemir, anlatı türünde kaleme aldığı kitabında çeşitli anılara ve örnek olaylara yer vermiştir. Böylece hem polis teşkilatında çalışanlara, hem de polisiye olaylara ilgi duyan sivil kesime hitap etmiştir.

Kitapta davranış birliği konusundaki görüşlere ziyadesiyle yer verilmiştir. En önemlisi, yolsuzluk ve kötü muamelenin polis teşkilatında açtığı sosyal yaraya değinilmiştir. İl emniyet müdürünün rüşvet ve işkence olmayacak emri ile, bu iki illetin üstesinden gelineceği yönünde çarpıcı iddiada bulunulmuştur.

Özdemir’e göre, insanlar iyi şeyler üreterek, iyi anılmak isterler. Bu, insanın doğasında vardır. Önce vatandaş olan polislerimiz, elbette, iyi şeyler yaparak iyi anılma hakkına sahiptir. Ona göre, çalışmanın amacı, bu iyi şeyleri yakalama çabasıdır.

Mavi Yol’da bir takım sorular ve öneriler mevcuttur. Bunların bazılarını önsözden alarak aşağıda aktarıyoruz:

“İkibinli yıllara girdiğimizde davranış biçimleri konusunda tutumumuz nasıldır?

Yolsuzluğun ne düzeyde yapıldığı bir ortamda yaşıyoruz?

Polis olarak yolsuzlukla mücadeledeki payımız nedir?

Temel hak ve özgürlükler konusuna verdiğimiz önem ne boyuttadır?

Alıştırıla alıştırıla azgelişmişliğimize yol açan  temel etmenler nelerdir?

Trafikte nelerimizi, nasıl kaybediyoruz?

Elli yıl sonra, yüz yıl sonra kendimize güldürmemek için, kendimizle alay edilmemesi için, geleceğimizin bizim davranışlarımızdan utanç duymaması için, bir daha kötü muameleden özür dilenmemesi için, trafikte daha az can kaybı için ve daha bir çok husus için nelere dikkat etmemiz gerektiği konusunda bazı kavramların gözden geçirilmesinin ne denli yararlı olacağından kuşku yoktur.

Geleceğimiz olan çocuklarımıza bir ev, bir araba bırakmak mı?

Yoksa hak ve hürriyetlerinin göz ardı edildiği bir gelecek mi?

Ya da vücut bütünlüğüne her an dokunulabilecek bir ortam mı?

Hukuk dışı güçlülerin boyunduruğunda mutsuz bir yaşam mı, yoksa ölüm riski yüksek bir karayolu arenası mı?

Bizim için şimdi önemli gibi görülen bir ev ya da bir araba, acaba otuz veya elli yıl sonra, yaşanılası bir toplum olmadıkça, ne önem ifade edebilir ki?

İki yüz binlere ulaşan mevcudumuzla güvenlik gibi hassas bir konuda, temel hak ve özgürlüklerin güvencesi olarak, ulusun huzurunda bulunma onurunun sahibiyiz. Bu onuru yaşamak için asgari müştereklerde buluşma zorunluluğumuz vardır. İşte bu çalışma, bu asgari müştereklerde buluşmayı sağlamaya yönelik öneriler içermektedir.”

Kitapta trafikle ilgili de bir bölüm bulunmaktadır. Ancak bu bölüm iyi irdelendiğinde trafik bilgileri yerine “kızım sana söylüyorum…” mantığında bir yaklaşım hissedilmektedir.

Polisin vitrini dediğimiz trafiğin, bazen polis teşkilatımız için bir karabasan olduğu, bizden çok şeyleri alıp götürdüğü gözlemlenebilmektedir.

Bu vitrin ki; dışarıda, bilim adamı, sanatçı, milletvekili demeden insanlarımızı yok ediyor. İçeride ise yolsuzluk adına teşkilatımızı kirletiyor.

Kitapta ayrıca polisin siyaset adamlarıyla ve yine medya mensuplarıyla ilişkilerinden söz ediliyor. Siyasi partilerin anayasaya göre demokratik yaşamın vazgeçilmez unsurları olduğu, medyanın ise yasama, yürütme ve yargı erklerinden sonra dördüncü güç olduğu vurgulanıyor. Bütün bunlara rağmen polisimizin, kendisini yetiştirip geliştirmesi ile ona duyulacak saygının artacağı ifade ediliyor. Özdemir’e göre, polise duyulacak saygı, onun üniformasından ya da silahından dolayı değildir. Bu saygı; herkesin yardımına koşan, zor günlerinde yanında olan, eğitimli, hoşgörülü ve babacan tavırlarından dolayıdır.

Özdemir’in, el altında bulundurulması gereken kitabı 165 sayfadan ibaret. Okuyuculara faydalı olmasını diliyorum. 

Kitabın isteme adresi 35.Cadde Merkez Sitesi No: F/2 Yüzüncüyıl/ANKARA

Tel:0(312) 284 11 88

Tüm çalışan ve emekli arkadaşlarımızın değerli bilgilerini, deneyimlerini bir kitap haline getirmesi en büyük dileğimdir. Derneğimiz aracılığı ile bunu yapan arkadaşlarımızın sayısı çok az. Düşünelim, konuşalım ve yazalım.

Tüm okuyucularımıza sağlıklı, mutlu ve başarılı günler temenni ediyorum.



[*] Emekli Emniyet Müdürü, Genel Sekreter, TODAİE-Kamu Yönetimi Uzmanı