DEMOKRATİK BİLİNÇ KAZANIMI VE EĞİTİM İLİŞKİSİ
Emin SEMİZ[*] |
Giriş
Günümüzde dünyanın değişik bölgelerinde yer alan bir çok devlet ‘demokratik’ olduğunu iddia etmektedir. Oysa gerçekte kavramın esas anlamı ile uygulamadaki anlamı arasında epey farklılık söz konusudur. Böyle ülkelerde çok anlam ifade etmeyen ve oldukça belirsiz olan demokrasi kavramı, doğal olarak temsili olmakta ve demokrasinin göstergesi olarak da yöneticilerin seçimle işbaşına gelmesi gösterilmektedir. Ancak ‘seçilmiş olma’ ve ‘sorumlu olma’ her bir ülke için farklı anlamlar taşıyabilmektedir. Başka bir deyişle, kavramın esas anlamı ile uygulamadaki anlamı arasında farklılık söz konusudur. Bu nedenle ‘halkın iradesi’, ‘halkın rızası’, ‘halkın egemenliği’ gibi kavramlar salt kendi içlerinde yorumlanamazlar. Bunların uygulama içinde nasıl değerlendirildiklerine; devletin ve onu oluşturan kurumların icraatlarında bireylere danışıp danışmadıklarına ve bu konuda görüş ve taleplerin dile getirilmesinin yerleşmiş bir uygulama haline gelip gelmediğine bakmak gerekir.
Elbette ki demokrasiyi yukarıda anlatılanların varlığı ile sınırlandırmak doğru değildir. Çünkü ‘demokrasi’ bundan daha fazla bir şeydir ve sorunun temelinde demokrasinin dayandığı ‘değerler’ yer almaktadır. Bu değerler; ‘aklın egemenliği’, ‘insana saygı’, ‘eşitlik’, ‘adalet’, ‘özgürlük’ gibi kavramları içermektedir. Demokrasi kavramının özü; bu sözü edilen temel değerlerden oluşmaktadır. Bunların içselleştirilmesi, benimsenmesi, özümsenmesi bir ülkede demokrasi kültürünün yerleşmesi açısından son derece önemlidir. Demokrasinin temel anlamını bu sözü edilen temel değerlerde aramak gerekir. Uygulamalar, işlemler ve bunların gerçekleştirildiği kurumlar ise siyasal ve sosyal yaşamda bu temel değerlerin işletildiği araçlardır. Öyle ise demokrasinin ‘kurumsal boyutu’ ile birlikte, bireylere yaşam ve eğitim dengesinde kazandırılabilecek ‘değer boyutu’nun da ele alınması gerekmektedir.
Demokrasinin Kurumsal Boyutu
Siyaset bilimcilere göre demokrasinin kurumsal boyutu ya da nesnel koşulları, bir ülkede demokrasinin bütün kurum ve kuruluşlarıyla işlerlik kazanabilmesi için önemlidir. Yine demokrasinin temelini oluşturan bu toplumsal güçlerin varlığı kadar, her alanda birbirini dengeleme konumunda olması da önemlidir. Aksi halde, güçler dengesinin olmadığı, gücün gücü dengelemediği bir toplumda özgürlükler güvence altına alınamayacaktır.
Bir ülkede demokrasinin bütün kurum ve kuruluşlarıyla işlerlik kazanabilmesi için aşağıda belirtilen durumların gerçekleşmiş olması gerekir. Bunlar: Ülke ekonomisinin büyük ölçüde sanayi ve ticarete dayalı olması; kentleşmenin belirli bir düzeye ulaşmış olması ya da tarımsal nüfusun %10’un altına düşmüş olması; kırsal ve kentsel alanlarda yaşayan nüfusun yaşam koşullarının düzey ve niteliğinde de büyük ölçüde benzerliğin oluşması; okur-yazarlık sorununun bütünüyle çözümlenmiş ve eğitimin her düzeyinde okullaşmanın yüksek oranlara ulaşmış olması; kitle iletişim araçlarının toplumda yaygın bir iletişim ve etkileşim ağı oluşturması; toplumun yaygın sosyal ve ekonomik güvencelere kavuşturulmuş olması; seçmenlerin ve kamuoyunun, siyasal kararların oluşumunda belirleyici olması şeklinde özetlenebilir.[†]
Demokrasinin alt yapısı olarak da bilinen ve sayıları daha da artırılabilecek olan bu değişkenlerin bir ülkede var olması, yine de o ülke yönetim biçiminin mutlaka demokratik olacağı anlamını taşımamaktadır. Bunun için daha fazlasına yani değer boyutunun işlerlik kazanmasına ihtiyaç vardır.
