ERMENİLER MESELESİNİN ARKA PLANI VE ÜÇ ŞEHİDİMİZ
M. Yavuz ELBİRLER
1. Sınıf Emniyet Müdürü
Polis Başmüfettişi
Ertesi gün halk Kemal Beye Kadıköy’de büyük bir cenaze töreni düzenler. Cenaze törenini Kadıköy, Mecidiyeköy, Üsküdar Dergah Şeyhi Münip Efendi yönetir. Münip Efendi törene katılmaları için mollalara emir vermiştir. Tıbbiye öğrencileri cenazeyi “Türklerin büyük şehidi Kemal Bey” yazılı bir çelenk ile karşılarlar. Tabutun üzerine “Milletin masum kurbanına” yazılı çelenk konur. Bir tıbbiye öğrencisi yaptığı konuşmada şöyle der;
“Dinle Ey Millet, Dinleyin Ey Müslümanlar, burada toprağa verdiğimiz insan Kahraman Kemal Beydir.
İngiliz’i Odesa’dan attılar, Haydi bizde İstanbul’dan atalım. Ne bekliyoruz? İngiliz’i atmak borcumuzdur. Felaketimizi hazırlayan İngiliz’i yok etmek zorundayız. Allah’ın yardımıyla yakında İngiliz’in kafasını ezeceğiz.”
Cenaze defnedildikten sonra, mezarın başında imam sorar;
“Merhumu nasıl bilirsiniz”
Cemaat birden gürler;
“ Büyük vatanperverdir, iyi biliriz. Allah rahmet eylesin.
Bayburt Kaymakamı NUSRET Bey:
Ermeni kıyımından sanık olduğu ileri sürülerek savaş suçlusu sayılan Nusret Bey’in yargılanması ise tam bir hukuk faciasıdır. Nusret Bey, Hurşit Paşa’nın başkanlığında kurulan mahkemedeki ilk yargılanmasında aynı suçtan beraat etmiş olmasına rağmen ikinci defa tutuklanarak yeniden yargılanır.
Bu defa mahkeme başkanı Nemrut Mustafa Paşadır ve Nusret Bey’e söz söyletmemiş, itirazlarını dikkate almamış ve müdafaa hakkı tanımamıştır. Ermeni Patrikhanesinin bulduğu yalancı şahitleri can kulağı ile dinlemiş ve hatta 8-10 yaşındaki çocukların şahitliklerini geçerli kılmıştır. Bayburt civarında aynı gün aynı saatte birbirinden 50 Km. uzaklıkta olan iki ayrı noktada Nusret Bey’i gördüklerini söyleyen ve hayatlarında hiç İstanbul’dan ayrılmamış olan iki Ermeninin söylediklerini doğru kabul etmiştir. Ve hatta eldeki şahit ifadelerini yeterli bulmamış,gazetelere ilan vererek yeni şahitler aramıştır.
Bu yargılama sonucu Nusret Bey üç yıl hapis ve Malatya’ya sürgün cezası ile cezalandırılmıştır. Ancak Nemrut Mustafa, Nusret Bey’i Malatya’ya göndermekle görevli İngiliz subayına “Onu bırakınız bir kaç gün sonra idam edeceğiz” der ve sevk işlemini durdurur. Yeni şahitlerle tekrar yargılanarak idamını istemiş , fakat diğer üyelerin karşı çıkması ile onbeş yıl kürek cezası verilmesinde anlaşmışlar ise de Nemrut Mustafa kararı yazdırmamış, Ermeni patriğinin bulduğu yeni şahitlerle idamda ısrar etmiş, üyeler razı gelmeyince Adliye nezaretince üyelerin değiştirilmesini sağlamıştır.
Sonunda Nusret Bey yeniden mahkemeye çıkartılır ve temin edilen, ifadeleri ezberletilmiş dört kadın şahide aleyhinde şahitlik yaptırılır, ama kadınlara “Nusret’i tanıyormusunuz?” denilince “tanıyoruz, fakat burada değil” demişlerdir. Dışarı çıkarılan kadınlara gerekli talimat verilerek içeriye alındıktan sonra “Nusret budur” demişlerdir.
İdama mahkum edilen Nusret Bey hakkındaki hüküm 5 Ağustos 1919’da infaz edilmiştir. Göğsündeki yafta da “para çalmak için kırım yapmıştır.” Yazan Şehit Türk Milliyetçisinin pantolonu yamalıdır ve cebindeki cüzdanında yalnız bir kağıt lira çıkar.
Eşine yazdığı veda mektubu ve kardeşine yazdığı vasiyetname hazin ve dokunaklıdır.
“Hayriye,
Vazife-i resmiyemi şimdiye kadar sadıkane ve müstekimane bir suretle ifa eylediğim gibi şu Ermeni işinde de vazife-i insaniyetimi elimden geldiği kadar bihakkın ifa ettim.
