Çarşamba Bülteni
Mustafa ALNIAK
Şube Müdürü
Amasya Emniyet Müdürlüğü
Araştırma Geliştirme Grubu
“HAYATIMIZDAKİ BÜYÜK TAŞLAR NELERDEN OLUŞUYOR”(*)
Profesör sınıfa girip, karşısında duran dünyanın en seçilmiş öğrencilerine kısa bir süre baktıktan sonra:
Bugün zaman yönetimi konusunda deneyle karışık bir sınav yapacağız, dedi. Kürsüye yürüdü, kürsünün altından kocaman bir kavanoz çıkardı. Sonra kürsünün altından yumruk büyüklüğünde bir düzine taş aldı ve taşları büyük bir dikkatle kavanozun içine yerleştirmeye başladı. Kavanozun daha başka almayacağına emin olduktan sonra öğrencilere döndü ve, bu kavanoz doldu mu? diye sordu. Öğrenciler hep bir ağızdan, doldu diye cevap verdiler.
Profesör: Öyle mi? dedi ve kürsünün altına eğilerek bir kova mucur çıkardı. Mucuru kavanozun ağzından yavaş yavaşdöktü. Sonra kavanozu sallayarak mucurun taşların arasına yerleşmesini sağladı. Sonra öğrencilerine dönerek bir kez daha, bu kavanoz doldu mu? diye sordu.
Bir öğrenci ‘dolmadı herhalde’, diye cevap verdi.
Doğru dedi profesör ve gene kürsünün altına eğilerek bir kova kum aldı ve yavaş yavaş tüm kum taneleri taşlarla mucurların arasına nüfuz edene kadar döktü.Tekrar öğrencilerine döndü ve: Bu kavanoz doldu mu? diye sordu. Tüm sınıftakiler hep bir ağızdan, Hayır! diye bağırdılar.
Güzel! dedi profesör ve kürsünün altına eğilerek bir sürahi su aldı ve kavanoz ağzına kadar doluncaya dek suyu boşalttı. Sonra öğrencilerine dönerek, bu deneyin amacı neydi? diye sordu. Uyanık bir öğrenci hemen ‘zamanımız ne kadar dolu görünürse görünsün, daha başka işlere ayırabileceğimiz zamanımız mutlaka vardır’, diye cevapladı.
Hayır dedi profesör, bu deney ile anlatmak istediğim, büyük taşları baştan yerleştirmezsek küçükler girdikten sonra büyükleri hiçbir zaman kavanozun içine koyamayacağımız gerçeğidir.
Öğrenciler şaşkınlık içinde birbirlerine bakarken profesör devam etti;
Nedir hayatımızdaki büyük taşlar? Çocuklarınız, eşiniz, sevdikleriniz, arkadaşlarınız, eğitiminiz, hayalleriniz, sağlığınız, bir eser ortaya koymak, başkalarına faydalı olmak, onlara bir şeyler öğretmek… Büyük taşlarınız belki bunlardan birisi, belki bir kaçı, belki hepsi. Bu akşam uykuya yatmadan önce düşünün ve sizin büyük taşlarınız hangileridir, iyi karar verin. Bilin ki; büyük taşlarınızı kavanoza ilk olarak yerleştirmezseniz hiçbir zaman bir daha koyamazsınız. O zaman da ne kendinize, ne çalıştığınız kuruma, ne de ülkenize faydalı olursunuz. Bu da iyi bir iş adamı, gerçekte de iyi bir insan olamayacağınızı gösterir.
“YENİ ÇOCUKLAR GELDİ”(*)
Çocuklarınız sizin çocuklarınız değildir.
Onlar kendini özleyen hayatın oğulları ve kızlarıdır.
Onlar sizin vasıtanızla gelir, ama sizden gelmezler.
Ve sizinle birlikte olmalarına karşın, size ait değildirler.
Siz onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil,
Çünkü onların kendi düşünceleri vardır.
Onların bedenlerini barındırabilirsiniz, ruhlarını değil,
Çünkü onların ruhları, rüyalarınızda bile
ziyaret edemeyeceğiniz yarının sarayında yaşar.
Sizler onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz.,
ama onları kendinize benzetmeye çalışmayın.
Sizler, çocuklarınızı canlı oklar olarak fırlatan yaylarsınız.
Tüm çocukların 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutlarız.
(*) Bu yazı İndigo Çocuklar adlı kitaptan alınmıştır.
NOT:Hastalığı sebebiyle vefat eden Trf.Pol.Me.İhsan ŞAHİN’e Müdürlüğümüz Personelinden toplanan 378.500.000 TL eşi Nuran ŞAHİN’e 16.04.2002 saat:17.40’da tutanakla teslim edilmiştir.