Demokrasinin Değer Boyutu
Şüphesiz ki bir ülkede demokrasinin görünen boyutunu oluşturması açısından kurumsal boyut çok önemlidir. Bu kurumlardan her biri demokrasiye anlam vermektedir ve bunlar tek tek ele alınmalıdır. Fakat değer boyutu kurumsal boyuta göre daha da öncelik taşımaktadır. Diğer bir deyişle, bir ülke kurumsal boyut açısından demokratik görülebilir fakat bunun içeriğini oluşturan değer boyutu bakımından yeterli düzeyde olmayabilir. Elbette ki böyle bir ülkeyi gerçek anlamda demokratik bir ülke olarak kabul etmek mümkün değildir.
Öyleyse demokrasinin özünü oluşturan bu temel değerler nelerdir? Bunu açıklamadan önce genel anlamda temel değerlerin neler olduğuna değinmek gerekir. Bilindiği üzere temel değerler, bireylerin ve toplumların karakterlerini şekillendirerek, ahlaki/etik ilkeler sağlayarak ve amaçlara yön vererek yaşama derinlemesine nüfuz etmektedirler. Aynı durum demokrasi için de söz konusudur. Demokrasi, ayırt edici özelliğini bu söz konusu temel değerlerden almaktadır. Bunların en önemlisi ve esaslı olanı da ‘insana saygı’dır. Diğerleri buna dayanmakta ya da bir bakıma bunun açılımı durumundadırlar. Bunlar: ‘Kardeşlik’, ‘hoşgörü’, ‘tarafsızlık’ gibi kavramlardır. Hatta ‘özgürlük’, ‘adalet’ ve ‘gerçeklik’ kavramlarının bile ‘insana saygı’dan türediğini söylemek mümkündür. Çünkü bu değerler olmadan demokrasinin mantıksal yönü ortadan kalkar ve doğal olarak uygulamadaki inandırıcılığı da zayıflar.
İnsan, tepkide bulunma ve gelişme potansiyeline, özgür irade gücüne sahip bir ben’dir, öz’dür. ‘Saygı’ ise, insanı bir ‘ben’ olarak, değerli bir bilinç ve irade merkezi olarak görmektir. Demokraside insan, statüsü itibarıyla şu ya da bu olduğu için değil, kendisi olduğu için, bir birey olarak ilgiye ve önemsenmeye hakkı olan bir kişi olduğu için değerlidir. Görüş ve düşüncelere saygının nedeni de işte bireyler olarak insanların değerine duyulan bu saygıdan kaynaklanmaktadır.
‘İnsana saygı’ demokrasinin esas değeridir. Bununla birlikte ‘gerçeklik’ ve ‘özgürlük’ de diğer temel değerler arasındadır ve üçü birlikte hem mantıksal olarak hem de uygulamada yakın ilişkili değerlerdir. ‘Saygı’ ve ‘özgürlük’ kavramları birbiriyle içten ilişkilidir. ‘İnsana saygı’, bir yönüyle kısıtlamadan, engellemeden kurtulmayı dile getirmektedir. Böylece bireyler kendi gelişimlerinin yönünü seçebilir ve kendilerini geliştirebilirler. Bunun gerçekleşebilmesi için de kendi güçleri hakkında gerçekliğe ihtiyaçları vardır. Bu ise kendi konumlarını bilmeyi, neyin mümkün olup olmadığını öğrenmeyi ve mevcut kaynakların neler olduğunun farkına varmayı gerektirir.
Gerçekliği saklamak, kısıtlamak özgürlüğü inkar etmek anlamına gelmektedir. Çünkü bilgisizlik gelişmeyi, seçme yapma yeteneğini ve buna bağlı eylemleri sınırlar. Bu nedenle bireylerin bilgisiz bırakılması ve doğal olarak gelişimlerinin sınırlandırılması, insana saygının da inkarı anlamını taşımaktadır. İnsana saygı, onun potansiyel güçlerinin geliştirilmesinin olanaklar ölçüsünde yasaksız olmasını gerektirir.