Binaenaleyh bana isnat olunan cürümlerin hepsinden uzaktayım, fakat ihtiras ve garaz işte beni mahkum eyledi. Beni mahvettiler. Aciz kalan ailem biçare üç ufak çocuk seni de mahvettiler, Allah intikamımı alsın, masumiyetim bilahare anlaşılacaktır. Fakat heyhat … Mustafa Paşa garazkar, Cemal Bey ha keza, iki şahıs ki, bir ailenin mahvına sebep oldular, isnat olunan suçların hiçbirinin faili değilim, şahadet eden zevat içinde yalnızca Fırka Kumandan Vekili doğru söyledi, öbürleri hayır, çocuklarım sana emanet. Terbiyelerine itina et. Fakir ve açsınız. Allah muininiz olsun. Elveda . Zevceniz Nusret YY.
“Borcuma havi pusulayı ağabeyime verdim, ileride müsait zamanda tavsiye ediniz.”
“Kardeşim,
Bugün hayatımın son dakikalarını yaşıyorum. Vicdanım katiyen muazzep değildir, hayatımda millet ve vatanıma hizmetten başka bir gayem yoktu. Onu elhamdülillah Kemal-i Sıdke ve istikamette ifa ettim. Bana isnat edilen cürümlerden hiçbirinin faili değilim. Masum ve bi günahım garaza kurban oluyorum. Mustafa Paşa garazını bugünde gösterdi. Küçük çocuklarımı, zevcemi ve pek fakir olarak ve yalnız bırakıyorum. Beş gün sonra yiyecekleri bile kalmayacaktır.
Allah aşkına sokaklarda bile bırakma, validesi çocuklarımın terbiyelerine baksın, intikamımı almak için çocuklarımı ona göre terbiye ederek büyütsün. Babaları mücrim değil, şehittir. İşte son nefesimde hiçbir şeyden korkmayarak vicdanımdan kopup gelen şu ifadelerimi sana ibrağ ediyorum. Vatanım yaşasın, elbet bir gün gelir intikamımı alır, mazlumların ahı büyüktür.
Bir masumun kanı ile oynayan şu Mustafa Paşanın hainane planları şu dünyada kendisine acaba kar kalacak mı? Sabır tavsiye eder ve aileme sefalet çektirmemenizi rica ederim. Bilirim seninde halin müsait değildir, fakat ne yapalım, senden başka kimsem yok.
Elveda kardeşim, hakkınızı helal ediniz.”
SONUÇ
28 Nisan 1919’da aralarında Ziya GÖKALP ve eski Sadrazam Sait Halim Paşanın da bulunduğu Ermeni kırımı suçlularının mahkemesi başlar, ancak İngilizler umutlu değildir. Kemal Beyin idamına büyük tepki olmuş, İstanbul’da yer yerinden oynamıştır. Mahkemede bu havada uzun süre usul ve yetki konuları ile oyalandıktan sonra sorgulamalar başlar.
13 Mayıs günü, Aşcıyan adlı bir Ermeni Sıkıyönetim Mahkemesi Sorgu Hakimliğine atanır. 15 Mayıs’ta Yunanlıların İzmir’e çıkması ile bütün Türkiye kaynar. Protesto mitingleri başlar, bu hava içinde Ziya GÖKALP 17 Mayıs günü mahkeme önünde gürler;
“Milletimize iftira etmeyiniz. Türkiye’de bir Ermeni Kırımı değil, bir Türk-Ermeni vuruşması vardır, bize arkadan vurdular, bizde vurduk.”
GÖKALP meseleyi kökünden kesip atmıştır. Mahkeme Başkanı Nazım Paşanın “demek kökten toptan göç ettirmeyi de yerinde buluyorsunuz?Sorusunu,” Tabi” diye cevaplar. Bundan sonraki soruların cevabi da “ Tabi” olmuştur.
Sonuçta Nazım Paşa da istifa eder ve İngilizler “suçsuz suçluların” hepsini Malta’ya sürerler.
Temennimiz, vatanı milleti ve devleti savunan Türk evlatlarının bir daha bu tip mahkemelerde yargılanmamasıdır.
Herkes bilmelidir ki Türk Devletine karşı suç işleyen sonuçta mutlaka cezasını görür.
KAYNAKÇA: Hidayet VAHAPOĞLU, Osmanlı’dan günümüze azınlık ve yabancı okulları, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları: 109, Seri.1, sayı a.20 Ankara 1990
9 Soru ve Cevapta ermeni sorunu, Dış Politika Enstitüsü, Ermeni konusunda Yayınlar, Yayın No 8 Ankara 1989
Azmi SUÇLU-Fahrettin KIRZIOĞLU-Refet YİNANÇ-Yusuf HALLAÇOĞLU, Türk Tarihinde Ermeniler, Kars Kafkas Üniversitesi Rektörlüğü, Yayın No 2 Ankara 1995
Azmi SÜSLÜ Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, 100. Yıl Üniversitesi Rektörlüğü No 5 Ankara 1990
Erdal, Ermeni Meselesinin Perspektifi ve Zeytun İsyanları, Türk Kültürünü Araştırma Enstütüsü Yayınları No 89 Ankara 1988
Samih Nafiz TANSU, İki Devrin perde Arkası (Alb.Hüsamettin Ertürk’ün Hatıratı) pınar Yayınevi İstanbul 1964