DOĞRULAR VE YANLIŞLAR
Kemalettin ERTAN
Emekli Emniyet Müdürü
SAVAŞ VE TERÖR
Bugün (01 Nisan 2003) Irak savaşının on üçüncü günü.
Savaşı başlatan ülkeler dahil Dünya’nın her tarafında, yaşama hakkını savunan bir çok insan “Savaşa Hayır” dedi, demeye de devam ediyor.
Bu savaş, ne kadar sürer, ne zaman biter ve sonunda neler olur bilemeyiz.
Tek dileğimiz çabuk bitmesi, daha fazla insanın ölmemesi, ağlayan çocukların, üzülüp kahrolan ana babaların acılarının dinmesidir.
Ya terör?
Evet savaşa hayır ama, teröre bin kere hayır.
Savaşta; savunma, korunma ve önlem alma şansınız vardır.
Terör öyle mi ya?
O, hep pusudadır, hain, insafsız ve acımasızdır. Ne zaman, nerede ve nasıl vuracağı belli olmaz.
Ülkemiz terörden çok çekti. Halen de bitmiştir diyemiyoruz.
Acaba neden savaşılır ve teröre başvurulur?
Yanıt belli. Her ikisi de öncelikle çıkara dayalıdır da ondan.
Terör eylemlerinin bir amaç uğruna gerçekleştirildiği söylemlerine pek inanmayın. Amaç sözcüğü, bazı maceralarla, öne çıkmak, kendilerini kabul ettirmek isteyen çıkarcıların sığınağıdır sadece.
Bugüne kadar terörle bir amaca ulaşıldığını sanmıyorum. Diktatör yöneticiler ile trafik magandalarını da unutmayalım. Halkına eziyet eden, hatta öldüren diktacıların akıbetleri biliniyor. Ya kaza diye adlandırdığımız trafik teröristlerinin eylemleri?
Zorbalıkla, kaba kuvvetle, gasbedip, cana kıyarak bir yerlere varmak isteyenler, insanlığın yüz karası olmanın ötesine geçememişlerdir. Başarılı olduklarını sananlar ise, vicdanları mahkum etmiştir.
Terör yanlıları; beyinleri yıkanmaya uygun, bazı cahil, küskün, amaçsız, inançsız, isyankâr ya da duygusuz insanları bulur, onlara maddi imkanlar sağlamak ve bazılarının da dini duygularını sömürmek suretiyle amaçlarına alet ederler.
İşte canlı bombalar!
Cehaletin, acımasızlığın, kısaca terörün kurban seçtiği kimseler.
Siz hiç gelişmiş ülkelerde canlı bomba olarak ya da benzeri bir şekilde kendini feda eden birilerinin var olduğunu duydunuz mu?
Cana, mala ve bazı kutsal değerlere tecavüz hali dışında, akıl ve iz’an sahibi hiç kimse ölümü göze alamaz.
Zaten, öldükten sonra, ölen kimse bakımından her şey anlamını kaybetmiş olmuyor mu?
O halde amacımız sadece; YAŞAMAK ve YAŞATMAK olmalıdır.