Gerçekte demokrasiyi demokrasi yapan şeyler demokrasinin ‘tüm ilkeleriyle’ işlemesini sağlayan, onu bireylerin davranışlarında yaşam biçimine dönüştüren ‘değer boyutu’ ya da ‘öznel koşullar’dır. Bu koşullar, demokrasinin ‘nesnel koşulları’nın oluşmasında da itici güç olan; insana ve insan haklarına saygıyı, sevgiyi temel amaç edinen; hoşgörü, uzlaşma ve özgürlük anlayışına`dayanan ‘demokratik kültür’dür. Demokratik kültür, bağımsız düşünebilen, bireysel ayrılıklara saygı duyan, kaba güce karşı olan, hedefe bilimin yol göstericiliğinde varılabileceğine inanan, duygu ve düşünce kanalları açık; siyasal çoğunluğu ve sosyal hukuk devletini savunan bireylerin edinmiş olduğu davranışlar bütünüdür. Bir bireyin temel değerleri olarak da ifade edilebilecek bu davranışların merkezinde ise demokratik kültür dokusunun yapısını oluşturan; ‘insan sevgisi’ ve buna bağlı olarak gelişen ‘yurt sevgisi’ ve ‘yaşama sevgisi’ bulunmaktadır.
Bireylere Demokratik Bilinç/Kültür Kazandırmada Eğitimin Rolü
Eğitim, bireyin aklını kullanmayı öğrenmesine, hayal gücünü kullanarak yaratıcılığını geliştirmesine, demokrasinin temel değerlerini sorgulayarak öğrenmesine ve bunları içselleştirerek duyarlık kazanmasına uygun olmalıdır. Aksi halde bireyin aklına hitap etmeyen; öğretmenin kendi düşüncesini, doğrularını kabul ettirmeye çalıştığı zorlayıcı, baskıcı bir eğitimle bu bilinçlenmenin gerçekleştirilmesi neredeyse imkansız gibidir.
Günümüzde eğitim, Atatürk’ün gerçekleştirdiği yeni demokratik ortama uygun bir ‘zihni yapı’nın inşası sorunu olma özelliğini hala korumaktadır. Konuya demokrasi ve eğitim ilişkisi yönünden bakılınca ‘nasıl bir eğitim?’ sorusu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bu sorunun yanıtı da; ‘aklı özgürleştiren eğitim’; yetiştirilmiş insandan daha çok eğitilmiş insanı hedefleyen eğitim olmalıdır. Herhangi bir konuda beceri kazanmış kişiye genelde ‘eğitilmiş’ denilmemektedir. Bir insanın ‘eğitilmiş’ olması için bir konuda beceri ya da ustalık kazanması yeterli değildir. Bunun olabilmesi için bireyin, en azından becerili olduğu alanda kuramsal bir bilgiye ulaşmış olması gerekir ki, bu da ‘eğitilmiş insan’ olabilmek için yeterli değildir. Böyle bir kişi olsa olsa ‘iyi-bilgilendirilmiş’ bir insan ya da ‘bilgili insan’ olur. ‘Eğitilmiş’ olmak olgu ve olayların niçinleri ve ilkeleri üzerinde durmayı ve aynı zamanda bunların anlaşılmış olmasını gerektirir.
