Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

DOĞRULAR VE YANLIŞLAR

 

Sevgi ve Saygı-8                                                                                                                            

             Kemalettin ERTAN

             Emekli Emniyet Müdürü

 

            Saygının içeriği

            Saygı; sözlüklerde çeşitli şekillerde tarif edilmiştir.

         “Birinin önemsenmesinden, üstün görülmesinden kaynaklanan ve O kişiye değerini belirtecek biçimde davranılmasına sebep olan duygu.”

        “Bazı şeyleri önemseme ve onları zedelemekten çekinme duygusu, kutsal sayılan şeyleri yüceltme duygusu.”

     “Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısiyle bir kimseye ya da bir şeye karşı dikkatli, özenli ve ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu.”

         “Bir kimseyi, bir başkasına yakın ilgi ve sevecenlik göstermeye, gerektiğinde özverili davranmaya iten duygu.”

Dikkat edilirse saygı, sevgi ile bütünleştiriliyor. Doğrusu da odur zaten.

Sevdiklerimize aynı zamanda saygı ile yaklaşırız.

       Birilerine yaşı, işi, yeteneği, deneyimi, kişiliği, bilgeliği, makam ve mevkii nedeniyle saygı duyarız, ama, onu sevmeyebiliriz de. Enderde olsa bunun tersi de olabilir. Yani sevsek de bazı tavır ve davranışları yüzünden saygı duymadıklarımız da vardır.

     Küçüklerin büyüklerine, memurların âmirlerine, astların üstlerine, işçilerin işverenlerine, çırakların ustalarına, kısaca hiyerarşik bir düzen içinde her insanın, kendinden önde olanlara saygılı davranması gerekir.

        Bu nedenle, sevgide her zaman (yapmacık ve sahte olanlar hariç) gerçeklik olmasına karşın, saygıda bazen zorunluluk vardır.

         Örneğin; dini, milliyeti, görüş ve düşünceleri ne olursa olsun, Ülkemizde yaşayan her insan, bayrağımız ve ulusal marşımız gibi milli ve manevi değerlerimiz ile, beğenseler de beğenmeseler de devlet büyüklerimize karşı saygılı olmak zorundadır.

      “Kimsenin bana saygı göstermesine ihtiyacım yok” diyenlere rastlansa da, aslında onlar da bir saygı beklentisi içinde olduklarının farkındadırlar. Zira içtenlikle gösterilen saygı herkesi gururlandırır ve mutlu eder. Zaten mutlu olmak ta, yaşam boyu öncelikli amacımız değil mi?

       Yapmacık, dalkavukça, zoraki (yani isteksiz ve korkuya dayalı), bazen de alaycı bir tavırla sergilenen saygı gösterileri üzücü ve utandırıcıdır.

          İçinizden gelmiyorsa birilerine saygılı davranmak zorunda değilsiniz. Yeter ki saygısızca bir tavır sergilemeyin.

 

*          Bu konuda önemli bir husus ta, saygıyı değerlendirmedeki çelişkili durumlardır.

            Saygıyı hakedenler, bunu ister ve beklerler.

          Yetenek ve liyâkatları ile ya da değişik yollardan veya şanslı rastlantılar sonucu, güç kazanarak belli bir konuma gelmiş olanlardan bazılarının, sevgi ve saygı konusundaki davranışları farklılık gösterebilmektedir.

        Bunlar arasında; işgal ettikleri makam ya da sahip oldukları gücün hakkını veremeyenlerine, yanlışa yönelik görüş ve düşünceleri hatalı ve duygusal davranışları yüzünden olumsuzluk yaratanlarına rastlanmaktadır.

            Bu durumu, yaşadığım birkaç olayla örneklemek istiyorum.

           1-   Ayni tarihte emniyet müdürü olduğum bir arkadaşım genel müdür yardımcılığına atanmıştı. Ben de şube müdürü idim o sırada.

           Tebrik için ziyaretine gittim. Hal hatır sormanın hemen ardından;

          – Bir isteğiniz mi var? Diye sormaz mı?

        Personel işlerinin başına getirilen, şimdi hayatta olmayan, benden kıdemli olduğu için saygılı davrandığım bu arkadaşım, sanırım bir görev talebinde bulunacağım zannına kapılmıştır. Bu yüzden de beni çok şaşırtmış ve üzmüştür.

         2-     Birinciye benzer bir olay.

       Emekli olduktan birkaç yıl sonra, trafik hizmetlerinde yıllarca birlikte çalıştığım bir arkadaşımın, emniyet müdürlüğüne terfi ettiğini ve Ankara Bölge Trafik Şube Müdürlüğüne atandığını öğrendim.