“STRESİNİZİ AZALTMANIN YOLLARI”
*Kendinize dinlenmek için biraz vakit ayırın
*Dışarı çıkıp temiz havada biraz yürüyün
*Sevdiğiniz bir arkadaşınız ile sohbet edin
*Sevdiğiniz bir müziği dinleyin
*Hayatınızda iyi giden şeyleri gözünüzün önüne getirin
*Sizi seven insanların varlığını düşünün
*Hayatta yapılacak çok güzel şeyler olduğunu düşünün
*Sizi anlayacak birilerinin mutlaka olduğunu aklınıza getirin
*Fiziksel aktivitede bulunarak kaslarınızı gevşetin
*Gerekli miktarda uyumayı ihmal etmeyin
*İşinizdeki konuları asla eve taşımayın
*Yapamayacağınız şeyler için söz vermeyin
*Yorulduğunuzu hissettiğinizde dinlenmek için bir ara verin
*yemek yeme düzeninizi aksatmayın
*Bir parkta veya yeşil alanda yürüyüşe çıkın
*Ara sıra bir film izleyin veya tiyatroya gidin
*İş hayatınızda hiçbir şeyin sizin sağlığınızdan daha önemli olmadığını düşünün
*Eve geldiğinizde bir duş alıp rahatlayın
*Bir arkadaşınızla oturup bir fincan kahve için
*Zor anlarda panik yapmadan her şeyin yolunda gideceğini düşünün
*Bir koltuğa oturup derin bir nefes alın ve sakinleşmeye çalışın
*sıkıntılarınızı başkaları ile paylaşmayı unutmayın
*Sabahları erkenden yürüyüşe çıkın
*Bir kişi hakkında karar verirken iyi yönlerini düşünün
*Güler yüzlü davranmayı unutmayın
*İnsanlar ile ilişkilerinizi sağlamlaştırın
*İnsanlar ile anlaşmazlıklarda muhakkak bir çözüm yolu olduğunu unutmayın
*İnsanlar ile bozulan ilişkilerinizi zaman geçmeden düzeltmeye çalışın
*Karamsarlık yerine olaylara olumlu bakmayı öğrenin ve bazı şeyleri zamana bırakın
*Kendinize ve başkalarına karşı suçlayıcı ve yargılayıcı olmayın
*Evinizde veya işyerinizde çiçek yetiştirin
*Hayatın günlük akışında sizi rahatlatacak bir şeyler okumayı unutmayın
*İşler yoğunlaştığında bir koltuğa oturup, kaslarınızı gevşetin, gözlerinizi kapatıp kendinizi güzel bir yerde hayal edin
*Yapamadıklarınız konusunda endişelenmek yerine onları yapmak için sıraya koyun
*Güzel şeyleri insanlarla paylaşın
*Sinirlenmenin ve telaşlanmanın hiçbir şeyi halletmeyeceğini unutmayın
*Gerektiğinde başkalarından yardım almayı unutmayın
“ARKADAŞLIK ÜZERİNE”
Savaşın en kanlı günlerinden biri… Asker, en iyi arkadaşının az ileride kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Asker teğmene koştu ve
-Teğmenim, fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim?..
-Delirdin mi? Der gibi baktı teğmen… Gitmeye değer mi? Arkadaşın delik deşik olmuş… Büyük olasılıkla ölmüştür bile… Kendi hayatını da tehlikeye atma sakın..
-Asker ısrar etti ve teğmen “Peki” dedi. “Git o zaman”
İnanılması güç bir mucize.. Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa döndü.. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Teğmen, kanlar içindeki askeri muayene etti.. Sonra onu sipere taşıyan arkadaşına döndü.
-Sana değmez, hayatını tehlikeye atmana değmez, demiştim. Bu zaten ölmüş..
-Değdi teğmenim. Dedi asker..
-Nasıl değdi? Dedi teğmen..
-Bu adam ölmüş görmüyor musun?..
-Gene de değdi komutanım. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyaya bedeldi benim için..
Ve arkadaşının son sözlerini hıçkırarak tekrarladı:
-…Geleceğini biliyordum!.. demişti arkadaşı…Geleceğini biliyordum!..
Kalbimizde “Arkadaşlık” adında bir mucize var. Nasıl olduğunu veya nasıl başladığını anlamazsınız. Ama bu özel armağanı bilirsiniz ve arkadaşlığın ne büyük bir armağan olduğunu anlarsınız. Gerçekten de arkadaşlar çok nadide mücevherlerdir. Sizi gülümsetip başarmanız için cesaret verirler. Sizi dinlerler ve kalplerini size açmak isterler. Bugün arkadaşlarınıza onlarla ne kadar ilgilendiğinizi gösterin.