Örneğin, Sokrates öncesi Atina’daki geleneksel eğitim, toplumdaki değerlerin eleştirel olmayan bir biçimde öğrenilmesini ve özümsenmesini hedeflemekteydi. Bu geleneğin en iyi uygulayıcısı olan Sparta’da ‘eski eğitim’de tekdüzelik ve kuralcılık hakimdi. Spartalılara göre iyi bir vatandaş ‘geleneklerin itaatkar takipçisiydi’. Demokrasinin gerekleri olan tartışma, hür düşünce ve ifade özgürlüğü, otoriter bir toplum ve devlet yapısı için feda edilirdi. Atinalılara göre Spartalılar, kendi devletlerine hizmet etmekte hür değildiler; çünkü onlar davranışlarını düşünce ve tercihe değil, itaate bağladılar; devletlerinin dışına çıktıklarında nasıl davranacaklarını bilemediler. Diğer yandan Spartalılar, eleştiri ve hür düşünceye dayalı Atina usulü eğitimin, ahlaki ve toplumsal çöküşe neden olacağını savundular. Atinalılara göre cesaret, ancak, hür iradeye dayalı bir tercih olduğunda değer kazanır; gerçek cesaret hürriyeti gerektirir ve hürriyet de eleştirel düşünceyi uyandıran bir eğitimle en iyi biçimde geliştirilebilir.[‡] Burada da görülmektedir ki, Spartalılar sadece belirli düşünce ve davranış biçimlerini öğrendiklerinden, davranışlarının altında yatan ilkeleri anlamaları mümkün olmamıştır. Böyle bir durum, yani ‘temel ilkeleri kavrayamama’ öğrenilen kuralların bilinçsizce uygulanmasına yol açmakta; yeni, alışılmadık durumlarla karşılaşıldığında ise şaşkınlık meydana getirmektedir.
Bu bilgiler doğrultusunda hemen akla; toplumsal, bilimsel, teknolojik gelişmelerin çok hızlı bir şekilde gerçekleştiği çağımızda demokrasi pratiğini yaşamaya çalışan ülkemiz insanlarındaki bocalama da acaba bu noktada aranabilir mi? Ya da ülkemizdeki demokrasi sorunu acaba daha önce sözü edilen değerlerin ‘anlaşılmasından çok öğrenilmiş olmasında’ ve eğitimin de bu yönde işletilmesinde aranabilir mi? gibi sorular gelmektedir.
Cevap olarak eğitilmiş olmanın belli bir bilgiye sahip olmayı öngördüğü, bunun ise salt bilgi ile değil; bu bilginin temelinde yatan ilkelerin de anlaşılmış olması ile gerçekleşebileceği söylenebilir. Çünkü ‘eğitilmiş insan’ çok yönlü bir gelişmenin ifadesidir. Bir insanın ‘eğitilmiş’ bir birey olarak nitelenebilmesi için sahip olduğu bilginin olgu ve olaylara bakış açısına yansıması gerekir. Diğer bir deyişle, söz konusu bilginin hareketsiz değil, dinamik olması ve içselleştirilmiş, özümlenmiş olması gerekir. Çünkü eğitilmiş insan, çok daha derinlemesine düşünen, neden ve niçinleri sorgulayan bir birey olmak durumundadır. O, işin biçiminden çok özü ve anlamıyla ilgilidir. İşte ülkemiz eğitiminin yanılgısı da, bunun gerektiği şekilde kavranamamış olmasında yatmaktadır.
Günümüzde eğitilmiş insanlar yerine talim edilmiş, yarı-aydın tipi denebilecek insanlar yetiştirilmektedir. Bu nedenledir ki, demokrasinin temel değerleri zihinlere ve gönüllere yerleştirilememektedir. Okullarda pragmatik (yararcı) amaçlar ısrarlı bir şekilde vurgulanırken, ahlaki ve kültürel inançların geçerliği sorgulanmamaktadır. Bunun olabilmesi, insanın düşüncesini zorlayan eğitim etkinliklerine programda daha çok yer verilmesi ile mümkündür. Unutulmaktadır ki, ‘fikri hür, vicdanı hür’, gerçeklik arayışına kendisini adamış insan ancak düşünce ve vicdanları zorlayan bir eğitimle ortaya çıkabilir. Bu da eğitimin yalnızca ‘beceri’ye değil, bireyin ‘beyni’ne ve ‘kalbi’ne de yönelmesi gerektiğini göstermektedir.