        Tebrik için telefon ettim. Hal hatır sözlerimiz biter bitmez;

        –  Bir emriniz mi vardı sayın müdürüm? Demez mi?

        Bu soru iyi niyet taşıyor gibi görünse de yersiz ve zamansızdı. Sevgi ve de saygıya gölge düşürmüştü.

        Yine üzülmüş, yine sinirlenmiştim.

        Dostlar, arkadaşlar, ille de işleri düşdüğü zaman mı birbirini arayacakdı?

        3-     Diğer bir olayı da;

         İçişleri Bakanlığı Müsteşarlığına atanan ve tanışıklığımız olan bir Valimiz ile yaşadım.

        Yine tebrik için gitmiştim. Ama biraz gecikme ile. Nedeni ise, birinci olaydaki gibi yanlış anlaşılmaktan korkmamdı.

        Yanında İsmail Dokuzoğlu vardı. Müsteşarımız oturur oturmaz sordu;

        –  Bir şey mi söyleyecektiniz?

        –  Hayır efendim tebrik için gelmiştim.

        –  Tebrik faslı bitti Ertan bey.

         Hemen kalktım, ikram ettiği şekeri de almadan;

        – Özür dilerim efendim, yanlış zamanda gelmişim deyip ayrıldım.

         Hemen arkamdan çıkan Sayın Dokuzoğlu olur böyle şeyler diyerek beni teselli etmeye çalıştı.

         Biraz düşününce, müsteşarımızın neden böyle bir tavır takındığını anlamakta gecikmedim.

        Bir süre önce, trafik dairesinde, yasal çalışmalar yapmak üzere bir komisyon kurulmuştu. Komisyonda sözünü ettiğim Vali ile yine merkezde görevli emniyet müdürlerinden daha sonra Emniyet Genel Müdürü ve Vali olan Ünal Erkan diğer birkaç görevli vardı.

        Yasal düzenlemeler konusundaki görüşlerim valimizin görüşleri ile uyuşmamıştı. Israrla görüşümü savunduğum için de onu kızdırmıştım.

         Bu olayı unutmamış olan müsteşarımız beni refüze etmekle duygusallığın kötü bir örneğini sergilemişti sanırım.

         4-     Ve bir başka olay

     Yıl 1980-81. İçişleri Bakanı emekli Korgeneral Selâhattin Çetiner, yeni bir trafik yasası hazırlamak üzere kurulan komisyonun başkanı. O tarihlerde birkaç aylık merkez emniyet müdürü idim. 1980 yılı sonbaharında beni de hatırlamış ve bu komisyonda görevlendirmişlerdi.

        Çalışmalar sırasında bir madde metni görüşülürken Bakanımız “ Bu maddeyi şu şekilde hazırlayalım” deyince hemen araya girdim ve;

          – Olmaz Sayın Bakanım? Dedim.

          Gözlüklerinin üzerinden bir süre beni süzen Bakanımız kızgın bir tavırla;        –  Neden olmazmış? Diye sordu.

           Detaylı bir şekilde yaptığım açıklamaları dinledikten sonra;

           –         Arkadaşımız doğru söylüyor, maddeyi onun görüşlerine göre düzenleyelim dedi.

Bu olayda “Olmaz Sayın Bakanım” şeklindeki hitap tarzımla saygısızca davranmış ve azarlanmayı haketmiştim.

Ama, o sert görünüşüne rağmen olgun ve anlayışlı insan sabırlı davranmış, dinleyip anladıktan sonra tavır koymayı uygun görmüştü.

 

*

 

Asker ve Polis

 

Disiplin ve otoriteyi temsil eden bu iki silahlı güç için, sevgi ve saygı daha da büyük önem taşımaktadır.

Tek tek her görevli; sevgilerini esirgemeden ve saygı sınırlarını zorlamadan birbirlerine yaklaşabilirlerse, güçlerine güç katmış olurlar.

Baskıcı ya da isyankâr tavırlar sorunları çözümsüz kılar.

Unutmayalım ki; zaman çok çabuk tükeniyor, şöyle bir düşünün, dün neredeydiniz, bugün neredesiniz?

Bunun için, arasıra yanlış ve doğrularınızın muhasebesini yapmayı unutmayın. Ve yol bitmeden SEVEN-SEVİLEN, SAYAN-SAYILAN biri olmaya çalışın.

Bu yöndeki tavır ve davranışlar mutluluğun tek anahtarıdır. Dolayısiyle de mutluluğa giden yolu işaret eden bir paroladır.