Kuşkusuz eğitim yalnızca okul duvarları arasında gerçekleşen bir süreç değildir. Toplumun genel bir etkinliğidir; toplumdaki tüm kurumlar ve kişiler bu konuda sorumluluk taşımaktadırlar. Toplumsal dokunun her bir parçası eğitime katkıda bulunur ve bunlar sonuçta ‘zihinsel yapı’yı oluştururlar. Bu nedenle, gençler ciddi bir fikir ve ahlak/etik eğitiminden geçirilirken, onların bu durumlarını korumak ve geliştirmek için ev ve toplum çevrelerinin de aynı anlayış düzeyine ulaştırılmaları gerekir. Çünkü, demokratik yaşam ancak demokrasinin özünü oluşturan değerlerin toplumda kök salmasıyla sağlıklı bir yapıya kavuşabilir. Kısacası, demokrasi ancak ve ancak onu oluşturan değerlerin biçimlendirdiği bir gelenek içinde yetişen bireylerce nitelikli ve etkili bir yaşam biçimi haline getirilebilir. Türkiye’deki demokrasi sorunu da bu noktada odaklanmaktadır. Çünkü ülkemizde demokrasinin kurumsal boyutu açısından oldukça gelişim gösterilmiş olunmasına rağmen, içeriği oluşturan değer boyutu açısından yeterli düzeye ulaşıldığını söylemek pek mümkün görülmemektedir.
Sonuç
Genel anlamda ‘halkın kendi kendini yönetmesi’, ya da “temel hak ve özgürlüklerin güvencede olduğu bir çoğunluk yönetimi”[§] olarak tanımlanabilen demokrasi, sadece bir hükümet şekli olarak değil, belli bir idare tarzını yansıtan ahlaki, siyasi bir anlayışla birlikte düşünülmesi gereken bir kavramdır. Bu yönüyle demokrasi, insan hak ve özgürlüklerine saygı göstermeye, insan kişiliğinin değerine inanmaya dayalı bir yaşam biçimi olarak algılanmayı gerektirir. Çünkü ‘demokrasi, sadece yasal düzenlemelerle yaşama geçirilebilen bir yönetim biçimi değil, uygulamada gelişen ve niteliksel olarak zenginleşen bir yaşam biçimi’[**] olduğundan; tıpkı ‘aşk’ gibi, ‘sevda’ gibi yalnızca yaşanabilir ve ancak yaşandıkça anlaşılabilir.
Demokratik kültür birikimi bir duyarlık sorundur ve sadece salt bilgi veren metinlerle demokratik kültür bilincinin oluşturulması mümkün değildir. Çünkü insanı insan yapan en temel özellik duyarlıktır ve demokratik kültür birikiminin oluşması da ancak duyarlık eğitimini amaç edinen öğretme–öğrenme süreçleriyle kazandırılabilir. Demokratik ilkelerin geçerli olduğu siyasal ve toplumsal yaşamı gerçekleştirmenin temel yolu; demokratik anlayışa dayalı bir eğitim sistemi ile, öğrencilere demokratik kültür dokusunu yapılandıran davranışların kazandırılmasından geçmektedir. Çünkü, demokratik kültür bilinci edinmiş bireylerin sayısal varlığı, toplumun demokratik toplum olma özelliğini belirleyen en önemli değişkendir. Toplumbilimciler de bireyin kişilik yapısı ile toplumsal değişme süreci; öte yandan bir ülkenin insanlarının tutum ve davranışlarının demokratik niteliği ile ülkedeki demokrasinin düzeyi arasında sıkı bir ilişkinin varlığına işaret etmektedirler. Bu da göstermektedir ki, bir ülkedeki demokrasi düzeyinin geliştirilmesi için bireylerde demokratik kültür bilincinin oluşmasına özen gösterilmeli ve bunun eğitimine de okulöncesi eğitimden başlanmalıdır. Çünkü demokratik kültür bilinci çocuklara çok küçük yaşlardan başlayarak ve ancak yaşantılar yoluyla kazandırılabilir.
Demokrasi, toplum yaşamını ilgilendiren her konunun tam bir fikir özgürlüğü içinde tartışılıp karara bağlandığı bir yönetim biçiminin adı olduğuna göre; böyle bir yönetimde hiç kimsenin fikirlerini zorla başkalarına kabul ettirmesine, hoşgörüsüzlüğe, bunun eyleme dönüşmesi demek olan bağnazlığa ve militarist baskıya asla yer yoktur. Çünkü demokrasi; çoğunlukta olanların, azınlıkta kalanların da hak ve özgürlüklerine saygı göstererek, ülkeyi yönetme kültürünü edinmiş oldukları bir yönetim biçimi şeklinde algılanmayı gerektirir. Bu da düşünme yeteneğine sahip, sorumlu ve yetkin bireylerin, o toplumun tümünü ilgilendiren konu ve sorunlar hakkında bağlayıcı kararların alınmasına eşit olarak katılmaları demektir. Böyle bir demokrasinin varolması, sürdürülmesi ve yaşanarak gerçekleştirilmesi ise her şeyden önce iyi eğitilmiş ve bu eğitimi sayesinde olgu ve olayların neden ve niçinlerini sorgulayan bireyler gerektirir. Çünkü, çevresinde olup-bitene karşı duyarlı, özerk, eleştirel, katılımcı ve sorumlu davranma yeteneği kazanmış bireyler; demokrasi, insan hakları, barış, özgürlük ve eşitlik ilkelerine saygılı bir toplumun temelidir. Bu şekilde bireyler yetiştirme sorumluluğu açısından eğitim sürecine önemli sorumluluklar düşmektedir.
Sonuç olarak, ‘insan duyduğunu ezberleyebilir; tavsiye edileni başkalarına tavsiye edebilir; fakat sadece yaptığını öğrenir’ psikolojik ilkesi doğrultusunda şunu söyleyebiliriz: Demokratik yaşam, yine her koşulda kesintisiz demokratik yaşam yoluyla öğrenilebilir.
KAYNAKÇA
Batuhan, H. (1991). “Demokrasi İçin Eğitim”, Çağdaş Kültürümüz Olgular-Sorunlar, Cem Yayınevi, İstanbul.
Beetham, D. ve Boyle K. (1998). Demokrasinin Temelleri, (Çeviren: Vahit Bıçak) Liberte Yayınları, Ankara.
Büyükdüvenci S. (1997). Demokrasi ve Eğitim Dersi, Yüksek Lisans Ders Notları. A.Ü. Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Büyükkaragöz, S. (1995). Yükseköğretim Programları ve Demokratik Tutumlar. Türk Demokrasi Vakfı Yayını, Ankara.
Ertürk, S. (1969). Diktacı Tutum ve Demokrasi, Öğretmen Matbaası, Ankara.
Gülmez M. (2001). İnsan Hakları ve Demokrasi Eğitimi, TODAİE Yayını, Ankara.
Kamil B. Raif Ve B. Jülide Mollaoğlu (2000). Demokrasi Dosyası, Türk Demokrasi Vakfı Yayını, Ankara.
Kışlalı, A. T. (1989). “Demokrasi Eğitiminde Öneriler”, Demokrasi İçin Eğitim, TED Yayını, Ankara.
Kışlalı, A. T. Demokrasi Kuramı, Web:http://www.haberbilgi.com/kitap/ Ahmet_Taner _Kislali/ siyasal_sistemler/ ss2_31a_demokrasi.html. 05.05.2003.
Koçer, H. A. (1970). Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi (1773-1923), Talim ve Terbiye Dairesi Yayını, İstanbul.
Kongar, E. (2001). Demokrasi Kültürü Sorunları, Web:http://www.kongar.org/ makaleler/Demokrasi_Sorunlari.php.06.05.2003.
Nussbaum M. C. (1998). Cultivating Humanity: A Classical Defense of Reform in Liberal Education (Cambridge Massachussetts: Harvard University Press, (aktaran: Hamdi Adanalı), Web:www.liberal-dt.org.tr/dergiler/ ldsayi21/2104.html.30.05.2003.
Özbudun, E. (1984). “Demokrasi Eğitimi ve Demokratik Rejim”, Nato Savunma ve Eğitim Yönleri Sempozyumu, 5-6 Ocak 1984, A.Ü. Eğitim Bil. Fak. Yayını, No. 133, Ankara.
Sartori G. Demokrasi Kuramı, (Çeviren: Deniz Baykal) Ajans Türk Matbaacılık Sanayi, Ankara.
Sever, S. (1998). “Demokratik Kültür Bilinci Edimi Sürecinde Dil ve Edebiyat Öğretimi”, Türkiye’de ve Dünya’da Ana Dili Eğitimi Sempozyumu – Bildiriler, A.Ü.TÖMER Dil Merkezi, Ankara.
Sinanoğlu, S. (1980). Türk Hümanizmi, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara.
Türk Eğitim Derneği. (1989). Demokrasi İçin Eğitim, TED Yayını, Ankara.